Hastalıklar etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Hastalıklar etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

5 Kasım 2012 Pazartesi

Ankilozan Spondilit ( AS ) Nedir ? Nasıl Tedevi Edilir? Nasıl Korunulur?

0 yorum | Devamını Oku...
Omurga
Omurga, 24 omur ve bunlar arasindaki 110 eklemden olusur. Omurgada 3 bölüm vardir : 7 boyun omuru, 12 sirt omuru ve 5 bel omuru. Boyun bölgesi çok hareketlidir. Sirt bölgesinde her bir omur, iki yandan kaburgalarla birlesir. Bel bölgesinin alt kisminda yer alan sakrum kemigi, legen kemigi içinde yuvalanmistir. Sakrum ve pelvis kemikleri arasinda her iki yanda yeralan eklemler sakroiliak eklemler olarak adlandirilir. Iste bu eklemler AS'in ilk basladigi bölgedir.


AS'in nedeni nedir?
Tam olarak bilmiyoruz. Arastirmalar, AS hastalarinin %96'sinda benzer genetik hücre isaretleyicileri (HLA-B27)'nin bulundugunu göstermistir. Olasilikla, normalde zararsiz olan bazi mikroorganizmalar, HLA-B27 ile iliskiye girmektedir. Bazi barsak ya da idrar yollari hastaliklari AS'in ortaya çikmasini tetiklemektedir. Bazen, belirtiler yatak istirahati (sözgelimi trafik kazasini izleyen istirahat) döneminden sonra da ortaya çikabilir.

Reiter sendromu olarak bilinen hastalik da AS'e yol açabilir. Reiter sendromunda gözde yangisal tutulus (irit, üveit, konjunktivit), dis idrar yolu yangisi (üretrit) ve büyük eklemlerde daha sik olmak üzere eklem tutuluslari görülür.


AS'de ne olmaktadir ?
AS'de ilk tutulan bölge siklikla legen kemikleridir. Buna farkli zamanlarda bel, gögüs kafesi ve boyun bölgeleri tutuluslari eklenir. Bu bölgelerde, kiris ve baglarin kemige yapistiklari yerde ortaya çikan yangi temel bozukluktur. Bu yapisma yerlerinde asinmalar meydana gelir. Yangi yatisirken, iyilesme sürecinde yeni kemik olusumlari ortaya çikar. Kiris ya da baglardaki elastik dokularin yerine kemik dokusunun geçmesiyle, harekette azalma olur. Yangisal olayin tekrarlamalari sonucunda kemik olusumlari artar ve omurga kemikleri kaynasarak bütün bir hal alirlar ve bu da hareketlerin kisitlanmasiyla sonuçlanir. Hastaligin baslangiç dönemlerindeki hareket kisitliliginin nedeni, agri ve kas kasilmalaridir ve bu dönemde ilaç kullanimi ile düzelir. Ancak, ileri dönemdeki kemiklerdeki birlesmeden sonra ortaya çikan hareket kisitliligi geriye dönmez. Bunun engellenebilmesi ya da yavaslatilabilmesi için, egzersizlerin düzenli olarak yapilmasi sarttir.


AS ile spondiloz (kireçlenme) ayni seyler midir?
Hayir. Bu ikisi birbirinden tamamen farkli hastaliklardir. Spondiloz, omurganin asinmasiyla iliskili bir hastaliktir ve siklikla yasli kisilerde görülür. AS ise, yeni kemik olusumlari ve kemiklerin kaynasmasiyla birlikte giden, daha çok genç yaslarda baslayan, yangisal bir hastaliktir.


AS yaygin bir hastalik midir ?
Ingiltere'de 200 erkekte 1 ve 500 kadinda 1 sikliginda görülmektedir. Amerika Birlesik Devletleri'nde yaklasik 1000'de 1 olarak bildirilmektedir.


AS kimlerde görülür ?
Erkekler, kadinlar ve çocuklarda görülebilir. Erkeklerde, kadinlardan yaklasik 3 kat daha fazla görülmektedir. Tüm yaslarda baslayabilir. Genellikle 20'li yaslarda (ortalama olarak 24-26 yasinda) baslamaktadir. Ancak, belirtiler daha ileri yaslarda ortaya çikabilir. 40 yasindan sonra baslangiç nadirdir.


Erkek, kadin ve çocuklarda AS farkli midir ?
Evet. Aralarinda bazi küçük farkliliklar vardir.

Erkekler : Legen kemikleri ve omurga siklikla tutulur. Gögüs kafesi, kalça, omuz ve ayak eklemleri de tutulabilir.

Kadinlar : Genellikle kabul edilen görüs, AS'in kadinlarda çogu kez erkeklerden daha hafif seyrettigidir. Hastalik belirtilerinin ortaya çikmasiyla, tani konulmasi arasinda geçen süre, kadinlarda (5 yil) erkeklerdekinden (3 yil) daha uzundur. Omurga tutulusu genellikle erkeklerden daha az siddetlidir. Legen kemigi, kalça, el ve ayak bilegi eklemleri daha sik tutulur. AS, dogurganlik yetenegi, gebelik ve dogumda herhangi bir sorun yaratmaz.

Çocuklar : 11 yasinin altindaki çocuklarda AS belirtileri görülmesi nadirdir. Tipik olarak diz, ayak ve ayak bilegi, kalça eklemleri tutulur. Nadiren bel agrisi olur. Gençlerde kalça tutulusu siddetli seyredebilir ve bu hastalarda yetiskin yaslara varildiginda kalça protezi gerekebilir.


AS'in belirtileri nelerdir?
Tipik belirtileri sunlardir :

Haftalar ya da aylar içinde yavas yavas artan bel agrisi ve sertlik. Gün içinde hareket etmekle ya da egzersizle azalan sabah sertligi ve agrisi. Egzersizlerden sonra daha iyi, istirahatten sonra daha kötü hissedilmesi (mekanik karakterli bel agrilarinin tersine - sözgelimi bel fitigi-). 3 aydan uzun süredir belirtilerin varligi. Özellikle erken dönemlerde, kilo kaybi. Yorgunluk. Ates ve gece terlemesi. Tipik belirtiler bunlar olmasina karsin, bazen farkli sekillerde baslangiç görülebilir. Belde belirgin bir agri olmaksizin, kaba etlerde bazen bir tarafta, bazen diger tarafta degisici sekilde agri ile baslamasi da siktir. Bu agri bele, uyluga yayilim gösterebilir. Bazen de yalnizca topuk agrisi, gögüs agrisi ile baslayabilir.

Sabahlari daha kötü oluyorum
Bu beklenen bir seydir. Hastaligin tipik özelliklerinden biri, gecenin geç ve sabahin erken saatlerinde agri ve sertligin belirgin olmasi ve gün içinde hareket ya da egzersizlerle düzelmesidir. Benzer sekilde sinema ya da tiyatroda uzun süre oturduktan, ya da uzun süre araba kullandiktan sonra agri ve sertlikte artma olabilir.


AS öteki eklemleri etkiler mi ?
Evet. AS bazen, kalça, diz, ayak bilekleri ve omuzda agri, sislik ve hareket kisitliligina neden olabilir. Topuklarda agri görülebilir. Az sayida hasta çene eklemi de etkilenebilir.

AS öteki organlari etkiler mi ?
Evet. Bazen göz, kalp, akcigerler ve böbrekleri etkileyebilir. Bunlar yasamsal sorunlar yaratacak etkiler degildir ve daha kolay tedavi edilebilirler.


AS gözü nasil etkiler ?
AS gözün bazi bölümlerinde yansisal olaya neden olabilir. Bu durumda genellikle ilk belirti, görmede hafif bulaniklasmadir. Ama, kizarik bir gözle birlikte keskin bir aci da temel belirti olabilir. Kalici hasar olusmamasi için hemen tedavi edilmelidir. Bu durumda bir göz doktorundan yardim almak ve ona AS hastasi oldugunuzu belirtmek yerinde olacaktir. Göz doktorunun verecegi göz damlalari yangiyi kisa sürede azaltacaktir. Yangi dirençli ise, bu damlalari uzun süre kullanmak gerekli olabilir.


AS kalbi nasil etkiler ?
AS'de bazen kalp hafif derecede etkilenebilir. Hastalarin çogunda o kadar hafiftir ki, ortaya çikarmak zordur. Kalp kapaklari ve ileti sisteminde bozukluk ortaya çikabilir. Ancak, bunlar genellikle hastalarda herhangi bir sorun yaratmaz.


AS akcigerleri nasil etkiler ?
Gögüs kafesi eklemleri ve kaslarini etkileyerek, özellikle soluk alip verme, öksürme, aksirma, esneme, ikinma sirasinda agriya neden olabilir. Akcigerlerin tamamen havalanmasinda bozulmaya yolaçar. Bazan akcigerlerin iç yapisinda da tutulusa neden olabilir. Bu nedenlerle, AS'te solunum egzersizleri çok önem tasir.AS'in geç dönemlerinde gögüs duvari tamemen hareketsiz hale gelebilir ve akcigerlere hava giris çikisi etkilenebilir. Bunun anlami, solunumun durmasi demek degildir. soluk alip verirken, diyafram kasi sürekli çalisir ve karniniz hareket eder. Asiri yemek ve kalin giyinmek solunum için gereken çabayi arttiracagindan, bunlardan kaçinmaniz sizi daha rahat ettirecektir. Sigara içmemek çok önemlidir. Sigara içilmesi solunumu zorlastiracagi gibi, ciddi gögüs hastaliklarina da neden olabilir.


AS böbrekleri nasil etkiler ?
Az sayidaki, ileri AS'li bazi hastalarda böbreklerde amiloid adi verilen bir proteinin birikmesi sonucunda böbrek yetmezligi ortaya çikabilir. Steroid yapida olmayan yangi giderici ilaçlar da uzun süreli kullanimda bazi böbrek sorunlarina yol açabilir.


Baska etkiler var midir ?
Kilo kaybi, hafif ates, yorgunluk, kansizlik ve bazen depresyon görülebilir. Iyi beslenmeli ve istirahat etmelisiniz. Kansizlik için gerekirse doktorunuz size uygun ilaçlari verecektir.

AS'li hastalarda görülebilen önemli bir sorun da osteoporoz'dur. Osteoporoz, kemiklerin yogunlugunun azalmasi ve daha gözenekli hale gelmesiyle karakterli bir hastaliktir. En önemli sonuçlari ise, omurlar ve kalça basta olmak üzere kolay kemik kiriklarinin ortaya çikmasidir. Tani için bazi laboratuvar incelemeleri ve kemik yogunlugu ölçümü gereklidir. Tedavide, hekiminizin uygun görecegi ilaçlar ve düzenli yapacaginiz egzersizler yararli olacaktir.


