Tarım etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Tarım etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

28 Kasım 2012 Çarşamba

Arıcılığın Önemi

0 yorum | Devamını Oku...

Arıcılık, çeşitli tarım kolları ile birlikte uyumlu bir şekilde yürütülebilen ve toprağa bağlı kalınmaksızın yapılabilen bir yetiştiricilik koludur. Birçok bitki üretimi, arıcılık ile birlikte ve karşılıklı yarar sağlayarak sürdürülebilir. Deniz seviyesinden binlerce metre yüksek yaylalara kadar, bitki ve çiçeğin bulunduğu her yerde arıcılık yapılabilir. 

Ülkemizde çiçeklenme zamanlarının hemen hemen bütün yıla yayılmış olması, kovan üretimi için gerekli kerestenin yeterli miktarda bulunması, arıya ve ürünü olan bala geleneksel bir önem verilmesi, arıcılığa aktarılabilecek iş gücünün bulunması, önemli bir yatırım gerektirmemesi ve toprağa bağlı kalınmaksızın yapılabilmesi, arıcılığın önemini gittikçe arttırmaktadır. Ancak arının önemli ürünlerinden olan bal, balmumu ve arı sütünün diğer tarım ürünlerinde olduğu gibi hak ettiği fiyatla satılamaması, arıcılık ile ilgili birliklerin yaygın olarak kurulamaması ve mevcut kuruluşların etkili çalışmalarda bulunamamaları, arıcılığın gelişme hızını oldukça düşürmektedir. Türkiye’de 1989 yılında 340,020 adedi eski tip, 2,740,640 adedi yeni tip olmak üzere toplam 3,080,660 adet kovan bulunduğu ve 40,180 ton bal ile 2,316 ton balmumu üretildiği bildirilmektedir (Tablo 1).
Türkiye kovan sayısı, bal ve balmumu üretimi bakımından birçok ülkeden ileri durumdadır. Ayrıca üretilen ballar dünyanın en kaliteli balları arasındadır. Ancak kovan başına üretim miktarı oldukça düşük ve dünya ortalamasının gerisindedir.

Arıcılığın tarım içindeki önemi

Arıcılık çeşitli tarım kollarıyla birlikte uyumlu bir şekilde yürütülebilen ve toprağa bağlı kalınmaksızın yapılabilen bir hayvancılık koludur. Tarım işletmelerini, Bitkisel üretim işletmeleri ve Hayvansal üretim işletmeleri olarak 2 gruba ayırmak mümkündür. Arıcılık her iki grupla da yakından ilgilidir. Bir çiftlik sahibi zirai faaliyetlerinin yanı sıra arıcılık da yaparsa, hem arının gelirinden hem de zirai üretim artışından ek fayda sağlayabilir. Bu işletme şekilleri, dengeler bozulmadığı takdirde arıcılıkla uyum içinde yürütülebilir. Özellikle zirai ilaçlamalar bu dengeyi olumsuz yönde bozmaktadır.
Tablo 1. Türkiye’de 1956-1983 yıllar arasındaki kovan miktarı ve bal üretimi.
 
YılEski TipYeni TipToplamBalBalBalmumu
 kovan,ad.kovan,ad.adettonkg/kovanton
19561,177,994125,5831,903,5777,7695.959-
19601,302,000195,4001,497,4009,6906.514-
19641,375,700285,3001,661,0009,5005.719955
19681,344,023442,5311,786,55412,9307.2311,184
19721,225,651670,1091,895,76016,3638.6311,336
19761,007,6281,019,1212,026,74924,06111.5161,762
1980893,2601,332,2172,225,47725,17011.3102,110
1984756,1911,905,2092,661,40035,62013.3842,513
1988363,0582,620,6652,983,72342,72914.3212,422
1989340,0202,740,6403,080,66040,18013.0432,316

Kaynak: Başbakanlık D.İ.E. Tarım İstatistikleri Özeti, 1989

Arının çiçek tozu ve nektar toplamak için bütün çiçekleri dolaşması meyve ağaçları ve özellikle elma ağaçları açısından büyük önem taşımaktadır. Yapılan bir denemede etrafı arının girmesini engelleyecek bir malzemeyle kaplanan elma ağacının, hiç elma vermediği veya veriminin % 99 oranında azaldığı tespit edilmiştir. Çünkü elma ağaçları kendi kendilerini dölleyemezler. Ayrıca arının çiçekten çiçeğe dolaşması ve her seferinde aynı cins çiçekleri defalarca ziyaret etmesi, çiçeklerin kendi kendini döllemesi (yakın akraba evliliği veya kan yakınlığı) sonucu oluşabilecek genetik bozuklukların ortaya çıkmasını da önemli ölçüde engellemektedir. Bu sayede oluşan heterozigotluk nedeniyle meyveler daha bol ve kaliteli olur.
Arıların tozlanma yoluyla sağladıkları ürünün değeri bal ve balmumu üreterek sağladıklarının 10-20 katı kadar daha fazladır. Bu nedenle meyve bahçesi sahipleri ile tohumluk bitki yetiştirenler tarla ve bahçelerinde bal arısı kovanları bulundurmalıdırlar.
Bal arıları tarafından tozlanan meyvelerden; badem, elma, zerdali, şeftali, kiraz, üzüm, kavun, karpuz, armut, Trabzon hurması, erik, ahududu, çilek, tohumluk bitkilerden ise yonca, kuşkonmaz, karnabahar, lahana, havuç, kereviz, tırfıl, pamuk, salatalık, keten, soğan, biber, kabak, turp, kolza, şalgam, ayçiçeği ve bakla sayılabilir.
Arının dolaylı olarak toprağın erozyonunu önlediği ve gübrelenmesini sağladığı da ifade edilebilir. Meyve ve tohum üretimini gerek sanayi ve gerekse yabani bitkilerde arttırarak bitkilerin çoğalmasını ve dolayısıyla toprağın su ve rüzgar yoluyla erozyonunu engellediği ve toprağa karışan bitkilerle de gübrelenmeyi sağladığı söylenebilir. Çayır ve meraların yaşaması ve kalitesini de aynı yolla etkilediği ve hayvancılığa uygun ortamın sağlanması açısından dolaylı rol oynadığı ifade edilebilir.

Arıcılığın Tarihçesi

0 yorum | Devamını Oku...

Arıcılığın tarihi insanlık tarihi kadar eskidir. MÖ 7000 yıllarına ait mağara resimleri, çok eski tarihlere ait arı fosilleri ve tarihi buluntular bu görüşü doğrulamaktadır. Mısırda 4000 yıl önce Firavun mezarlarında bal ve balmumları bulunmuştur. Yine mısırlıların ayinlerinde balın yer aldığı ve kral hanedanlarından birisinin arıyı simge olarak kullandığı bilinmektedir. Mısır’da göçebe arıcılık yapılmaktaydı ve bu nedenle buradan Yunanistan, Filistin ve Kıbrıs’a arıcılığın yayıldığı düşünülmektedir.

