Hayvanlar etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Hayvanlar etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

28 Kasım 2012 Çarşamba

Arıcılığın Önemi

0 yorum | Devamını Oku...

Arıcılık, çeşitli tarım kolları ile birlikte uyumlu bir şekilde yürütülebilen ve toprağa bağlı kalınmaksızın yapılabilen bir yetiştiricilik koludur. Birçok bitki üretimi, arıcılık ile birlikte ve karşılıklı yarar sağlayarak sürdürülebilir. Deniz seviyesinden binlerce metre yüksek yaylalara kadar, bitki ve çiçeğin bulunduğu her yerde arıcılık yapılabilir. 

Ülkemizde çiçeklenme zamanlarının hemen hemen bütün yıla yayılmış olması, kovan üretimi için gerekli kerestenin yeterli miktarda bulunması, arıya ve ürünü olan bala geleneksel bir önem verilmesi, arıcılığa aktarılabilecek iş gücünün bulunması, önemli bir yatırım gerektirmemesi ve toprağa bağlı kalınmaksızın yapılabilmesi, arıcılığın önemini gittikçe arttırmaktadır. Ancak arının önemli ürünlerinden olan bal, balmumu ve arı sütünün diğer tarım ürünlerinde olduğu gibi hak ettiği fiyatla satılamaması, arıcılık ile ilgili birliklerin yaygın olarak kurulamaması ve mevcut kuruluşların etkili çalışmalarda bulunamamaları, arıcılığın gelişme hızını oldukça düşürmektedir. Türkiye’de 1989 yılında 340,020 adedi eski tip, 2,740,640 adedi yeni tip olmak üzere toplam 3,080,660 adet kovan bulunduğu ve 40,180 ton bal ile 2,316 ton balmumu üretildiği bildirilmektedir (Tablo 1).
Türkiye kovan sayısı, bal ve balmumu üretimi bakımından birçok ülkeden ileri durumdadır. Ayrıca üretilen ballar dünyanın en kaliteli balları arasındadır. Ancak kovan başına üretim miktarı oldukça düşük ve dünya ortalamasının gerisindedir.

Arıcılığın tarım içindeki önemi

Arıcılık çeşitli tarım kollarıyla birlikte uyumlu bir şekilde yürütülebilen ve toprağa bağlı kalınmaksızın yapılabilen bir hayvancılık koludur. Tarım işletmelerini, Bitkisel üretim işletmeleri ve Hayvansal üretim işletmeleri olarak 2 gruba ayırmak mümkündür. Arıcılık her iki grupla da yakından ilgilidir. Bir çiftlik sahibi zirai faaliyetlerinin yanı sıra arıcılık da yaparsa, hem arının gelirinden hem de zirai üretim artışından ek fayda sağlayabilir. Bu işletme şekilleri, dengeler bozulmadığı takdirde arıcılıkla uyum içinde yürütülebilir. Özellikle zirai ilaçlamalar bu dengeyi olumsuz yönde bozmaktadır.
Tablo 1. Türkiye’de 1956-1983 yıllar arasındaki kovan miktarı ve bal üretimi.
 
YılEski TipYeni TipToplamBalBalBalmumu
 kovan,ad.kovan,ad.adettonkg/kovanton
19561,177,994125,5831,903,5777,7695.959-
19601,302,000195,4001,497,4009,6906.514-
19641,375,700285,3001,661,0009,5005.719955
19681,344,023442,5311,786,55412,9307.2311,184
19721,225,651670,1091,895,76016,3638.6311,336
19761,007,6281,019,1212,026,74924,06111.5161,762
1980893,2601,332,2172,225,47725,17011.3102,110
1984756,1911,905,2092,661,40035,62013.3842,513
1988363,0582,620,6652,983,72342,72914.3212,422
1989340,0202,740,6403,080,66040,18013.0432,316

