12 Aralık 2011 Pazartesi

Atatürk’ün Avrasya Devleti (İsmet Bozdağ)

0 yorum | Devamını Oku...
KİTABIN ADI : Atatürk’ün Avrasya Devleti
KİTABIN YAZARI : İsmet BOZDAĞ
YAYINEVİ VE ADRESİ : Tekin Yayınevi Tekin Yayın Dağıtım San. Ltd.
BASIM TARİHİ : 1998 

KİTABIN YAYIM MAKSADI

Orta Asya’daki Türki Cumhuriyetlerin tek çatı altında toplanışı.

KİTABIN ÖZETİ

KİTABIN ANA BÖLÜMLERİ

1. Milliyetçilik akımının Osmanlı İmparatorluğu üzerindeki etkileri
2. Atatürk’ün Avrasya Devletini kurma çalışmaları
3. Türkiye - Sovyet Rusya ilişkileri
4. Sonuç

GİRİŞ

Gazi Mustafa Kemal, daha 1900’lü yılların başında Osmanlı İmparatorluğu 5,5 milyon kilometrekarelik topraklarda hüküm sürerken Balkan savaşı bile olmamışken, Selanik’teki arkadaş toplantılarında Osmanlı Devletinin parçalanacağını söylemiş fakat yerine neyin gelmesi gerektiğini söylememişti. Mustafa Kemal Paşa hiçbir şeyi zamanından önce açıklamamış, zamanı gelmeden oluşmasına girişmemiştir.

MİLLİYETÇİLİK AKIMININ OSMANLI İMPARATORLUĞU ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ

Osmanlı Devletinden Yunanlılar, Sırplar,Romenler kopmuş Bulgarlar, Ermeniler, Araplar ve Arnavutlar sabırsızlıkla sıranın kendilerine gelmesini bekliyorlardı. Parçalanmak Osmanlı İmparatorluğunun kaçınılmaz sonu idi. Bu son çok uzakta değildi Osmanlı Devleti parçalandıktan sonra bırakacağı siyasi boşluğu ne dolduracaktı ? Mademki çok uluslu devletleri parçalayan milliyetçik akımları olduğuna göre, Osmanlı Devletinin bıraktığı siyasi boşluğu dolduracak toplum Milliyetçilik akımlarından etkilenmeyecek bir toplum olmalıydı. Bu fikir Gazi Mustafa Kemalin beynini yıllarca tırmaladı. Osmanlının bırakacağı boşluğun Anadolu yarımadasından Çin seddine kadar uzanan topraklar üzerinde dil,tarih, kültür birliği ve bütünlüğünü yaşayan toplumların kolayca bir araya gelebileceklerini düşündüğü ve ölümsüz bir devletin bu temeller üzerinde kurulabileceğini fark etti.

ATATÜRK'ÜN AVRASYA DEVLETİNİ KURMA ÇALIŞMALARI

“Dünyada şimdiye kadar başka başka milletlerin birlik kurdukları ve yüzyılları beraberce yaşadıkları görülmüştür. Bizim, kurmak istediğimiz birliğin tarihte geçmişi olan birliklerin en üstünü olmasını isteriz.”

ATATÜRK

Evet! Gazi Mustafa Kemal Paşa “Tarihte görülmüş birliklerin en üstününü” kurmak amacındaydı. Bu fikri vicdanında bir sır gibi saklıyor bütün hareketlerini o noktayı hedefleyerek gerçekleştirmeye çalışıyordu. İşte bu Atatürk’ün gözünde milli misak’tı Ülke Kurtuluş Savaşı’ndan çıkmış, düşman denize dökülmüş, vatan kurtulmuştu ancak ekonomi ve insan gücüde tükenmişti, bütçe neredeyse yok gibiydi enflasyon %250 ‘idi.
İşte böyle imkansız bir bütçeden 1924 yılında 200.000 TL. Ödenek ayrılmış ve “ Türkiyat Enstitüsü” kurulmuştu.(200.000 TL. 200.000 altının karşılığıdır.)
Mustafa Kemal Paşa yok canından işte bu koşullar içinde “Büyük Türk Devletleri Birliği” hayali uğruna bu ölçüde fedakarlık yapmayı göze alabiliyordu ve hedefine yürümeyi tüm bu fedakarlıkları hovardalık farzedenlere rağmen sürdürüyordu.
Türkistan ve çevresindeki Türk kaynaklı toplumların hareketlerini sürekli izledi ve paralel çalışmalar yaptı.