Hindistan’da MÖ 3000-2000 yılları arasında arı ve bala ait bilgiler bulunmuştur. Babilliler balı hem gıda hem de ilaç olarak kullanmışlardır. MÖ 384-322 yılları arasında yaşayan Aristo, yazmış olduğu Hayvanlar Tarihi adlı eserinde (5 ve 9. kitap) kovan içerisinde ana arı, erkek arı ve işçi arı olarak 3 tip arının olduğunu, arıların çiçek tozu topladıklarını, işçi arıların su taşıdıklarını ve işçi arılar arasında iş bölümü bulunduğunu ifade etmiştir. Bu eserde sadece, arıların çiçek tozundan balmumu ürettikleri konusunda yanılgıya düşmüştür. Yunanlılar saplardan örülmüş kovan, sepet kovan ve tahta kovan kullanmışlardır. Romalılar arılar hakkında çok yazı yazmışlardır. Milattan önce Cato, miladi yıl başlangıcında Columella, Virgil ve 4. Georgies arı hakkında bilgiler vermişlerdir. Columella arılıktan 2.5 ton bal alınabileceğini, kovanların arılığa nasıl yerleştirileceğini, kovanların nasıl yapılması gerektiğini ve arıcılıkta kullanılan alet ve malzemelerin esaslarını yazmıştır. Boğazköy kazıları, MÖ 1300 yıllarında Hititler devrinde arıcılığın önemli bir zirai faaliyet olduğunu göstermiştir.

Fatih Sultan Mehmet, Kanuni Sultan Süleyman ve Yavuz Sultan Selim devirlerinde çıkarılan Kanunnamelerde arıcılığa ait hükümler bulunmaktadır. Türk köylüsü balı asırlardır bir ilaç ve şifalı besin kabul etmiş ve hastalara bal yedirmiştir.
Arı ve bala, İncil ve Kur’an gibi mukaddes kitaplar da yer vermişlerdir. Kur’anı-Kerim’in Nahl suresinin 68 ve 69. ayetlerinde mealen şöyle buyurulmuştur; "Ve Rabbin balarısına dağlarda, ağaçlarda ve hazırlanmış kovanlarda yuva edin. Her çeşit üründen ye, sonra da Rabbinin işlemen için gösterdiği yollarda yürü diye emretti. Karınlarında insanlara şifa olan çeşitli renklerde bal çıkar. Düşünen milletler için bunda ibret vardır."

Arıcılığın gelişmesi

Butler, 1609 yılında, balmumunun arının vücudunda pulcuklar halinde meydana geldiğini bildirmiştir. Jan Swammerdam (1637-1680) arı biyolojisi üzerinde çalışmıştır. François Huber (1750-1831) "The Encyclopaedia Britannica" adlı eserinde arılara ait bazı ilgi çekici ifadelere yer vermiştir; kovanların havalandırılması arıların yelpazeleriyle yapılmaktadır, ana arılar işçi arı yumurta ve larvalarından yetiştirilebilir, ana arı yalnız havada çiftleşir, çiçektozu arı yavrularının asıl besinidir, yavru yetiştirme sıcaklığı 30 °C civarında olmalıdır, arıların antenleri dokunma organıdır. Huber ayrıca antenlerin fonksiyonları ve temel petek gibi konularda çalışmalar yapmıştır. Bu çalışmalarını "New Observations on the Bee" adlı kitapta toplamıştır. Peter Prokopovyrch 1814’de çerçeveli modern kovanı geliştirmiştir. Mehring 1857’de ilk temel petek kalıbını keşfetmiştir. Dzierzon çerçeveli Langstroth kovanını geliştirmiş, 1845 yılında arıların parthenogenesis teorisine göre çoğaldıklarını tespit etmiş, arıların iki çeşit yavru hastalığının olduğunu ve İtalyan yerli arı ırkının iyi bir ırk olduğunu iddia etmiştir. Modern kovanın babası sayılan Langstroth ve ticari arıcılığı ortaya atan Moses Guinby, arıcılık malzemeleri fabrikası kuran A.I. Root ve Charles Dadant arıcılığa önemli hizmetlerde bulunan önemli kişilerdir.
Günümüzde arıcılık ticari bir iş haline dönüşmüştür. Türkiye şartları göz önüne alındığında arıcılığın hızla ilkel kovandan modern kovana doğru değişim içinde olduğu, 10-50 kovanlık aile işletmeleri yerine, 100-500 kovanlık ticari işletmeler haline dönüştüğü dikkati çekmektedir. Önceleri genellikle bal ve balmumu üretmek amacıyla kurulan işletmeler son zamanlarda arı sütü, polen ve arı zehiri gibi sağlık açısından önemli ürünlere yönelik faaliyetlerde de bulunmaktadırlar.
Geçmişte Arıcılık



Arıcılık Nedir

0 yorum | Devamını Oku...
Bitkisel kaynakları,arıyı ve emeği birlikte kullanarak bal,polen,arı sütü,propolis,arı zehiri gibi ürünler ile ana arı,oğul ,paket arı gibi canlı materyal üretme faaliyetidir.
Arıcılık tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de son yıllarda önemli gelişme kaydeden bir sektör haline gelmiştir. Ülke ekonomisine önemli katkısı olan arıcılık dünyanın çoğu ülkesinde ve ülkemizde yaygın olarak yapılmaktadır. Gerek arılardan elde edilen bal,balmumu, arı sütü, arı zehiri ve benzeri ürünler gerekse arı yetiştiriciliği için üretilen petek,kovan gibi malzemeler yönünden arıcılık bir sektör halini almıştır.
Türkiye’de arıcılıkla uğraşan aile sayısı 35 bin, arılı kovan sayısı 3.5 milyon, yıllık bal üretimi ise 66 bin ton civarındadır. Türkiye'de kovan başına alınan bal verimi 20 kg. kadar olup bu miktar çok düşük düzeydedir. Türkiye dünyadaki arı varlığının %5 ini, üretilen balın %3-4 ünü ve ihracatın ise %1 ini oluşturmaktadır. Yukarıda da görüldüğü gibi ülkemizdeki arı varlığı ile bal üretimi arasında bir dengesizlik bulunmaktadır. Bunda teknik bilgi yetersizliği, bakım ve besleme noksanlığı, ana arı üretiminin ihtiyacı karşılayamaması, kışlatmadaki bilgisizlik, hastalık ve zararlılarının
bilinmemesi ve zamanında teşhis ve tedavinin yapılamaması gibi hususların büyük payı vardır.
Bu durum karşısında, dünya standardını yakalayabilmek için ; arıcılıkla uğraşan vatandaşların teknik bilgiye sahip olmalarına, bilinçli arıcık yapmaları konusunda eğitim almalarına, değişik projelerden dağıtılan kolonilerin arıcılık yapacak kapasite ve bilgisi olanlara verilmesine, arı hastalıkları ve zararlılarının zamanında teşhisi ve gerekli tedavisinin yapılmasına dikkat edilmelidir. Bal arıları sosyal böcekler olup topluluk yaşamı sürdürürler. 
Bal, balmumu, arı sütü, arı zehiri, polen ve propolis gibi insan sağlığı ve beslenmesi yönünden son derece değerli ürünleri üretmesi ve toplaması yanında doğal ve tarımı yapılan bitkilerde sağladığı tozlaşma hizmetleri ile de doğal denge ve tarımsal üretimde hayati öneme sahiptirler. Bir bal arısı kolonisi morfolojik ve fizyolojik özellikleri bakımından farklılıklar gösteren bir ana arı ile sayıları mevsimlere göre değişen miktarlarda işçi arı ve erkek arılardan oluşur. Ana arı, kovandaki en önemli aile ferdidir.Bazı özel durumlar dışında her kovanda bir adet bulunan ana arı, yumurtlayarak arı ailesinin çoğalıp güçlenmesini yani popülasyon hacminin sürekli artmasını sağlayan tek kişi durumundadır. Teknik arıcılıkta ana arıyı kullanma süresi iki yıldır. Yaşlı, başarısız ve güçsüz ana arılar, daha az koloni nüfusu ve sonuçta daha az geri dönen bal ürünü demek olduğundan, arıcılar yıllık bakım programlarında yedek ana arı bulundurmaya mutlaka yer vermelidir.