Kaynak: Başbakanlık D.İ.E. Tarım İstatistikleri Özeti, 1989

Arının çiçek tozu ve nektar toplamak için bütün çiçekleri dolaşması meyve ağaçları ve özellikle elma ağaçları açısından büyük önem taşımaktadır. Yapılan bir denemede etrafı arının girmesini engelleyecek bir malzemeyle kaplanan elma ağacının, hiç elma vermediği veya veriminin % 99 oranında azaldığı tespit edilmiştir. Çünkü elma ağaçları kendi kendilerini dölleyemezler. Ayrıca arının çiçekten çiçeğe dolaşması ve her seferinde aynı cins çiçekleri defalarca ziyaret etmesi, çiçeklerin kendi kendini döllemesi (yakın akraba evliliği veya kan yakınlığı) sonucu oluşabilecek genetik bozuklukların ortaya çıkmasını da önemli ölçüde engellemektedir. Bu sayede oluşan heterozigotluk nedeniyle meyveler daha bol ve kaliteli olur.
Arıların tozlanma yoluyla sağladıkları ürünün değeri bal ve balmumu üreterek sağladıklarının 10-20 katı kadar daha fazladır. Bu nedenle meyve bahçesi sahipleri ile tohumluk bitki yetiştirenler tarla ve bahçelerinde bal arısı kovanları bulundurmalıdırlar.
Bal arıları tarafından tozlanan meyvelerden; badem, elma, zerdali, şeftali, kiraz, üzüm, kavun, karpuz, armut, Trabzon hurması, erik, ahududu, çilek, tohumluk bitkilerden ise yonca, kuşkonmaz, karnabahar, lahana, havuç, kereviz, tırfıl, pamuk, salatalık, keten, soğan, biber, kabak, turp, kolza, şalgam, ayçiçeği ve bakla sayılabilir.
Arının dolaylı olarak toprağın erozyonunu önlediği ve gübrelenmesini sağladığı da ifade edilebilir. Meyve ve tohum üretimini gerek sanayi ve gerekse yabani bitkilerde arttırarak bitkilerin çoğalmasını ve dolayısıyla toprağın su ve rüzgar yoluyla erozyonunu engellediği ve toprağa karışan bitkilerle de gübrelenmeyi sağladığı söylenebilir. Çayır ve meraların yaşaması ve kalitesini de aynı yolla etkilediği ve hayvancılığa uygun ortamın sağlanması açısından dolaylı rol oynadığı ifade edilebilir.