TÜRKİYE - SOVYET RUSYA İLİŞKİLERİ

Gazi Paşa Büyük Türk Devletleri birliği kurma çalışmalarının gizli kalmasına büyük özen gösteriyordu. Ancak Sovyetler Birliği bu folklör,etnografya,tarih düzeyinde sürdürülen çalışmalardan rahatsız oluyordu, çünkü Türkiye ile bu toplumlar arasında kurulacak ilişkiler yalnızca Sovyetlerin zararına olabilirdi çünkü, Osmanlı Devletinin defteri kapatılmış, onun yerine onun kadar güçlü ve ondan daha uzun ömürlü bir devletin defteri açılmıştı.”Türk Cumhuriyetleri Birliği”.

SONUÇ

Selanik günlerinden beri bir sır gibi vicdanında sakladığı bu fikir artık gerçekleşme yoluna girmeliydi. Onun için Türkiyat Enstitüsü yolunu seçmişti.
Türkiyat Enstitüsü harıl harıl çalışıyordu önce “ Türk Dili Encümeni” kuruldu. Dildeki Arapça kökenli sözcükler yerine halkın içinde yaşayan Türkçe sözcüklerin yerleştirilmesi için bir ön çalışma başlatıldı. Eğer bir Türk Dünyası yeniden kurulacaksa, dili Arap ve Fars dilinin egemenliğinden kurtulmalıydı. Atatürk’ün bir diğer hedefi de; tarihti, tıpkı dil encümeni gibi bir tarih encümeni kuruldu. Gazi Paşa Tarih konusunda oldukça titiz davranıyordu. Tebliğlerin hepsini dikkatle okuyup gözden geçiriyor ve bu konuda çalışan yerli yabancı uzmanlara “Türk Tarihinin Anahatları” adını verdiği bir kitabın bölümlerini yazdırıyordu.

Mustafa Kemal tarihin devlet hayatındaki önemini çok iyi bildiği için bir yandan Dil Encümenini kurup ona dili sadeleştirme ve zenginleştirme görevi verirken bir yandan da bir Tarih Encümeni kurup onada Türk Tarihinin Orta Asya Türk Devletlerine kadar uzatılması çalışmalarına başlaması görevini veriyordu. Tüm bunlar “Atatürk’ün Avrasya Devletinin” temelini atan çalışmalar olmuştur. Ne yazık ki bütün bu çalışmalar Atatürk’ün vefatı nedeniyle yavaşlamış yarıda kalmış, hedefine ulaşamamıştır. Tüm bunlar Atatürk’ün geleceği görmedeki ustalığını ve dehasını ortaya koymaktadır.

Ay Battı (John Steinbeck)

0 yorum | Devamını Oku...
KİTABIN ADI : AY BATTI
KİTABIN YAZARI : JOHN STEINBECK
YAYINEVİ : BİLGİ YAYINEVİ
BASIM YILI : 1990

KİTABIN KONUSU

Steinbeck bu romanda değişik bir konuyla çıkıyor karşımıza .Savaşın insanı hem fiziksel hem de ruhsal açıdan nasıl eritip bitirdiğini, tükettiğini büyük bir ustalıkla anlatıyor.Tutsak edenlerle edilenlerin neden savaştığını ne zamana dek savaşacağını kestiremeyen insanların içine düştüğü çıkmazı başka bir deyişle savaştan çok savaşanları insancıl bir yaklaşımla ele alıyor.

KİTABIN ÖZETİ

Bir sabah kasabanın delikanlıları, kasabanın dışındaki Corell’in evindeki
atış yarışmasında toplanmıştı. 400 yıldır barışın olduğu bu kasaba, halkı özgürlüğüne düşkün ve kömür madeniyle geçimini sağladığı şirin bir yerdi.