AS herkesi ayni sekilde mi etkiler ?
Hayir. AS çok degisken bir hastaliktir. Birbirinin ayni olan iki AS olgusu yoktur. Bazi hastalarin neredeyse hiç yakinmasi yokken, bazilarinin çok önemli derecede yakinmalari olabilir.

Buna karsin, açikça bilinmelidir ki egzersiz yapan hastalarin durumu, egzersiz yapmayanlardan çok daha iyidir.


Ameliyat olmam gerekecek mi ?
Büyük olasilikla hayir. Bu hastaligin tedavisinde cerrahi girisimler pek az yer tutar. AS'li hastalarin yaklasik %6'si kalça protezine gereksinim duyar. Bu protez sayesinde hastanin eski hareketliligine kavusmasi önemli ölçüde basariyla saglanir ve hasarli eklemden kaynaklanan agri ortadan kalkar. Omurgalarinda asiri kamburluk ortaya çikan pek az sayidaki hastada, bu durumun düzeltilmesi için cerrahi girisim uygulanmasi gerekebilir.


Hangi ilaçlari kullanmam gereklidir ?
AS tedavisinde temel amaç agrinin azaltilmasi, vücut pozisyonunun ve eklem hareketliliginin korunmasidir. Hastalar agri nedeniyle bazi hareketlerden kaçinirlar. Hastaligin dogasi geregi, istirahat agriyi daha da arttirir ve ayrica eklem hareketliliginin azalmasina, vücut pozisyonunun bozulmasina yol açar. AS'li hastalarin %80'inden fazlasi agri, sertlik ve yangiyi azaltmak amaciyla steroid olmayan yangi giderici ilaçlar kullanirlar. Geceleri yatarken kullanilan ilaç, gecenin iyi geçmesini, sabah daha rahat kalkmasini ve sertligin azalmasini saglar. Gerekirse, gündüzleri ek bir doz da kullanilabilir. Ancak, bazi hastalarda bu ilaçlarin basta mide-barsak sistemi olmak üzere bazi yan etkileriyle karsilasilabilir. Bu hastalarda ise, mide koruyucu ilaçlardan yararlanilir ya da sadece parasetamol gibi basit agri kesici ilaçlar önerilir. Bazi hastalarda, steroid olmayan yangi giderici ilaçlar yeterli olmaz. Bu hastalarda, sulfasalazin (Salazopyrin) ya da metotreksat gibi ilaçlarin tedaviye eklenmesi gerekebilir.

Unutmayiniz ! Ilaç tedavisinin temel amaci, agrinizi azaltarak, hareketliliginizin devamini ve böylece çalismanizi, egzersizlerinizi daha rahat yapmanizi ve vücut pozisyonunuzu korumanizi saglamaktir.


AS yasami tehdit eder mi ?
AS, hemen hemen hiçbir zaman yasami tehdit etmez.


Hastalik çocuklarimda ortaya çikar mi?
Hasta olan baba ya da annenin HLA-B27 genini çocuklarina iletme olasiligi %50'dir. Ancak, bu geni tasiyan herkeste AS ortaya çikmaz.

Siz hastaysaniz, çocugunuzda AS gelisme olasiligi %10; eger çocugunuzda HLA-B27 geni varsa %20'dir. Hasta dede ya da nineden toruna AS hastaliginin geçme olasiligi ise %5'tir.

Eger çocugunuzda erken AS bulgulari gelisirse, bu konuda uzman bir doktora danismaniz yerinde olacaktir.


AS ile birlikte olan baska hastaliklar var midir?
Psoriazis (sedef) adi verilen hastalik AS ile birlikte olabilir. Psoriaziste vücut derisi ve saçli deride pullanmalar vardir. Psoriazis bazen farkli sekillerdeki eklem tutuluslarina da yol açabilir. Klamidya adli bir bakterinin yol açtigi ve cinsel iliskiyle bulasan bir enfeksiyon hastaligi olan nonspesifik üretrit olarak bilinen hastalik bazen Reiter sendromuna yol açabilir. Ülseratif kolit ve Crohn hastaligi da AS ile iliskilidir, ancak nedenleri bilinmemektedir. Bu iki hastaligin belirtileri kanli ishal, ates, kilo kaybi ve bazi hastalarda çevresel eklem tutulusudur.


Kendimde AS olup olmadigindan nasil emin olabilirim ?
AS tanisi klinik bulgular esliginde, röntgen incelemelerinde karakteristik görünümlerin saptanmasiyla konur. Ancak, bazen baslangiçta röntgen bulgulari henüz görülmeyebilir. Tani koymada kan testleri pek yararli degildir, ancak bu testler hastaligin aktivitesinin ve gidisini izlemede yararlidir.


AS'in sifasi var midir, tamamen iyilesir mi ?
Ne yazik ki hayir. Steroid olmayan yangi giderici ilaçlar agriyi azaltirlar, rahat bir uyku ve genel iyilik saglarlar. Ancak, ilaç kullanmak tedavinin sadece bir bölümüdür. Uygun egzersizlerin yapilmasi AS tedavisinde çok önemli bir yer tutar. Ilaçlar bu egzersizleri agrisiz olarak yapabilmenize yardimci olur. Unutmayiniz ! Tedavinin temeli egzersizlerdir.


Bu hastalik nasil sonuçlanir, ne olurum ?
AS tüm hastalarda ayni gidisi izlemez. Hastadan hastaya farkliliklar gösterebilir. Genellikle, belirtiler yillar boyunca gelir ve gider, çesitli araliklarla tekrarlar. Klasik olarak önce bel bölgesi sertlesir, sonra bu sertlik omurga boyunca yukari dogru boyun bölgesine dek ilerler ve omurganiz öne egik bir sekilde hareketsiz kalir. Uygun tedavi edilmeyen bir hastada gelisecek klasik vücut pozisyonu, kalçalar ve dizlerde bükülme, omurgada (bel, sirt ve boyunda) hareketsizlik, sirtta kamburlasma ve bombe bir karin seklindedir. Bu kötü vücut pozisyonu, kötü görünüm yanisira, günlük yasaminizda birçok sorunla karsilasmaniza neden olur. Eger vücut pozisyonunuza özen gösterir, egzersizlerinizi düzenli olarak yapar ve önerilere uyarsaniz ciddi sorunlarin önüne geçebilirsiniz.NORMAL BIR YASAM IÇIN

Eger hastaliginizin gerekirdigi seyleri iyi bir sekilde yaparsaniz, günlük yasantinizi normal bir sekilde sürdürebilirsiniz.


Is Hayati
AS'li hastalarin çogunun is hayati normal insanlardan pek az farklidir. Gerçekten, büyük çogunlugu normal sürelerde çalisirlar. Bununla beraber, is hayatinizda dikkat etmeniz gereken seyler vardir.

Isteyken oturma ve ayakta durma sirasinda omurganizin pozisyonuna özel dikkat göstermelisiniz. Masa basinda çalisiyorsaniz, dogru vücut pozisyonu için masa ve sandalyenizin yüksekligini ayarlamali, öne dogru egik oturmamalisiniz. Uzun süre oturmamali ya da ayakta durmamalisiniz. Eger uzun süre ayni pozisyonda durmaniz gerekirse, olabildigi kadar sikça eklemlerinizi hareket ettirmeli ve esnetme hareketleri yapmalisiniz. Yorucu islerde çalisanlarin zaman zaman istirahat etmeleri yerinde olur. 20 dakika kadar sirtüstü ya da yüzükoyun yatmak, omurganin öne egik pozisyonunu engellemek için çok yararlidir. Hastaliginiz ve isiniz birbirini kötü yönde etkileyen özellikler tasiyorsa, isiniz ya da çalisma kosullarinizda degisiklik yapmak gerekli olabilir.


Spor
AS'li olmaniz fiziksel aktivitelerinizde önemli degisiklik yapmaz. Günde en az bir kez solunum egzersizlerini yapmak oldukça yararlidir. Yüzme sizin için çok yararli bir spordur. Yüzmenin tüm kaslariniz ve eklemleriniz üzerinde, yerçekimsiz yatay pozisyon nedeniyle, çok yararli etkileri vardir. Solunum kapasitesini arttirici etkisi de çok önemlidir. Futbol, güres, karate, voleybol, basketbol gibi sporlardan kaçinmaniz daha dogrudur. Eklemlerinizi korumak için, tüm aktiviteleriniz sirasinda kullanacaginiz ayakkabilarin tabani, darbe emici özellikte olmalidir.


Otomobil kullanmak
Uzun süre otomobil kullanmak agri ve sertlikte artmaya neden olabilir. Uzun yolculuklarda sik sik yürüyüs molalaro vermek çok önemlidir. Otomobil sürerken, uygun pozisyonunuzu korumak için belinize ve/veya kalçanizin altina küçük bir yastik yerlestirin. Koltuk basliginin da uygun pozisyonda olmasina özen gösterin. Eger boyun hareketleriniz kisitliysa, ek aynalar kullanmaniz görüs alaninizi arttirmak için yararli olabilir.


Cinsel yasam
AS normal kosullarda cinsel yasaminizi bozmaz. Ancak yine de, kalça sorununuz varsa, omurga sekliniz önemli derecede bozulmussa ya da hastaligin alevli dönemindeyseniz, daha rahat ve doyurucu pozisyonlar bulmaniz gerekebilir. Eger yorgunluk sorun yaratiyorsa, aktivitelerinizi planlamaniz ve düzenlemeniz gerekecektir. Bu sorunlari esinizle konusmaniz, sizi daha iyi anlamasini saglayacaktir. Iyi bir cinsel yasam için iyi bir iletisim ve olaylarin gülünç yönünü görebilme yetenegi çok önemlidir.


Gebelik
Genellikle bilinen, gebeligin AS'de bir problem olmadigidir. Gebelik nedeniyle hastalikta alevlenme ya da gerileme ortaya çikmaz. Eger ciddi kalça sorunu varsa, sezaryen ile dogum gerekli olabilir. Gebelik süresince bebegin büyümesi, omurganin egilmesine ve ayakta dururken agrida artmaya neden olabilir. Agirligi omurga üzerinden alip yayan gebelik desteklerinin kullanilmasi yardimci olabilir. Gebeligin ilk 12 haftasi ve son 4 haftasinda yangi giderici ilaçlarin birakilmasi uygundur. Emzirme döneminin sona ermesine kadar da, ilaç kullanimina yeniden baslanmamasi iyi olur. Ilaç kullanmak yerine, egzersiz programinizi arttirmayi deneyebilirsiniz. Ilk 12 haftadan sonra, gebelik normal seyrediyorsa ilaç kullanmak yerine sicak su havuzlarinda yapilacak su banyolarinin uygulanmasi yardimci olabilir.AZIRATIK ÖNERIL


Pozisyon
Tüm gün boyunca ve gece, uygun vücut pozisyonunu korumalisiniz. Kötü pozisyonda durmak hastalik nedeniyle kötü vücut pozisyonunun yerlesmesine neden olabilir. Uzun süre ayni pozisyonda kalmamaya ve vücudunuzu sürekli dik pozisyonda tutmaya özen göstermelisiniz.