Arıcılık Nedir

0 yorum | Devamını Oku...
Bitkisel kaynakları,arıyı ve emeği birlikte kullanarak bal,polen,arı sütü,propolis,arı zehiri gibi ürünler ile ana arı,oğul ,paket arı gibi canlı materyal üretme faaliyetidir.
Arıcılık tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de son yıllarda önemli gelişme kaydeden bir sektör haline gelmiştir. Ülke ekonomisine önemli katkısı olan arıcılık dünyanın çoğu ülkesinde ve ülkemizde yaygın olarak yapılmaktadır. Gerek arılardan elde edilen bal,balmumu, arı sütü, arı zehiri ve benzeri ürünler gerekse arı yetiştiriciliği için üretilen petek,kovan gibi malzemeler yönünden arıcılık bir sektör halini almıştır.
Türkiye’de arıcılıkla uğraşan aile sayısı 35 bin, arılı kovan sayısı 3.5 milyon, yıllık bal üretimi ise 66 bin ton civarındadır. Türkiye'de kovan başına alınan bal verimi 20 kg. kadar olup bu miktar çok düşük düzeydedir. Türkiye dünyadaki arı varlığının %5 ini, üretilen balın %3-4 ünü ve ihracatın ise %1 ini oluşturmaktadır. Yukarıda da görüldüğü gibi ülkemizdeki arı varlığı ile bal üretimi arasında bir dengesizlik bulunmaktadır. Bunda teknik bilgi yetersizliği, bakım ve besleme noksanlığı, ana arı üretiminin ihtiyacı karşılayamaması, kışlatmadaki bilgisizlik, hastalık ve zararlılarının
bilinmemesi ve zamanında teşhis ve tedavinin yapılamaması gibi hususların büyük payı vardır.
Bu durum karşısında, dünya standardını yakalayabilmek için ; arıcılıkla uğraşan vatandaşların teknik bilgiye sahip olmalarına, bilinçli arıcık yapmaları konusunda eğitim almalarına, değişik projelerden dağıtılan kolonilerin arıcılık yapacak kapasite ve bilgisi olanlara verilmesine, arı hastalıkları ve zararlılarının zamanında teşhisi ve gerekli tedavisinin yapılmasına dikkat edilmelidir. Bal arıları sosyal böcekler olup topluluk yaşamı sürdürürler. 
Bal, balmumu, arı sütü, arı zehiri, polen ve propolis gibi insan sağlığı ve beslenmesi yönünden son derece değerli ürünleri üretmesi ve toplaması yanında doğal ve tarımı yapılan bitkilerde sağladığı tozlaşma hizmetleri ile de doğal denge ve tarımsal üretimde hayati öneme sahiptirler. Bir bal arısı kolonisi morfolojik ve fizyolojik özellikleri bakımından farklılıklar gösteren bir ana arı ile sayıları mevsimlere göre değişen miktarlarda işçi arı ve erkek arılardan oluşur. Ana arı, kovandaki en önemli aile ferdidir.Bazı özel durumlar dışında her kovanda bir adet bulunan ana arı, yumurtlayarak arı ailesinin çoğalıp güçlenmesini yani popülasyon hacminin sürekli artmasını sağlayan tek kişi durumundadır. Teknik arıcılıkta ana arıyı kullanma süresi iki yıldır. Yaşlı, başarısız ve güçsüz ana arılar, daha az koloni nüfusu ve sonuçta daha az geri dönen bal ürünü demek olduğundan, arıcılar yıllık bakım programlarında yedek ana arı bulundurmaya mutlaka yer vermelidir.

İnsan sağlığı yönünden önemiArıcılık zevkli bir iştir. Arı kendisiyle uğraşan kişiye iş bölümü, çok üstün seviyede çalışma gücü kazandırır, iyi ahlak ve fedakarlık örneği olur. Arıcılar açık havada ağır olmayan ve sürekli bir işle meşgul oldukları için sağlıklıdırlar. Ayrıca sık sık bal yemeleri ve arı sokması sonucu vücutlarına giren arı zehiri nedeniyle hastalıklara karşı dayanıklıdırlar. Bağışıklık sistemlerinin devamlı çalışıyor olması hastalıklara karşı koymada vücudu tetikte tutar.
Arı denilince aklımıza ilk olarak bal gelir. Bal insanlık tarihi boyunca beslenmenin yanı sıra ilaç olarak kullanılagelmiştir. Yara ve berelerde oldukça yaygın olarak kullanıldığı gibi, bazı yörelerde sünnet işleminde de kullanılmaktadır. Bal bileşimi itibariyle organizma için önemli ve uyumlu, genç ihtiyar herkesin tüketebileceği ve sindirebileceği bir maddedir. İçinde bulunan şekerlerin çoğunun monosakkarit halinde olması nedeniyle sindirimi çok kolaydır, midede pek fazla kalmaz, bağırsaklardan kolayca emilir, karaciğerde çok az bir işlemle depolanır. Bileşimindeki karbonhidratlar nedeniyle enerji deposudur, ayrıca vitaminler, enzimler, mineraller ve bileşimi açıklanmamış bir çok madde bulunmaktadır. Midedeki ülser ve yaraları kapatıcı rol oynar, ılık suyla içildiğinde kabızlığı, soğuk suyla içildiğinde ishali önler. Uykusuzluk ve sinirlilik hallerinde sakinleştirici olarak kullanılabilir. Kalp ve damar hastalıklarında ayrıca şeker hastalığında tavsiye edilir. Ciltteki yara ve sivilcelerin iyileşmesi, cildin taze ve yumuşak kalması için kullanılır. Bazı krem, sabun ve losyon gibi güzellik ürünlerine de katılmaktadır.