Herkes kasaba yakınlarına paraşütle inen alman askerlerini görünce şok olur. Corell’in evindeki 12 asker duruma müdahele etmek için kasabaya koşarken pusuya düşerek altısı ölür. Üçü yaralanır ve diğer üçü de kaçar. 250 alman askeri ve 6 subay artık kasabayı ele geçirmiştir. Başlarında Albay Lanser’in bulunduğu birliğin görevi, kömür madenini işletmek ve çıkarılan kömürleri liman vasıtasıyla Almanyanın içlerine yollamaktır. Albay Lanser ve kurmayları (diğer beş subay ) belediye başkanının evine yerleşerek kasabayı kontrole başlar. Bu esnada Corell’in bir hain olduğu anlaşılmış ve kasabalı tarafından dışlanmıştır. Bu işbirlikçi ise Albay Lanser’den belediye başkanı olmayı ister. Ancak Albay bunu kabul etmez. 

Ilk direniş, madende kendisini zorlayan Alman Yüzbaşı Loft’e saldırırken araya giren Teğmen Prackle’I öldüren Alex tarafından olur. Alman X-12 talimnamesine göre derhal mahkeme kurulur ve idam edilir. Halk tarafından çok sevilen alex’in öldürülmesi, düşman askerleri ile halk arasını açar. Madende işler yavaşlar. Baskı bir süre devam eder. Kasabanın gençleri İngiltereye birer birer kaçar. Almanlar bunu engellemek için halkın yiyeceğini karneye bağlar ve çalışmayanların ailesine yiyecek vermez. Halk yalnız yakaladığı askaerleri öldürmeye başlar. İngiliz uçakları köprü ve madenleri bombalamaya devam etmektedir. Belediye başkanının ahçısı Annie vasıtası ile öldürülen Alex’in evinde dul karısının yardımıyla belediye başkanı kaçan gençlerle buluşur ve onlardan yardım isteklerinin iletilmesini ve İngiliz’lerden patlayıcı maddeler yollamasını ister. Halkını düşünen belediye başkanı direnmesini kırmamaktadır.

Bir sabah küçük paraşütlerle mavi kaplı küçük paketler atılır. Çok akıllıca dizayn edilmiş bu paketlerin içinde çok lezzetli bir parça çikolata, küçük dinamit ve bir de bu dinamitin nasıl kullanılacağını anlatan sarı bir kağıt bulunmaktadır.Çocuklar bu kutuları hızla bulup çikolataları yedikten sonra dinamitleri anne ve babasına götürürler. Askerler durdurmak için ne kadar çabalasalarda başarılı olamazlar. Belediye başkanı ve sadık arkadaşı Dr. Winter’dan askerlere yardımcı olması istenir. Buna karşılık çok sert bir konuşma yapan Belediye Başkanı ve Dr. Winter mahkemeye verilir. Albay Lanser son kez yanlarına giderek ikna etmeye çalışırken dışarıdan patlama sesleri hala gelmektedir.

KİTABIN ANA FİKRİ

İnsanların özgürlüğünü silah zoruyla elinden alınamayacağını ve savaşın iki taraf için de büyük bir kayıp olduğunu kitabın ana fikri olarak kabul edebiliriz.

KİTAPTAKİ OLAYLARIN VE ŞAHISLARIN DEĞERLENDİRMESİ

Belediye Başkanı Orden: Babası gibi kendiside yıllrdır belediye başkanlığı yapıyordu. Kalın, gür bıyıklı, beyaz saçlı biridir. Evli ve iki çocuk babasıdır.

Albay Lanser: Orta yaşlı, kır saçlı, sert bakışlı ve yorgun görünüşlü, dik ve geniş omuzlu bir subaydır. İşgal birliklerinin komutanıdır.

Dr. Winter: Kasabanın doktoru ve tarihçisidir. Kendi halinde, iyi yürekli,sakallı, güngörmüş, kasabanın ileri gelen insanlarındandır.

Yüzbaşı Loft: Askerlik hayranı olan ve askerliği canlılar içindeki en gelişmiş evre olarak gören ve bütün kadınların üniformaya vurgun olduğunu düşünen bilgili bir subaydır.