İnsan sağlığı yönünden önemiArıcılık zevkli bir iştir. Arı kendisiyle uğraşan kişiye iş bölümü, çok üstün seviyede çalışma gücü kazandırır, iyi ahlak ve fedakarlık örneği olur. Arıcılar açık havada ağır olmayan ve sürekli bir işle meşgul oldukları için sağlıklıdırlar. Ayrıca sık sık bal yemeleri ve arı sokması sonucu vücutlarına giren arı zehiri nedeniyle hastalıklara karşı dayanıklıdırlar. Bağışıklık sistemlerinin devamlı çalışıyor olması hastalıklara karşı koymada vücudu tetikte tutar.
Arı denilince aklımıza ilk olarak bal gelir. Bal insanlık tarihi boyunca beslenmenin yanı sıra ilaç olarak kullanılagelmiştir. Yara ve berelerde oldukça yaygın olarak kullanıldığı gibi, bazı yörelerde sünnet işleminde de kullanılmaktadır. Bal bileşimi itibariyle organizma için önemli ve uyumlu, genç ihtiyar herkesin tüketebileceği ve sindirebileceği bir maddedir. İçinde bulunan şekerlerin çoğunun monosakkarit halinde olması nedeniyle sindirimi çok kolaydır, midede pek fazla kalmaz, bağırsaklardan kolayca emilir, karaciğerde çok az bir işlemle depolanır. Bileşimindeki karbonhidratlar nedeniyle enerji deposudur, ayrıca vitaminler, enzimler, mineraller ve bileşimi açıklanmamış bir çok madde bulunmaktadır. Midedeki ülser ve yaraları kapatıcı rol oynar, ılık suyla içildiğinde kabızlığı, soğuk suyla içildiğinde ishali önler. Uykusuzluk ve sinirlilik hallerinde sakinleştirici olarak kullanılabilir. Kalp ve damar hastalıklarında ayrıca şeker hastalığında tavsiye edilir. Ciltteki yara ve sivilcelerin iyileşmesi, cildin taze ve yumuşak kalması için kullanılır. Bazı krem, sabun ve losyon gibi güzellik ürünlerine de katılmaktadır.

27 Şubat 2012 Pazartesi

Definecilikte Tarımın Önemi

0 yorum | Devamını Oku...

Antik dönemlerde   sulak alanlar yörede yaşayan insanların yoğun bir şekilde
 balıkçılık ve avcılık faaliyetleri yürüttüğü, çevresindeki meralarda sığır, koyun ve at yetiştirildiği, tonlarca peynir ve tereyağı üretildiği, nem durumuna göre farklı ürünlerin yetiştirildiği, kısaca, bir uygarlığın gelişmesi için gerekli olan kaynakların birçoğunu sağlayan ekosistemlerdi. Bu nedenle, bölgenin sergilediği zenginliği değerlendirirken kurumuş su  kaynakları ve gölleri de değerlendirmeye  tabi tutmaktan  fayda vardır. Bir  uygarlığın gelişmesini sağlayan  kaynaklar  öğelerin varlığı o  uygarlıkta  zenginliğe ve  dışa açılmasına yardımcı olacaktır. Uygarlığın  oluşması,komşu uygarlıklarla  ticari ilişkiyi geliştirecek, ihracat ve ithalat gibi  ticareti doğuracaktır.

Antik dönemlerde   uygarlıkların  temelini oluşturan tarım, beraberinde  uygarlığın ihtiyaçlarına  binaen sanayi ve ticareti de  getirmiş ve geliştirmiştir.

Özet öneri :  Tarıma  uygun  olan alanlarda zengin bir  uygarlık  yaşamış olacağını göz  önünde  bulundurarak, yüzey  araştırması yapılacak, Doğru adres  tayini beraberinden başarıyı  getirecektir, aksi halde  başarı olmayacaktır. Antik dönem  insanına ait  kullandıkları eşyalar bu insanların  yaşadıkları alan  içerisinden  bulunur, insanın  yaşamadığı yerde  insana ait  kalıntı eşya  bulunması  mümkün olmayacağı bir gerçektir.


Abdullah Vecdi ÇOBAN
Modern ve  Profesyonel Definecilik

12 Aralık 2011 Pazartesi

Havuç Yetiştiriciliği

0 yorum | Devamını Oku...
Havucun bilimsel sınıflandırması

Alem: Plantae (Bitkiler)

Bölüm: Magnoliophyta

(Kapalı tohumlular)

Sınıf: Magnoliopsida

(İki çenekliler)

Takım: Apiales

Familya: Apiaceae

(Maydanozgiller)

Cins: Daucus

Tür: Daucus carota





1. Ekonomik Önemi, Anavatanı ve Yayılma Alanları




Havuç ülkemizde belli alanlarda önemli miktarlarda üretilip tüketilen bir sebzedir. Ülkemizin havucun anavatanı oluşu bu bitkinin Anadolu insanınca çok eskiden beri iyi tanıması ve değerlendirilmesine imkan vermiştir. Nitekim 1998 yılı istatistiklerine göre ülkemizde 240.000 ton havuç üretilmektedir. Bu üretim miktarı havucun sebze üretimimiz içinde önemli bir yeri olduğunu ortaya koymaktadır.




Havuç üretiminin gelişimine bakıldığında en büyük üretimin Avrupa ülkelerinde olduğu görülmektedir. Ülkemizde havuç kışlık bir sebze olarak algılanıp üretilirken Dünya ülkelerinde havuç her mevsimde tüketilen bir sebzedir. Ayrıca havuç ülkemizde turşu haricinde hiç konserve edilmezken Avrupa ülkelerinde konserve edilmiş olarak büyük miktarlarda tüketilir.




Havuç üretimi dünya üzerinde geniş alanlara yayılmıştır. Üretimin çok büyük bir bölümü kuzey yarı küresinde yoğunlaşmıştır.