17 Ekim 2011 Pazartesi

Kuşların Göç Etmesinin Nedeni Nedir?

0 yorum | Devamını Oku...

Kuşlar uçma yeteneğine sahip omurgalı hayvan türüdür. Kuşlardan başka hiçbir omurgalı tür uçamaz. Kuşlar; kış aylarında bulunduğu bölge soğuk ve kar yağışlı ise beslenemez. Ancak bu göç hareketini bu kadar basit bir şekilde anlatmak yanlıştır. Kuşların göç hareketi içinde birçok nedeni barındırmaktadır.
Kuşların göç etme kararını nasıl aldığı birçok bilim adamı tarafından incelenmiştir. Bazı bilim adamları mevsim şartları ile birlikte kuşların göç ettiğini açıklamıştır. Bazısı ise buna bağlı olarak yiyecek arayışına dayandırmıştır.Ancak bu görüşü çürüten deneyler yapılmıştır.
Yapılan bir deneye göre;
Bu deneyde bahçe bülbülleri laboratuvar ortamına alınmıştır. Ancak mevsim koşulları değiştirilmiştir. Yani dışarda soğuk bir kış mevsimi yaşanırken, kuşun yaşadığı iç ortamda sıcak bir bahar havası oluşturulmuştur. Kuşlar vücutlarını içerideki hava koşullarına adapte ettirmiştir. Kuşlar kendilerini yapay mevsime göre ayarlamıştır. Vücutlarına yağ depolamıştır. Yani göç etmek için her türlü hazırlıklarını yapmıştır.Ancak göç etme zamanına gelince dışarıdaki mevsimi gözetmiştir. Yani içeride ki mevsim göç hareketinin zamanını etkilememiştir. Bu deney ile birlikte bazı araştırmacıların söylediği ”kuşlar mevsim şartlarına göre göç eder” sözü desteklenmemektedir.
Kuşların göç etmesi birçok soruyu aklımıza getirmektedir. Örneğin; uzun mesafeli bu göçlerde hayvanlarda herhangi bir koruma bulunmamaktadır. Ve yanlarında götürdüğü yardımcı hiçbir şey yoktur. Göç olayı kuşların bir çok marifetini göz önüne sermektedir. Göç olayı içinde kuşların yön bulma, beslenme ve uzun süre uçabilme özelliklerini gözler önüne
sermektedir.
Kuşların neden göç ettikleri ve göç etme zamanlarını nasıl belirledikleri hakkında yukarıda anlattığımız gibi bir çok araştırma yapılmıştır. Bilim adamları kuşların biyolojik saatinin olduğunu söylemektedir. Kuşlar bu iç saatlerine uygun olarak göç etmektedir. Kuşların göçleri sırasında meydana gelen diğer bir enteresan olay ise göçe birlikte başlamalarıdır. Bir arada yaşamasalar bile göç zamanları geldiğinde bir bölgede toplanmaktadırlar.Böylece kuşlar mükemmel zamanlama ile birlikte göç hareketine başlar. Bu göç olayı kuşların planlı hareketini kusursuz uygulamasıyla ifade edilebilir.
Kuşların bu kadar uzun mesafelere uçması kolay bir iş değildir. Bu göç olayında kuşlar çok zorlanmaktadırlar. Göçmen kuşlar uzun süre uçtukları için çok fazla enerji harcamaktadır. Sinek kuşu dakikada yaklaşık olarak 1200 kere kanat çırpmaktadır. Kuşların bazen günler boyunca süren göç hareketi göz önüne alındığında harcanan enerji miktarı gözümüzde daha iyi canlanacaktır. Bu kadar fazla enerji harcayan kuşlar göç etme sırasında bazen yenik düşebilmekte ve bayılma tehlikesi geçirebilmektedir.
Kuşların bu göç sırasındaki uçuş tekniğini anlatacak olursak;
Kuşlar zaten yapı olarak zorlu uçuşlar yapabilme yeteneğine sahiptir. Ancak bu uçuşlarda bazı etmenlerden yararlanmaktadır. Örneğin havadaki rüzgardan doğru bir biçimde yararlanmaktadırlar.
Kuşlar genelde göç ederken ” V ” tekniği ile uçmaktadırlar. Yani önde kuvvetli,büyük ve lider kuşlar bulunmaktadır. Diğer kuşlar ise V harfi oluşacak şekilde sıralanmaktadır. V harfinin sivri kısmında bulunan kuvvetli kuşlar hava akımına karşı kalkan görevi yapmaktadır.Bu sayede arka kısımdaki kuşlar daha rahat uçmaktadır.