Annie: Belediye Başkanının ahçısıdır. Kırk beş yaşlarında, biraz aksi bir kadındır.

George Corell: kasabaya çok yararı olmuş önde gelen bir tüccardır. Sonradan almanlarla işbirliği yaparak onlara istihbarat sağladığıu anlaşılan menfaatçi bir haindir.

KİTAP HAKKINDAKİ ŞAHSİ GÖRÜŞLER

Kitap çok açık bir dille yazılmış olup, cümleler basittir. Ama çok sürükleyici bir eserdir. Bütün arkadaşlarıma tavsiye ederim. Kitaptaki askerlik mesleğiyle ilgili bazı taktikler ileride bize yardımcı olabilir.

KİTABIN YAZARI HAKKINDA KISA BİLGİ

1902 yılında doğdu. Küçük yaşlarda çiftçilik yaptı. 27 yaşında ilk romanı “Altın Kadeh” i yazdı. John Steinbeck’in yapıtları, imgelereden bolca yararlanan, sanatsal yapıtlar olmaktan çok yüzyılın başında önemli toplumsal değişimler yaşanan topraklarda, toplumsal gerçekliğin ayrıntılı bir gözleme dayanan gerçekçi yansıtılışıdır. 1968 yılında öldü.

ÖNEMLİ ESERLERİ

Gazap Üzümleri, Fareler ve İnsanlar, Sardalya Sokağı, Cennetin Yolu, Bitmeyen Kavga.

Aşina Yüzler (Samet Ağaoğlu)

0 yorum | Devamını Oku...
KİTABIN ADI : AŞİNA YÜZLER
KİTABIN YAZARI : SAMET AĞAOĞLU
YAYINEVİ : AĞAOĞLU YAYINEVİ
BASIM YILI : EKİM 1965

KİTABIN KONUSU

Yazar kitabında 1920 ile 1950 yılları arasındaki siyasetçileri eleştirmekle beraber kitapta kendi görüşlerini doğrularını ve yanlışlarını açık bir dille anlatmıştır. Yazar Cumhuriyet yılları Türkiye’sinde insanların hayat anlayışlarını siyasetle birleştirip, anlattığı kişilerin isimlerini vermeden kitabına kahraman olarak geçirmiştir.

KİTABIN ÖZETİ

Yazar romanında Cumhuriyetin kuruluşundan itibaren 1920’li yıllardan 1950’li yıllara kadarki insanların “ kim bu bir iki üç adam? İsimleri önemli değil, sadece kudret sahipleri o kadar!” cümlesinde belirtiği gibi bu dönemin insanlarını bir şair bir hikayeci ve bir çok siyaset adamı çatısı altında koca bir imparatorluğun yıkılışından sonra temelleri atılan Cumhuriyet Türkiyesindeki insanların hayat anlayışlarını tasvir etmeye çalışmış. Aklımıza belki koca bir topluluğun bir şair bir hikayeci ve birçok siyaset adamından mı teşekkül olduğu sorusu gelebilir. Burada yazar bu açık kapıyı da “Devrin bütün öteki tanınmışları, büyüklüğü, küçüklüğü bilerek, bilmeyerek onların taklitçileri” diyerek kapatmaya çalışmıştır.

Yazar romanına başlarken bir şair olarak Nurullah ATAÇ’I aklı ile kalbi durmadan değişen, birinin güzel dediğine ötekini çirkin damgasını yapıştırdığı kuvvetli hislerinin ve engin zekasının çarpışmasından doğmuş çeşitli acıları bazen gerçekten insanların insafsız olduğu kadar kuvvetli keskin ironisi ile örmesini bilen bir adam olarak tasvir etmiştir.

Hikayeci olan Ahmet Hamdi TANPINAR’I da İran minyatürlerinin ağaçlıklarına benzeyen Rıfkı Melül’e benzetmiştir. Tanpınar’ın eserlerini sanat istidadının yarattığı acemi fakat güzel bir ses olarak tanımlamış, incelendikce Türk Dilinin büyük eserlerine ilham kaynağı olabilecek nitelikte görmüştür.