Grafik: Dünyada Havuç Üretimi Yapılan Bölgeler








Grafik: Dünyadaki Toplam Havuç Üretiminin Dağılımı





Bugün dünyada üretilen havuçların hemen tamamına yakın kısmı portakal renkli olup, Hindistan’da kırmızı havuçlar üretilmektedir. Sürekli odun ve soymuk dokusunda maksimum karotenoid içeren çeşitlerin seçimi yönünde bir gelişme vardır. Mor havuçların içermiş olduğu renk maddelerinin konserve suyuna kötü bir görünüm kazandırması nedeniyle bu havuçlar sadece taze tüketim amacıyla üretilir olmuştur.


Türkiye’de Önemli Havuç Bölgeleri


1.Ankara (Beypazarı) %35-40

2. Konya (Ereğli ve Çumra)

3. a) Akdeniz (Antalya, Mersin, Hatay)

b) Ege (İzmir, Aydın, Manisa)

c) Güney Marmara





Havucun insan beslenmesinde de önemli bir yeri vardır.


Havucun Besin Değerleri


% 87 Su


% 13 kurumadde


0.2 g yağ


1.09 g protein


6.1 g KH


A vitamini 8000 IU (6 mg/100 g karoten )


B1, B2 vitaminleri,


8-10 mg/100 g Ascorbik asit,


Niacin,


Ca, P, Fe Bol miktarda A vitamini barındıran Havuç B, C, D ve E vitaminleri açısından da oldukça zengindir. Ayrıca karoten, şeker ve fosfor ihtiva eder. 100 gram havuçta 40 kalori bulunur. Havuçda bulunan Beta-Karotin yaşlıkdan dolayı ileri gelen görme zayıflığından koruyor. Bağırsakları çalıştırarak sindirime yardımcı olur. İdrar ve gaz söktürücü özelliğe sahiptir. Vücuttaki zararlı maddeleri uzaklaştırmaya yardımcı olarak kanı temizler. Havuç, kalp hastalıkları ve damar sertliğine faydalıdır. Kalp krizi ve felç geçirme riskini azaltır. Kansere karşı etkili olduğu gibi cildin kurumasını da engelliyor ve bağışıklık sistemini güçlendiriyor. Beta karotin (kansere neden olan serbest radikallari durduruyor ve bağışıklık sistemini güçlendiriyor) içeren havucun en büyük özelliklerinden biri içerdiği bu maddenin cildin kurumasını engelleyen A vitaminine dönüşebilmesi


Farklı Renkteki Havuçların Sağlığa Yararları



Turuncu Havuçlar

Kırmızı Havuçlar

Sarı Havuçlar


Bağışık sistemi ve Göz sağlığı üzerine etkilidir

Kalp Hastalıklarına ve Kansere karşı koruyucu etkilidir

Göz sağlığı , akciğer vediğer kanser çeşitlerine karşı koruyucu etkildir



Beta ve Alfa Karoten içerirler

Likopen ve Beta, Alfa Karoten içerirler

Ksantofil, Lutein


Avrupa ve Orta Doğu orjinlidir.

Hindistan ve Çin orjinlidir

Orta Doğu orjinlidir



Beyaz Havuçlar

Mor Havuçlar

Siyah Havuçlar


Sindirim sistemi üzerinde düzenleyici etkisi vardır.

Kalp hastalıklarına karşı

kalbi koruyucu etksi bulunur. Antioksidant özelliğe sahiptir

Antioksidant ve Antikansorejen özellik gösterirler


Pigment İçermezler

Antosiyanin Beta ve Alfa Karoten içerirler

Antosiyanin ve flavonoidleri içerirler


Afganistan, İran ve Pakistan orjinlidir

Türkiye, Orta ve Uzak Doğu orjinlidir.

Türkiye, Orta ve Uzak Doğu orjinlidir.



2. Morfolojik Özellikleri




2.1. Kök




Havuçların çok büyük bir bölümünde yenen kısmın tamamı kazık kökten, bazı çeşitlerde sadece hipokotilden bazı çeşitlerde ise yenen kısmın bir parçası kazık kökte, bir kısmı da hipokotilden oluşmaktadır.




Havuçun şekli çeşitlere göre büyük değişiklik gösterir. Bu nedenle havuçta kök, kök özelliği, kökün gelişmesi ile ilgili devreler ve devrelerdeki çevre faktörleri üretimde olağanüstü önem taşır. Havuç herhangi bir şekilde zarar görmediği ve toprak şartları uygun olduğu zaman 70-80 cm kadar derinlere gidebilen bir kazık kök yapısına sahip olmakla birlikte bazı havuç çeşitlerinde 40-50 cm gibi derinliklerde kalır.




Havuşta tohum çimlenmesinden sonra kök gelişmeye başlar. Kök başlangıçta sürekli olarak boyuna büyür. Enine gelişme belli belirsiz denecek kadar az olur. İşte havucun bu gelişme dönemine birinci gelişme dönemi denir. Bu dönemde havucun gelişmesine herhangi bir şekilde çevre faktörü olumsuz bir etki yapacak olursa kökün kısa kalmasına ve eğri gelişmesine neden olur. Taşlı topraklarda havuç yetiştirilirse bu devrede kök taşı dolaşarak yanlardan uygun bulduğu bir taraftan büyür. Bu eğri büyüme kök gelişmesi devam ettikçe daha belirginleşerek havuç hasadına kadar devam eder. Birinci gelişme döneminde meydana gelecek kuraklık havuç boyunun kısa kalmasına neden olur. İster birinci ister ikinci gelişme döneminde meydana gelen olumsuz iklim faktörleri çeşidin kök gelişmesine ve havuç şekline etkili olarak çeşidin gerçek özelliklerini ortaya koymamasına neden olur. Bu nedenle çeşitlerin karşılaştırılması ve ıslah çalışmalarında çalışmanın yapıldığı yılların çevre faktörlerinin değerlendirmede birinci derecede rol oynadığını, olumsuz etkilerin yanlış değerlendirmelere yol açacağını dikkate almak gerekir. Özellikle çevre faktörlerinin olumsuz etkilerinin belirgin olduğu yıllarda tohum firmaları ile üreticiler arasında büyük anlaşmazlıkların olduğu görülür.




İkinci kök gelişmesi döneminde kök artık depo organı gelişmeye başlar. Boyuna gelişme hemen hemen tamamen durmuş olup kök hızlı bir enine gelişme gösterir. Bu dönemde meydana gelecek düşük sıcaklıklar, yetersiz güneşlenme ve besin maddesi eksiklikleri havuçta yenen kısmın ince kalmasına karotenoidlerce fakir olmasına, renginin sarı renge doğru kaymasına neden olur. Havuç çeşidi kendi havuç özelliklerini kazanamaz. Havuç üzerinde oluşan yan köklerin fazlalığı kaliteyi düşürür, yıkamayı zorlaştırır. Havucun silindirik yapısını bozar. Havuç kökünün çatallaşması da istenmez. Aslında yan kökler havuçtan fazla uzaklaştırılmadan büyümelerini dikine yaparlar.