Kuşların göç ettikten sonra geri dönmesi ise farklı bir inceleme konusudur. Kış geleceği için sıcak bölgelere göç eden kuşlar tekrar geri gelmektedirler.Bunun üzerinde bir çok araştırma yapılmıştır. Göçmen kuşların belli bir zaman sonra geri dönmesinin sebebi baharla birlikte kuzey yarımkürenin  ısınmasıdır. Ayrıca baharın gelmesiyle birlikte gündüz süresinin uzamasıda önemlidir. Çünkü yiyecek aramak için kuşlara daha fazla zaman kalmaktadır. Tabi ki bu şekilde açıklanan göçmen kuşların geri dönmesi olayının içinde bir çok gizemi barındırdığı bir gerçektir.


Devamı: http://www.bilgiustam.com/kuslarin-goc-etmesinin-nedeni-nedir/#ixzz1b4AVEeRk

15 Ekim 2011 Cumartesi

Arılar İnsan Yüzünü Nasıl Tanıyor?

0 yorum | Devamını Oku...
Fransa'daki Paul Sabatier Üniversitesi'nden Martin Giurfa'nın yaptığı araştırma, insanların dikey çizgi (burun), iki nokta (gözler), bir yatay çizgi (ağız) gibi farklı unsurları birleştirerek insan yüzünü tanıdığını, arıların da insanlar gibi beyinlerinde bir şekil oluşturmak için dikey çizgi, iki nokta ve yatay çizgiyi bir araya getirebildiğini gösterdi. 

2005'te Monash Üniversitesi'nden Adrian Dyer ve ekibinin yaptığı araştırma şekerli su ile "alıştırma yaptırılan" arıların insan yüzlerini tanıdığını ortaya koymuştu. Giurfa, arıların bunu nasıl yaptığını araştırdı.
Bilimadamları Giurfa ve Aurore Avargues-Weber, önce gözler için iki nokta, burun için dikey çizgi, ağız için yatay bir çizginin bulunduğu yüz resimleri kullandı. 

Arılara, bu çizgilerin doğru ve yanlış sıralandığı çeşitli resimleri ayırt etmesi için "alıştırma yaptırıldı". Göz, burun ve ağzın doğru sıralandığı resme konan arılar şekerli su ile ödüllendirildi. Daha sonra arılar, daha önce karşılaşmadıkları yüze benzeyen resimleri de bulabildi, burun ve ağzın farklı yere konduğu fotoğrafları ise "tanıyamadı".

"Journal of Experimental Biology" dergisinde yayımlanan araştırmada, primatlarda var olan ve yüz tanımayı sağlayan beynin "fuziform alanı"na sahip olmasa da arıların yüzleri "tanıyabildiği" vurgulandı.
Bunun arıların, maskesi olmasa da arıcıları tanıdığı anlamına gelmediğine dikkati çeken Martin Giurfa, muhtemelen arıların nektar alabildikleri "garip" çiçeklere konduklarını düşünüyor.

Hakkımızda

Bu Sayfa Üzerinde Aklınıza gelecebilecek tüm sorulara cevap arayacağız, sormak istediginiz birşey varsa iletişim kısmından yazabilirsiniz.

Takip Listemizden

İstatistikler


Sitemizde 33 kategoride toplam yazı bulunmaktadır!

Görüntülenme

back to top