Yazar daha öncede belirttiğimiz gibi bir şair bir hikayeciyi Nurullah ATAÇ ve Ahmet Hamdi TANPINAR’I temsil etmiştir. Birçok politikacıyı da önce yüz ifadelerini, görünüşlerini ve bir o kadar da karekterlerinin romana has bir üslup ile izah ederek politika adına giriştikleri bir çok tecrübe ve deneyleri, bunun yanında yapılan bir çok hataları ilişkilendirmeye çalışmıştır. Yazar, eserinde politika hakkındaki görüşlerine de oldukça sık yer vermiştir. Bu dönem tarihine damgasını vuran birçok siyasetçi ve hatta perde arkasındaki birçok kişinin siyasete gerçekten hakim olan kişilerden ziyade kendilerinin dizginlenemeyen başakalarını hayran bırakma, kendi isimlerinin tarihin sayfasında daima kalıcı olamsı için çalışan insanlar olarak anlatmaya çalışmıştır. Bunu da eserinde bilgi , sanat ve askerliğin daha derin ve yürünmesi güç vadilere benzetmiş, bunlardan daha kolay ve kestirme olan politikayı da şahısların bu emellerini gerçekleştirebilecekleri en süratli vasıtaya benzetmiştir. Yazara göre, politikanın istediği sadece çevikliktir. Burada çeviklikten kastedilen değişen durumlarda en uygun söz ve davranışın söylenebilmesi için gereken çevikliktir. Hatta yazar, politikayı hayatın kıskançlık, dalkavukluk, yüze gülme, arkadan hançerleme, iftira, hıyanet, vefasızlık olguları kazanında kaynamaktan ibaret olarak görmüştür. Yazarın yunan felsefesinide incelediğini bazı noktalarda Sokrat ve Eflatundan da örnekler vererek istenilen ideali ifade etmeye çalışmasından anlıyoruz.

Yazarın eserinde anlattığı siyasetçiler ve gelişen olayların “milli şef” olarak adlandırdığımız Ismet İNÖNÜ ve Demokrat Parti arasında kendi kişilik ve karakterlerini arayan siyaset adamlarının hataları ve yanlışları ile politikaya bir bakış açısı kazandırmıştır.

Bu dönem ve siyasetçilerin özelliklerini de yeni kurulan Cumhuriyet Türkiyesi’nin temellerinin yeni yeni oturması ve insanlarında bu belirsizlikten sıyrılırken sergiledikleri davranışları; siyasetçi, romancı ve şair üçlemesi ile açıklamaya çalışmıştır.

KİTABIN ANA FİKRİ

Hiçbir zaman kendi kötü emellerimiz için bir insanı veya birini etkileyecek bir nesneyi- bir devletin ileri gelen politikacısı olsak bile – kullanmamalıyız. Bu bizim o an yararımıza olabilir fakat, ileride bizden götürebileceklerini de düşünmemiz gerekmektedir.

KİTAPTAKİ OLAYLARIN VE ŞAHISLARIN DEĞERLENDİRMESİ

Nurullah ATAÇ, Ahmet Hamdi TANPINAR ve ismi açıklanmayan siyasetçiler romanımızın kahramanıdır. Bunların karakter analizini yaparken romansı bir hava içinde, genelde tasvire dayanan, yüz şekillerini, görünüşünü ve fiziki özelliklerini açıklamaya çalışmıştır.

KİTAP HAKKINDA ŞAHSİ GÖRÜŞLER

Yazarın Aşina Yüzler adlı eserinde karekterlerin ismini açıklamadan olayları anlatmış olması ve Osmalıca türkçesinden alıntı bir sürü kelimeleri kullanması kitabın akıcılık etkisini azaltır.