Havuçta yenen kısım iki dokudan oluşur. Bunlardan birincisi havucun dış kısmında yer alan üzerinde yan saçak kökleri taşıyan soymuk doku, ikincisi ise havucun iç kısmında yer alan odun dokusudur. Soymuk doku daha çok renk maddesi ve vitamin içerir ve daha gevrek yapıdadır. Yan kökler bu dokunun içinden dışarıya çıkarlar. Bu dokunun havucu oluşturan dokular içinden fazla miktarda olması yönünde çalışılır.




Odun dokusu ise daha az renk maddesi içerir, daha açık renklidir. Daha sertlik, yeme esnasında zorluk yaratır, pişme sonrasında soymuk doku içinde farklı rengi ile dikkati çeker. Odun dokularda renk maddeleri birikimine az olur.





Resim: Havuç kök yumrusunda gelişme aşamaları


2.2. Gövde




Havuç gövdesi havucun hemen üst kısmında oluşan bir rozet yapısındaki yaprakların orta kısmından 2. Yılda gelişir. Çeşide, bakım ve iklim şartlarına bağlı olarak 150-160 cm’ye kadar boy alır ve gövdenin ucu bir çiçek şemsiyesi ile son bulur. Gövde üzerinde aşağıdan yukarıya doğru biraz küçülerek devam eden yapraklar yer alır. Yaprak koltuklarından birincil, bunun üstünden ikincil, ikincillerin üstünden de üçüncül yapraklar ve çiçek demetleri oluşur.




Gövde yan dalların uç kısmından bir şemsiye ile son buluır. Gövde boyuna çizgili ve tüylüdür. Tipik havuç kokusu taşır. Bitkinin gövdesi dayanıklı yapıdadır. Desteğe gerek kalmadan çiçek şemsiyelerine ve tohumlarını rahatlıkla taşır.




2.3. Yaprak

Havuç çok bol miktarda yaprak meydana getiren bir bitkidir. Vegetatif kaldığı 1. Yılda çok yoğun yaprak meydana getirir. Yaprakları 40-50 cm kadar boy alır. Bitki ikinci yılda gövdesi üzerinde bol miktarda yaprak meydana getirir.




Yapraklar bileşik yaprak olup ince iğne şeklindedir. Yapraklar genelde tüylü ve üst kısımları parlaktır. Yaprak saplarıda tüylüdür. Yaprak rengi açık yeşilden koyu yeşile kadar değişir. Hatta mum tabakası taşıyanlarda gri yeşil renkte olabilir.




Geç gelişen yüksek verimli çeşitlerde yaprak miktarı erkenci çeşitlere göre daha fazladır.








2.4. Çiçek


Havuç bitkisi ikinci yılda çiçeklenme gösterir. Çiçekleri şemsiye şeklindedir. İlk çiçeklenme bitkinin en üst kısmındaki ana şemsiyede başlar. Şemsiyeler birincil-ikincil-üçüncül ve dördüncül olmak üzere gruplar haline oluşurlar. Bu oluşum sırasına göre büyüklük kazanırlar. En iri şemsiye birincil şemsiyedir. Daha sonraki gruplarda şemsiye küçülür. Şemsiyelerde çiçeklenme meyve bağlama ve tohum olgunlaştırmada bu sıraya göre oluşur. Her şemsiye dıştan içeriye doğru dizilmiş yüzlerce çiçek sapını ve çiçeği taşır. Başlangıçta bir kadeh gibi uç kısmı kapalıu olan bu şemsiye çiçekler olgunlaşınca açılmaya başlar. Çiçeklerin tamamının açılması safhasında başlangıçta yere dik olan çiçek sapları yere paralel bir hal alır. Yere paralel hal alan çiçek sapları üzerindeki çiçeklerde beyaz renkli yaç yapraklar açarlar. Çiçekte 5 adet taç yaprak bulunur. Bu taç yapraklar genellikle beyaz renkte olmakla birlikte bazı çeşitlerde şemsiyenin iç kısmında ter alan taç yapraklar açık mor renkte olabilmektedir.






Resim: Havuç Çiçeği



Çiçekler erselik yapıda olmakla birlikte aynı şemsiye üzerinde iç kısımlarda yeralan çiçeklerden önemli bir bölümünün sadece erkek organları gelişmiştir. Dıştan içe doğru sadece erkek organı gelişen çiçeklerin yüzde oranı artmaktadır. Bir bitki üzerinde sadece dişi organlı sadece erkek organlı veya erselik çiçeklere rastlanabilmektedir.




Döllenme pek çok böceğin ve sineklerin yardımı ile olur. Çiçeklerde yüksek oranda protandri görülür. Tepecik reseptif hale gelinceye kadar bütün polen tozu keseleri patlayarak tozlarını dökmüş olurlar. Havuçta kendine kısırlık tespit edilmemiştir. Bir bitkinin farklı çiçekleri birbirini kolayca döller ve tohum elde edilebilir. İzolasyon mesafesi en az 500 m olarak verilmelidir.







3. Tohum ve çimlenme özellikleri



Meyve iki parçalı bir yapıdadır. Bu iki parça tohumun olgunlaşması fazında birbirinden orta kımı açılarak ayrılırlar. Uç kısmları ise halen bitişik durumdadır. Meyve yaprağı tohumun üzerinde yer alır ve tohum bir zar tarafından sarılır. Tohumların üzeri boyuna çizgilidir ve bu belirgin çıkıntılar üzerinde tohumların birbirine yumak şeklinde sarılmasına neden olan tüyler taşırlar. Tohumların uç kısımlarındaki tüyler daha uzundur ve tüylerin uç kısımlarında birbirine yapışıp yumak yapmayı kolaylaştıracak şekilde çengellidir. Tohumlar 2-4 mm uzunluğunda ve 1-1.5 mm enindedir. Tohumlarda irilik ilk şemsiyeden diğer şemsiye gruplarına doğru küçülmektedir. 500-800 adet tüyü alınmış tohum 1 gr gelir. Tohumlar iyi muhafaza edilirse çimlenme gücünü 3-4 yıl korurlar. Tüyler tohum ağırlığının %20-30 kadarını oluşturur. Tüyleri ovulmamış tohumların ekimi büyük problemler yaratır. Zira tüylü tohumlar birbirine yapışarak bitkilerin ekim sıklıkları bitki gelişmesi ve kaliteli ürün elde etmede olumsuz rol oynar. Hasat edilen tohumlar hemen ekilebilirler. Tohumlar dinlenmeye ihtiyaç duymadan çimlenirler.







Resim: Havuç Tohumları



4. Yetiştirilme istekleri




4.1. İklim isteği




Havuç bir serin iklim sebzesidir. Özellikle çimlenme ve sonrasındaki erken dönemde soğuklara karşı dayanıklı olması nedeniyle serin bölgelerimizde erken ilkbahar aylarında ılıman bölgelerimizde ise kış aylarında rahatça yetiştirilebilmektedir. Havuç yetiştiriciliğinde yağış ve nem çok olumlu etki yaparsa da sürekli yapış üretimi zora sokar, verim azalmasına neden olur. Havuç bir uzun gün bitkisidir.


