Kitap Y etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Kitap Y etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

23 Aralık 2011 Cuma

Yaprak Dökümü - Reşat Nuri GÜNTEKİN

0 yorum | Devamını Oku...
1.KİTABIN ÖZETİ :

Suriye’de, Anadolu’da yirmi beş yıl çalışmış, işine son verilmiş Ali Rıza Bey karısı, üç kızı ve bir oğluyla birlikte İstanbul’da geçim zorlukları içinde yaşamaktadır. Eski bir öğrencisi olan Muzaffer Bey müdürü olduğu şirkette Ali Rıza Bey’e bir iş sağlarsa da, o, Muzaffer Bey’in bazı davranışlarını ahlak ilkeleriyle bağdaştıramadığı için bu işi bırakır.
Ali Rıza Bey’in oğlu Şevket, bir bankaya memur olarak girer. Bu, aile için yeni bir ümit kapısıdır. Çok geçmez Şevket evlenir. Ali Rıza Bey’in gelini eğlenmeye, giyinmeye çok düşkün birisidir. Ali Rıza Bey’in kızları Leyla ve Necla da yeni geline uyunca evde üst üste partiler verilmeye, eğlenceler düzenlenmeye başlanır. Bütün bunlar aileyi ekonomik sıkıntıya sokar.
Ali Rıza Bey’in büyük kızı Fikret, kendini kurtarmak için, bile bile, birkaç çocuklu dul bir adamla evlenir, Adapazarı’na gider. Aile ağacından ilk yaprak kopmuştur. Şevket, bankadan zimmetine geçirdiği paralar yüzünden hapse girer. Bu, ikinci yaprağın kopuşudur.
Ali Rıza Bey, evini satar, daha küçük bir ev alır, oraya taşınırlar. Necla da evlenmiştir, fakat zengin diye evlendiği Suriyelinin birkaç karılı olduğu anlaşılır; bu, üçüncü kopuştur. Leyla’nın da iffetini kaybetmesi ve sonunda zengin bir avukatın metresi olması sonunda Ali Rıza Bey felç hastası olur. Aile ağacının bütün yaprakları dökülmüştür artık…
Leyla, hasta babasını yanına alır. Ali Rıza Bey son günlerde iyileşir. Ancak hayatın ağır yükü altında ezilmiştir. Bütün bu olaylar kendisini sarstığı için eski arkadaşlarıyla karşılaşmak istememektedir.


3.KİTABIN ANA FİKRİ : Çılgın hayallerin, maddî israfların, gereksiz özentilerin hüküm sürdüğü bir ailede çöküntülerin başlaması kaçınılmazdır.

4.KİTAPTAKİ ŞAHISLARIN DEĞERLENDİRİLMESİ :

Ali Rıza Bey, şair ruhlu, içine kapanık, kendi hâlinde dürüst bir insandır.

Şevket, babası gibi iyi yetişmiş, karakterli, namuslu bir gençtir. Ailesine de son derece bağlıdır.

Ferhunde, eğlenceye düşkün,genç ve güzel bir kadın.

5.KİTAP HAKKINDA ŞAHSİ GÖRÜŞLER :Yaprak Dökümü, toplumsal gerçekleri ele aldığından basmakalıplıktan uzak, başarılı bir romandır. Bilindiği gibi, Tanzimat’tan sonra toplumumuzda bir batılılaşma hevesi başlamıştı. Batılılaşmak yanlış anlaşıldığından; yüzyıllarca süren millî gelenek ve göreneklerimizden, karakterimizden sıyrılma olarak kabul edildiğinden, bu, birçok ailede birtakım felâketlere sebep olmuştur. Bugün bile içinde bulunduğumuz güç durumların esas sebebi budur. Birtakım toplumsal pürüzlere, karakter boşluklarına ışık tutması bakımından Yaprak Dökümü gerçekçi ve orijinal bir romandır.

6.KİTABIN YAZARI HAKKINDA BİLGİ:

REŞAT NURİ GÜNTEKİN

25 Kasım 1889 tarihinde İstanbul’da doğdu. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’ ni bitirdi (1912). Bursa’ da başladığı (1913) öğretmenlik hayatına çeşitli okullarda devam etti. Milli Eğitim müfettişi (1931), Çanakkale milletvekili (1933-43), Paris Kültür Ateşesi ve emekli (1954) oldu, kanser tedavisi için gittiği Londra’ da öldü. İstanbul’ da Karacaahmet Mezarlığı’nda gömülü.

ESERLERİ
Gizli El (1922), Çalıkuşu (1922), Damga (1924), Dudaktan Kalbe (1925), Akşam Güneşi (1926), Bir Kadın Düşmanı (1927), Yeşil Gece (1928),Acımak (1928), Yaprak Dökümü (1930), Kızılcık Dalları (1932), Gökyüzü (1935), Eski Hastalık (1938), Ateş Gecesi (1942), Değirmen (1944), Miskinler Tekkesi (1946), Harabelerin Çiçeği (1953), Kavak Yelleri (1950), Son Sığınak (1961),Kan Davası (1955)

Yezitin Kızı - Refik Halit KARAY

0 yorum | Devamını Oku...
Kitabın Özeti :

Hikmet Ali isminde bir mebus gemi seyahatine çıkar. Seyahati esnasında bir kadın hem güzelliğiyle, hem de yanındaki uzun sakallı adamla kürtçe konuşmasıyla ilgisini çeker. Aradan fazla bir vakit geçmeden bu bayan kendisiyle tanışmak ister ve ona ismiyle hitap eder. Ayrıca bayan İspanyolca ve Fransızca da konuşmaktadır. Zeli Yezdi adında olduğunu söyleyen bu bayan, bu durumu Hikmet Ali Bey’in de garipsediğini farkeder ve onun bu merakını giderir. Kendisi yıllar önce Yezid soyundan gelen ailesinin Arjantin’e taşındığını ve bu sebeple kürtçe öğrendiğini söyler. Hikmet Ali Bey bu bayandan çok hoşlanmaktadır. Onun bu gizemli şahsiyetine ve güzelliğine karşı büyük bir ilgi duymaktadır. Fakat Hikmet Ali Bey onun bir casus olduğunu düşünerek, bir yandan da bu tanışmadan endişe duymaktadır. Bayan; Türkiye, Suriye ve Irak hakkında sorular sormaktadır. Zeli, Hikmet Ali’nin bu durumdan rahtsız olduğunu anlayınca ona amacını açıklar. Şu an seksenbin civarında kalan Yezidi halkını uygun bir toprak parçası üzerine yerleştirip, huzur içinde yaşamalarını sağlamak istediğini söyler. Hikmet Ali onu hoş bulmasının da etkisiyle, kötü bir niyetinin olmadığı hissine kapılır. Zeli gemi seyahatinden sonra onu arayacağını ve ona ileride çok ihtiyacı olacağını söyler. Bu ikili gemide çok güzel anlar yaşar. Zeli Hikmet Ali’yi köyünden aldırarak Suriye’de Pamir denilen yerine çağırır. Oradan da Yezidi halkının yaşadığı yerlere götürerek amacını daha ayrıntılı bir şekilde anlatır. Ona aşık olan Hikmet Ali ona yardımcı olup olamayacağına karar veremez. Şeyh Şemun adında Zeli’nin hertürlü işinde yardımcı olan kişiyle Hikmet Ali arasında bir soğukluk vardır. Uzun yolculuk ardından, Şeyh Şemun dayanamayarak ona hakikati açıklar. Zeli’nin bir akıl hastası olduğunu ve kendisinin de onun kocası Senyor Alfonso olduğunu açıklar. Hikmet Ali hayal kırıklığına uğrar ve zor da olsa Zeli’ye bu teklifini kabul edemeyeceğini söyler. Herkes kendi yoluna gider.
Kitabın Ana Fikri : Bir aşk uğruna çok büyük fedakarlıklara girişilebilmesi.
Kitaptaki Olayların ve Şahısların Değerlendirilmesi: Hikmet Ali Bey çok maceraperest ve yalnız bir insan. Şeyh Şemun eşinin mutluluğu uğruna herşeyi yapan fedakar bir insandır. Zeli ise güzel fakat psikolojik rahatsızlığı olan birisidir.
Kitap Hakkında Şahsi Görüşler: Kitaptaki tasvirler çok ağdalı bir dille yapılmıştır. Konuşma dilinden uzaktır. Fakat konusu ilgi çekicidir.
Yazar Hakkında Kısa Bilgi:
Refik Halid Karay