Uygun bir sandalye kullanmak
Evde ve isyerinde kullanacaginiz sandalyenin oturak yeri ve arkaligi sert olmali, çökmemelidir. Arkaligi düz olmali ve bas seviyesine dek uzanmalidir. Omurganin agirligini azaltmak için, kol destekleri olan bir sandalye seçilmelidir. Belinizi sandalyeye rahatça yerlestirebilmeniz için, sandalyenin oturma yeri çok uzun olmamalidir. Kalça ve diz eklemlerinizin dogru sekilde yerlesebilmesi için, sandalye yüksekligi uygun seçilmelidir. Alçak, yumusak sandalyelere ya da kanepeye oturmaktan kaçinilmalidir. Çünkü, bunlar kötü pozisyona yol açabilir ve agriyi arttirabilirler. Çalisma masasinin yüksekligi de öne egik pozisyonda durmayi gerektirmeyecek bir sekilde ayarlanmalidir.


Yatak ve yastik seçimi
Yatak sert olmali, çökmemelidir. Yatagin alti bir kontrplak ya da suntayla desteklenmelidir. Eger yeni bir yatak alacaksaniz, satin almadan önce 20 dakika kadar yatarak denemeniz yerinde olacaktir. Kustüyü bir yastik boynunuza iyi bir sekilde destek saglayabilir. Yastik kalinligi olabildigince az olmali, kalin yastik ya da fazla sayida yastikta yatilmamali, yastik kalinligi yavas yavas azaltilmaya çalisilmalidir.

Günde 20 dakika sirtüstü ya da yüzü koyun düz bir sekilde yatin

Bu sekilde, omurganizin agirligini azaltmaya önemli ölçüde yardimci olabilirsiniz. Gece uyurken de, sirtüstü ya da yüzükoyun uyuma aliskanligi edinmek oldukça yararlidir.

En kötü yatma sekli, yan ve bacaklar karina çekili halde yatmadir. Kalça ve diz eklemleriniz için, bu pozisyon oldukça sakincalidir.


Sicak ya da soguk uygulamalar
Farkli isi uygulamalari agri ve sertligin azaltilmasinda yararli olacaktir. Sabah ve/veya gece yatmadan önce yapilacak sicak bir banyo ya da dus, özellikle birlikte germe egzersizleri de yapilirsa agri ve sertligi giderir. Yatakta sicak su torbasi ya da elektrikli battaniye kullanilabilir.

Eger yangi gelismis bir bölgeniz varsa (bu bölge sicak, kirmizi ve agrilidir), bu bölgeye günde birkaç kez 10-15 dakika süreyle soguk uygulanmalidir. bunun için, hazir soguk paketler kullanilabilecegi gibi, sulu sekilde buzluga konup donmasi saglanmis havlular da kullanilabilir. Gerek sicak ve gerekse soguk uygulamalarda uygulamaya bagli deri yaniklarina karsi dikkatli olmak gereklidir.


Bel korsesi kullanmayin
Korse kullanmak kesinlikle dogru degildir. bunlar, omurgayi sert halde tutarak kötü etkili olurlar. Omurgayi bir korseyle hareketsiz kilmak, hareket etme yeteneklerinin daha da azalmasina neden olur.


Düzenli beslenin
Balik ve baklagiller gibi proteinden zengin besinler yiyin. Vitaminlerden zengin sebzeler ve önemli bir kalsiyum kaynagi olan süte beslenmenizde agirlikli olarak yer verin. Ancak, bunlarin yanisira, fazla kilo almaktan da kaçinin.


Alkol
Asiri olmayan alkol tüketimi zararli degildir. Ancak, hem alkol hem de kullandiginiz ilaçlar midenize zararli olabilir. Bu nedenle birlikte almamaya özen göstermelisiniz.


Sigara içmeyin
AS, akcigerlerin kapasitesini azaltabilir. Sigara içmek akciger hastaliklarina egilimi de arttirir. Bu nedenle, eger içiyorsaniz, sigarayi birakmaniz çok önemlidir.

Kirik-çikikçi, bel çeken sahislardan uzak durun

Bu sahislarin yapacagi herhangi bir sey, sizin için çok tehlikeli sonuçlar dogurabilir. Bu tip uygulamalara kesinlikle basvurmayin.


Alternatif tedavi yöntemleri
Akupunktur, aromaterapi gibi alternatif tedavi yöntemleri kullanilabilir. Ancak bunlarin alisilmis tedavilere üstünlükleri yoktur.

Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon

Fizik tedavi ve rehabilitasyon, hastaliginizin tedavisinde çok önemli yer tutar. Günlük egzersizleriniz ve korumaniz gereken pozisyonlar size ögretilecektir.

Kalça ve omuzlariniz basta olmak üzere bazi önemli eklemlerinizin hareketliligini arttirmayi da ögreneceksiniz. Hareketsizlik, kaslarinizin gücünün azalmasina ve boylarinda kisalmaya neden olabilir.

Yapacaginiz güçlendirme ve germe egzersizleri, kaslarinizin gücünün ve esnekliginin korunmasinda, arttirilmasinda da çok önemlidir.

Egzersizlerinizi düzenli olarak yapma aliskanligi edinmeniz çok önemlidir.

Günlük egzersizler, hastalarin kendi kendilerine uygulayacaklari tedavinin önemli bir yönüdür. Düzenli yapilan egzersizler, AS tedavisinde çok önemli bir yer tutar. Egzersizlerin iyi bir sekilde ögrenilmesi ve düzenli olarak yapilmasi gereklidir. Tüm egzersizler en az günde 1 kez, hatta daha iyisi 2 kez yapilmalidir.

Akciger kapasitesinin arttirilmasi için, tüm hareketler solunum egzersizleriyle birlikte uygulanmalidir. Tüm hareketlerde, hareketi yaparken burundan derin nefes alip, baslangiç pozisyonuna dönerken agizdan üfleyerek nefes verilmelidir.


Unutmayiniz !
Agrilarinizin olmadigi dönemlerde egzersizlerinizi kesinlikle birakmamalisiniz.



Kaynak : Dr. Kazım Çapacı

7 Haziran 2012 Perşembe

Serebral Palsi Nedir? Neler Yapılması Gerekli

0 yorum | Devamını Oku...
Günümüzde Serebral palsi bir hastalık tanımından öte genel bir kapsayıcı terim olarak bilinmektedir. Çocuklarına serebral palsi tanısı konulmuş ailelerin bilinçli olması, konu hakkında bilgilenmesi, çocuklarının rehabilitasyonu ve günlük yaşamda bağımsız olabilmeleri için son derece önemlidir.

Aşağıda aileler için bilgiler yer almaktadır.

Serebral Palsi nedir?

Yaptığımız her şey beynin kontrolü altındadır. Vücudumuzdaki her bir kas, beynin farklı bir bölgesi tarafından kontrol edilir. Serebral palside, bu beyin bölgelerinden birinde gelişim kusuru veya tahribat vardır. Serebral, beyinle ilgili demektir. Palsi ise kas kontrolünde yetersizliği veya kas zayıflığını anlatır. Sonuç olarak, serebral palsi beynin bir bölgesindeki hasar nedeniyle ortaya çıkan kas kontrol yetersizliğini anlatan bir terimdir. Serebral palsi terimi, yaşamın erken döneminde ortaya çıkan ve gelişmekte olan beyni etkileyen sorunları tanımlamak için kullanılır. Serebral palsili çocuklarda güçsüzlük, sertlik, yavaşlık, titreme ve denge bozukluğu gibi pek çok sorun gözlenebilir. Sorunlar hafiften ağıra değişiklikler gösterebilir. Hafif tip serebral palside, çocukların bir kol veya bacağında belli belirsiz bir acemilik vardır ve çoğu kez tanı güçlüğü yaşanır. Ağır tiplerinde ise günlük yaşam aktiviteleri sırasında çok ciddi güçlükler yaşanır.


Görülme şekilleri nelerdir? Değişik tiplerde görülebilir mi?

Evet, değişik tiplerde görülebilir.

Spastik serebral palsi

En sık görülen tiptir. Spastisite kasların tutuk ve gergin olması demektir. Kaslar, beynin hasarlı bölgesinden uygunsuz emirler aldıkları için olması gerekenden daha serttir. Sağlıklı bir bireyin hareketi esnasında bir grup kas kasılırken, bu grubun aksi yönde hareket eden diğer kaslar gevşer ve bu sayede hareketin yapılması mümkün olur. Serebral palside ise her iki grup aynı anda kasılarak hareketin gerçekleşmesini olanaksızlaştırır.

Atetoid serebral palsi

Atetoid (veya atetoz) kontrol edilemeyen hareketleri tanımlamak için kullanılan bir terimdir. Bu kontrol yetersizliği, özellikle harekete başlama anında çok daha belirgin olabilir. Çocuğun oyuncağını veya kaşığı kavramaya çalışmasıyla istek dışı hareketler artar. Bu tipte kaslar çok zayıftır ve taşıma esnasında çocuğun pelte gibi olduğu hissedilir.

Ataksik serebral palsi

En az görülen tiptir. Ataksik (veya ataksi) sıçrayıcı tarzda hareketleri tanımlar. Bu çocuklarda denge ile ilgili önemli sorunları vardır.

Karışık tip

Pek çok çocuk, birden çok tipe ait bulgulara birlikte sahip olabilir. Bulgular bir çocuktan diğerine ciddi farklılıklar gösterir.

Serebral palsi tutulan vücut bölgesine göre farklı isimlerle tanımlanır;

Hemipleji (Hemiparezi): vücudun bir tarafındaki kol ve bacak etkilenmiştir.

Dipleji (Diparezi): Her iki bacak daha çok etkilenmiştir. Genellikle kol ve el fonksiyonlarında da az etkilenme söz konusudur.

Kuadripleji (Kuadriparezi- Tetraparezi): Her iki kol ve bacakla birlikte gövde de tutulmuştur. Yüzdeki, ağız çevresindeki ve yutkunma ile ilgili kaslarda da etkilenme olabilir.


Serebral palsinin görülme sıklığı nedir ?

Gelişmiş ülkelerde yaklaşık olarak her bin çocuktan yaklaşık ikisinde görüldüğü bildirilmektedir. Türkiye’de ise bu oran her bin çocukta yaklaşık 4 olarak belirtilmiştir.