Optimum sıcaklık isteği 16-18°C' dir. Minimum sıcaklık isteği 9°C, Maximum sıcaklıkisteği ise 28°C dir. -5 ile -7°C'leri arasında donma başlar.









Sıcaklık havuçta renk oluşumuna olumlu etki yapar. Soğuk ve yağışlı geçen üretim sezonlarında açık renk havuç elde edilir. 10-15 °C’lik sıcaklıklarda oluşan renk tatmin edici bir havuç rengi olmaz. Sıcaklık kök oluşumuna doğrudan etkili olup yüksek sıcaklıklarda havuç boyukısa kalır. Düşük sıcaklıklarda ise havuç boyu çeşit özelliğini gösterse de bu defa renk ve havucun çapı kötü yönde gelişir. Daha uzun ve açık renkli havuçlar meydana gelir. Fazla yağış havuçta olumsuz etki yapar. Fakat nemin olumlu biretksis vardır. Toprak rutubeti de havuç gelişmesine etki ederse de etkisi sıcaklığın etkisi kadar olmaz. Özellikle kuraklıkta yüksek sıcaklık ve rutubetle düşük sıcaklık birleşirse havuç üretimimi olumsuz yönde etiler. En iyi gelişme 20°C civarındaki sıcaklıklarda olur. Sıcak bölgelerde yapılan ilkbahar üretiminde bitkilerin önemli bir bölümünün yeterli büyüklükte havuç oluşturmadan generatif faza geçerek çiçeklendiği görülür.





4.2. Toprak isteği




İklim istekleri açısından seçici olan havuç toprak istekleri bakımından da seçici bir bitkidir. Havuç üretiminin başarısında toprak yapısının önemli bir etkisi vardır. Toprağın yapısı toprağın derinliği toprakta köklerde zarar yapan zararlılardan bulunup bulunmadığı başarıyı etkiler. Hafif bünyeli topraklarda havuç üretimi uygun besleme ve bakım şartlarında çok iyi sonuç verir. Böyle topraklarda kültürel işlemler çok kolay ve ekonomik olduğu gibi elde edilen üründe yüksek kaliteye ulaşılır. Havuç derin bünyeli, serin, besin maddelerince zengin iyi işlenmiş toprak ister. İmparator grubu havuçlar derin bünyeli, killi kumlu topraklarda başarıyla üretilirler. Uygun çevre koşullarında killi topraklarda üretilen havuçlarda yüksek verime ulaşılabilmektedir. Ancak killi topraklarda üretilen havuçlarda yıkama önemli zorluklar çıkarır. Bu nedenle bu topraklarda yetiştirilen havuçlar konserve endüstrisinde kullanılır.





Taze olarak değerlendirilecek olan sofralık havuç üretimi ve erkenci havuç üretimi için hafifi karakterli topraklar tercih edilmelidir.




Toprak pH’sı havuç yetiştiriciliği açısından önem taşır. Havuç yüksek asitliğe karşı hassastır. pH 6-6.5 arasında değer taşıyan topraklar havuç yetiştiriciliği için ideal topraklardır. Toprak pH’sı 5’in altında olmamalıdır.


5. Yetiştirilme Şekli




5.1. Toprak hazırlığı ve ekim




Havuç yetiştirilmesinde toprak özelliklerinin başarıyı etkileyen en önemli faktörlerden birisi olması nedeniyle yetiştirme yapacağımız tarlayı çok iyi incelemeli ve havuç yetiştirmeye uygun olduğunu tespit etmeliyiz. Ağı killi topraklardan toprak zararlılarınca bulaşık topraklardan özellikle de nematod ve tel kurdu bulaşık topraklardan mutlaka kaçınılmalıdır. Böyle topraklarda havuç üretimi son derece yanlış olur.




Havuç tohumlarının geç çimlenmeleri nedeniyle yabancı otlar hızla gelişerek yeni çimlenmekte olan havuç bitkilerinin gelişmesini yavaşlatır ve üzerini örterler. Bu nedenle seyreltme ve çapalama işlemleri de zorlaşır. Tarla seçiminde yabancı ot faktörüde çok büyük önem taşır.


Bütün bu hususlar dikkate alınarak havuç ekilecek toprağın çok iyi işlenerek ekime hazırlanması gerekir. Havuç tohumlarının küçük oluşu, geç çimlenmesi gibi özellikleri nedeniyle toprak inceltilerek tohumun toprakla temasının tam olması sağlanmalıdır.





Resim: Önceden hazırlanmış toprağa mibzerle tohum ekimi


Ekim dikkatli bir şekilde hazırlanarak inceltilen toprağa mibzerle yapılmalıdır. Ekim derinliği 2.5-3 cm olmalı bir dekar alana 600-800 gr tohum atılmalıdır. Ekilecek tohum miktarı sıra arası mesafesi olarak 25-30-40 cm’lik aralıklar verilir. Sıra üzeri seyreltme mesafesi ise 5-12 cm arasında değişir. Havuç tohumunun 10 °C’nin üzerindeki sıcaklıklarda çimlendiğini görüyoruz. Toprak sıcaklığı bu seviyenin altında ise tohum çimlenmez çimlenme süresi yeterli sıcaklık oluşuncaya kadar uzar. Havuç ekiminden sonra meydana gelerek kaymak bağlama da çimlenmeyi önemli ölçüde kötü yönde etkiler. Havuç tohumu zarar görmeden uzun süre toprakta kalabilir ve şartlar uygun olunca çimlenir. Bu uzun çimlenme süresi içinde yoğun yabancı ot gelişmesi olur. Yabancı ot çimlenme ve gelişmenin önüne geçmek için ekim sonrasında çimlenme öncesi yabancı ot ilacı kullanmak başarıyı arttırır.


5.2. Bakım işleri




Çimlenme tamamlandıktan ve bitkiler 2-3 hakiki yapraklı olduktan sonra sıra üzerinde seyreltme yapılır. Çeşit özelliğine bağlı olarak sıra üzeri mesafeleri ayarlanır. Ancak bu seyreltme döneminde tarlada alıkonulacak bitkilerin köklerinin zarar görmemesine özen gösterilmelidir.




Seyreltme işçiliği önemli bir maliyet yükler. Bunun önlenmesi için ekimin pnömatik mibzerle, seyreltme sıklığında ve çimlenme güvü yüksek tohumla yapılması gerekir.




Seyreltme işleminden sonraki bakım işleri kaba otların elle alınması düzenli sulama ve mücadele işlerinden oluşur.








5.3. Gübreleme




Kışlık ve geççi havuç çeşitlerde uzun bir süre büyüme ve gelişme devam ettiği için gübrelemeye çok dikkat etmek gerekir.Küçük, yazlık ve erkenci çeşitlerde gübreleme daha kolaydır.

Havuç yetiştiriciliğinde azot yanında potasyum da büyük önem taşır. Bu iki besin elementi verim ve kaliteyi önemli ölçüde etkiler. Bitki nitrat formunda azotu tercih eder.

