Su etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Su etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

31 Temmuz 2013 Çarşamba

Zemzem Suyunun Müthiş Sırrı

0 yorum | Devamını Oku...
Zemzem suyunun bu özelliği ilk defa keşfedildi. Ezan okunduğunda berraklaşan su, çan sesi geldiğinde kararıyor.

Alman ve Japon bilim adamları zemzem suyunu sırrını açıkladı. “Kutsal Su Zemzem /Zübeyde Su Yolu” belgeseline konuşan Japon ve Alman bilim adamları zemzemle ilgili hayrete düşüren açıklamalarda bulundu.
Zemzem ezan okunduğunda berraklaşıyor, çan çaldığında ise kararıyor.

Türkiye Gazetesi'nden Hayrettin Turan, kaleme aldığı yazı dizisinde TRT'nin çektiği belgesele konuk olan bilim adamlarının zemzem suyu hakkında yaptığı açıklamaları anlattı.

Uzun yıllardır zemzem suyu ve kristalleri üzerinde araştırma yürüten bilim adamları kaynağın sırlarını çözdü.
Ren Nehri'nin suyundan içen kişinin enerjisinin azaldığını belirleyen Alman bilim adamı Dr. Knut Pfeiffer , sular üzerine araştırma yaparken bir şekilde bir miktar zemzem bulur ve içer, 35 dakika sonra da rahatladığını hisseder.

Araştırmasını derinleştiren Alman bilim adamı Dr. Pfeiffer, şaşırtıcı bir gerçekle karşılaşır. Zemzemin mayalama özelliği bulunduğunu, bir bardağının bir kova şebeke suyunu temizlediğini, bu özelliğiyle bile enerji ve şifa kaynağı olduğunu tespit eder.

Dr. Pfeiffer, “Su her şart atlında değişmiyor ama değiştiriyor. Çok acayip bir deney yaptım. Bir damla zemzem suyuna yüz damla normal su karıştırdım. Sonuçta gördüm ki suyun hepsi zemzeme dönüşmüş.
Sonra bir damla zemzeme bin damla normal su karıştırdım. Ve yine gördüm ki hepsi zemzeme dönüşmüş. Bunun sebebi nedir, neden? Zemzem'de öyle bir enerji var ki başkasını değiştirir ama kendi değişmez.” diyor.
Zemzem kristallerini mikroskop ortamında inceleyen Japon bilim adamı Dr. Masura Emot , suyun moleküler (kristal) düzeninin değişen frekanslara göre farklılaştığını görür.

Zemzem kristallerinin çan sesinde karardığını Kur’an-ı Kerim ve ezan sesinde ise parlaklaştığını fark eder.
İncelemede her bir kristalin, Kâbe-i muazzamaya benzeyen bir doku oluşturduğu, zemzemin çan sesinde kristallerinin karardığını, Kur’an-ı Kerim ve ezan sesinde ise parlaklaştığını ve netleştiği tespit edildi.
Zemzem üzerine kaleme aldığı kitabı Japonya’da en çok satanlar arasına giren Dr. Emoto’ya göre zemzem, fiziksel ve kimyasal özellikleri bakımından yeryüzündeki bütün sulardan farklı. 

Dr. Emoto, “Zemzem, çevresinde cereyan eden bütün değişimleri hafızasına alıyor. Yapısı çok farklı. Bu, onu dünyadaki diğer elementlerin efendisi yapıyor.

27 Şubat 2013 Çarşamba

Vücut Su Kıtlığı Çektiğinde Neler olur Vücudumuz da

0 yorum | Devamını Oku...
* Vücut su kıtlığı çektiğinde kandaki suyu kullanırsa,
YÜKSEK TANSİYON hastalığına yakalanırız.

* Vücut su kıtlığı çektiğinde omurlardaki suyu kullanırsa,
BEL VE BOYUN FITIĞI hastalığına yakalanırız.

* Vücut su kıtlığı çektiğinde kemiklerdeki suyu kullanırsa,
gut - atrit gibi romatizmal hastalıklara yakalanırız.

* Vücut su kıtlığı çektiğinde akciğerdeki suyu kullanırsa,
ASTIM hastalığına yakalanırız.

* Vücut su kıtlığı çektiğinde pankreastaki suyu kullanırsa,
ŞEKER hastalığına yakalanırız.

* Vücut su kıtlığı çektiğinde midedeki suyu kullanırsa,
ÜLSER hastalığına yakalanırız.

* Bağırsaklarda su eksilirse, kabızlık meydana gelir ve
KOLON kanseri olma tehlikesi yaşarız.

* Hücrenin su eksikliği çok artarsa, beynimiz hücreye oksijen göndermeyi keser. Oksijen kesilmesi sonucunda da hücre KANSERLEŞME sürecine girer !!!...

Hasta olmamak için vücüdumuzu susuz bırakmamalıyız.
Alkali - Canlı su içmeliyiz. Alkali ve canlı olmayan sular ne kadar çok içilse de vücut yine susuz kalmaktadır !!!...
Çağımızın en büyük problemi ; içilen ölü sulardır !!!

Hasta değil susuzsunuz .....

Alkali Su Nedir?

0 yorum | Devamını Oku...
ASİDİK ATIKLARIN UZUN VADELİ ZARARI NEDİR? 

Kanın yoğunluğu artar kan dolaşımı yavaşlar. Hayati organlar artık yeterli miktarda besin ve oksijeni kolaylıkla alamaz. olurlar. Bu durum hastalıklara ve sonuçta ölüme kadar gidebilecek olumsuzluklara yol açar. Bu asit-alkali dengesinin asit lehine bozulması nedeni ortaya çıkan doğal sonuçtur. 

Bu durumda vücut, alkali tarafı güçlendirecek dış yardıma ihtiyaç duyar. 

İşte, asit lehine bozulan bu dengeyi onarmak amaçlı üretilmiş en son bilimsel asit dengeleyici ürün 

ALKALİFE DAMLA!