Serebral palsiye neden olan faktörler neler olabilir?

Pek çok farklı nedeni vardır. Beyindeki sorun şu nedenlerle ortaya çıkabilir:


Beyin bir nedenle normal büyüme ve gelişimini gerçekleştiremesi


Gebeliğin ilk aylarında, annenin geçirdiği kızamıkçık gibi enfeksiyonlar veya beyin gelişimini engelleyen anormallikler


Doğum esansında, bebek yeterli oksijen alamaması


Doğumu takip eden günler içerisinde, bebeğin geçirdiği menenjit gibi ciddi enfeksiyonlar beyin gelişimine engel olması


Yaşamın ilk yıllarında geçirilen kazalar kalıcı beyin hasarına yol açması



Serebral palsi olduğu genel olarak nasıl anlaşılır?

Bazı çocuklarda, ayrıntılı tetkik ve muayeneye rağmen serebral palsinin nedenini ortaya koymak mümkün olamayabilir. İleri MRG incelemeleri ve bazı yeni gelişmiş kan testleri ile, daha fazla sayıda hastada nedene ulaşılabilmektedir. Bugün, tüm serebral palsilerin yaklaşık %75’inin hamilelik sırasındaki nedenlere, %10-15’inin zorlu doğum ve yeni doğan dönemindeki rahatsızlıklara bağlı olduğu, geri kalan %10’un ise yaşamın erken haftalarındaki kaza ve hastalıklara bağlı ortaya çıktığı bilinmektedir.



Serebral Palsi kaç yaşına kadar görülür?

Serebral palsi oluşabilmesi için, yukarıda sıralanan sorunların beş-altı yaşlarına kadar vücudu etkilemesi gerekir. Bu yaştan sonra da bazı nörolojik sorunlar gelişebilir, ancak bu durum tipik serebral palsiden farklıdır. Erken doğan çocuklar özellikle risk altındadır. Nörolojik sorunlarla vaktinden erken doğan bir çocukta, erken doğumun nörolojik bulgular nedeniyle mi gerçekleştiği, yoksa erken doğum nedeniyle gelişen serebral palsinin mi nörolojik bulgulardan sorumlu olduğu her zaman kolaylıkla ayırt edilemez.


Serebral palside eşlik eden diğer sağlık problemleri nelerdir?

Zaman zaman çocuklar başka ilave zorluklara da sahip olabilirler:


İşitme sorunları- bütün serebral palsili çocuklar bir odyolog tarafından görülmelidir.


Görme sorunları- serebral palside şaşılık oldukça sıktır. Başka göz sorunları da görülebilir. Yaşamın erken yıllarında çocukların önemli bir kısmının bir göz hekimi tarafından görülmesi gerekir.


Epilepsi- serebral palsili çocukların yaklaşık üçte birinde gelişir. Değişik tipleri olabilir. Bazıları çok seyrek nöbetler geçirirken, diğerlerinde bu durum çok daha inatçı olabilir ve çocuk nöroloji uzmanının müdahalesi gerekebilir.


Öğrenme ile ilgili sorunlar-bu çocuklarda bilişsel yetiler çok büyük değişkenlik gösterebilir. Yaşamın ilk yıllarında, gerçek potansiyeli değerlendirmek çok mümkün olamaz. Ancak çok ciddi fiziksel engeli olan çocuklar normal zekaya sahip olabilir. Erken dönemde öğrenme ile ilgili bir gecikme söz konusu ise, bu durum çoğunlukla “gelişme gecikmesi” olarak adlandırılır. Gelişme gecikmesi deyimi, çocuğun gelişmesinin bazı yönlerden akranlarına göre daha yavaş olduğunu anlatan bir kavramdır.


Algı sorunları- cisimlerin boyut ve şekillerine karar vermede zorluk yaşarlar ve bu tür algı sorunları genellikle okul çağına kadar tanınamaz.


Mide- yemek borusunda geri taşma (reflü)- yemeklerin yemek borusundan yukarı çıkması hali oldukça sıktır. Kusma ve yemek sırasında huzursuzluk en sık bulgulardır. Sorunun devamı halinde yemek borusu ucunda bir tahriş oluşur (özofajit) ve durum çocuklar için çok rahatsız edicidir.


Ortopedik problemler- çocuklar büyüyüp geliştikçe gergin ve katı durumdaki kasların boyu kısalır ve eklemlerde şekil ve fonksiyon bozuklukları ortaya çıkabilir. Bu sorunlar, en çok ayak bileği, diz, kalça, dirsek ve el bileğinde görülür. Bunun dışında, serebral palsili çocuklar kalça çıkığı gelişimi açısından büyük risk taşırlar. Bu tür çıkıklar özellikle bağımsız yürüme yeteneği olmayan çocuklarda daha sık gelişebilir. Kalçanın belirli aralıklarla izlenmesi çok önemlidir. Sadece muayene yetmez, özellikle her iki bacağı hastalıktan etkilenmiş çocukların röntgen (X Ray) çekilerek incelenmesi de gerekir. Omurga eğriliği daha az rastlanılan bir sorundur.


Kabızlık- oldukça sıktır. Nedeni her zaman açık değildir. Çoğu kez hareketsizliğe ve lifli gıdaların diyetle yeterince tüketilememesine bağlanır.


Beslenme güçlükleri-ciddi tutulumu olan bazı hastalarda çiğneme ve yutma ile ilgili sorunlar vardır. Bu durum yemek sürecini uzatır ve zorlaştırır. Sonuçta, çocuk ihtiyacı olandan daha az besin alma durumu ile karşı karşıya kalır. Diğer bir grup serebral palsi hastası ise normal beslenebildiği halde yeterince aktif olamadıkları için gereksiz kilo alımı riski ile karşı karşıyadır.


Tükürük kontrolü sorunu- erken dönemde çoğunlukla gözlenen salya akması problemi bazılarında kalıcı olabilir.

11.Tekrarlayan akciğer enfeksiyonları- oldukça az sayıda hastayı
ilgilendiren bir sorundur. Özellikle çiğneme ve yutma sorunları olan
çocuklarda görülür. Çocuğun öksürmesi sırasında bazı besinler
istemeden soluk borusuna kaçabilir. Bu hal, astım nöbetlerini andırır.
Bu hal, sık oluyor ve uzun devam ediyorsa, zatürree gelişebilir. Akciğer
sorunlarının gelişimi için her zaman böyle bir olay gerekmez, diğer
çocuklar nasıl akciğer enfeksiyonu, zatürree ve astım geçiriyorsa
serebral palsili çocuklar da aynı hastalıklara tutulabilirler.


Kesin tedavisi mümkün müdür?

Serebral palsi terimi kalıcı bir rahatsızlığı anlatır. Bu hastalıkla ilgili sorunlar (kas zayıflığı veya gerginliği, istemsiz hareketler) yaşam boyu devam eder. Ancak, çocuk yaş ilerledikçe uygun tedavi yaklaşımlarının katkı ve desteği ile bu sorunlara uyum sağlamayı onlarla başa çıkmayı öğrenebilir. Tedavi, hastalığı tamamen yok edemese de anlamlı iyileşmeler sağlar.

Yaşamın erken dönemlerinde beyinde gelişen hasar zamanla kötüleşen bir özelliğe sahip değildir.

Ancak zamanla çocuğun durumunda kötüleşmeler görülebilir. Bu kötüleşmenin olası nedenleri aşağıda sıralanmıştır:


Çocuk büyüdükçe beklentiler de büyür. Serebral palsili bir çocuğun giyinmeyi, bağımsız yemek yeme gibi sıradan işleri öğrenmesi beklenenden uzun zaman alır. Bu gelişim gecikmesi yanlışlıkla kötüleşme olarak algılanabilir.


Çocuğun büyümesiyle kasları daha kalınlaşır. Büyüme çağında kemikler kaslardan daha hızlı uzar. Büyüme hızları arasındaki bu fark, kasların göreceli olarak daha da kısalmasına ve eklem çevresi şekil bozukluklarının belirginleşmesine neden olur. Kasların sertliği spasitisiteye (kasılma) veya eklem kısıtlılıklarına bağlı olabilir. Çoğu kez bu iki durumu birbirinden ayırmak çok kolay olmasa da, sadece gergin kası, gergin ve aynı zamanda kısa kastan ayırt etmeye çalışmak şarttır. Çünkü bu iki durum farklı tedavi yaklaşımları gerektirir.


Çocuğu etkileyen kulak veya boğaz enfeksiyonu, diş enfeksiyonları gibi herhangi bir hastalık, çocuğun ilerlemesini bir müddet duraklatabilir.


Duygusal stresler. Çocuk, eğer bir yeteneğin geliştirilmesi için çok fazla zorlandığını hissederse, tepkisel olarak o işe karşı direnç geliştirebilir. İlerlemede yavaşlama veya duraklama, kötüleşme anlamına gelmez.


Serebral palsili çocuklarda yürüme ne zaman gerçekleşir?

Aileler hastalık teşhis edilir edilmez bu soruya cevap bulmak isterler. Ne yazık ki, ilk aylar hatta yıllar içinde bu soruyu kesin olarak yanıtlamak mümkün olmayabilir. Hafif ve orta dereceli serebral palsilerin çoğu yürümeyi öğrenir.


Konuşma problemleri geçici midir?

Konuşmanın gelişimi birden çok faktöre bağımlıdır. Öncelikle çocuk, ağız çevresi kasların kontrolünü öğrenmelidir; duygusal olarak gelişmelidir; ve bilişsel (veya öğrenmeyle ilgili) yetiler kazanabilmelidir. Bazı serebral palsili çocuklar konuşmayı öğrenme konusunda hiçbir sıkıntı yaşamazken, diğerleri konuşma fizyoterapistinin yardımına veya iletişim için alternatif yöntemlerin geliştirilmesine ihtiyaç duyarlar.

Tedavinin amacı, mümkün olduğunca çocuğu kendi başına öğrenme konusunda teşvik etmektir. Serebral palsili çocukların bir kısmı, bağımsızlık kazanma konusunda herhangi bir zorluk yaşamazken diğerleri bu süreçte geri kalabilir. Bazı ciddi tutulumlu çocuklarda yardım gerekebilir.


Tedavide kullanılan yaklaşımlar nelerdir?

Son 10 yıl içinde bazı yeni yaklaşımların uygulanması mümkün olabilmiştir.
Tedavi 3 ana başlıkta değerlendirilebilir:


Hareket sorunlarının tedavisi


Eşlik eden diğer hastalıkların tedavisi


Destek tedavileri

Çocuk fizyoterapisti hareket sorunlarının tedavisinde anahtar rol oynar. Fizyoterapi ve iş-uğraş tedavisi, motor gelişimin teşvik edilmesinde görev üstlenir.