Potasyum ise havuçta şeker oranını ve depolanma gücünü arttırır. Havuç özellikle çimlenme ve gençlik döneminde tuza karşı son derece hassastır. Ekimle birlikte gübre verme bu nedenle yanlış olur. Böyle bir uygulama çimlenme aksaklıklarına yol açar. Sıralarda boşluklar oluşur. Havuç yetiştiriciliğinde organik gübreler tercih edilmeli, erken dönem de yoğun inorganik gübreden kaçınılmalıdır. Yalnız havuç taze ağır gübresinden hoşlanmaz. Taze gübre havucun renginin bozulmasına ve mavi kırmızı bir renk almasına neden olur. Ayrıca erken çiçeklenmeye neden olduğu söylenir. Toprakta tav nedeniyle gübreleme ekimden bir hafta evveline kadar yapılmamışsa gübre vermeden ekim yapıp çimlenme tamamlanıp bitkiler 2-3 yapraklı olduklarında gübreleme yapmak daha doğru olur. Dekara 8-10 kg saf azot, 8-9 kg fosfor ve 12-16 kg potasyumlu gübre hesaplanarak ekimden en az iki hafta önce toprağın 10-15 cm derinliğine karıştırılmalıdır. Azotun yarısı ekim öncesinde diğer yarısı da bitkiler 3-4 hakiki yapraklı olduklarında uygulanırsa yıkanma yoluyla kayıp azalır.




5.4. Sulama




Düzenli sulama havuçta kök gelişiminin primer ve sekonder de çok önemlidir. Primer dönemdeki susuzluk havuç boyunun kısa kalmasına, sekonder dönemdeki susuzluk havucun yeterli ölçüde kalınlaşmamasına ve ayrıca düzensiz sulama isse havucun çatlayarak pazarlanamaz hale gelmesine neden olur. Bu nedenle havuç yetiştiriciliğinde sulama başarıyı en çok etkileyen faktörlerden birisidir. Havuç için yağmurlama veya damlama sulama tercih edilmelidir.








Resim: Havuç center pivot sistemi ile sulanırken

Resim: Havuçun yağmurlama sistemiyle sulanması




5.5. Tarımsal Savaşım




Havuçlarda zarar yapan hastalıkları Botrytis, Rhizoctonia ve havuç mildiyösü (Plasmopora) olarak verebiliriz. Havuç yetiştiriciliğinde karşılaşılan önemli zararlılar ise Havuç sineği, Nematodlar ve köstebeklerdir. Yetiştiricilikte bu zararlılara karşı mutlaka önlem almak gerekir.




Havuç yetiştiriciliğinde münavebe de büyük önem taşır.


Uygun ön bitkiler Liliaceae(Zambakgiller) familyası, Alliaceae(Soğangiller) familyası, domates, marul, hindiba


Kaçınılacak ön bitkiler Apiaceae(Maydanozgiller)’nin tüm türleri, Brassicaceae familyası, fasulye, tahıllar




6. Olgunluk, Hasat ve Depolama




Havuçlarda olgunluk havucun çeşit özelliklerini kazandığı tarihten itibaren başlar ve hasat birkaç hafta sürebilir. Daha erken dönemde hasat edilen havuçlar cılız kalırlar, renkleri açık olur ve düşük düzeyde şeker içerdikleri için yeterince tatlı olmazlar. Çiğ olarak değerlendirilen sofralık havuçlarda hasat bu nedenle olgunlaşma tamamlanmadan yapılmamalıdır. Ancak pazarda boşluk varsa bunu doldurmak amacıyla havuçlar olgunlaşmasını tamamlamadan da hasat edilebilir. Havuçlarda olgunlaşma süresi çeşide göre değişir, erkenci çeşitlerde 8-10 hafta, Nantes gibi orta çeşitlerde 12 hafta, geç çeşitlerde 16-18 haftada hasat olgunluğuna ulaşılır.





Resim: Havuç elle hasad edilirken





Hasat, yetiştirilen çeşide, yetiştirme alanının genişliğine ve pazarlanacak havucun miktarına göre elle veya makineyle yapılır. Sofralık havuçlar birkaç adedi bir demet yapılarak yaprakları ile veya söküldükten sonra yaprakları kesilerek torbalar içerisinde pazarlanırlar. Söküldükten sonra uzun süre kapalı kaplar içinde muhafaza edilen havuçlarda açılaşma görülür. Bu nedenle uzun süreli muhafaza zorunlu ise havuçların temizlenerek dere kumu içinde serin bir ortamda muhafaza edilmesi gerekir.











Muhafaza sıcaklıkları sıfırın üzerindeki 3-50C’lik sıcaklıklardır. Söküldükten sonra muhafaza edilmesi düşünülen havuçlarda hasatın tam olgunlaşama gerçekleştikten sonra yapılması ve hasat sırasında havuçların yaralanmamasına özen gösterilmesi gerekir.








Resimler:Havuclar yıkandıktan sonra seçilerek poşetlere doldurulur ve pazara hazır hale getirilir.





7. Verim




Havuç yetiştiriciliğinde verim çeşide, ekim sıklığına ve hasat zamanına göre değişir. Orta erkenci çeşitlerde dekara verim 2.5-5 ton, geçci çeşitlerde ise 3-4 ton arasında değişir. Çok başarılı yetiştirmelerde bu değerler her iki grupta da 1 ton daha yüksek olabilir.




8. Tohum Üretimi

Ülkemiz havuç tohumu üretimi için son derece elverişli ekolojik şartlara sahip olan ender ülkelerden birisidir. Ülkemizin bu avantajlarını kullanarak dünyada havuç tohumu üretiminde söz sahibi ülkelerden birisi olabiliriz.




Standart çeşitlerde tohum üretimi için önce pazarlanabilir özelliklere sahip havuçlar üretilir. Bunlar içersinden çeşit özelliklerini taşımayanlar seçilip ayrılır. Diğerleri kışı hafif d geçen yerlerde hemen tohumluk parseline 70-80cm sıra arası, 30 cm sıra üzeri mesafelerde havuçların üst kısmında 2-3 cm’ lik yaprak sapı kalacak şekilde traş edildikten sonra toprak yüzeyine 2-3 cm kalacak derinlikte dikilirler. İlkbaharda gelişen havuç başlangıçta yaprak, daha sonrada gövde ve çiçek özelliklerinde anlatıldığı şekilde gövde ve çiçek demetlerini geliştirerek tohumlarını olgunlaştırır. Havuç tohumu üretiminde potasyumlu gübreler başarıyı arttırır. Havuçlarda çiçek şemsiyeleri kademeli olarak meydana geldiği gibi tohumların meydana gelmesi ve olgunlaşmasıda kademeli olarak olur. Bu sebeple hasadın tohumlarını olgunlaştıran şemsiyelerin hasadı şeklinde kademeli olarak yapılması gerekir. 8-10 cm uzunluktaki sapı ile hasat edilen şemsiyeler gölge havadar bir yerde kurutularak harmanlanır. Bir dekar alandan 80-100 kg arasında tohum alındığı belirtilmektedir. Tarafımızdan yapılan çalışmalarda ise Manisa-Muradiye şartlarında Nantes grubu havuçlarda 1 dekar alandan 130 kg tohum elde edilmiştir. Bu değerler havı alınmamış tohumu ifade etmektedir. Havuçlarda ilk çiçeklerle ondan sonra meydana gelen çiçek gruplarından oluşan tohumların iriliklerinin farklı oluşu nedeniyle bu tohumlar kalibrasyona tabi tutulmadan eklenirlerse çimlenme farklılıkları oluşur. Bu durum üretimde başarısızlıklara yol açar. İşte bu sebeple hasat edilen tohumların hasattan sonra havları alınmalı ve mutlaka kalibrasyona tabi tutularak belli irilikteki tohumların bir grup oluşturması sağlanmalıdır.