Kişiler asidik atıklarını vücutlarının farklı yerlerinde biriktirdiklerinden, her birey bundan dolayı farklı belirtiler sergiler. Bu ürünleri kullanan kişilerden alınan geri bildirimler sonucu ortadan kalkan veya iyileşme belirtisi gösteren rahatsızlıkların listesi aşağıda sunulmuştur. 

Reflü , Artirit , Kronik kabızlık, Fibromiyalji, Gut ,Yüksek kolestrol Yüksek trigliserit ,Halsizlik ,Obezite, Osterepoz (kemik erimesi) ,Hipertansiyon

ALKALİFE® 

Alkalife sıradan içme suyunu, yüksek pH değerliklialkali suya dönüştüren bir alkali konsantresi (konsantrasyonudur).

Yüksek pH değerlikli (9,5-10,5) su içmek mide içi pH yükseltir. 

Bu durum mideyi Hidroklorik asit (HCl-mide asidi) üretmesi için tetikler. 

Mide hidroklorik asidi üretirken aynı zamanda asit nötralize edici özelliği olan bikarbonat üreterek kan dolaşımına gönderir. 

Alkalife® 37ml plastik şişeler halinde sunulmuş olup tarife uygun şekilde kullanıldığı taktirde 2 aylık ihtiyacı karşılar. 

İçindekiler : Damıtık su, Sodyum Hidroksil ,Potasyum Hidroksil 

Kullanım şekli : Kapağı çevirerek açınız .Şişenizi su bardağınızın üstüne dikey durum da tutarak çok yavaşça sıkmak sureti ile 3 damla alkalife suya katıp karıştırınız. 

Sudan başka herhangi başka bir sıvı ile kullanmayınınız.

60-80 kg yetişkinler için günlük 5 bardak ,80 kg üstü yetişkinler için günlük 6 bardak Alkalifelı su içilmesi ihtiyacı karşılayacaktır. Bu ürün evcil hayvanlar için de faydalıdır. 

Alkalife Amerika Birleşik Devletleri patentlidir.No:5,306,511 FDA akreditasyonuna sahip Carwood Laboratuvarlarında üretilmiş, T.C.Tarım ve Köyişleri Bakanlığının izni ile ithal edilmiştir. 

ALKALİ SU

Asitlerin oluştuktan hemen sonra nötralize edilmesi, kandaki asit dengeleyici bikarbonatların yüksek tutulması ile mümkün olur. Bunun en temiz ve en etkili yolu ise alkali su tüketmektir.

Alkalilik, yağ asitlerini yakmaz onları çözer, nötralize eder ve sıvılaştırarak böbreklerden güvenli şekilde atılmasını sağlar. 

Çiğ et veya tavuğa dokunduğumuzda ellerimiz yağdan kaygan ve yapışkan olur. Ellerimizi sadece su ile yıkamak sorunu çözmez, ancak sabunla yıkandığı zaman ellerimiz normal duruma döner. Bunun en basit açıklaması; yağın asit, sabunun ise alkali olmasıdır. 

Alkali suyun herhangi bir besin değeri veya tıbbi değeri yoktur. Sadece vücuttaki fazla asitleri nötralize ederek etkisiz hale getirir, kanın kıvamını inceltir, kan akışını kolaylaştırarak birçok hastalığın önüne geçilmesine ve kendimizi daha iyi hissetmemize katkı sağlar. 

Su, hem içinde yaşadığımız dünyanın yapısı hem de canlıların yaşamı açışından büyük öneme sahiptir. Hepimizin bildiği gibi yemek yemeden birkaç hafta yaşayabiliriz, ancak su olmadan en çok bir iki gün hayatta kalabiliriz. Yaşamın temel kaynağı olan su, aynı zamanda çok güçlü bir çözücüdür. Suyun içinde oksijen, mineraller ve atık maddeler görünmez bir biçimde bulunur. Kanımızın da %90ı sudan oluşur. Vücudumuzun ihtiyaç duyduğu tüm maddeler, en uç noktalara kadar damarlarımızda dolaşan kan yoluyla taşınır. Bilindiği gibi su, “H2O” olarak formüle edilmiştir. Bu, suyun 2 Hidrojen ve 1 Oksijen atomlarından oluştuğu anlamına gelir. Ancak suyun en önemli özelliklerinden biri de iyonize olmasıdır. İyonize; bir atom veya molekülün elektron kaybetmesi veya diğer atomdan elektron alması sonucu oluşan durumdur. Bir su molekülü iyonize olduğunda biri Hidrojen (H+), diğeri Hidroksil iyonu (OH-) olmak üzere iki parçaya bölünür. Hidrojen pozitif (+), Hidroksil ise negatif (-) değerli elektrik yüküne sahiptir. 

Bu iyonlar sudaki mineralleri iyonize ederek aktif kimyasal reaksiyonları başlatır. Suyun bu iyonizasyon özelliği olmasaydı vücut kimyasal reaksiyonları yerine getiremezdi. Vücudun kimyasal reaksiyonlarını yerine getirememesi durumu “ölüm” demektir. Bu nedenle, su, yaşam kaynağımızdır.

PH NEDİR?

pH kavramının açılımı “Power of Hydrogen” yani Hidrojenin Gücüdür. pH; bir sıvının içerisindeki pozitif Hidrojen (H+) iyonları ile negatif Hidroksil (OH-) iyonları miktarıyla ölçülen bir tanımdır. Özetle pH değeri bir maddenin asit mi yoksa alkali mi olduğunu gösteren bir cetveli ifade eder. Yaşam kaynağı olan suyun pH skalası 1 – 14 arasındadır. Bazen H+ iyonları OH- den daha fazla bulunur. Böyle bir su “Asidik Su” diye adlandırılır. Bazen de tam tersine OH- iyonları H+dan fazla olur bu durumda ki suya ise “Alkali Su” denir. Eğer H+ ve OH- sayıları eşitse bu su için “Nötr” ifadesi kullanılır.

Suyun pH Skalası

1 (Asidik) ---------------------- 7 (Nötr) ---------------------- 14 (Alkali)

Alkali su daha fazla oksijen (O) atomuna sahiptir. Asidik su ise alkali sudan daha az oksijen atomuna sahiptir.