Rehabilitasyon uygulamaları aynı zamanda aşağıda tartışılan diğer uygulamaların başarılı olması için de hayati önem taşır.


Çocukların büyük çoğunluğu, gelişimlerinin belirli basamaklarında yardımcı cihazlar (ortez) kullanır. Bu cihazlar hafif materyalden ve çocuk için özel imal edilmiş olmalıdır. Geçmişte metal çubuklu, deri gergili olanlar kullanılırken, günümüzde daha hafif, anatomik yapılara uygun ve fonksiyonel cihazlar tercih edilmektedir.


Botulinum toksin (Botoks) sıkı ve gergin kaslar için son yıllarda önerilen bir tedavi yöntemidir. Özellikle, yürümeyi öğrenmeyi güçleştiren uyluk ve baldır kaslarındaki gerginlikler için tercih edilmektedir. Enjeksiyon bölgesinde hafif bir sızı dışında yan etki gelişmesi ihtimali çok düşüktür. Botoks kas gerginliğini azaltarak normal kas büyüme ve gelişmesine imkan sağlar ve bu sayede çocuğun hareket kabiliyetinin gelişimine katkıda bulunur. Son zamanlarda kol ve el kaslarının aşırı gerginliğinin azaltılmasında da tercih edilmektedir. Öncesi ve sonrası kapsamlı fizyoterapi programı gereklidir.


Omuriliğin bazı liflerinin kesilmesi /selektif dorsal rizotomi/ gerginliği azaltmak için tercih edilen bir ameliyattır. Faydası konusunda halen sonuçlandırılamamış bir tartışma devam etmektedir. Uygulanması halinde işlem sonrası çok kapsamlı bir fizyoterapi gerekir.


Ortopedik cerrahi. Çoğu kez bacaklar, nadiren de kollar için tercih edilir. Bazı çocuklar omurga eğriliği nedeniyle de cerrahi olarak tedavi edilirler. Ameliyat sonrası bakımda, fizyoterapi ve uygun ortez seçimi çok önemlidir Bağımsız hareket edebilen veya baston/yürüteç yardımıyla yürüyebilen çocuklarda, yürüme analizi cerrahi programın planlanması için önemli bir işlev görür.

Kalça: Erken dönemde tanınması halinde yumuşak doku girişimleri çoğu kez yeterlidir (düzenli kalça grafisi çekilmesinin önemi büyüktür). Küçük çocuklarda sadece adduktor (kasık içi) kasları uzatmak yetebilir. Ancak bazı vakalarda, kemikleri de kapsayan daha büyük ameliyatlar gerekli olabilir. Çocukların büyük çoğunluğunda cerrahi tedavi kalçayı yerine koymayı değil, yerinde tutmayı amaçlayarak ileriki yıllarda ağrılı olabilecek bir kalça çıkığının oluşumunu engellemeye çalışır.

Diz: Hamstringlerin (uyluk arkası kaslar) uzatılması ile dizin açılabilmesi ve bu sayede yürüyüşün iyileştirilmesi mümkün olabilir. Bazen gergin kasın bir kısmının önden arkaya taşınması ile diz çevresi tutukluk azaltılabilir.

Ayak bileği ve ayak: Ortopedik cerrahinin en çok gerektiği vücut bölgesidir. Bazı çocuklar, birden çok bölgeye yönelik cerrahiye ihtiyaç duyarlar. Bir hastane yatışında çok seviyeli cerrahi ile birden çok soruna yönelik girişim gerçekleştirilebilir. Çok seviyeli cerrahi, en çok bağımsız veya minimal destekle yürüyebilen çocuklarda işe yarar. Cerrahinin amacı deformiteleri düzeltmek, yürüyüşün görünüm ve etkinliğini arttırmaktır. Başarı, yürüme sorunun ne kadar iyi değerlendirildiğine bağlıdır ve yürüme laboratuarı bu amaçla kullanılabilir. Bir yıla kadar uzayan iyi planlanmış yoğun fizyoterapi programı ile cerrahiden beklenen yarar en üst düzeye çıkarılabilir.



Eşlik edebilecek diğer sağlık problemleri neler olabilir?


Epilepsi. Geçtiğimiz yıllar içinde epilepsiye ilişkin bilgiler çok artmıştır. Epilepsinin pek çok tipi vardır ve tedavi tipe göre değişir. Pediatrik nörologlar nöbetleri en iyi kontrol eden ve en az yan etkiye sahip ilacı tercih eder.


Mide-barsak kaçağı (reflü). Yemek sonrası çocuğun bir süre dik tutulması işe yarayabilir.


Tükürük kontrolü. Oral-motor rehabilitasyon salya sorunun çözümünde önemli rol oynar. Takipte ağız bakımının ve çürük mücadelesinin önemi büyüktür.


Kabızlık. Serebral palsili çocuklar çok sık kabız olurlar. Sıvı alımının ve lifleri gıda tüketiminin arttırılmasıyla çoğu kez bu sorun çözülebilir. Ancak bunun yetmediği hallerde doktora başvurulmalıdır.


Beslenme. Yeterli beslenme için diyetisyen desteği alınmalıdır. Yürümeyi öğrenmeye çalışan çocukların aşırı kilo alması mutlaka önlenmesi gereken önemli bir sorundur. Kilo alımında yetersizlik ise beslenme ile ilgili bir soruna işaret eder. Oral-motor eğitim etkin beslenme ve oluşabilecek sorunların giderilmesinde çok önemlidir. Küçük bir grupta tüpten besleme gerekebilir.



Fizyoterapi ve rehabilitasyon yöntemleri nelerdir?

Erken girişim programları, sadece çocuğun hareket kabiliyetini geliştirmeyi değil, tüm gelişim sürecini olumlu yönde geliştirmeyi amaçlar. Bu amaçla en sık kullanılan iki yaklaşımdan birisi Nöroğelişimsel Tedavi (Bobath yaklaşımı) olarak da bilinir. Çocukların hareket yeteneklerinin değerlendirilmesi ve yönlendirilmesini hedefler. Bir fizyoterapist olan Berta Bobath ve eşi nörofizyolog Karel Bobath, nörögelişimsel tedavi prensipleriyle yetişkin nörolojik hastalarda 1940’lardan başlayarak geliştirdikleri bu yaklaşımı 1960’lı yıllarda doğuştan hareket bozukluğu olan bebek ve çocuklarda kullanmaya başlamışlardır. Günümüzde çocuklarla çalışan fizyoterapistler Serebral Palsi li çocuklar başta olmak duyu-motor bozukluklara neden olan farklı tablolarda bu yaklaşımı yaygın olarak kullanmaktadırlar. Bobath yaklaşımı, geliştirilen bilimsel kuramlar ve ampirik deneyimleri içine alacak şekilde biçimlendirilmiş olup, gelişmeye açık dinamik bir yapı göstermektedir. Bu yönünle ilk uygulamalardan başlayarak günümüze kadar gelişmiş ve bazı değişimlere uğramıştır.

Çocuk fizyoterapistleri tarafından SP’li çocukların fizyoterapi uygulamaları içinde kullanılan Bobath tedavi yönteminde günümüzdeaktif dinamik tedavi, fonksiyonelliği sağlamak için aktivitelerle eğitim, hareketin koordinasyonu ve dengenin geliştirilmesi, iç içe geçmiş farklı aktivitelerin bir hareket akışı içerisinde çalıştırılması önem kazanmıştır. Tonusu düzenleyici ve aktif hareketi ortaya çıkarmaya yönelik pozisyonlamalar ve duyu-motor aktiviteyi artırıcı uyaranlar kullanılmaktadır.

Farklı pozisyonlarda günlük yaşamdaki durumlarla bağlantılı olarak hareket ve postür kontrolü geliştirilmeye çalışılırken, çocuğun kişisel gelişimine göre planlanma yapılmaktadır. Fonksiyon içinde hareketi aktive etmek ve günlük yaşam içinde uygulamaları sürdürmek günümüz Bobath yaklaşımının temel anlayışıdır.

Bobath yaklaşımı bu hedeflere ulaşmak için farklı fizyoterapi uygulamalarını, ortez ve adaptif araç-gereç kullanımlarını da içermektedir. Bobath yaklaşımı dahilinde SP’li çocuklarda temel problemin postüral kontrol, hareket ve koordinasyonda bozukluk olduğu düşünülmesine rağmen, nöromusküler problemlerin, kişisel özellikler, genetik, motivasyon, algı-motor deneyimler, çevresel gereklilikler ve nöral iyileşme düzeyi ile yakından ilişkili olduğu belirtilmektedir. Tüm bu ifadeler, Bobath’ın bir metot veya teknik olmadığı, rijit değil değişken olduğu ve hala gelişmekte olduğunu göstermektedir.

Özetle günümüzde Bobath yaklaşımı, öncelikle, SP’li çocuktaki var olan performansı gözleme, analiz etme ve yorumlama, sonrasında çocuğun potansiyelini değerlendirme ve sonuçta sınırlılıkları içinde maksimum bağımsızlık düzeyine ulaştırmayı hedeflemektedir.



Serebral palsili çocuklarda görülebilecek psikolojik problemler neler olabilir?

Bazı serebral palsili çocuklarda gelişimi süreci boyunca üstesinden gelinmesi güç saldırganlık ve asosyal davranışlar gelişebilir. Fonksiyonlarından herhangi biriyle ilgili engel, davranış değişikliklerini tetikleyebilir (örneğin; mevcut (ciddi konuşma güçlükleri olan çocuklar başkalarıyla iletişim kurmaya çalışırken yaşadıkları zorluk nedeniyle çığlık atmaya, ağlamaya başlarlar). Bu tür sorunların aşılamaması, çocuğun mücadeleden vazgeçmesine, zorluk çekilen davranışı yapmaya çalışmaktan çekinmesine neden olarak bağımsızlığını kazanmasını engelleyebilir. Psikologlar davranış problemlerini tanımlama ve sorunu halledebilecek çözümler bulmada yardımcı olabilir. Çocuğu kendi başına yapabilecekleri konusunda teşvik etmenin çok önemli olduğu unutulmamalıdır.



Serebral palsili çocukların ailelerinin karşılaştığı psikolojik sorunlar neler olabilir?