1888′de İstanbul’da doğan Refik Halit, Bank-i Osmani serveznedarlarından, “bâlâ” rütbesine sahip Mehmed Halid Bey’in oğludur. Vezneciler’de Şemsu’l-Maarif ve Göztepe’de Taş Mektep’te okuyan ve ayrıca özel dersler de alan Refik Halid, Mekteb-i Sultani’yi terkettiği gibi, Mekteb-i Hukuk’u da yarıda bırakıp Maliye Merkez Kalemi’ne katip olarak girdi.
1908′de katipliği bırakarak, Servet-i Fünun’da ve Tercüman-ı Hakikat’te çalışmaya başladı, bu arada kendisine ait Son Havadis adıyla bir gazete çıkardı ancak bunu on beş sayı sürdürebildi. Fecr-i Ati Topluluğu’na katıldı, Servet-i Fünun’a yazılar verdi. Kalem adındaki mizah dergisinde de “Kirpi” müstear ismiyle siyasi mizah yazıları yazdı. Sada-yı Millet’te, bilahare Cem’de Kirpi müstear ismiyle yazılar yazdı.
Robert Kolej’de bir yıl kadar Türkçe öğretmenliği yaptı, bu arada Vakit, Tasvir-i Efkar ve Zaman gazetelerinde makaleler yayınlayan Refik Halid, Damat Ferit Paşa’nın dostluğu sayesinde, mütarekeden hemen sonra Hürriyet ve İtilaf Fırkası’na katıldı, Posta ve Telgraf Umum Müdürü olarak görevlendirildi (1919). İzmir’in işgalinden sonra Anadolu Hareketiyle İstanbul Hükümeti arasında yaşanan telgraf krizinde İstanbul Hükümetini tuttuğu için, İstanbul’un işgalcilerden kurtarılışının ardından 09.11.1922 tarihinde Beyrut’a kaçtı. Yüzellilikler listesine alınması ve ihracı konusunda baskı yapılması üzerine Suriye’nin vatandaşlığını kabul etmek zorunda kalan Refik Halid, Halep’te yayımlanan Doğruyol ve Vahdet gazetelerini yönetti, bir ara kendi adına çıkardığı gazeteyi de tepkiler yüzünden kapatmak zorunda kaldı.

Af Kanunuyla, 1938′de yurda dönüp, yazmaya ve geçimini bu yoldan sağlamaya devam eden Refik Halid, 18.7.1965 tarihinde İstanbul’da öldü.

ESERLERİ
Romanları:İstanbul’un İçyüzü,Yezidin Kızı, Çete, Sürgün, Anahtar, Bu Bizim Hayatımız, Nilgün 1-2-3, Yeraltında Dünya Var, Dişi Örümcek, Bugünün Saraylısı, İkibin Yılın Sevgilisi, İki Cisimli kadın, Kadınlar Tekkesi, Karlı Dağdaki Ateş, Dört Yapraklı Yonca, Sonuncu Kadeh.
Hikaye Kitapları:Memleket Hikâyeleri, Gurbet Hikâyeleri.
Kirpinin Dedikleri, Ago Paşa’nın Hatıraları, Ay Peşinde, Sakın Aldanma İnanma Kanma, Tanıdıklarım, Guguklu Saat, Bir Avuç Saçma, Bir İçim Su, İlk Adım, Üç Nesil Üç Hayat, Minelbab İlelmihrab.

Yüreğimi Sana Bıraktım - Necdet EKİCİ

0 yorum | Devamını Oku...
1) ROMANIN KONUSU:

Birlerini önlerinde büyük engeller olmasına rağmen seven iki gencim aşkı anlatılıyor

2) ROMANIN ÖZETİ:

Meslektaşlarıyla kurdukları bürosunda, Akif ve arkadaşları ve arkadaşları çalışmaktadırlar. İçerisi çok gürültülüdür ve sigara dumanından birbirlerini hemen hemen görememektedirler. Aniden postacı içeri girer ve tanıdığı halde dumandan olsa gerek Akif’e ismini sorar ve kendisine zarfını uzatır,oradan hemen ayrılır. Akif kimseye bir şey söylemeden oradan ayrılır.Bu bir bayram kartıdır. Akif şehrin sessiz sokaklarında yürümeye başlar

Derken sahilde bir banka oturur ve derin düşüncelere dalar.Halası ve halasının kızı Esra kendilerine misafirliğe gelmişlerdir ve Akif ona karşı içinde büyük bir sevgi beslemektedir.Ancak ona bunu hissettirmemeye çalışır. Halası ve Esra üç gün sora giderlerken Esra’nın daveti üzerine, “gelecek misin” sorusuna “hayır” dyi cevap verir. Esra bu cevaba çok üzülür ve çok şaşırır. Akif “sana sevgimin daha fazla büyümemesini daha başka nasıl engelleyebilirim” diye geçiriyor içinden. Bu ayrılığın ardından Akif ve Esra mektuplaşmaktadırlar. Aslında Akif elinden geldiği kadar mektuplaşmama taraftarıdır. Esra’nın mektupları cevapsız kalsa da Esra mektup yazmaya devam etmektedir.

Bir gün Akif halasının evine misafirliğe gider ve Esra’yı görür. Daha evvel hissettiklerini birbirlerine açıklayamadıkları halde, o kadar mektuplaşmaya karşı ortada bir şey olmadığına inanmamaktadırlar. Esra Akif bir sürprizim var der evlendiğini açıklar,Akif buna çok kızar ve arkasını döner, biraz somurtur.Esra şaka yaptığını söyleyerek zor da olsa Akif’i yatıştırır. Bunun üzerine Akif Esra’nın eline iki sihirli kelimeyi yazar ve artık her şey ortadadır.Akif’in evlerinden ayrılmasından sonra dahi mektuplaşmaya devam ederler. Akif yaptığının yanlış olduğunu anlar fakat hiç belirtemez. Sonunda Esra bu ilişkiyi bitirmeleri gerektiğini yazar. Akif’te aynı şeyleri düşündüğünü belirtir, son cümlesi “yüreğimi sana bıraktım” olur. Ayrılmalarının gerekliliği Akif’in evli ve iki çocuk sahibi oluşudur.ve birbirlerini bir daha aramazlar. Ardan yirmi yıl geçer Akif Esra’nın vardığı ilk kocası alkoliğin biri olduğunu, üstelikte evli çıktığını ve her gün Esra'yı dövdüğünü, bir çocukla ondan ayrılınca, ihtiyar bir zengine vardığını, o da ölünce aç ve sefil üç çocukla sokağa bırakıldığını duyar.

Akif sahilde oturduğu bankta kendine geldiğinde, kendi kendine fısıldanır: “heyy Esra! Bunca yıl sonra nereden esti bayram kartı yazmak? Kastın mı var yüreğimi yeniden tutuklamaya!”

3) ROMANIN ANA FİKRİ:

İnsanların zor durumlar karşısında kendilerine güvenip doğru kararlar vermelidirler

4)KİTAPTAKİ OLAYLARIN VE ŞAHISLARIN DEĞERLEN-DİRİLMESİ:

Akif ve Esra herşeye rağmen birbirlerini seviyorlar.Ama mevcut durum karşısında ikisi de mantıklı düşünüp doğru karar verdiler.