Mide Özsuyu 1,5

Deri 4,7 

Salya 7,1 

Hücre 7,1 

Kan 7,4 

Pankreas sıvısı 8,8 

Birçok sağlık profesyoneli, vücuttaki asit biriminin giderilmesi konusunda hem fikirdir. Bu problemi alkali besinlerle çözmeye çalışırlar. Ancak diyet hem gerekli besin eksikliğine yol açabilmesi hem uygulama zorluğu nedeniyle her zaman istenilen sonucu verememektedir. Vücuttaki alkali miktarını artırmanın en kolay ve hızlı çözümü “Alkali Su” tüketmektir. Alkali Su tüketimi her hangi bir diyetten çok daha iyi çalışması ve yaşamsal sistemde ilave bir asit birikimine yol açmaması nedeniyle en iyi çözüm olarak durmaktadır. Alkali Su, asidik mineralleri elemine eder. Alkali Su, aynı zamanda hidrojene oranla daha fazla oksijen içeren sudur. Alkali Su içerek aldığımız oksijen seviyesini normal suya oranla daha fazla yükseltiriz. Alkali suyun avantajı, vücut tarafından emilirken, vücuttaki asidik atıkları nötralize ederek, atıkların kan damarlarında daha uygun çözülümde bulunmasını sağlamasıdır. Dolayısıyla asidik atıklar, vücuttan idrar veya ter yoluyla kolaylıkla atılır.

Bazı doktorlar içilen alkali suyun mide asidi tarafından nötralize edileceğini ve bu özelliğini kaybetmesinden dolayı alkali su içmenin anlamsız olduğunu öne sürmektedirler. Ancak gerçekte durum farklıdır. Alınan alkali su mide asitliliğini azaltmaktadır. Mide asitliliğinin pH 4 civarına düşmesi ile mide orijinal asit seviyesini dengede tutmak için hidroklorik asit üretimine başlamaktadır.

Hidroklorik asit üretim prosesi

H2O+CO2+NaCl=HCl+NaHCO3

Su + Karbondioksit + Tuz = Hidroklorikasit + Sodyumbikarbonat

Bu işlemde mide, asidini üretirken aynı zamanda bir asit dengeleyici olan sodyum bikarbonatı da üretir. 

NEDEN HASTALANIRIZ?

Sağlık basit bir ifade ile “kolay akış” olarak tanımlanabilir. Vücudumuzda her şey kolay aktığı zaman bu bizim sağlıklı olduğumuzu gösterir. Kuvvetli bir çözücü olan su, kanın %90ını oluşturur. Besinleri, vitaminleri, minareleri, atık maddeleri ve ölü hücreleri vücutta taşıyan kandır. Kan akışını yavaşlatan iki şey vardır. Bunlar; Asidiklik ve düşük sıcaklıktır. Asidin kanı pıhtılaştırdığı bilinen bir gerçektir. Bu durum, kanın hayat kurtaran bir özelliğidir. Bir yerimiz kesildiğinde, havadaki oksijenle temas eden kan, asidik hale gelerek pıhtılaşır ve kanama durur. Kandaki asit miktarının çok az bir oranda artması bile akışkanlığı olumsuz yönde etkiler. 

Konusunda uzman bir çok doktorun ortak görüşüne göre hastalıkların büyük bir kısmına kronik asidoz neden olmaktadır. Cleveland Kliniğinin kurucularında Dr. George W.Crile göre “Doğal ölüm yoktur. Doğal ölüm olarak adlandırdığımız şey, ilerleyen asit yoğunlaşmasının geldiği son noktadır.”

Sağlıklı vücut, meydana gelen asit birikimlerine bir noktaya kadar dayanır. Ancak bu direncin de bir kırılma noktası vardır. Bu noktadan sonra vücut; soğuk algınlığı, grip ve dejeneretif yetişkin hastalıklarına açık hale gelir. Tüm bunların altında yatan ortak neden vücutta asit birikiminin artmasıdır.

NASIL YAŞLANIRIZ?

Alkali suyun; yüzey gerilimi, suyun molekül yapısı, molekül hacmi, pH değeri üzerinde etkisi vardır. Ancak bunlardan pH değerini arttırıcı özelliği hariç diğer özellikleri mide asidi ile karışınca niteliklerini kaybederler.

Esasında 10 gibi yüksek pH değeri de mide asidi ile etkileşime girdiğinde kaybolur ama karşı etki olarak mide asidinin de pH değeri 4,5 üstüne çıkar ve bu, mide hücrelerinin tekrar asit salgılaması için tetikleyici görevi görür. Hidkrolik Asit (HCl) üretilmesi aşamasında ortaya çıkan bikarbonatlar ise kan dolaşımına geçer. Alkali suyun yani pH değeri yüksek olan suyun en önemli fonksiyonu kan içindeki bikarbonat miktarını yükseltmesidir. Bikarbonat kaybettiğimiz ölçüde yaşlanırız.

Sanayileşmenin beraberinde getirdiği çevre kirliliği, yoğun rekabet ortamında yaşanan aşırı stres, hızlı tüketim alışkanlığının sonucu olarak yüksek proteinli ve enerjili hazır besinler vücudumuzdaki asidik yoğunluğunu daha da artırmaktadır. Doğal ortamdan uzaklaştıkça daha fazla asidik yiyecekler tüketip, diğer faktörlerinde etkisi ile daha asidik bir yaşama doğru kayıyoruz. Bu yüzden yaşlandıkça daha hızlı oranlarda bikarbonat kaybetmeye başlıyoruz. Bu kaybı karşılayamadığımız noktada ise daha da hızlı yaşlanıyoruz. 

1996 yılında Dr.Lynda Frossetto ve Antohony Sebastian tarafından Kalifornia Üniversitesi San Francisco Kampusu, İlaç ve Genel Klinik Merkezinde yapılan araştırmada, yaşla birlikte asit radikallerinin arttığı (H+) buna karşılık bikarbonat miktarının düştüğü tespit edilmiş, yaşla birlikte metabolik asidozun nasıl ortaya çıktığı bilimsel olarak açıklanmıştır.