Ailelerin, sorunun neden ve niçini hakkındaki kuşku ve kaygıları çoğu zaman devam eder. Bu anlaşılabilir ve doğal bir haldir. Aileler çoğu kez kendilerini veya hamilelikten doğum kadar olan süreçte görev almış birilerini suçlama eğilimindedirler. Ancak, ailenin sorundan sorumlu tuttuğu olayın gerçek neden olmama olasılığı çok yüksektir. Olsa bile önlenebilmesi mümkün değildir. Dolayısıyla ailenin olayın gelişimini engellemek için yapabileceği bir şey yoktur. Ailelerle sorunun tartışılması, kaygılarının tedavi ekibiyle paylaşılması sorunun çözümünü kolaylaştırabilir. Aileyi sıkıntıya sokan hiçbir sorun asla hafife alınmamalıdır. Aileler kendilerini öfkeli, yıkık, yalnız ve inançsız hissedebilirler. Bu duygular tanı konulduğu esnasında en yoğundur zamanla yatışabilir.

Ciddi serebral palsili çocukların gün boyu pek çok aktivite sırasında yardıma ve desteğe ihtiyacı vardır ve bu işler aile üzerinde stres yaratabilir.



Serebral palsili çocuğu bulunan ailelerin genel ihtiyaçları nelerdir?

Her ailenin ihtiyaçları farklıdır. Aşağıdaki gibi özetlemek mümkün olabilir;


Sorulara cevap bulmak. Cevap aranan soruları akla geldikçe bir kağıda sıralamak ve muhatabını bulunca tartışmak iyi bir fikirdir.


Çocuğun sorunlarını anlam konusunda destek. Duyguları, umutları, korkuları da paylaşacak ortamın hazırlanması gerekir. Desteği aile bireylerinden, arkadaşlardan, benzer sorunları yaşayan diğer ailelerden ve konunun uzmanlarından bu amaçla destek alınabilir.


Yardımcı kuruluşlar hakkında bilgiye ulaşma.


Çocuğun yardım etmenin en iyi yolunu bulma konusunda yardım ve destek.


Bir mola vermek. Pek çok aile için çok önemlidir. Özellikle sorunları çok ağır ve çok ciddi yardım gerektiren çocukların aileleri için bu çok önemlidir. Mola, ailenin bir süre istirahatına ve başka işlere zaman ayırabilmesine olanak sağlar.

Günlük koşuşturma içinde önerilen tüm etkinlikleri harfiyen uygulamak çoğu kez imkansızdır. Aileler çocuklarına yeterince zaman ayıramadıkları için kendilerini suçlu hissederler. Öte yandan diğer aile fertlerine ve diğer çocuklara zaman ayıramamak çok önemli bir diğer sorundur. Sorunlu çocuğa zaman ayırmak, diğer çocukları ihmal etmek anlamına gelmemelidir. Bu durum ciddi kıskançlıklara neden olabilir.

Can sıkıcı yorumlar bazen hem serebral palsili çocuk hem de kardeşler ve diğer aile bireyleri için sorun olabilir. Örneğin, spastik sözcüğü genel olarak umarsız bir durumu anlatmakta bireylerin zihinde çok iyi düşünceleri çağrıştırmamaktadır. Oysa doktor veya fizyoterapistler bu sözcüğü sadece kasların gerginlik ve katılığını tarif etmek için kullanırlar. Bu yanlış anlamayı gidermek için kapsamlı bilgilendirme programları uygulanmalıdır. Her şeye rağmen işler çok da kolay değildir.

Ancak, aile yalnız olmadığını hissedebilmeli, benzer sorunları yaşayan ailelerle ve aile destek grupları temasa geçmelidir. Serebral palsili çocukların ailelerinin ortak bir paydada buluşarak beraber hareket etmeleri onlara güç kazandırabilir. Bu anlamda SERÇEV’in ailelerimiz için doğru bir adres olduğunu söyleyebiliriz.


Serebral palsili çocuk ve ailelerine yardım edecek kişi ve kuruluşlar nerelerdir?

Serebral palsili çocuk ve ailelere yardım edecek pek çok kişi ve kuruluş vardır. Bazı çocukların çok sayıda desteğe ihtiyacı varken bir kısmı sınırlı destekle yetinebilir. Değişik meslek grupları farklı zamanlarda devreye girer:


Aile. Anne baba çocuk için en önemli bireylerdir. Tüm çocuklar ebeveynlerinin sevgisine ve korumasına muhtaçtır. Zaman içinde anne babalar bazen öğretmen bazen terapist olurlar.


Çocuk doktoru. Çocuğu genel sağlık sorunları açısından değerlendirip gerekli hallerde uzmanlara yönlendirir.


Nöroloji uzmanı. Özellikle tanının konulması ve süreç içinde gelişebilecek diğer nörolojik sorunların(sara nöbeti gibi) üstesinden gelinmesi için yardım alınmalıdır.


Ortopedist


Fizyoterapist. Çocuk ve aileyle birlikte çalışır. Öncelikle aileye çocuğa en iyi nasıl yardım edebileceklerini öğretmelidir.


İş-uğraşı terapisti


Psikolog. Duygusal durum ve davranışlarla ilgili sorunlarda yardım alınmalıdır.


Çocuk gelişim uzmanı


Özel eğitim öğretmeni


Diş hekimi


Oral-motor terapisti


İşitme tedavisi uzmanı


Konuşma terapisti


Kaynaklar:

1. Cerebral Palsy: An Information Guide for Parents (Royal Children`s Hospital of Melbourne)

2. Serebral palside fizyoterapi, A Livanelioglu, M Kerem Günel, Hacettepe Üniversitesi, Özbek Matbası, 2009, Ankara.



Prof. Dr. Fzt. Mintaze KEREM GÜNEL
Hacettepe Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi, Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Bölümü Ögretim Üyesi
Tel:03123051577/154

1 Aralık 2011 Perşembe

Sistit

0 yorum | Devamını Oku...
Çeşitli mikropların mesanede (idrar torbası) meydana getirdiği iltihaba ve buna bağlı oluşan klinik tabloya sistit denir.



Sistit belirtiler
Sistit tablosunda mesanede iltihaba bağlı olarak, dizüri(idrar yaparken yanma hissi)sık idrara çıkma, idrar tutamama, mesanede hassasiyet ve ağrı sık görülen belirtilerdir. Sistit olan kişinin, mikrobun mesane iç yüzeyinde yaptığı hasara bağlı olarak sık, ağrılı az ve bulanık idrar çıkarması söz konusudur. Hatta bazen idrarda belirgin kan ya da işeme sonrası hafif kana bağlı renk değişikliği gözlenir. Sistit alt üriner sistemdeki iltahap ile sınrlı bir tablo olduğundan ateş görülmez. Böğür ağrısı, ateş bu tabloya eklenmişse iltihabın üst üriner sistemi de yani böbrekleri de etkilediği akla gelmelidir.
Sistit nasıl bulaşır
Mesanede bulunan, ani akıma neden olan idrar atma mekanizması burada mikropların yerleşmesini engelleyen koruyucu mekanizmalardan biridir. Ayrıca idrarın PH sının asit olması, ozmalalitenin yüksek olması, idrar yollarını kaplayan mukoza denilen dokunun mikropları öldüren çeşitli kimyasallar salgılaması, mikropların bu dokuya yapışmasını engelleyen kimi proteinlerin yapılması, prostat salgısı koruyucudur. Fakat yinede mesaneye mikroplar bazen ulaşır. Bu bölgeye mikroplar çoğunlukla dışkılama sırasında dışkı içeriğindeki mikroplar (idrarın dışarı atılımını sağlayan )üretradan(idrar borusu) yukarıya mesaneye ulaşır ve sistit gelişir. Sistit daha çok kadınlarda görülür. Bunun en önemli nedeni; üretranın kadınlarda erkeklere göre daha kısa olmasıdır. Ayrıca kadınlarda üretra, nemli dış genital ve makat çevresine yakındır. Bu durum dışkıdan üretraya mikrop bulaşmasını kolaylaştırmaktadır. Kadınlarda cinsel ilişki sırasında üretraya masaj olması, prezervatif kullanımı(travmatik etki oluşturur), idrar yollarına sonda takılması ya da benzeri girişimler, mesanede taş bulunması, bazı nörolojik hastalıklar, hamilelik, doğum sistiti kolaylaştırıcı etki yapar.
Sistit Tanısı nasıl konur?
Sık idrar çıkan ve bu sırada yanma-ağrı hisseden, idrar renginde bulanma olan bir hastada klinik olarak tanı koymak mümkün olmakla birlikte idrar tahlili ve kültürü ile tanıyı kesinleştirmek mümkündür.
Bazı basit önlemler ile sistitten korunmak mümkündür. Cinsel ilişki öncesi ve sonrasında idrar yapmak, sık sık tuvalete giderek idrarın mesanede fazla beklememesini sağlamak, bol su içerek idrar çıkışını arttırmak, dışkılamadan sonra( özellikle kadınlarda) makatı genital bölgeden makata doğru silerek dışkıdaki bakterilerin üretraya ulaşmasını engellemek, genital bölgenin nemli kalmasını engellemek gibi önlemler sistit olasılığını azaltır.
Sistitte Tedavi
Sistite neden olan mikrobu idrar kültürü yolu ile tespit etmek mümkündür. Etken olan mikroba uygun antibiyotik kullanımı ile hastalık kısa sürede düzelir.
Sistitten şüphe ettiğinizde kime başvurmalısınız?
Enfeksiyon Hastalıkları uzmanı, Kadın Hastalıkları ve doğum uzmanı, Üroloji uzmanı ilgili branşlardır

Klamidya - Trikomonasa Bağlı Vajinit

0 yorum | Devamını Oku...

Kadınlarda vajen yani rahim içinde iltihaba sebep olabilen bir protozoon olan trikomonas vajinalis çoğunlukla cinsel yolla bulaşan bir hastalıktır. Sadece insanlarda enfeksiyona neden olabilir ve yerleşir.
En çok sexüel olarak aktif olan 16-40 yaş arasındaki kadınlarda gözlenmektedir. Normalde trikomonasın vajene yerleşmesi zordur. Vücut direncini düşüren durumlarda enfeksiyona neden olmaktadır.