5)KİTAP HAKKINDAKİ ŞAHSİ GÖRÜŞLER:

İnsanları birbirlerin büyük bir aşkla sevmesi çok iyi işlenmiş ama görüldüğü gibi hayatta herşey istenildiği gibi gitmiyor.Hikaye daha iyi bir sonla da bitebilirdi

6) ROMANIN YAZARI HAKKINDA KISA BİLGİ:

1955 yılında Kahramanmaraş iline bağlı Afşin ilçesinin Arıtaş Köyünde doğdu. İlk ve orta Hatay’ın Dörtyol ilçesinde tamamladı. 1979’da Samsun Eğitim Enstitüsü’nün Türkçe bölümünden mezun olan yazar, halen Dörtyol Karahasan Paşa Ortaokulu’nda Türkçe öğretmeni olarak görev yapmaktadır. Evli üç çocuk babası olan Ekici’nin Nihal adlı bir kızı İlbey ve Gülbey adlarında iki oğlu vardır.

Türk Edebiyatı, Milli Kültür Milli Eğitim, Töre, Türk Yurdu, Yeni Birlik, Konevi, Güneyde Kültür, Güneysu, Yeni düşünce gibi sanat ve fikir dergilerinde çeşitli hikaye ve incelemeleri yayınlanmış olan yazarın “Yüreğimi Sana Bıraktım” ilk hikaye kitabıdır. İkinci hikaye kitabı “Yüreğimdeki Cemre”(1991) ise Kültür Bakanlığı tarafından yayınlandı. Ayrıca “İdeoloji ve İnsan” adlı bir de fikir kitabının sahibidir.

Yazar, Türk Edebiyatı Vakfı- Gönen Belediyesi’nin “1995 Ömer Seyfettin Hikaye Yarışması”nda ikincilik ödülü; yeni düşünce gazetesinin “İslamiyet ve Gençlik” konulu inceleme yarışmasında ise Türkiye birinciliği ödülünün sahibidir.

Yılanların Öcü - Fakir Baykurt

0 yorum | Devamını Oku...
KİTABIN ADI : YILANLARIN ÖCÜ
KİTABIN YAZARI : FAKİR BAYKURT
YAYIN EVİ VE ADRESİ : REMZİ KİTABEVİ
BASIM YILI : 1979


Kitabın Konusu

Kitap,yıllar önce bir köyde geçmiş toprak kavgasnı anlatır. Bu köyün yitik kahramanı Bayram ve onun haklı mücadelesi.

Kitabın Özeti

Bayram,köyünün doğru sözlü, bileği kuvvetli delikanlısıdır. Yıllarca bu köyde yaşamış,ömrünü bu topraklarda çalışmaya adamıştır. Az miktardaki toprağıyla geçinmeye,ürününün mahsülünü almak için uğraşır. Fakat birgün gelir köydeki arkadaşlarından birim olan Haceli,Bayram’ın evinin önündeki boş araziye ev yaptırmak ister. Bayram buna karşı çıkar. Köyün muhtarı bu boş arazinin satılmasına menfaati için,daha olaylar başlamadan önce karşı çıkmadığından,sürekli Haceli denilen o adama destek çıkmak zorunda kalır. İş öyle bir duruma varır ki muhtar Bayram’ı razı etmek için ayarladığı birkaç adamla dövdürtmek zorunda kalır. Buna rağmen Bayram hakkını savunur. Ve yanında her zaman ona destek çıkmış annesini bulur. Bu olaydan bir hafta sonra kaymakamın köye geleceği haberini duyan muhtar onu memnun etmek için bütün hazırlıkları yapar. Bayram’ın annesi haberi duyunca daha kaymakam gelmeden bir gün önce onun geleceği yolda,dövüldükten sonra sakat kalmış olan oğlunuda götürerek beklemeye başlar. Ve onu gördüğünde olup biten herşeyi anlatır. Kaymakam köye geldiğinde,köy muhtarı başta olmak üzere herkesi tersler. Bayram’ın evinin önüne ev yapılmaması için bir belge çıkartarak Bayram’a verir. Fakat,bu olayların şokunu üstümden atlatamayan Bayram’ın annesi delirir.

Kitabın Ana Fikri

İnsan sırlar içinde yaşar ve bunu fark edemez.Fakat,etrafındaki insanlara ilgi gösteren sosyal insanlar bunu keşfederler ve hayattan tat almaya başlarlar.ne şekilde olursa olsun insanların hakkını yememeliyiz. Çünkü eninde sonunda adalet yerini bulacaktır.

Kitaptaki Olayların ve Şahısların Değerlendirilmesi

Bayram : Delikanlı,mert,cesur,sözüne güvenbilir bir delikanlıdır.

Haceli : Pısırık,toplumun arkasına sığınan,bencil bir kişilik yapısına sahiptir.

Irazca Ana : Evladının sürekli yanında olan otoriter bir kişilik yapısındadır.

Muhtar : Para düşkünü,sadece kendini düşünen bencil birisidir.

Romanda geçen olaylar insanı etkileyen olaylardır. Muhtarın haksız olmasına karşın dayakla bir işi halledebileceğine inanması gerçekten toplum için derin bir yaradır.

Kitap Hakkında Şahsi Görüşler

Kitap sade bir dille yazıldığı için anlaşılması kolay bir kitaptır.Olaylara yaklaşım tarzı diğer kitaplardan daha güzel ve daha farklıdır.Herkesin okumasını tavsiye ederim.

Yazar Hakkında Bilgi

Fakir Baykurt 1929 doğumludur. Babası 1938,annesi 1978’de ölmüştür. Baykurt,ilkokulu Akçaköy’de bitirmiş, sonra Isparta’daki Gönen Köy Enstitüsü’ne girmiştir. Buradan 1948’de öğretmen çıkmıştır. 1959’da ortaokul öğretmeniyken MEB kararıyla,Yılanların Öcü adlı romanı bahane edilerek,öğretmenlikten uzaklaştırılmıştır. O,sanata şiirle başlamıştır. Yılanların Öcü adlı romanıyla da 1970’te TRT Roman Başarı Ödülü’nü,1971’de TDK Roman Armağanı’nı,Kara Ahmet Destanı ile 1978 Orhan Kemal Roman Ödülü’nü kazanmıştır. Sinemaya ve tiyatroya uyarlanan Yılanların Öcü, yabancı dillere de çevirilmiştir.

Yüksek Ökçeler - Ömer Seyfettin

0 yorum | Devamını Oku...
1.KİTABIN KONUSU :

Hikayenin sosyal bozulma olarak değerlendirilecek küçük bir anekdotta, yalıda çalışan ve çalışmak için alınan hizmetkarların hırsızlık yapmalarıdır. Hatice Hanım’ ın yüksek ökçeli ayakkabıları bu anekdotun hikayenin başında ortaya çıkmasını engellemiştir. Batı hayranlığının timsali olan yüksek ökçeli ayakkabılar ne zaman terkedilmiş o zaman da yalı içerisinde görülen diğer aksaklıklar Ömer Seyfettin’in üzerinde durduğu önemli temalar haline gelir.

2.KİTABIN ÖZETİ :
Ömer Seyfettin bu hikayesinde Hatice Hanım karakteriyle Batı hayranlığını, şekil üzerinde uygulamaya çalışan bir kadın tiplemesinden faydalanarak dile getirir. Tanzimat Edebiyatı’ nda sıkça işlenen bu konu Ömer Seyfettin’ de bu hikaye ile devam eder. Hikayenin sosyal içerikli diğer bir konusu da izdivaç olayındaki çarpıklığın dile getirilişidir. Devrin getirdiği sosyal yapılanma kadınların genç yaşta ilerlemiş yaştaki erkeklerle evlendirilmesine zemin hazırlıyordu. Hatice Hanım’ da on üç yaşında iken altmışaltı yaşında zengin bir ihtiyarla evlenmiştir. Hatice Hanım bu izdivacın sonunda erkeklerden nefret etmeye başladığı görülür. Eşinin ölümünden sonra da bir daha evlenmemesi bu tepkinin sonucudur.
Hatice Hanım’ ın batı hayranlığı yüksek ökçeli ayakkabı merakıyla dile getirilir. Bu merak Hatice Hanım’ ın rahatsızlanmasına da sebep olmuştur. Devrin bu çarpık merakı Ömer Seyfettin’ in kendi kaleminde şekilcilik boyutuyla kendi uslubuyla dile getirilir.
Bu çalkantılarda zamanla etkilenen Hatice Hanım’ da artık gözünün görmediğinden vicdanım rahat düşüncesi ile eski hayatına tekrar geri döner.