Vücuttaki asit birikiminin, yaşlanmanın temel nedenini teşkil etmesi, asidik birikmenin önlenmesinin veya azaltılmasının önemini bir kez daha ortaya koymaktadır. Bunun sağlanması aynı zamanda yaşlılığa bağlı olarak gelişen dejeneretif yaşlanma problemlerine de çözüm getirecektir.

Asitliğin azaltılması ve asit/alkali dengesini sağlamanın en iyi ve en etkili yolu potasyum ve sodyumun birlikte kullanılmasıdır. İnsan vücudu için potasyum/sodyum dengesi en az asit/alkali dengesi kadar önemlidir.

Dr.Frossetto ve dört arkadaşı tarafından yapılan diğer bir araştırma ortaya koymuştur ki potasyum eksikliği birçok sağlık sorununa neden olmaktadır. Potasyum bikarbonatın uygulanması yaşa bağlı gelişen düşük derecedeki metabolik asidozu yavaşlatmakta ve yaşlanmanın belirtileri olan, kemik erime oranı (osteoporosis), kalsiyum fosfor dengesizliği, nitrojen dengesizliği (ürit asit) üzerinde de düzeltici etkileri olmaktadır.

SAĞLIK İÇİN ALKALİ SU

Yaşamak için gerekli olan besinleri yakarken asit atıklar oluşur. Bu atıklar idrar, terleme veya nefes verme yoluyla vücuttan dışarı atılır. Ancak, oluşan asidik atıkların tamamından kurtulmak mümkün olmaz. Çok az miktarda asidik atık vücudumuzda kalır. Yıllar geçtikçe bu atıklar birikmeye başlar. Bu da yaşlanma sürecini beraberinde getirir. Asit kanı pıhtılaştırır. Bu bir yerimiz kesildiğinde kan kaybının önlenmesi açısından hayat kurtarıcıdır. Ama asidik özellik aynı zamanda kanı daha yoğun ve kalın yaptığından kanın akışkanlığını azaltır ve dolaşımını zorlaştırır. Kan dolaşımının bu şekilde olumsuz etkilenmesi, dejeneratif yetişkin hastalıklarının oluşmasını tetikler.

Vücudumuzda biriken asitleri azaltmanın üç yolu vardır. 

Bunlar;

1- Diyet

2- Egzersiz

3- Asitlerin nötralize edilmesi (Alkali Su içmek)

Diyet

Besinlerin oksijen ile yanması hücrelere yaşamak için gerekli olan enerjiyi verir. Karbon hidratların yanması sonucu karbon hidratlar enerjiye (Su ve Karbon - CO2+H2O) dönüşür. Diğer taraftan kolestrol ve yağ asitlerinin kimyasal formülleri tam olarak yanmamış karbonhidratları gösterir. Bunlar daha sonra ihtiyaç duyulduğunda enerji sağlaması amacı ile depolanırlar. Eğer sıkı bir diyet yapılırsa vücudumuz bu depolanmış yağ asitlerini yakarak gerekli enerjiyi sağlar. Bu şekilde kilo kaybederiz. 

Kilo almamızın nedeni her zaman yağlı yemek değildir. Fazla miktarda alınan karbonhidratların tam yakılamaması bunların yağ asidi şeklinde vücutta birikmesine yol açar. Daha anlaşılır şekilde söylemek gerekirse, yediklerimizi tam yakacak şekilde enerji harcayamazsak, egzersiz yapmazsak yiyecekler yağa dönüşür. 

Karbonhidratlar birçok biçimde bulunurlar. Genelde karbon ve hidrojenin oksijenle karışarak çeşitli bağlar şeklinde yapılanması olarak görülürler. Bağların uzunluğuna ve kısalığına göre karbonhidratlar kompleks ve basit karbon hidratlar olarak sınıflandırılabilirler. Şeker gibi kısa bağlardan oluşan basit karbonhidratlar çabuk yanarlar. Uzun bağlardan oluşan tahıl gibi kompleks karbon hidratlar ise uzun zamanda yanarlar.

Sağlıklı yaşam için önerilmiş birçok diyet programı vardır. Bunlardan bir grup az karbonhidrat, çok protein ağırlıklı olup ilk başta karbon hidrat tüketimini kısıtladığı için kilo vermede işe yarasa da daha fazla protein tüketmenin getirdiği sonuç faydadan çok zarar verebilir.

Protein yakılıp okside olduğu zaman ürik asit ve amonyak atık olarak oluşur. Ürik asit zehirli bir asit olduğundan alkali mineraller tarafından nötralize edilip kandaki seviyesi kabul edilebilir düzeye kadar indirilmediği takdirde vücut için son derece tehlikelidir. Vücut, bu dengeleme işini kemiklerden kalsiyum çalarak yapar ve ürik asidi az zararlı üreye dönüştürür. Osteoporosis, yani kemik erimesinin ana nedeni budur.

Bazı insanlar zayıflama için diyet yaparken asidik atıkları düşürücü ve vejeteryan ağırlıklı diyeti tercih ederler. Başlangıçta bu tür diyetlerde başarı oranı yüksektir ancak zaman geçtikçe bu kişilerin sağlıkları yetersiz beslenmeden dolayı yavaş yavaş bozulmaya başlayabilir. Bu tür problemlerle karşılaşmamanın yolu dengeli ve doğal beslenmektir. Vücudun ister protein, ister karbonhidrat ister yağ olsun her türlü besine ihtiyacı vardır ve ihtiyacı olan maddeleri organik veya inorganik olsun, bu besinler içinden çekip alacak düzenlemeye sahiptir.

Bugünün çok doğal olmayan beslenme koşullarında asit/alkali dengesini ömür boyu sürecek ve sıkıntılı bir diyetle yapmak yerine bu nötralize işlemini her gün zaten zahmetsizce yaptığımız su içme işlemine bırakmak, normal su yerine alkali su kullanmak en akılcı ve en etkili yoldur. 