KİTABIN YAZARI HAKKINDA KISA BİLGİ

1909’da Karabağ’da doğdu. 1932’de Ankara Hukuk Mektebi’ni bitirdikten sonra doktorasını Fransa’da tamamladı. 1946’da Ticaret Bakanlığı’ndaki görevinden istifa ederek girdiği Demokrat Parti’de hızla yükselerek, partinin önde gelen yöneticilerinden biri oldu. 1950’de Manisa milletvekili olarak Meclis’e giren Ağaoğlu, bu görevini 27 Mayıs 1960 askerî darbesine kadar sürdürdü. Çeşitli bakanlıkların yanısıra, başbakan yardımcılığı da yaptı. Yassıada mahkemeleri tarafından yargılandı ve ömür boyu hapse mahkûm edildi. Ekim 1964’de özel afla salıverilen Samet Ağaoğlu anılarını Aşina Yüzler (1965), Arkadaşım Menderes (1968) ve Marmara’da Bir Ada (1972) adlı kitaplarda topladı. Üniversite yıllarında yazmaya başladığı öyküleri Varlık ve Yücel dergilerinde yayımlandı. Yine bu yıllarda Ahmet Muhip Dranas ve Behçet Kemal Çağlar’la birlikte Hep Gençlik adlı bir dergi çıkardı. Daha sonra öykülerini Strasburg Hatıraları (1945), Zürriyet (1950), Öğretmen Gafur (1953), Büyük Aile (1957), Hücredeki Adam (1964) ve Katırın Ölümü (1965) adlı kitaplarda topladı. Demokrat Parti’nin Doğuş ve Yükseliş Sebepleri / Bir Soru adlı kitabı hem bir anı, hem de Demokrat Parti üzerine bir tahlil denemesidir. Samet Ağaoğlu 1982’de İstanbul’da öldü. Ölümünden sonra bulunan 14 defter ve yüzlerce sayfadan oluşan günlüğü Cemil Koçak tarafından yayına hazırlandı ve 1992’de İletişim Yayınları tarafından Siyasi Günlük / Demokrat Parti’nin Kuruluşu adıyla yayımlandı.

Yazdığı Eserler : Babamın Arkadaşları, Siyasi Günlük/Demokrat Parti`nin Kuruluşu

Annem ve Hayatın Anlamı - Irvin Yalom

0 yorum | Devamını Oku...
KİTABIN ÖZETİ

“Nietzche Ağladığında” ve “Aşkın Celladı” gibi ülkemizde de çok satan ve tanınmış kitapların yazarı Irvin Yalom, bu kitabında psikoterapi ve uygulamaları üzerinde durmuştur. Gündelik hayatta bizlere uzak bir terim olan psikoterapiyi bizlere daha yakından tanıtmak için Yalom kitabında, yaşanmış hikayelere yer vermiştir. Bu hikayelerde kendimizi ve geçmişimizi sorgulamamız da isteniyor. Aslında bu da kitabın temel amacını özetliyor.

Kitap; birbirinden bağımsız gibi görünen ama gizli bir bağla bağlanan altı hikayeden oluşmuştur. Bu hikayelerin dördü yazar Irvın Yalom’ un hastalarının, diğer ikisi de yakın arkadaşı Dr. Steve Lash’ in hastalarının öykülerinden oluşuyor.

Birinci hikaye olan “Annem ve Hayatın Anlamı”, yazar Irvın Yalom’ un kendi kabuslarının ve ölmüş üvey annesiyle yüzleşmesini anlatıyor. Aslında yazar burada hasta olarak kendini görüyor ve kendi kendine tedavi uygulama yöntemini deniyor. Hayatının her anında hiç de hoş hatırlamadığı annesiyle olan ilişkisindeki pişmanlıkların su üstüne çıkması ve bu ilişkideki suçun kendisinde de olmasından duyduğu pişmanlıkların önüne geçmek için geçmişe yaptığı yolculuk anlatılmış. Aslında bu hikaye bizlere kişinin kendi kendisine de psikoterapi uygulayabileceğinin iyi bir göstergesidir.

İkinci hikaye, yazarın ölümcül bir kanser hastalığına yakalanmasına rağmen hayattan kopmayan, çevresine umut dağıtmayı sürdüren Paula adlı hastasıyla ilgili. Yazar, Paula ile olan ilişkisini, doktor-hasta ilişkisinin çok üzerinde görüyor. Paula; yazarımızın hem hastası, hem grup tedavi yönteminde yardımcısı hem de yakın bir sırdaşı görevlerini üstleniyor. Ölümcül bir hastalığa yakalanmasına rağmen, yaşama sevinci ve çevreye yaydığı enerjisi, Dr. Yalom’ un Paula’ ya hayran olmasının sebeplerini özetliyor. Hayatının kalan kısmını kendisi gibi kanserli hastalarla geçirmeye adayan Paula’ nın ölümüne kadar olan zamandaki Dr. Yalom ile olan yakın ilişkisinin de özeti veriliyor.