DÜNYANIN NİZAMI
Hikaye genç bir kızın ağzından anlatılır. Genç kız kocaya varmadığını düşünmediğini aynı zamanda da erkeklere tavır takındığını dile getirir. Bu kinin belirtisi olarak da bahçelerinde besledikleri horozun tavukları rahatsız ettiği için öldürmekle gösterir. Ancak horozu öldürdükten sonra tavukların düzeni bozulur. Kısa bir süre sonra horozun tavukların düzenini ,birlik ve beraberliğini sağladığının farkına varır. Tavukların nasıl horoza ihtiyacı varsa kadınlarında erkeğe ihtiyacı olduğunu anlar. Bunun dünyanın nizamı olduğunu kabul eder. Artık o da dünyanın nizamına uyup evlenmesi gerektiğinin farkına varmıştır.

TAVUKLAR
Hikayede Ömer SEYFETTİN Anadolu’nun ücra bir köşesinde handa geçirdiği bir günü dile getirir. Hancı ve kahraman hikayenin belli başlı karakterleri olarak karşımıza çıkar. Ömer Seyfettin ‘in hikayede hanın içini görsel bir betimleme ile okuyucunun gözleri önüne sermeye çalışır. Tavukların davranışları Ömer Seyfettin’in gözünde canlanır. Düzgün hareketleri ,görünüşleri Ömer Seyfettin’ i etkilemiştir.
Hana her girişinde tavukları insanlardan korkmayışları belli bir yerde yiyecek verilecekmiş gibi toplanmaları onun muhayyilesinde akıllı insanların yaptıkları ile özdeşleşir.
Kısa bir süre sonra tavukların bu düzenli davranışlarında hancının hiçbir etkisi olmadığını öğrenmesi ve hancının tavuklara sürekli yiyecek vermediği söylemesi üzerine tavukların sürekli bekleyiş içinde bulunduğunun farkına varan kahramanımızın şaşkınlığı bir kat daha artmıştır.

BAHARIN TESİRİ
Hikaye eski bir İstanbullu’ nun ağzından anlatılır. Bu zat arkadaşının verdiği bir çay partisine gider ve çay partisinde gördüğü bir kadına aşık olur. Evine kapanır, ona göre kadın sanki dururken sönmüş bir lamba gibidir.Arkadaşı onu ziyarete geldiğinde aşkını ona anlatır. Arkadaşı bunun bir bahar aşkı olduğunu gelip geçeceğini söyler. Soğuk bir ortamda yaşarsa yani bahardan uzak kalırsa aşk zannettiği bu tutkunun söneceğini söyler ve hikayenin kahramanı soğuk bir yerde on gün kalır. Gerçekten de arkadaşının söylediğinin doğru olduğunu anlar.

ÇİRKİNLİĞİN ESRARI
Hikaye genç bir kızın yaş farkına rağmen umarsızcasına sevgi çırpınışlarını dile getirir. Genç kızın sevdiği adam yalnızlıktan hoşlanan yaşamında şimdiye kadar kadına pek fazla yer vermeyen bir tiptir. Ömer Seyfettin bu sevgiyi dile getirirken genç kızın düşüncelerini ve aşka bakışını da gözler önüne serer, kahraman her ne kadar yalnız kalmaktan hoşlanıyor görünse de genç kızlarla yalnız kalmanın aslında mutluluk verici olduğunu dile getirmekten de geri kalmaz. Özellikle Şuhude’ nin odaya girişi, güzelliği kahramanımızı etkilemiştir. Ancak bu etkilenmeyi dile getirebilecek kadar cesaretli değildir. Ağır başlı ve vakarlı davranmaya çalışır. Şuhude ile aralarında başlayan konuşmalar uzadıkça kahramanımız Şuhude’ nin kendisine aşık olduğunu itiraf etmesiyle birden karşı taarruza geçer ve kızı kendinden uzaklaştırmaya çalışır.
Şuhude o zamana kadar yaşadığı ada halkından Tevfik Çeşban tarafından istenmiş yakışıklı, zengin ve aynı zamanda genç olması Şuhude’ nin onu reddetmesini sağlamıştır. Bu noktada kahraman kendini aşık olunmayacak kadar yaşlı ve çirkin göstermeye çalışır. Şuhude’ nin güzelliğine asla yakışmayacağını düşündüğünden ondan kaçar. Kahraman Şuhude’ nin fiziki özelliklere gerçekten de önem vermediğini anlayabilmek için onun ada da en pis ve en yaşlı olan çirkin kral Ali Bey’ le de rahatlıkla yaşayabileceğini söylemesi Şuhude’ yi kendinden uzaklaştırır. Ancak böyle bir güzelliğin de çirkin bir insana ait olması, kahramanın aşk denilen kavramın ne olduğunu gerçekten sorgulamasını sağlamıştır.

AŞK VE AYAK PARMAKLARI
Ömer Seyfettin bu hikayesinde aşka ve insanlara bakış açısını Asime Hanımefendi’ nin ve Hasan’ ın ağzından yazdığı iki mektupla dile getirir. Asime Hanımefendi’ yi aşkın gerçekte ne olduğunu anlamayan bir karakter olarak gösterir. Hasan’ ın ağzından yazdığı mektupta kadına ve erkeğe bakış açısını görmek mevcuttur. Hasan’ a göre erkekler belirgin hayvanlarla özdeştir. Örneğin; arslan profiline sahip birinin arslan karakterine, eşek profiline sahip birinin inatçı olması gibi. Hasan bu noktada hayvanlarla özdeşleştirdiği erkeklerin aslında onlardan bir farkı olmadığını dile getirir. Kadınlar da Hasan’ ın gözünde pek farklı değildir. Onlara da hayvan profilleri yükleyip karakterlerini belirlemeye çalışır. Aslında Hasan’ ın yaptığı şey gerçekte insanların aşkın ne olduğunu tam anlamıyla çözemediklerinden şikayettir.
Hasan’ ın bir zamanlar Asime Hanım’ a duyduğu aşk onu tam anlamıyla tanıyamaması geçen zaman içerisinde de Asime’ nin gerçek karakterini çözümlemesi ile ondan uzaklaşır. Hasan’ da Asime Hanımefendi de buldum zannettiği aşkı bırakıp arayışına yeniden geri döner.

TUĞRA
Hikayede, kahramanın, bir meyhanede oturarak yaşamı irdelemesi dile getirilir. Kahraman günde on iki saat çalışan paraya pek fazla değer vermeyen biri olarak tanıtılır. Meyhanede oturarak kadınlara olan ilgisini, yaşamında kadın olmayışının eksikliğini ve maddiyatın insana gerçekte bir şey kazandırmadığını dile getirir. Tuğra yardımıyla maddiyatın eleştirisini, değersizliğini gözler önüne serer.

BİRDENBİRE
Hikayede Ahder ve Yumuk adlı iki kadın karakter yardımıyla yaş farkına rağmen aşk kavramının irdelenişi dile getirilir. Aşk onlara göre bir zümrüt-ü anka yani masaldır. Aşkın ne olduğunu dünyada kimse öğrenememiştir. Aşk şairlerin terennümlerinden ibarettir.
Ahder hayatında yaptığını zannettiği hataları genç olan Yumuk’ un da yapmaması için bir nevi aşk öğretmeni gibi davranmayı ihmal etmez hikaye boyunca.

NEZLE
Masume Hanım otuz dokuz yaşında genç görünümlü duygulu bir kadın olarak tanıtılır. Hikayede çarpık izdivacın sonuçları yine gözler önüne serilir. Diğer hikayelerden farklı olarak Masume Hanım erkeklere karşı tavır takınmayıp genç, güçlü bir erkekle tekrar evlenmek ister. Günün birinde on dokuzundan arabaya bakan hizmetçisi Himmet gelir aklına bir kır gezisinde arabacısına sorar: “Şu ahırın oradaki ineği öküzün şerrinden kurtar.”der. Himmet: “Öküz ineği üzmüyor, koklaşıyorlar.”der Masume Hanım bir türlü ilgisini çekemediği Himmet’ e arabayı mesire yerine çekmesini söyler ve kurduğu hayalinde artık yıkıldığının farkına varır.