Egzersiz

Uygun egzersizler, kan dolaşımını hızlandırması, yağ yakımı, terlemeyi arttırması gibi olumlu etkiler doğurur. Ancak kişinin metabolizmasına uygun olmayan egzersizler, daha fazla hücre yıkımı ve daha fazla asidik atık üreteceğinden tam aksine fayda yerine zararlı sonuçlar doğurabilir. Ayrıca düzenli egzersizler, sadece yağ asitleri üzerinde etkili olduklarından sülfat, ürik asit, böbrek taşı kimyasalları gibi diğer asidik atıklar üzerinde olumlu etkisi yoktur. 

Asitlerin nötralize edilmesi (Alkali Su içmek)

Asitlerin oluştuktan hemen sonra nötralize edilmesi, kandaki asit dengeleyici bikarbonatların yüksek tutulması ile mümkün olur. Bunun en temiz ve en etkili yolu ise alkali su tüketmektir.

Alkalilik, yağ asitlerini yakmaz onları çözer, nötralize eder ve sıvılaştırarak böbreklerden güvenli şekilde atılmasını sağlar.

28 Haziran 2012 Perşembe

Çok su içmenin zararları!

0 yorum | Devamını Oku...
Ortalama bir insan günde 1,5 ila 2,5 litre arasında su içmelidir. Uzmanlar sürekli bizi "çok su" içmemiz için uyarırlar. Fakat burada atlanılan taraf "çok su" içmekteki kasıt tam olarak anlaşılmıyor. Yaz ayında 35 derecelik sıcaklıkta çalışan bir insana 3 litre su içse dahi az gelir. Fakat serin bir ortamda olan kişi için çoğu zaman 2 litre su yeterli olur.

Her şeyin azı karar çoğu zarar!

Aşırı ve gereğinden fazla su içmenin faydasından çok zararını görürüz. Bizler genelde çok su içmeye odaklandığımız için "çok su içmenin zararlı" olabileceği gerçeğini atlıyoruz malasef..

Çilt güzelliği vucuttaki toksinlerin atımı öne sürülerek insanlara günlük 4-5 litre su içmeleri öneriliyor. Böbreklerin belirli bir oranda su atma kapasitesi vardır.
Böbreklerin su atma kapasitesinin üzerinde su alındığında, atılamayan su, kanda birikerek, kandaki elektrolitlerin, kan hücrelerinde değişikliklere neden olarak, kan sodyum düzeyinde düşmeye neden olur. Bunu da tıpta 'hiponatremi' olarak tanımlıyoruz. Kan sodyum düzeyindeki düşmeye bağlı gelişen beyin ödemi, bulantı, kusma, halsizlik, bilinç değişiklikleri, koma ve hatta ölüme neden olabilir." 

Suyun yararları saymakla bitmiyor, peki ya susuzluğun zararları?

0 yorum | Devamını Oku...
Günümüzde insanlar susuzluk yaşadığının bile farkına varmıyor. Gün içinde içilen çay ve kahveden alınan suyun yeterli olacağını düşünülerek, suyun vücuda olan olumlu etkisi göz ardı ediliyor.Oysa ki su, bireyin en temel ihtiyacıdır. Eksikliği, önemli sağlık sorunlarına neden olmaktadır.



Memoial Şişli Hastanesi Dahiliye Bölümü'nden Uz. Dr. Özgür Mollaoğlu, suyun yararları ve tüketilirken dikkat edilmesi gereken noktalar hakkında bilgi verdi.



Su içmek aklıma gelmiyor demeyin!



Su içmek, her insan için bir alışkanlık haline gelmelidir. Su içmek aklınıza gelmiyorsa masanızda sürekli bir şişe su bulundurun ve gün içinde yudum yudum için. Su içtikçe ağzınızın kuruyup sürekli su içme ihtiyacı yaşadığınızı göreceksiniz. Böylece farkında olmadan gün içinde 1,5-2 lt su içmiş olursunuz.



Su kilo vermeye yardımcı olur!



Su "0" kaloridir ve mideye dolgunluk hissi verdiğinden kilo kaybına yardımcı olur. Aynı zamanda metabolizmayı hızlandırır.Düzenli su tüketmek, az yemek yemeyi ve su içme isteğinin devam etmesini sağlar. Sabah kalkar kalkmaz, gece yatmadan içilen bir bardak su, tokluk hissi açısından önemlidir. Su içerek idrarla yağ atma düşüncesi ise yanlış bir inanıştır. Suyun zayıflatıcı etkisi yağ yakımından değil, verdiği tokluk hissinden kaynaklanmaktadır.



Su vücut sağlığı için önemlidir!



Sağlık için günde 2-2.5 litre su tüketmek çok önemlidir. Tükettiğimiz besinlerin sindirimi, emilimi, zararlı maddelerin vücuttan atılması, vücut ısısının hep aynı seviyede kalması, asit- baz dengesi suyun başlıca görevleri arasındadır" dedi.Su yeterince tüketilmediğinde önemli sağlık sorunlarına neden olur. Vücudumuzun en önemli yaşam kaynağı olan suyun eksikliğinde;



- Baş ağrısı, unutkanlık ve konsantrasyon bozukluğu: Beynin %90'ı Sudan oluşmaktadır. Bu nedenle susuzluğun ilk belirtileri beyin fonksiyonlarında ortaya çıkmaktadır. Oluşan baş ağrısı ilaç kullanmaya gerek kalmadan sadece su içmekle bile tedavi edilebilir.



- Ciltte kuruluk: En büyük organ deridir. Susuzluk nedeniyle ciltte meydana gelen kuruluk, kırışıklıklara neden olur. Ne kadar çok su tüketilirse,yaşlanma belirtilerini o kadar geç ortaya çıkar.



- Kalpte yorgunluk: Alınan sıvı miktarı yeterli ise kalbin çalışma hızı normal olacak ve ritm sorunları daha az yaşanacaktır.



- Saç dökülmesi ve kepeklenme : Az su tüketimi saç derisi kuruması ile birlikte kepeklenmeye neden olabilir. Bu da saç derisinin tutulmasını azaltıp, saç dökülmelerine zemin hazırlayabilir.