Trikomonas hangi yollarla bulaşmaktadır?
Cinsel ilişki ile bulaşması en sık gözlenen durumdur.
Bazen alafranga tuvaletlerden
Anneden bebeğe doğum sırasında bulaşma
ıslak havlu ve çamaşırlarda 24 saat canlı kalabilir. Bu nedenle başkalarının bu tür eşyaları kullanılmamalıdır.
Trikomonas Enfeksiyonunun belirtileri nelerdir?
Bu protozoonu taşıyan kişilerde genelde belirti oluşturmz. Vücut direnci düştüğünde ise enfeksiyon başlamaktadır. Enfeksiyon arttığında ise;
Genital bölgede şişlik ve ağrı olabilir.
Rahim içinde kızarıklık
kötü kokulu sarı yeşil akıntı gözlenir
bazen akıntı köpüklü olabilir
dış dudaklarda kızarıklık ve bazen iltihap görünümü oluşur.
Trikomonas Tanısı Nasıl Konur
Genelde birçok jinekolog görünüme bakarak trikomonastan şüphelenir ve tedaviyi bu enfeksiyonu kapsayacak şekilde düzenler. Tanısı direkt olarak mikroskop incelemesinde de kolayca konabilir. Direkt incelemede yani vajenden alınan akıntıdan yapılan incelemede mikroskopta hareket eden protozoonlar gözlenebilmekedir.
Trikomonas Vajinitinde Tedavi
Trikomonas vajinitinde bu enfeksiyona özel ve çok etkili antibiyotikler mevcuttur. Bunlar ağız yolu ile verilir. Genelde 5-7 günlük tedavi yeterlidir. Bu tedavide çok önemli bir unsur ise eşin yada erkek partnerinde aynı zamanda tedavisinin yapılması gerekliliğidir. Eş tedavi edilmez ise enfeksiyon tekrar eder..

Kadın Hastalıkları Mantar

0 yorum | Devamını Oku...

Vajinal Mantar İltihabı
Mantar enfeksiyonu yapan candida isimli mantarlar sağlıklı, doğurganlık çağındaki kadınların %20 sinde genital bölgelerinde belirti vermeden bulunmaktadır. Kadınların %75 i hayatlarının bir döneminde candida mantarına bağlı vajinal enfeksiyon geçirmektedir. Kadın yaşına bağlı hormonal değişiklikler vajende iltahaplanma yapan mikroplarında değişmesine neden olur. Gebelikte bu hormonal değişiklerin olduğu bir dönemdir ve vajinal mantar iltihaplanmasını kolaylaştırıcı bir etkendir.

Vajinal Mantar İltihabında bulgular
En sık görülen ve rahatsızlık yaratan yakınma kaşıntıdır. Diğer vajinal enfeksiyonlara göre akıntı miktarı çok değildir. Fakat akıntının özelliği çok tipiktir. Peynirimsi ya da kesilmiş süt görüntüsü veren genellikle koyu kıvamlı, beyaz bir akıntı söz konusudur. Ayrıca vajende ve dış genitallerde yanma, ağrı ile birlikte sistitte olduğu gibi idrar yaparken yanma şikâyeti olur. Akıntıda tipik bir koku olmaz. Dış genitallerde kaşıntıya bağlı ödem, kızarma hatta bazen aşırı kaşıma sonrası kanama olabilir. Muayenede vajen mantara özel akıntı ile kaplanmış görülür.
Vajinal Mantar İltihabı nasıl bulaşır
Normal vajen salgısı kokusuzdur ve kaşıntıya neden olmaz. Miktarı çamaşırı ıslatacak kadar bol değildir. Gebelerde ve doğum kontrol hapı kullananlarda salgı miktarı artmaktadır. Normal vajen salgısının asit PH ya sahip olması, bu bölgeyi kaplayan hücrelerin özelliği ve burada bulunan koruyucu mikroplar dolayısıyla iltihap gelişmesi zordur. Fakat buradaki koruyucu dengeyi bozan dış faktörler iltihap gelişmesine neden. Bu faktörlerin en önemlileri cinsel ilişki sıklığı, kullanılan antibiyotikler, kortizol içeren ilaçlar, bağışıklığı baskılayan tedaviler, doğum kontrol hapları, spiral kullanımı, oral-genital cinsel ilişki, kontrolde olmayan şeker hastalığıdır. Bu faktörlerden yola çıkarak mantar iltihabının doğrudan cinsel ilişki ile bulaşan bir hastalık olmadığı, fakat cinsel ilişki sıklığının kolaylaştırıcı bir etken olduğunu söylemek mümkündür. Bazen bu hastaların erkek eşlerinin penis girişine enfeksiyon bulaşabilir
Vajinal Mantardan korunma
Özellikle dış genital bölgede ısı ve nemi arttıran sıkı giysi ya da çamaşır giyilmesi, terlemeyi arttıran niteliğe sahip çamaşır kullanılması vajende belirtisiz mantar taşıyıcılığını arttırmaktadır. Bu kişilerde vajenin koruyucu mekanizmalarını bozan dış faktörler devreye girdiğinde vajinal mantara bağlı iltihap ortaya çıkması kolaylaşmaktadır.
Tanı nasıl konur?
Klinik muayene tanıyı düşündürür. Beraberinde alınan vajinal sürüntü örneğinin incelenmesi ile tanı kesinleştirilir.
Vajinal Mantar İltihabında tedavi
Lokal kullanılan fitiller -kremler, ağızdan alınan ilaçlar ile tedavi edilir
Vajinal Mantar İltihabında şüphe ettiğinizde kime başvurmalısınız?
Kadınlar Kadın Hastalıkları ve doğum uzmanına, erkekler Üroloğa başvurmalıdır.

Frengi – Sifiliz

0 yorum | Devamını Oku...
Treponema pallidum adlı bakterinin neden olduğu, deri, mukoza hatta iç organları etkileyen tedavi edilmezse kronikleşen bulaşıcı bir hastalıktır. Hipokrat zamanından beri bilinen bu hastalık 16. yüzyılda Avrupa da salgınlara neden olmuştur.



Frengide görülen belirtiler
Frengi de bakterinin alınmasından 3 gün ila 3 ay arasında değişen bir süre sonra klinik belirtiler ortaya çıkar. Hastalığın üç klinik dönemi vardır. Hastalık primer sifilis denilen dönem ile başlar. Tedavi edilmeyen hastalar bir sonraki döneme geçerler.
İkinci dönem mikrobun kan ve lenf yoluyla tüm vücuda yayılması ile karakterizedir. Bu yayılmaya bağlı ateş, baş ağrısı, halsizlik, kas ve eklem ağrıları, kilo kaybı, bulantı kusma gibi belirtiler ortaya çıkar. Cilt döküntüleri görülür. Bu döküntülere eşlik eden ağız içinde yaralar ortaya çıkar. Bu yaralar genital bölgede de oluşabilir. Yaygın olarak lenf bezleri büyür. Hastalık gözleri, kemik ve eklemleri, böbrekleri, karaciğeri, beyin zarını etkileyerek buraların tutulumuna bağlı klinik belirtiler ortaya çıkabilir. Yaralarda bakteriler çok miktardadır ve oldukça bulaşıcıdır. Bu dönemde Saç, sakal, kaş yama halinde dökülebilir, İkinci evrede kendiliğinden geçirilir ancak zaman zaman tekrarlayabilir.
Üçüncü döneme geçen kişi bulaştırıcı olmaktan çıkar. Hastalığın seyri yerleştiği organ sistemine göre değişir. Tüm organlar tutulabildiği gibi cilt, kemik, karaciğer tutulumu daha ön plandadır. Ayrıca beyin ve kalp tutulumu olursa hastalık oldukça ağır seyrede. Günümüz tıbbındaki gelişmelerle birlikte hastalara daha erken dönemde tanı konmakta, dolayısıyla bu dönemdeki hastalarla artık eskisi gibi karşılaşılmamaktadır.
Frengi nasıl bulaşır?
En önemli bulaş yolu cinsel ilişkidir. Hastanın açık yarasına temas etme yolu ile de bulaşabilir. Ayrıca kan transfüzyonu ya da hasta anneden bebeğe geçişte olabilir.
Tanı nasıl konur?
Klinik bulguların beraberinde mikroskopik ve histopatolojik inceleme ile mikrobun gösterilmesi tanı koydurucudur. Ayrıca çeşitli kan testleri de tanı için kullanılmaktadır
Frengiden korunma
En önemli bulaş yolu cinsel ilişki olduğu için bu yolda bariyer olarak prezervatif kullanılması bulaşmayı önlemede çok etkilidir. Şüphe edilen kişilerle yakın temas özellikle açık yaraları olanlar ile temas etmekten kaçınmak önemlidir.
Tedavi
Frengi hastalığının tedavisinde antibiyotik kullanılır. Fakat hastalığın dönemine göre tedavi süresi ve sonucu değişir. Örneğin birinci ve ikinci dönemde tanı konan hastalar antibiyotik tedavisi ile tamamen iyileşir. Fakat üçüncü dönemde olan hastalarda özellikle beyin ve kalp tutulumu varsa düzelmesi oldukça güçtür. Hasta olduğu tespit edilen kişilerin partnerleri de hastalık açısından incelenmeli ve tanı konursa mutlaka tedavi edilmeli. Hatta frengi tanısı kesin konmuş bir kişiyle son 90 gün içinde cinsel teması olan kişinin kan testi negatif olsa bile tedavi edilmesi önerilmektedir.
Frengiden şüphe ettiğinizde kime başvurmalısınız?
Kadınlar Kadın Hastalıkları ve doğum uzmanına, erkekler Ürologa başvurabilir. Ayrıca Dermatoloji ya da Enfeksiyon Hastalıkları uzmanları da ilgili branşlardır.

BEL SOĞUKLUĞU GONORE

0 yorum | Devamını Oku...
Neisseria gonorrhoea (gonokok) adlı bakteri ile oluşan, çok eski çağlardan beri bilinen bulaşıcı bir hastalıktır.