TÜRKÇE REÇETE
Ömer Seyfettin bu hikayesinde, yanlış batılılaşmayı Belkıs Hanım karakteri ile ortaya koyar. Belkıs Hanım hikayede zengin bir dul olarak tanıtılır. Sık sık rahatsızlanması dolayısıyla Doktor Şerif’ i çağırdığında ondan hastalık dışında magazin, eğlence, aşk, kadınlar hukuku, Avrupa Kadınları, yaşamları vs.hakkında bilgiler alır. Bu konuşmadan sonra Belkıs Hanım iyileşir ama doktorun gideceği zaman tekrar hastalanır ve ondan reçete yazmasını ister. Doktor Türkçe bir reçete Yazarak Belkıs Hanım’ a verir. Belkıs Hanım bu noktada Doktor Şerif’ in Avrupa eğitimi almasına rağmen böyle bir reçete yazmasını başlangıçta yadırgar. Doktor reçetede Belkıs Hanım’ a eğlenceyi, lüksü, modayı ve Avrupai Yaşantıyı tavsiye eder. Hikayede Doktor Şerif doğru bir batılılaşmanın gerçek bir timsali olarak üzerinde sıkça durulan diğer önemli bir kahramandır. Doktor Şerif batı eğitimi almasına rağmen kültür değerlerini yitirmeyen sağlam bir tip olarak tanıtılır.

TERAKKİ
Ömer Seyfettin bu hikayesinde Niyazi ve Neşet yardımıyla toplumda görülen medeni ilerlemenin farklı yönlerini dile getirir. Niyazi ve Neşet duvarları kağıt kaplı odada oturmuş sigara dumanları içerisinde medeniyetteki ilerlemeden konuşuyorlardı. Kısa bir zaman önce telefonun, elektriğin, sinemanın, otomobilin, gramofonun olmadığından bahsediyorlardı. Bütün bu gelişmelere şimdi sahip olunmasına rağmen pahalılıktan yakınıyorlardı. Paranın hiç bir kıymetinin kalmadığını düşünüyorlardı.
Niyazi ile Neşet medeniyetteki ilerlemeyi böyle eleştirirken dışarıdan gelen sesle birlikte dilencinin bambaşka bir dem vurduğunu gördüler dilenci de kendine göre artık dünyanın değiştiğini, merhametin kalmadığını, insanlık denen şeyin sona erdiğini dile getirir. Herkesin eğlenceye düşkün olduğunu ifade eder. Niyazi ile Neşet bu durumu şaşkınlıkla seyreder. Dilenciyi hem küçük görürler hem de filozof ve sosyalist olarak nitelendirirler. Sekiz on sene evvel bunları bile söyleyecek müderrisin olmadığını belirterek yaşadıkları zamanın ne kadar da farklı olduğunu ortaya koymaya çalışırlar.

BOYKOTAJ DÜŞMANI
Mahmut Türkçe konuşan ancak kültür değerleri bakımından Rum olduğuna inanan, Türkçülük cereyanının yükselmesine ve azınlıklardan alış veriş yapılmaması için Türkçülerin yaptığı boykota sinirlenen bir gazetecidir. Mahmut hikayede Türkçe ile Yunan edebiyatı yapmaya çalışan bir karakter olarak da gözükür. Yeniden İstanbul’ da Bizans’ın dirileceğine inanmış edebiyatı Yunan Edebiyatı fakat dili Türkçe olan bir Bizans Kültürü muhayyilesine sahiptir. Ona göre bütün medeniyet, insaniyet, şiir ve musiki hayatı Yunan Medeniyetinden çıkmıştır.

TUHAF BİR ZULÜM
Ömer Seyfettin bu hikayesinde Gaspadin, Mülki idare mensubu ve Kaşdanov yardımıyla kendi siyasi düşüncelerini dile getirme fırsatı yakalar. Özellikle Kaşdanov ve Müki İdare mensubu arasındaki geçen konuşmalarda bu düşüncelerini daha belirgin olarak dile getirir.
Kaşdanov, bir Türk Diplomat ve Gaspadin Bulgaristan’ da görüşürler ve aralarında şu diyalog geçer: Gaspadin’ e göre Türkler’ den ne sosyalist olur ne de nosyonalist. Sebebini ise taassub olarak gösterir. Gaspadin Türkler’ in taassubundan çok istifade ettiğini belirtir. Deliorman’ a kaymakam olduğunda bir tane bile Türk olmadığını niyetinin burayı kan dökmeden Bulgarlaştırmak olduğunu belirtir. Kasaba’ ya Makedonya’ dan sürekli muhacir getirip onlara ikamet vererek domuz besiciliği yapmalarını sağlamış. Bir süre sonra, Türkler gelip durumdan şikayetçi olmuşlardır. Domuzların çeşmelerden su içtiğini, tarlalarında dolaştığını ulu orta sokaklarda gezdiğini söylediler. Gaspadin‘ de onlara hürriyetten, hayvan haklarından domuzunda Allah’ ın yarattığı bir hayvan olduğundan bahsedip Türkleri başından gönderdi. Domuz düşmanı olan Türkler yavaş yavaş evlerini, tarlalarını satıp İstanbul’ a göç ettiler. Gaspadin’ de Türkler’ in sattığı yerleri satın alıp Makedonya’ dan muhacie getirmeye devam etti. Hikayenin kahramanı Türk diplomat bu olayı dinleyince Gaspadin’ e karşı olan tavrını ortaya koyar.

3.KİTABIN ANA FİKRİ :

Ömer Seyfettin’in Yüksek Ökçeler kitabı küçük hikayelerden ve bir de küçük bir piyesten oluşur. Hikayelere genel olarak bakıldığında ağırlıkta olan temanın sevgi ve aşk olgusu olduğu söylenebilir. Ancak Ömer Seyfettin hikayelerinde (Yüksek Ökçeler, Birden Bire, Nezle, Çirkinliğin Esrarı) aşırı yaş farkına rağmen yapılan izdivaçların yanlışları üzerinde de sıkça durduğu gözden kaçmamalıdır. Ancak bu hikayeler arasında Ömer Seyfettin’in siyasi düşüncelerini dile getirdiği Tuhaf Bir Zulüm adlı hikayesi farklı bir temada işlenen bir hikaye olarak göze çarpar. Piyes te yine karşılıklı sevgiyi dile getiren Ömer Seyfettin bu kez bu olayı dramatik bir halden çıkartıp komedi tarzında okuyucunun gözleri önüne serer.

4.KİTAPTAKİ OLAYLARIN VE ŞAHISLARIN DEĞERLENDİRİLMESİ :
Hatice Hanım:Batı hayranı, bunu da her hareketi ve özellikle giyimiyle belli eden bir kadın.Kitap ismini de bu kadının yüksek ökçeli ayakkabılarından almıştır.
Hayranzade Şem’ i Bey : 55 yaşında yeni zengin bir patron.
Peride Hanım : Büro müdiresi.
Sermet Bey : Başkatipliğe namzet.
Niyazi Molla
Gazanfer Bey
Bican Efendi
Müstement Efendi : 45 yaşında garson dö büro.

5.KİTAP HAKKINDA ŞAHSİ GÖRÜŞLER:Kitap öncelikle ayrı ayrı hikayelerden oluşmuştur.Kitabın bu şekilde yazılması kitabı sıkıcı olmaktan uzaklaştırmış,ilgi çekici bir hale getirmiştir.Ayrıca kitaptaki karakter analizleri de oldukça iyidir.