- Kabızlık : Sindirim sitemi daha yavaş çalışır ve kabızlık meydana gelebilir.



- Kas Krampları: Su, eklem sağlığımız için çok önemlidir. Eklemlerimizdeki özellikle hareketi sağlayan kıkırdak dokusunun su oranının yüksek olması gerekir. Bu oran azaldığında eklem hastalıklarına yakalanma riski artar. Su tüketimi ile kasların elastikiyeti artacak, bu da eklem ve kemik sağlığını olumlu etkileyecektir. Su tüketimi eklem sağlığı açısından faydalı olduğundan daha iyi bir egzersiz imkanı verecektir.



- Düzensiz tansiyon: Uzun vadeli susuzluk ciddi problemlere neden olur. Tansiyon, kan dolaşımı, sindirim, böbrek görevleri ciddi olarak etkilenmektedir.



- Böbrek problemleri görülebilir: Böbrekler aynı zamanda boşaltım sistemidir. Yani vücudu toksit maddelerden uzaklaştıran sistemdir. Bu sistemin çalışması için bol sıvı gerekir. Çünkü toksit maddeler de su ile atılır.



- Vücut direnci : Gribe karşı da, vücut direnci için de susuzluğun bertaraf edilmesi çok önemlidir. 

Suya neden ihtiyacımız var? Fazla su zararlı mı? Su, kilo verdirir mi? Uzmanlar yanıtladı.

0 yorum | Devamını Oku...
Hepimiz suyun vücudumuz için gerekli olduğunu biliyoruz. Peki, suya olan bu ihtiyacımızın nereden kaynakladığını biliyor muyuz? Beslenme ve Diyet Uzmanı Banu Eroğuz Demirözü sorularımızı yanıtladı...;

Suyun faydaları nelerdir?

Suya, toksinlerin atılması, besin öğelerinin hücrelere taşınması, tansiyonun dengelenmesi, vücut ısımızın kontrol altında tutulması, eklemlerin ve organların korunması, kulak, burun ve boğaz için gereken nemli ortamın sağlanması, gibi birçok faaliyet için ihtiyaç vardır.

Günde ne kadar su tüketmeliyiz?

Bu kişilerin kilosuna, yaşadığı çevreye, fiziksel aktiviteye, terleme düzeyine, hastalıklarına, basınç değişikliklerine bağlı olarak değişir.

Kahve su oranını etkiler mi?

Kafein ve alkol vücuttan normalden daha fazla su atımına sebep olur. Bu sebeple kafein içeren içecekler (bazı gazlı içecekler ve enerji içeceklerinin tamamı) asla su yerine geçmediği gibi bu içecekler tüketildiğinde içilen su miktarı da artırılmalıdır. Ayrıca susuzluğu giderecek en iyi seçeneğin su olduğu hiç unutulmamalıdır. Meyve suları ve gazlı içecekler şeker içeriklerinden dolayı fazla içildiğinde kilo almanıza sebep olacaktır.

Kişi suya ihtiyaç duyduğunu nasıl anlar, vücutta nasıl belirtiler ortaya çıkar?

Su ihtiyacının sebebi vücudun düzenli olarak su kaybediyor olmasıdır. İçmemiz gereken sıvı miktarı hesaplanırken öncelikle vücuttan kaybedilen sıvı göz önüne alınır. Sağlıklı bir insan 1,5 litresi idrar yoluyla 1 litreye yakını ise nefes, terleme ve eklem hareketleri ile olmak üzere toplam 2,5 litreye yakın sıvı kaybeder. Kaybedilen sıvının % 20’ye yakın kısmı gün boyunca yediklerimizden karşılanır. Karpuz, domates gibi bazı sebze ve meyvelerin su içerikleri % 90’a yakındır. Yiyeceklerden sonra kalan 2 litre için de su içtiğimizde kaybettiğimiz sıvıyı yerine koymuş oluruz. Bu durumda yoğun susama isteği yaşamazsınız ve idrarınız rengi berrak ve açık sarı olur. Susama hissi ve koyu renk idrar su tüketiminizin yetersiz olduğunun ve vücudunuzun dehidrate olmaya başladığının yani, fonksiyonlarını düzgün yerine getirmesi için gerekli olan su miktarının bulunmadığının göstergesidir. Dolayısıyla susama hissi oluşmadan su içilmiş olmalıdır. Özellikle yaşlandıkça vücudun dehidratasyonu algılama kapasitesi azalır ve beyne daha az uyarı gönderir böylece susama isteği de çok geç oluşur. Yaşlı kişilerin su tüketimlerine bu sebeple özen göstermeli gerekir. Dehidratasyon beynin çalışmasını olumsuz etkileyen ve ölümcül sonuçları olan bir durumdur, mutlaka ciddiye alınmalıdır.

İhtiyaçtan fazla bu içmenin sakıncaları neler? Fazla sıvı alınınca vücutta neler olur?

Her şeyin olduğu gibi su içmenin de fazlası zararlı olabilir. Aşırı su içilmesi durumunda vücuttan yoğun bir elektrolit kaybı meydana gelir. Bu ise hücre içi ve dışı sıvıların dengesini bozarak ciddi sağlık sorunlarına yol açar. Ancak normal yaşantınızdan daha fazla terlemenize sebep olan bir faaliyette bulunuluyorsa kaybedilen ekstra sıvı için normalden daha fazla su tüketmek gerekecektir. Eğer çok ağır fiziksel aktivite yapılıyorsa veya bulunulan ortamın ısısı ve nemi sebebiyle normalden daha fazla su kaybı yaşanıyorsa bu kaybın suya ek olarak mineral içeriği zengin sıvılarla tamamlanmasında fayda vardır. Bunun sebebi terleme sırasında kaybedilen bazı minerallerin yerine konması gerekliliğidir. Bu tür aşırı terleme durumlarında su içmek bir noktadan sonra kaybedilen mineralleri özellikle de sodyumu tamamlamaya yetmez. Fazla sodyum kaybetmek hayatı tehdit eden bir durum olan hiponatremiye sebep olur. Suyla birlikte sporcu içeceklerini tüketmek terle kaybedilen minerallerin tamamlanmasına yardımcı olur. Bu sayede de hücre içi ve dışı sıvılar ve elektrolit dengesi korunmuş olur. Ayrıca yemek sırasında fazla su içmek mide asidini seyrelterek sindirim sorunlarına yol açabilir.