Belsoğukluğunda görülen belirtiler

Kadınlarda ve erkeklerde farklı klinik belirtilerle seyreder. Gonore kadınlarda infertilitenin (kısırlık) en sık nedenlerinden biridir.
Kadınlarda; etken alındıktan yaklaşık 10 gün sonra şikâyetler başlar. Kadınlarda klinik tablo çok değişkendir. Hastaların yaklaşık yarısında hiçbir bulgu bulunmaz. Vajinal akıntı en sık bulgu olup hastaların yarısında gözlenir. Ayrıca dizüri(idrar yaparken yanma),regl dönemi aralarında kanama görülebilir. Bütün bunların yanı sıra ateş, kasık ağrısı ve hatta eklem tutulumu ile seyreden ağır klinik tablolarda gözlenebilir. Hastalık genellikle kendini sınırlar ve kadınlar gonore taşıyıcısı olmalarına rağmen bulgu vermeden hayatlarını sürdürebilirler.
Erkeklerde; klinik belirtiler etken alındıktan yaklaşık 2–5 gün sonra başlar. Bol iltihaplı akıntı (Olguların %80 inde) dizüri(idrar yaparken yanma) ,penis başındaki kızarıklık ve hassasiyet en sık belirtilerdir. Hastaların yaklaşık %10 unda hiçbir bulgu bulunmaz. Tedavi edilmeyen olgular kısa sürede kendini sınırlar. Fakat bu olgularda komplikasyonlar gelişebilir.
Anal yolla bakteri alındığında; anüs çevresinde ağrı, kaşıntı gelişebilir. Ayrıca kabızlık bu bölgede kanama, dışkının çevresinde sarı-irinli bir akıntı bulunabilir
Oral seks sonrasında gonorenin bulaşması mümkündür. Bu durumda boğaz ağrısı ve yutma güçlüğü görülebilir.
Gonokok taşıyan vücut sıvıları göze temas ederse gözde konjoktivanın iltihabı gelişebilir. Göz pınarlarından iltihaplı akıntı gelir. Anne gonokok taşıyıcısı ise doğum eylemi sırasında bebeğin gözlerine enfekte sıvıların teması ile enfeksiyon gelişebilir.
Bel soğukluğu nasıl bulaşır
En önemli bulaş yolu cinsel ilişkidir. En sık 15–25 yaş da görülmektedir. Vajinal, oral ya da anal yolla kurulan cinsel ilişkide vücut salgıları önemli geçiş yoludur. Oldukça narin bakteriler olan gonokoklar dış ortamlarda dayanıklı değillerdir.
Tanı nasıl konur?
Kadında vajinadan, Erkekte penis ucundan akıntıdan pamuklu çubuk ile sürüntü örneği alınır. Mikroskop ile gonokok aranır. Eğer doktor gerek görürse bakterinin ortaya konması için kültür yöntemi kullanılabilir.
Bel soğukluğundan Korunma
Cinsel ilişkide prezervatif kullanılması bulaşmayı önler.
Tedavisi
Antibiyotik kullanımı ile tedavi edilir.
Bel soğukluğundan şüphe ettiğinizde kime başvurmalısınız?
Kadınlar Kadın Hastalıkları ve doğum uzmanına, erkekler Ürologa başvurmalıdır. Ayrıca Enfeksiyon Hastalıkları uzmanları da ilgili branşıdır.

Aids – Hiv

0 yorum | Devamını Oku...
1981 yılında Amerika CDC (Hastalık Kontrol ve Önleme merkezi) tarafından tanımlanmıştır. AIDS in açılımı kazanılmış bağışıklık yetmezliği sendromudur ve etkeni HIV denilen bir virüstür.
Başlangıçta sadece cinsel tercihleri nedeniyle insanlığa verilen bir ceza gibi algılanan hastalığın daha sonra yapılan klinik çalışmalarda homoseksüel ilişki dışında heteroseksüel ilişki, damar içi ilaç kullananlarda, kan transfüzyonu sonrasında da bu hastalığın bulaşabileceğinin gösterilmesi ile bu inanışların boş olduğu gösterildi. Ülkemizde en sık 20–49 yaş arasında AIDS vakalarına rastlanmaktadır. Yine ülkemizde AİDS hastalarının dağılımına bakıldığında; cinsiyet olarak %68,6 erkek, %31,4 kadın HIV’li hasta bulunmaktadır.
AIDS in belirtileri
Aşağıda belirtilen bulaş yollarından biriyle virüs alındıktan sonra hafif belirtilerle seyreden gribe benzer bir tablo oluşturur.
En sık görülen belirtiler; halsizlik, ateş, kilo kaybı, boğaz ağrısı, kas ve eklem ağrısıdır.
Daha az görülen belirtiler; ciltte döküntü, lenf bezlerinde büyüme, genital bölgede ya da yemek borusunda ülsere yaralardır.
ishal Primer enfeksiyon olarak adlandırılan bu dönem birkaç günden 10 haftaya kadar sürebilir. Bu durum kendi kendine düzelir. Hastalık sessiz bir döneme girer. Sessiz dönem yıllarca sürer. Bu süreçte virüs vücutta bulunmaya devam ettiğinden özellikle bağışıklığı sağlayan hücrelerde hasar oluşturur. Bu hücrelerin sayısında azalma ile AIDS tablosu ortaya çıkar. Bu tablo bağışıklığın baskılanmasına bağlı çeşitli mikroplarla enfeksiyonların olması, HIV virüsün kendisinin organlarda hasar yapmasına bağlı klinik bulgularla seyreder.
AIDS nasıl bulaşır?
HIV diğer cinsel yolla bulaşan diğer hastalıklar gibi kişinin kan dâhil tüm vücut sıvılarında (meni, vajinal sıvı, tükürük) bulunur. Yani virüsü taşıyan bir kişi ile korunmasız cinsel ilişkide bulunmak, o kişiye ait jileti, manikür makasını, enjektörü kullanmak, ya da böyle bir kişinin kan vermesi virüsün başka kişiye taşınmasına neden olur. Cinsel ilişki sırasında prezarvatif kullanılmasına rağmen nadirde olsa bulaş olabilmektedir.
Tüm Dünya da HIV en çok cinsel temas ile bulaşmaktadır. Birden fazla cinsel partneri olan kişilerle, para karşılığı seks yapanlarla, daha önce cinsel yolla bulaşan hastalığı olanlarla, genital bölgede açık yaraları olanlarla cinsel ilişki virüsün bulaşmasında riskli davranışlardır. Ayrıca virüsü taşıyan anneden bebeğine bulaş olabilmektedir.
Tanı nasıl konur?
Virüs temas sonrası vücuda alındıktan sonra hemen kanda tespit edilemez. Ortalama 3 haftadan sonra kan tahlili ile Anti-HIV adlı test pozitifleşmeye başlar. Bu 3 haftalık süre bazen daha uzayabilir
AIDS den korunma
Bugün artık virüsün cinsel tercihe bağlı olmadan her türlü cinsel temas, şüpheli kan ve kan ürünleri ile temas, muhteviyatı bilinmeyen kan teması olabilecek jilet, manikür makası, enjektör, gibi aletler ile temas sonrası bulaşabileceği bilinmektedir. Bu tür temaslardan kaçınmak ayrıca diş tedavisinde steril aletlerin kullanıldığı yerlerde yaptırmak başlıca önlemlerdendir.
AIDS olduğu öğrenilen bir kişi ile cinsel temas mevcudiyetinde derhal Enfeksiyon Hastalıkları uzmanına başvurmak gerekir. Kişinin durumuna göre gerekli tetkiklerin yapılması, tedavi konusunda nasıl bir yol izleneceğinin planlanması yapılır. Duruma göre erken tedavi başlanması düşünülebilir. Anneden bebeğe geçişin önlenmesi için de ilaç kullanılabilir ama HIV taşıyıcısı kadınların hamile kalmamaları önerilir.
Aşı çalışmaları tedavi etmektedir. Bu konuda oldukça yol alınmıştır. Fakat hali hazırda kullanımda bulunan bir aşı bulunmamaktadır.
Tedavi
AIDS i tamamen iyileştiren bir tedavi henüz bulunmamaktadır. Fakat hastalığın ilerleyici gidişini yavaşlatan virüse karşı etkili tedaviler bulunmaktadır HIV in daha iyi tanınmasıyla birlikte tekli tedavi yerine kombine tedavilerin daha etkili olduğu anlaşılmıştır. Virüsün kendisini tedavi etmenin yanı sıra ortaya çıkan fırsatçı enfeksiyonların da tedavisine yönelik ilaçlar kullanmak gerekebilir.
AIDS den şüphe ettiğinizde kime başvurmalısınız?
Derhal Enfeksiyon Hastalıkları uzmanına başvurmak gerekir. Uygun kan testleri ile tanı konur.

Cinsel yolla bulaşan hastalıklar ve korunma yolları

0 yorum | Devamını Oku...

cinsel yolla bulaşan hastalıklar ppt, cinsel yolla bulaşan hastalıklar nelerdir, aids belirtileri, cinsel yolla bulaşan hastalıkların belirtileri, frengi, hepatit b, hepatit c, cinsel yolla bulaşan hastalıklar testi, cinsel yolla bulaşan hastalıklar bilgi, cinsel hastalıklar, cinsellik
Cinsel yolla bulaşan hastalıklar ve korunma yöntemleri
Cinsel yolla bulaşan hastalıklara buradan ulaşabilirsiniz.cinsel yolla bulaşan hastalıklar nelerdir? cinsel yolla bulaşan hastalıklar, cinsel ilişki yoluyla bulaşan hastalıklar, cinsel yolla bulaşan kadın hastalıkları nelerdir.
Aids – Hiv Cinsel yolla bulaşan HIV virüsünün neden olduğu AİDS hastalığı hakkında bilgi.aids, hiv, aids hastalığı, aids belirtileri, aids nedir, aids nasıl bulaşır, aids testi, aids tedavisi, aids bulaşma yolları, aids resimleri, hiv
Gonore ya da bel soğukluğu adı verilen ve cinsel yolla bulaşan hastalıklar arsında önemli bir yeri olan bu hastalık hakkında daha detaylı bilgi alabilirsiniz. gonore, bel soğukluğu, bel soğukluğu, frengi, bel soğukluğu belirtiler, bel soğukluğu hastalığı, bel soğukluğu testi
FRENGİ Eskiden frengi de denen sifiliz, bu hastalık hakkında kapsamlı bilgileri bu sayfadan alabilirsiniz.frenginin belirtileri, frengi testi, bel soğukluğu frengi, sifiliz tedavisi, sifiliz resimleri, sifiliz nedir, gonore, frengi, sağlık sifiliz, konjenital sifiliz, sifiliz tedavi
Hepatit B , Kan ve kan ürünleri yanısıra cinsel yolla bulaşabn başka bir karaciğer iltihabı. hepatitis b, hbv, hepatit b virüsü, sarılık, hepatit b, kronik hepatit b, hepatit b kan testleri, hepatit b aşısı, hepatitis b hiv, hepatitis b aids
Hepatit C virüsü hakkında detaylı bilgi. hepatit b, hepatit a, hepatit c tedavisi, hepatit d, hepatit c belirtileri, hepatit c nedir, siroz, aids
Mantar Vajinal bölgede çok suk gözlenen mantar hastalığı hakkınsda detay bilgiler. kadın hastalıkları mantar, vajinal mantar, cinsel yolla bulaşan mantar, rahim ağzı mantarı, mantar hücresi, mantar hastalığı, kadin hastaliklari mantar, kadın hastalıkları mantar enfeksiyonu
Klamidya trohomatis mikrobu oluşan enfeksiyonlar.
Sistit hastalığı kadınlarda sık görülen bir hasralıktır. Hastalığn tedavisi ve korunma yolları. Kronik sistit, balayı sistiti nedir?

Hakkımızda

Bu Sayfa Üzerinde Aklınıza gelecebilecek tüm sorulara cevap arayacağız, sormak istediginiz birşey varsa iletişim kısmından yazabilirsiniz.

Takip Listemizden

İstatistikler


Sitemizde 33 kategoride toplam yazı bulunmaktadır!

Görüntülenme

back to top