6.KİTABIN YAZARI HAKKINDA BİLGİ:
ÖMER SEYFETTİN
28 Şubat 1884 tarihinde Gönen’de doğdu. Öğrenimine Gönen’de başlayan Ömer Seyfettin, Ayancık’ta ve annesiyle birlikte geldiği İstanbul’da Aksaray’daki Mekteb-i Osmaniye’ye devam etti. Eyüp’teki Baytar Rüşdiyesi’ni bitirip asker çocuğu olduğu için Kuleli Askeri İdadi’sine yazıldı (1893). Bir müddet sonra da Edirne Askeri İdadisi’ne naklolarak öğrenimini burada tamamladı. Daha sonra İstanbul’da Mekteb-i Harbiye’ye gelen Ömer Seyfettin, piyade mülâzımı sânisi rütbesiyle buradan mezun oldu. İzmir’de Teğmen (1903-1910), daha sonra da üsteğmen olarak Rumeli’de görev yaptı (1908-1910). Askerlik’ten ayrılıp Selanik’e gelerek, Genç Kalemler Dergisi’nde yazmaya başladı. Balkan Savaşı’nda tekrar subay olarak orduya döndü. Yunanlılar’ın elinde bir yıl kadar esir kaldı. Esareti sırasında da öykü yazamaya devam ederek bunları Halka Doğru, Türk Yurdu ve Zakâ dergilerinde yayımladı. İstanbul’a dönünce ordudan ikinci kez ayrılıp, ölümüne kadar Kabataş Lisesi edebiyat öğretmenliği yapan Ömer Seyfettin, 6 Mart 1920 tarihinde İstanbul’da öldü.

Yaban - Yakup Kadri Karaosmanoğlu

0 yorum | Devamını Oku...
Konu

Kitap kurtuluş savaşı sırasında cephede kolunu kaybetmiş bir subayla, askerliği yeni bitmiş bir askerin köyünde geçen olaylar anlatılmaktadır.

Özet

Sessiz ve sakin bir yerde hayatını sürdürmek isteyen Ahmet Celal, gittiği yerde, yabancı olduğundan, yaban olarak tanımlanmaktadır. Köydekilerle hiçbir bağlantısı olmamasına ve subay olmasına rağmen ona düşman gözüyle bakılmaktadır. Ülkenin tamamı işgal altında olmasına rağmen köylülerin bunu umursamaması, sonuçta; evlerinin kundaklanması, yiyeceklerinin yağmalanması, kadın ve kızlarına tacizde bulunulması onların akıllarını başlarına getirir. Bu durumu gören Ahmet Celal sevgilisini yanına alıp kaçmaya çalışır.

Ana Fikir

Vatanın elden gitmesine rağmen duyarsızlığını sürdürmesinin, cahilliğin bir sonucu olduğunu göstermesidir.

Şahıslar ve Olaylar

AHMET CELAL: İçi vatan aşkıyla dolu, köylülerin cahilliğini gidermek için didinen, köy yaşamına alışık olmayan birisidir.

SALİH AĞA: Sinsi bir kişiliğe sahiptir. Kendi çıkarları doğrultusunda hareket eden bir kişiliğe sahip.

MEHMET ALİ’NİN ANNESİ: Kendisini toprağa adamış, cahil, hiçbir şeyden habersiz ve başkalarının sözünü dinlemektedir.

BEKİR ÇAVUŞ: Askerlik yaptığından dolayı olayların kısmen farkındadır. Bulunduğu ortam itibariyle bildiklerini aktarmaktan çekinmektedir.

Yalnızız - Peyami SAFA

0 yorum | Devamını Oku...
ROMANIN KONUSU :

Bir genç kızın hayallerinin son bulması.

ROMANIN ÖZETİ :

Tarık, Feriha’yı seven fakat geçmiş yaşamında farklı kadınlarla birlikte olan birisidir. Feriha ile bir köy bahçesinde buluşurlar. Tarık, kendine ait olan bir dünya kurmuş ve bu dünyanın içerisine yalan, kin, nefret gibi duyguları sokmamıştır.Tarık’ın kardeşi Feride, Ahmet’i sever, ama ailesine bu sevgisini açıklayamaz. Çünkü Ahmet bir isyancıdır. Fakat Feride’nin Ahmet ile birlikte olmasından sonra sessizleşmesinden annesi olanları anlar ve Feride’ye bağırıp çağırır.

Feriha, Tarık’a o zamana kadar yalan söylemiştir. Ama son günler yalan söylediğini sezer. Feriha’nın Paris’te arkadaşlarına özenerek, yaşlı bir adamla evlenip Paris’e yerleşme isteği gün geçtikçe artar. Arkadaşının İstanbul’a gelmesiyle buluşurlar, ama arkadaşını çevrenin sevmemesinden dolayı bu buluşmalar gizli olur. Feriha, Tarık’ı gerçekten sever, ama Paris’e gitme fikri de ona cazip gelir. Feriha’nın babasının ölmesi evde daha da sıkı yönetim ilan edilmesine neden olur. Feriha’nın abisi ne Paris’ten gelen arkadaşlarıyla ne de Tarık ile görüşmesine izin vermektedir. Feriha’nın rahat bir hayat yaşama isteği galip gelir ve arkadaşıyla Paris’e gitmeye karar verir. Yaşlı bir adamın metresi olacaktır. Bunu öğrenen abisi önce dışarı çıkması yasaklar daha sonra Feriha’yı odasına kilitler. Feriha içeride arka arkaya sigara içmeye başlar. Bu sırada Tarık’ın burnuna yanık kokuları gelmektedir. Ama hiçbir yer yanmamaktadır. Feriha sigarayı yakmak için çakmakla uğraşırken yatağın çarşafını yakar. Kaçmak istemesine rağmen odanın kapısı kilitli olduğu için dışarı çıkamaz. Duman kokusunu alan hizmetçi abisini kaldırır. İçeri girdiklerinde çok geç kalmışlardır. Artık Feriha hayata gözlerini yummuştur. Feriha’nın not defterinde “Biz, hepimiz sadece kendimizi düşündüğümüz için yalnızız ve yalnız kalacağız” cümlesini okuyunca kızın üstüne çok yüklendiklerini anlarlar, ama çok geç kalmışlardır.

KİTABIN ANA FİKRİ : İnsanlar dertlerini paylaşmalı, yalnız başlarına sıkıntılarını içlerine atarak sıkılmamalı, düşüncelerini açıkça söyleyebilmelidir.

KİTAPTAKİ OLAYLARIN VE ŞAHISLARIN DEĞERLENDİRMESİ :

Feriha, Feride ve Tarık aynı ailenin çocuklarıdır. Olaylar çok çabuk geçmiş, fakat oldukça ilginçtir.

KİTAP HAKKINDA ŞAHSİ GÖRÜŞLER : Yazar, açık ve sade bir dil kullanmış oldukça anlaşılır bir ifade kullanmıştır. Her gencin okumasını tavsiye ederim.

KİTABIN YAZARI HAKKINDA BİLGİ :
PEYAMİ SAFA
İstanbul’da 1899 yılında doğdu. Servet-i Fünün şairlerinden İsmail Safa’nın oğludur, iki yaşında iken ,Sivas’ta sürgünde bulunan babasını kaybetti (1901).Dokuz yaşında iken sağ elinin ekleminde kemik hastalığının başlaması,13 yaşında iken de hayatını kazanmak zorunda kalması yüzünden düzenli okul öğrenimi göremedi, kendi kendini yetiştirdi.Birinci Dünya Savaşı yıllarında öğretmenlik yaptı. 15 Haziran 1961’de İstanbul’ da öldü.

Öykü:

Gençliğimiz (1922), Siyah Beyaz Hikâyeler (1923), İstanbul Hikâyeleri (1923), Aşk Oyunları (1924), Süngülerin Gölgesinde (1924), Ateşböcekleri (1925).

Roman:

Mahşer (1924), Bir Akşamdı (1924), Sözde (1925), Canan (1925), Şimşek (1928), 9. Hariciye Koğuşu (1931), Atilla (1931), Fatih – Harbiye (1931), Bir Tereddüt Romanı (1933), Matmazel Noraliya’nın Koltuğu (1949), Yalnızız (1951), Biz İnsanlar (1947).