Fazla sıvı/su alma ihtiyacı hangi hastalıkların belirtisi olabilir?

Çok fazla susama bazen bazı rahatsızlıkların belirtisi olarak ortaya çıkabilir. Bunların arasında akla ilk gelen diyabet ve kalın barsağa yönelik emilim sorunlarıdır. Bu durumların varlığında mutlaka bir hekime danışılmalıdır. Suyun kilo verdirici etkisi olduğuna yönelik yoğun bir inanış olduğundan kilosunu kontrol altında tutmaya çalışanlar ve diyet yapanlar bazen aşırı su içme psikolojisine girebilirler. Su besinlerin yerini tutamaz acıkma durumunda su içerek öğün atlamak ileride ciddi beslenme sorunlarına yol açabilir.

Çok sıvı alma neticesinde ölüm durumu ortaya çıkar mı?

Kalp rahatsızlığı, yüksek tansiyon hastalığı ve ödem sorunu olan kişiler içeceklerin su miktarını abartmamaları gerekmektedir. Bu rahatsızlıkları olan kişilerin günlük almaları gereken miktarın üzerinde sıvı almaları hayati tehlike oluşturabilir. Sağlıklı bile olunsa fazla su içmenin zararlı etkileri görülebilir. Fazla su içmek beraberinde fazla su atımını da getirerek yine vücuttan fazla mineral kaybına dolayısıyla da elektrolit dengesizliğine yol açacaktır.

Yaşa, kiloya, cinsiyete göre sıvı alımı/ihtiyacı değişir mi?

Çocuğun gereksindiği su miktarı yaşa göre değişir. Bebeklerde ilk 6 aylık dönemde su ihtiyacının anne sütüyle veya anne sütü yeterli değilse uygun formulalarla karşılanması gerekir. Altı aydan sonra süt emişini etkilemeyecek dozda su verilmeye başlanabilir. Özellikle ek besinlere de başlanılan bu dönemde bebeklere yeterli sıvı vermemek ciddi kabızlık sorunlarına yol açabilir.

Günlük su gereksinmesi gittikçe artarak 12 yaşında 1,5 litreye çıkar. Gençler ve yetişkinler günlük ortalama 1,5-2,0 litre su içmelidirler. Fiziksel aktivitesi yüksek olanlar ve sıcak havalarda fiziksel aktivite yapanlar daha fazla su içmelidirler. Ancak daha önce bahsettiğimiz faktörler ve kişisel farklılıklar göz önünde bulundurulursa bu miktar 2,5–3,5 litreye kadar çıkabilir.

Hamileler ne kadar su tüketmeli?

Hamilelik boyunca ortalama 12,5 kg. alındıysa bunun yaklaşık 6,5–7,5 kg.’ı sudur.

Bebeğin gelişimi için su son derece önemlidir. Yapılan çalışmalar annenin içtiği su miktarının direk olarak bebeği de etkilediğini göstermiştir. Ayrıca hamilelik sırasında sıkça görülen idrar yolları enfeksiyonu, böbrek taşı ve kabızlık gibi problemlerin de çözümünde bol su içmek vardır. Son dönemde yapılan araştırmalarda hamilelerin günlük tüketimlerine ek olarak 300 mililitreye yakın su içmeleri gerektiğini ortaya çıkartmıştır. Emzirme döneminde ise süt veriminin artması için günlük ek olarak 1-1,5 litre su alımı önerilmiştir.

Fazla su tüketmenin ne gibi zararları vardır?

Sağlıklı bile olunsa fazla su içmenin zararlı etkileri görülebilir. Aşırı su içildiğinde kan sulanarak hacimsel olarak artar bu ise dolaşım sistemine, damarlara ve özellikle de kalbe fazladan yük bindirir. Fazla suyu atarak dolaşım sistemini rahatlatmaya çalışan böbrekler de aşırı çalışmak zorunda kaldıklarından yorulurlar. Hücrelerin içindeki ve dışındaki minerallerin de konsantrasyonu değişir. Hücre içi ve dışı sodyum dengesinin sağlanabilmesi için kandan hücrelere sıvı geçişi başlar bu ise hücrelerin şişerek ödem yapmasına sebep olur. Eğer bu şişme beyinde olursa basınç artışından dolayı baş ağrısı, hipertansiyon, beyin kanaması ve ölüme kadar giden bir dizi rahatsızlık oluşur.

Diyet yapanların suyla ilişkisi nasıl olmalı?

Suyun kilo verdirici etkisi olduğuna yönelik yoğun bir inanış olduğundan kilosunu kontrol altında tutmaya çalışanlar ve diyet yapanlar bazen aşırı su içme psikolojisine girebilirler. Elbette su içmek özellikle toksinlerin atılmasını sağlayarak olarak kilo vermeye yardımcı olur. Özellikle yemekten yarım saat önce içilecek 2 bardak su yemek saatinde tokluk hissi oluşturarak daha sakin yemek yenmesine yardımcı olur. Ancak şu da unutulmamalıdır ki su besinlerin yerini tutamaz acıkma durumunda dengeli bir ara öğün yemek yerine su içerek öğün atlamak ileride ciddi beslenme sorunlarına yol açabilir.

Hangi hastalıkları taşıyanlar belirtilenden fazla su içmemeli, neden?

Kalp rahatsızlığı, yüksek tansiyon hastalığı ve ödem sorunu olan kişiler içeceklerin su miktarını abartmamaları gerekmektedir. Bu rahatsızlıkları olan kişilerin günlük almaları gereken miktarın üzerinde sıvı almaları hayati tehlike oluşturabilir.