Kaynaklar:

Kültür Sebzeleri (Prof. Dr Hüsseyin Vural)

Prof. Dr. Kazım Abak Ders Notları

Derleme, Resimler ve Aktarım :© Gencziraat.com

İzinsiz yayınlanamaz

Meyve Ağacı Dipkurtları (Capnodis spp.)

0 yorum | Devamını Oku...

Meyve ağaçlarının  kök boğazı ve toprak altı bölgesinde zararlı olan bu böceğin erginlerinin kanatları oldukça sert yapıdadır. Sıcak ve güneşli havalarda gürültü ile düz bir hat üzerinde uçar ve dönemeçlerde büyük kavis çizer. Yaklaşıldığında ağacın veya dalın ekseni etrafında dönerek saklanmaya çalışır, yakalanacağı anda ayaklarını vücudunun altına çekerek ölü taklidi yapar ve kendini toprağa atarak kuru yapraklar ve otlar arasında gizlenir.
Ergin dişi yumurtalarını tek tek veya 5-10 ve büyük gruplar halinde kök boğazına yakın ağaç gövdesindeki çatlaklara, kabuk aralarına, antepfıstıklarında aşı gözlerine veya kök boğazı civarındaki toprağa koyar. Köklerde beslenerek olgunlaşan larvalar, kök boğazında pupa olur ve bu pupalardan bir yıl içinde iki ayrı dönemde ergin çıkışı görülür. Birinci dönem ergin çıkışı Temmuz-Ağustos aylarında, ikinci dönem ergin çıkışları ise Ekim-Kasım aylarında olur. Kışı ağaç kovuklarında, yaprak altında ve toprakta hareketsiz olarak geçiren erginler; ilkbaharda aşı gözü ve taze sürgünlerde oburca beslenip, sıcaklık 25-26  oC’ nin üstüne çıktığında çiftleşir ve yumurta bırakır. Temmuz-Ağustos ayında çıkan erginler yumurtalarını Eylül-Ekim aylarında, Ekim-Kasım ayında çıkan erginler yumurtalarını bir sonraki Haziran-Temmuz aylarında bırakır. Kültür ortamında bir dişinin 2000 den fazla yumurta bıraktığı görülmüştür. Yumurtadan çıkan larvalar köke girerek kök kabuğunun altındaki kambiyumla beslenir. Daha sonra kök boğazında pupa olurlar. İki yılda 1 döl verirler.
image002.jpg

Özellikle taş çekirdekli meyve ağaçları, antepfıstığı ve badem ağaçlarında zararlıdırlar. Kök kabuklarının altında larva zararının olması, ağaçların kök boğazında veya kök boğazının civarında  toprakta oval şeklinde deliklerin görülmesi, ağaç altlarında sap dibinden yenmiş taze yaprakların bulunması, aşı gözlerinin veya taze sürgünlerin kemirilmiş olması bu zararlının varlığını gösterir. Erginler konukçusu olduğu bitkilerin yapraklarını çok ender olarak ve az miktarda yer fakat genç sürgünleri, aşı tomurcuklarını yaprak saplarını (özellikle özsuyu düzeni bozulmuş ağaçlarda) oburca yiyerek tahrip eder ve büyük zarar verirler. Genç larva daima toprak yüzeyinden aşağıda, kök kabuğunun altında bulunur ve kambiyum tabakasını kemirir. Larva kök kabuğu altında galeriler açar, bitkinin beslenmesine engel olur, galerilerin içi pislik ve talaş ile doludur. Kıraçta kuruyan herhangi bir nedenle susuzluk çeken meyve ağaçları, antepfıstığı ve kavaklara büyük ölçüde zarar verir, ağaçlarda önce büyüme durur, sonra larva sayısının çoğalması ile gittikçe artan bir zayıflık ve  sonunda ölüm görülür. Fidanlar çok çabuk, diğer ağaçlar ise 2-5 sene içinde kururlar.
Mücadelesi
Kültürel Önlemler
Ağaç altlarında erginlerin kolayca saklanabileceği ot, çalı vs. bulundurulmamalıdır. Sabahın erken saatlerinde ve akşam üzeri  gövde ve kök boğazında kolayca toplanarak erginler yok edilmelidir. Su ve gübrelemeye dikkat edilerek ağaçlar kuvvetli bulundurulmalıdır. Kabuklubit problemi yoksa, ağaçların gövdesine kireç badanası yapmak, yumurta koymasını güçleştireceğinden faydalıdır. Kabuklubit problemi varsa kireç badanası yapılmamalıdır.
Kimyasal Mücadele
Mücadeleye karar vermek için böceğin zararı görülmüş olmalıdır. Bu nedenle Mayıs ayının ilk haftasından başlayarak ergin çıkışı gözlenmelidir. Ağaçlarda ergin görüldüğünde veya bu ağaçların kök boğazları açılarak incelendiğinde larvalara veya zararına rastlanırsa mücadeleye karar verilir. İlaçlı mücadele Haziran, Temmuz, Ağustos aylarında zararlının yumurtalarını kök boğazına koyduğu dönemde her 15 günde bir yapılmalıdır. İlaçlamada, ağaçların 1 m yüksekliğe kadar olan gövdeleri ve 1 m çaplı daire içinde kalan kök boğazı civarında toprak yüzeyi ilaçlanmalıdır. İlaçlar daima su ve çapadan sonra toprak yüzeyi kurumaya başladığı dönemde ve özellikle günün serin saatlerinde yapılmalıdır. Aşılı ağaçlarda aşı ve civarı mutlaka ilaçlanmalıdır. Devamlı ve en az iki yıllık kesintisiz bir mücadelenin sonucu gözle fark edilebilir.
Kullanılacak İlaçlar Ve Dozları
Etkili Madde
Adı ve Oranı
Formülasyonu
Dozu (preparat)
100 lt. suya
Oxydemeton Methyl 265 g/l
EC
150 ml
Dimethoate 400 g/l
EC
200 ml
Azinphos methyl 230 g/l
EC
200 ml














Kaynak:
www.egirdir-bahce.org/

Hakkımızda

Bu Sayfa Üzerinde Aklınıza gelecebilecek tüm sorulara cevap arayacağız, sormak istediginiz birşey varsa iletişim kısmından yazabilirsiniz.

Takip Listemizden

İstatistikler


Sitemizde 33 kategoride toplam yazı bulunmaktadır!

Görüntülenme

back to top