Oyun:

Gün Doğuyor (1937).

Yalnız Efe - Ömer SEYFETTİN

0 yorum | Devamını Oku...
1.KİTABIN KONUSU:
Kezban isimli genç bir kızın ,uğradığı haksızlık sonucunda, kendisi ve mağdur duruma düşen halk için ,zalimlere ve halkı soyan kişilere karşı yaptığı mücadele anlatılıyor.

2.KİTABIN ÖZETİ:
Kumdere isimli bir köyde yaşlı bir ihtiyar ile Kezban isimli kızı yalnız yaşamaktadır.Bu ihtiyar biraz mal ve mülk sahibi idi.Yörük Hoca isimli bu ihtiyar köyün fakirlerine ,dullarına ve öksüzlerine yardım ederdi.Fakat bu ihtiyar düzenin bozulmasından dolayı büyük bir huzursuzluk içinde idi.Bunun için de ağzından‘Ah bir genç olsam!’ sözleri hiç düşmüyordu.Köylüler tarafından da sevilen Yörük Hoca, evinde düzenlediği toplantılarda bu konuları onlara da anlatırdı.
Kumdere Köyü’nün yakınlarında ovanın en zengin köyü olan Küçükalan isimli bir köy bulunmaktaydı.Eseoğlu isimli faizci Küçükalanlıların hepsine faize bağlamıştı. Bu yüzden de borcunu veremeyen Küçükalanlıları mahkum etmişti.Yörük Hoca Eseoğlu’nun ne kadar kötü bir adam olduğunu bildiği için zavallılara haber göndermişti.Fakat sözünü dinletemedi.İşte sonunda Eseoğlu bütün arazilerini zaptetmişti.Eseoğlu aynı planı Kumdere’ye uygulayamadığı için biraz hırslıydı.Bu yüzden bütün memurları ve devlet görevlilerini kışkırtıyordu.Her yeni gelen kaymakama burasının eşkıya yatağı olduğunu söylüyordu.Halbuki Kumdere halkı ,kendi geçimlerini kendileri sağlardı.Ova işleri ve avcılıkla uğraşan halkın hiçkimseye zararı yoktu.


Bir gün kasabadayken Yörük Hoca ile Eseoğlu karşılaşır.Yörük Hoca o sıralar harmanı yeni sattığından biraz para sahibi idi.Eseoğlu Biraz borç para ister.Yörük Hoca’da istediği parayı verir.Üç sene geçmesine rağmen Eseoğlu hala borcunu vermemiştir.Fakat Yörük Hoca Eseoğlu’ndan borcunu almaya karalıdır.Bir gün Yörük Hoca borcunu almak için Eseoğlu’nun yanına gider.Olmusuz bir tepkiyle karşılaşan Yörük Hoca borcunu alamamıştı.Bütün bu ısrarları sonucunda Eseoğlu’nun kahyasının kardeşi tarafından öldürülür.Kızı Kezban’a bu haber tez ulaşır.Bu haber karşısında Kezban adeta yıkılmıştı.Olduğu yere çökerek ağlamaya başladı.Sonradan Kezban babasının ölüsüne gitmeye karar vermişti.Hiç durmadı ,dinlenmedi.Bir an evvel babasına kavuşmak istiyordu.Sonunda çiftliğe ulaşmıştı.Hala babasının kim tarafından , niçin vurulduğunu düşünüyordu.Bir taraftan da bunu Eseoğlu’nun başkasının yaptıramayacağını düşünüyordu. Çünkü Eseoğlu başta babasını olmak üzere bütün köylünün düşmanıydı.Kezban kahyanın yanına varmıştı.Kahya önce Kezban’ı baştan aşağı süzdü.Sonra Kezban’a babasının büyük bir bela olduğunu ve başlarını derde sokmamak için öldürdüklerini büyük bir keyifle anlatıyordu.Kezban donmuş kalmıştı.Sonra Kezban’ı babasının ölüsünün yanına götürdüler.Kezban uşağa da babasını kimin öldürdüğünü sordu.Fakat yanıt alamamıştı.Ertesi gün Yörük Hoca’nın ölüsü bütün köylüler tarafından köye götürülüyordu.Hoca’nın yakın arkadaşları’Senin öcünü kim alacak?’ diye bağırıyorlardı.Kezban vuranı bulmaya karalıydı.Bunun için heryere başvurmuştu.Fakat hiçbir sonuç alınamadı.Eseoğlu’nun çobanlarına da hep babasının nasıl vurulduğunu sorardı.Sonunda aptal ve saf bir kişiliğe sahip bir çobandan babasını kimin vurduğunu öğrenmişti.Şimdi sırada babasını öldürenlerden öcünü almaya gelmişti.Kezban öcünü bir bir almıştı.Babasının kanı yerde kalmamıştı.Bundan sonraki tek hedefi ise köylüyü soyan ,masum insanlara zulüm eden haksızlara karşı mücadele etmekti.
Onun bu cesareti halk tarafından da beğenilmişti.Kezban artık Yalnız Efe ismiyle anılmaya başlamıştı.Kendisini sadece kadınlar ve genç kızlar görebiliyordu.Yalnız Efe’nin kız olduğunu bilmeyenler ise duyunca çok şaşırıyorlardı.


3.KİTABIN ANA FİKRİ:
Haksızlığa uğradığımızda hakkımızı sonuna kadar savunmalıyız ve bizi mağdur duruma düşürenlerle sonuna kadar mücadele etmeliyiz.

4.KİTAPTAKİ OLAYLARIN VE ŞAHISLARIN DEĞERLENDİRİLMESİ:
Köylülerin Eseoğlu’ndan borç almaları olayların büyümesine neden olmuştur.Eseoğlu bu şekilde köylüleri zor duruma düşürmüştür. Kezban’ın vermiş olduğu mücadele ve göstermiş olduğu çaba onu sonuca götürmüştür.Yörük hoca iri yapılı bir fiziğe sahiptir.Köylüye ve mağdur durumda bulunanlara gösterdiği yardımlarla canayakın ve yardımsever birisi olarak tanınırdı.Kızı Kezban da ,babası gibi iri yapılı bir fiziğe sahiptir.Bunun yanında da çok güzel bir kızdir.Mücadeleci kişiliğiyle istediği herşeye ulaşmıştır.Eseoğlu;imansız,dinsiz, merhametsiz bir faizciydi.

5.KİTAP HAKKINDA ŞAHSİ GÖRÜŞLER:
Yalnız Efe Romanı öğretici bir roman olması yanında, verdiği mesajlarla da zaman zaman düşündürücüde olmuştur.Daima mücadeleci bir kişiliğe sahip olmamız önerilmektedir.

6.KİTABIN YAZARI HAKKINDA KISA BİLGİ:
Ömer Seyfettin(Balıkesir 1884-İstanbul 1920)
Harbiye’yi bitirip subay çıktıktan sonra çeşitli yerlerde görev yaptı. Kendini yalnız edebiyata vermek ve hayatını kalemiyle kazanmak isteğiyle, öğrenim parasını ödeyerek askerlikten ayrıldı.(1910)Genç Kalemler Dergisi’nde çalıştı.Kimi hikayelerinde yaşadığı dönemin Osmancılık,Türkçülük,Batıcılık gibi siyasal akımlarını ele almıştır.Çoğu hikayelerinde mizah çeşnisi vardır.en önemli esreleri;Efruz Bey,Harem, Kaşağı,Falaka,And,Kurumuş Ağaçlar,Keramet,Sanduka’dır.

Yüzüklerin Efendisi (Yüzük Kardeşliği) (J.R.R TOLKİEN)

0 yorum | Devamını Oku...
KİTABIN ADI: YÜZÜKLERİN EFENDİSİ
KİTABIN YAZARI:J.R.R TOLKİEN

KİTABIN KONUSU
Orta dünyayı kurtarmak için kötülükler efendisine karşı verilen savaş.