SU VE ZAYIFLAMA İLİŞKİSİ

Dermatolog Doktoru Ömür Tekeli ise incelme programlarında çeşitli diyetlerle ve depo yağ dokularını harekete geçirecek metobolizmanın özellikle serbest yağ asitlerini kullanabilir hale getirilmesi hedeflendiğini söyleyerek şöyle devam etti;

"Yağ metabolizması sırasında yoğun şekilde su tüketimi olmaktadır. Günde ortalama 2 litre su tüketimi tüm zayıflama programlarında gerekli olmaktadır. Nerdeyse vücudumuzun yaklaşık olarak 3 te ikisi (% 65 – 70) sudan oluşmaktadır. Doğru beslenme ve sağlıklı egzersizler ile aralıklı ve bol su içimini birleştirdiğinizde kilo vermemeniz için bir neden kalmayacaktır. Vücudumuzun fazla yağları ve kiloları eritememesinin önemli nedenlerinden bir tanesi de yetersiz su tüketmemizden kaynaklanmaktadır. Şayet böbreklerde yeteri kadar su bulunmazsa bu durumda vücuttaki atık maddelerin biriktirilerek etkisiz hale getirilmesi süreci sekteye uğrar. Bu zararlı maddeler arasında yağlar da bulunduğu için vücut yağları gerektiği gibi parçalayamaz ve bizlere fazla kilo olarak yansır. Bu nedenle zayıflamak için bol su içmek, karaciğer ve böbreklerin yağ yakma metabolizmasını sürdürmesini sağlamayı garanti altına alır."

Şehir suyu mu damacana su mu, cam şişede su mu? Neyi niçin tercih edelim?

Günümüzde şehir suları için oldukça gelişmiş arıtma-damıtma yöntemleri ortaya çıkmış durumdadır. Bunlar kullanılarak elde edilecek suların tüketilmesi oldukça sağlıklıdır. Damana sularıyla ilgili oldukça fazla değişken var. Uzun süre güneşte bekleyen damacanadan su içmek sağlıklı değildir. Güneşle plastik çeperinden hormon benzeri bileşikler suya salınabilmektedir. Bunun için dikkat edilecek yegane şey plastiklerin kalitesini belirleyen şişe üzerinde yazan bir sayı vardır; bu sayının 6 ve üzerinde olanları en sağlıklı olanlarıdır. Ürünlerde bu kriter aranmalıdır. Pet şişelerdeki suyun bir yılda tüketilmesi gerekiyor. Cam şişe en sağlıklı su saklama kabıdır. Ancak sıklıkla depozitolu ve geri dönüşümlü sistemlerle aynı şişe sterilize edilerek tekrar tekrar kullanılabilmektedir. İçlerinde temizlik için kullanılan ajanlar kalıntı bırakabilmektedir. Bu konuda marka seçiminde dikkatli olunmalı seçici davranılmalıdır. Şişe sularının kapakları alüminyum olduğu için hemen tüketilmesi gerekiyor. pH, suyun asit ve baz durumunu gösterir. İzin verilen pH değeri 5.5 ile 8.5 arasındadır. Sudaki pH’ın değerlerin dışında olması durumunda insan sağlığını direkt etkilediği söyleniyor: ‘Eğer pH değeri izin verilen değerlerin dışındaysa suyun aşındırıcı etkisi artar, ağır metallerin çözülmesini de artırır. Örneğin bu su borulardan geçerken metallerin çözülmesini sağladığı için ağır metaller suya geçer.

Evde arıtarak içtiğimiz suda mineraller de gitmiş mi olur?

İşlenmiş su ise çeşitli damıtma yöntemleriyle içindeki kireçten arındırılan ve mineral takviyesi ile tatlandırıcı katılan içme suyu çeşidi. Ağır metallerden, temizlik için kullanılan moleküllerden, toz ve kir ve kireçten arınacaktır. Pet şişenin üzerindeki markanın yer aldığı kağıdın kenarları kahverengi ise işlenmiş, mavi ise doğal kaynak suyu. Bu renkleri belirleyen merci ise Sağlık Bakanlığıdır

Kaynamış şehir suyu içilebilir mi, besin değerini korumaya devam eder mi?

Su içinde kalsiyum, magnezyum, demir, nitrat, flor, çinko, sodyum bulunuyor. Bu mineralleri miktarı suyun kaynağına göre değişiyor. Bu minerallerin her birinin vücuda yararı ayrı… Satın aldığınız pet şişe veya damacana suyun üzerinde bu mineraller miktarlarıyla yazıyor. Anca şehir sularını kaynatmak ağır metal ve hatta siyanür bile ihtiva edebileceğinden önerilmemektedir. Temizlemek için kullanılan klor ve florid de insan sağlığına uygun değildir. Kaynatmakla arınılmayacaktır. Kaynatılan suyun tadı değiştiği için besin değerini kaybettiği düşünülmüş olabilir. Hatta özellikle yaz aylarında bulaşıcı hastalıklara karşı şüpheli suların kaynatılarak içilmesi gerekiyor. Diğer satın alınan sular için bu geçerli değil.

İçme suyumuzun temiz olduğunu nasıl anlayabiliriz?

Bazı laboratuarlarda test edilebilmektedirler. Berraklık ve koku elbette en önemli temizlik kriterlerindendir ancak suların sağlıklı bir değerlendirmesi için mutlaka fiziksel kimyasal ve mikrobiyolojik özelliklerinin değerlendirilmesi gerekir.

Apartmanlardaki su depolarındaki sular tehlike taşıyor mu? Buradan ne gibi hastalıklar kapabiliriz?

Taşır. Uzun süre bekleyen su içerisinde bakteri miktarı ve çeşidi artar. Ancak bazı apartmanlarda kullanılan devridaim sistemiyle bu sular daha temiz kalabilmektedir. 

Hakkımızda

Bu Sayfa Üzerinde Aklınıza gelecebilecek tüm sorulara cevap arayacağız, sormak istediginiz birşey varsa iletişim kısmından yazabilirsiniz.

Takip Listemizden

İstatistikler


Sitemizde 33 kategoride toplam yazı bulunmaktadır!

Görüntülenme

back to top