KİTABIN ÖZETİ
Orta Dünyadan destansı bir masal Yüzüklerin Efendisi.Tolkien‘in yarattığı kusursuz dünyanın yeniden hayata dönüşü.Orta Dünya hakkında kısa bir bilgi vermeli öncelikle.Cüceler, elfler, insanlar üç büyük ırkdır. Bunların dışında hobbitler, ebtler, orklar gibi kendine has özellikleri bulunan ırklar mevcutur. Masalımızın içerisinde bu ırkların özellikleri bir kez daha vurgulanacaktır.
Frodo, Bay Bilbo ile yaşayan genç bir hobbitdir. Hobbitler yerin hemen altında şirin evlerde yaşayan, kısa boylu, neşeli bir halktır. Bay Bilbo, maceraperest , yaşlı bir hobbitdir. Günün birinde Gandalf geri döner ve Bay Bilbo‘nun yanına gelir. Gandalf Orta Dünyanın irfana sahip ariflerindendir. Ve Bay Bilbo‘nun bir gezisi sırasında ele geçirdiği yüzükten haberdar olur. Burada masalımıza bir ara verip yüzüklerin hikayesini anlatayım size. İrfan yüzükleri çok eski zamanlarda elfleri kandıran kötülükler efendisi Sauron tarafından yaptırılmıştır. Ve üç yüzük cüce hükümdarlara , yedi yüzük ariflere, dokuz yüzük insanların büyük krallarına veriliyor. Ve tek yüzük de kendisi için yapılıyor ancak bunu bir savaş sırasında insanlar ondan elini kesmek suretiyle alınıyor. Orta Dünyanın ilk zamalarında ve sonra bu yüzük kayboluyor; ta ki Bay Bilbo onu bulana kadar… Diğer yüzükleri eline geçirmiştir Sauron ancak tek yüzük elinde değildir ve bunun için elinden geleni yapmaktadır. Bu yüzüğü takmak gerçekten çok güçlü bir irade istemektedir.
Evet , Sauron harekete geçmiştir ve Orta Dünya halkının buna karşı bir şeyler yapması gerekmektedir. Bunu için yüzüğün bir an evvel yapıldığı ateşe, Hüküm Dağı’na götürülüp atılması gerekmektedir. Bunun için bir yüzük yaşıyıcısı gerekmektedir. Bu görev Frodo‘ya verilir. Ve hobbit köyünden üç arkadaşı da ona takılır;Merry , Pippin , Sam. Dört küçük hobbit Elf diyarına doğru yola çıkarlar
Elf diyarında yüzük taşıyıcısının yanına 8 kişinin daha katılmasına karar verilir. Bunlar insanların krallarını temsilen Boromir; Hobbitlerden Merry, Sam, Pippin; Cücelerden Gimli; Elflerden Legolas, efsanelerde anlatılan kırık kılıcı birleştirecek efsane kral Aragorn, Ak Gandalf ve tabi Frodo. Böylece yüzük kardeşliği oluşur. Görevleri tek yüzüğü Sauron ele geçirmeden yüzüğün yapıldığı ve onu yok edebilecek tek yer olan Hüküm Dağı’nın içine atmaktır. Yolda bir çok zorluklarla karşılaşırlar. Sauron yollarına türlü türlü engeller çıkarmaktadır. Gandalf bu engellerin bir tanesinde çok güçlü bir yaratıkla savaşmak zorunda kalır ve gruptan ayrılır. Sauron’un askerleri Orklar gruba saldırırlar ve Boramir ölür, grup ikiye ayrılır. Aragorn, Legolas, Gimli bir grup oluşturup, Sauron ile savaşacak güçlerin yanına; Frodo ve Sam Hüküm Dağı’na giderler. Merry ve Pippin ise orklar tarafından esir edilirler.
Savaşlar başlar. Sauron bütün dikkatini savaşa çevirir ve bu sırada Forodo ve Sam yüzüğü uzun ve zorlu bir yolculuktan sonra Hüküm Dağı’nın ateşine atarlar.
Küçük Hobbitler artık birer kahraman olmuşlardır ve ordular diğer tarafta Sauron’u ve kötülüğü yenmişlerdir. Artık eve dönme zamanı gelmiştir. Çok özledikleri evleri hobbit köye döndüklerinde işlerin hiç de umdukları gitmediğini gördüler. Memleketlerinde büyük insanlar eşkiyalık yapmakta ve halklarını korkutmaktadır. Onlara karşı halkı uyarırlar ve yabancıları neşeli memleketlerinden kovarlar. Frodo krallar ülkesine gider Aragorn ile. Sam evlenir. Merry ve Pipin ise Hobbit köyde mutlu bir hayat sürer.

KİTABIN ANAFİKRİ
En taş kalbli görünen insanların bile taştan da olsa bir kalbi vardır ve yalçın kayalar bile ufacık damlalar ile zaman içinde aşınırlar.

KİTAPTAKİ ŞAHISLARIN DEĞERLENDİRİLMESİ
Frodo: Hobbit halkının genç kahraman üyesi. Seçilmiş yüzük taşıyıcısı. Yüzükle geçirdiği günler onu olgunlaştırmıştır.
Gandalf: Orta Dünya’nın en yaşlı bilge kişilerinden bir tanesi. Neşeli olduğu vakitler çok babacan dır ancak düşmalarının karşısında onu tanımak zorlaşır.
Aragorn: Efsanelrde anlatılan, insanların beklediği, savaşçı ve çok iyi bir yönetici olan kahraman biridir.
Sam: Forodo’ya ölesiye bağlı hobbit dostu. Bütün hobbitler gibi çok neşeli.
Merry: Kendinden beklenin çok üstünde cesur sevecen bir hobbit.
Pippin: Yüzük kardeşiğinin neşeli hobbit üyesi.
Legolas: Genç, kahraman bir elf. Elf irfanlarına sahip. Uzağı çok iyi görür, hızlı koşar.
Gimli: Kaba saba bir cüce ancak çok iyi kalpli. Yüzük kardeşiliğinin bir üyesi o da..
Boromir: İnsanların kralının çok sevdiği 2 oğlundan biri. Yüzük hırsı onun sonu olmuştur.
Sauron: Kötülük tanrısı Melkor‘un dünyadaki uşağı. Mordor diyarının efendisi.

YAZAR HAKKINDA BİLGİ
John Ronald Reuel Tolkien
1892‘de Güney Afrika‘da doğdu. Oxford Üniversitesi’nde Dilbilim ve Eski İngilizce konularında uzmanlaştı ve aynı üniversitede 1959‘a kadar profesörlük yaptı.
Yüzüklerin Efendisi’nin 1954 ve 1955 yıllarında üç cilt halinde yayınlanması, özellikle “saygıdeğer” bir İngiliz Dili ve Edebiyatı profesörünün “fantezi” gibi bir türde eser vermesi, edebiyat çevrelerinde küçük çaplı bir skandala yol açtı. Tolkien‘in 1937’de yayınlamış olduğu Hobbit, daha ziyade masal türüne ait bir çalışma olarak kabul edildiği için üzerinde pek durulmamıştı.
Yüzüklerin Efendisi’nin yaratığı dalgalanma “fantezi” türünün “saygın” edebiyat türleri arasına girmesinde önemli rol oynadı. Tolkien‘i izleyen fantezi yazarları, onu ve yarattığı “ Orta Dünya”yı büyük ölçüde taklit ettiler.
Tolkien‘in 1973’teki ölümünden sonra “ Orta Dünya “nın birinci çağı nı ele alan Silmarillion (1977), oğlu tarafından yayına hazırlandı. Christopher Tolkien babasının yarım kalmış el yazmalarını yayınlayarak eksiksiz bir “Orta Dünya” tarihi hazırlamaya gayret etti.

Hakkımızda

Bu Sayfa Üzerinde Aklınıza gelecebilecek tüm sorulara cevap arayacağız, sormak istediginiz birşey varsa iletişim kısmından yazabilirsiniz.

Takip Listemizden

İstatistikler


Sitemizde 33 kategoride toplam yazı bulunmaktadır!

Görüntülenme

back to top