Kitapta yoğun işlerinden dolayı Paula’ ya yeterli zaman ayıramayan Dr.Yalom’ un, hastasının ölümünden sonraki düşünceleri ve onun işlerini devam ettirmesi de anlatılmış.

Üçüncü hikaye ise farklı sorunlar taşıyan hastaların biraraya gelerek, Dr.Yalom tarafından oluşturdukları psikoterapi grubunun işleyişi ve çözümler üretmesi ile ilgili. Her biri umutsuz gibi görünen hastaların tedavisinde yine kendilerini kullanarak çözüm aramak yöntemini, Dr. Yalom bu grupta başarıyla uyguluyor. Tekerlekli sandalye ile yaşamak zorunda olan ve bundan ötürü içine kapanık ve hayata küsmüş Maglonia, kas hastalığından dolayı yatağa bağlı Martin, intihar girişiminden dolayı yarı felçli Dorothy, anoreksik hastalığına yakalanmış iki bayan Rosa ve Carol; grubun üyelerini oluşturmaktadır. Grup üyelerinin birbirlerine kısa sürede kaynaşmaları; tedavi süreçlerini de etkilemiş, sonuçları daha kısa sürede ve daha olumlu sonuçlandırmıştır.

Dördüncü hikaye; çok sevdiği ağabeyini ilk gençlik yıllarındaki bir araba kazasında yitirmiş ve daha sonrada beyin kanserine yakalanmış kocasının ölümünü yaşamakta olan, duygusal olarak kenetlenmiş Irene ve Dr. Yalom’ un yas terapisi ile ilgili çalışmalarını konu ediyor. “Yas Terapisinde Yedi İleri Ders” adlı hikayede Dr. Yalom, Irene’ nin rüyalarından hareketle tedavi yöntemi seçiyor. Periyodlar halindeki seanslarda Irene’nin rüyalarındaki ve gerçek hayattaki iyileşme belirtileri tedavinin de asıl amacına ulaştığını gösteriyor.

Son iki hikaye Dr. Yalom’ un arkadaşı Dr. Lash ve hastaları ile ilgili. “Çifte Açıklama” adlı hikayede, Dr. Lash’ in hastaları ile olan diyaloglarını kasetlere alması ve bunları hastalarına dinleterek onların da seanslar hakkındaki görüşleri ile ilgili yaptığı çalışmalar konu edilmiş. Fakat bu kasetlerin birinde önceden kaydettiği ve silmeyi unuttuğu kendi yorumlarını, hastasının dinlemesi ve tedavi sürecinde meydana gelen mevcut değişmelerin seanslara da yansıması anlatılıyor. İçine kapanık hastasının bu yorumlardan sonra; yorumlara yönelik davranması, olayları irdelemesi ve kendi kendine güven kazanması anlatılıyor.

Yedinci ve son hikaye olan “Macar Kedinin Laneti” adlı hikayede Dr. Lash’ in; sürekli kabuslar gören hastasının tedavisinde ilerleme kaydetmek istemesi ve kendisinin de onun gibi davranışlar içerisine girmesi konu edilmiş. Bu yöntemin sonuçlarının hastaya yararı olmasıyla birlikte, Dr. Lash’ in bazı geçmiş olaylarla da yüzleşmesini sağlamıştır. Bir psikologun bile bazı sorunlar karşısında ne yapacağının bilememesi ve yardım istemesinin normal olduğu vurgulanıyor.

“Annem ve Hayatın Anlamı”, ölüm ve insanın daha anlamlı yaşamak için verdiği kişisel mücadeleler üzerine derin gözlemler içeren bir kitap. Terapi kelimesinden korkulmaması gerektiği mesajını iletmeye çalışılıyor. Her şeyin birinci kuralının inanmak ve sevmek olduğunu bizlere bir daha hatırlatıyor.

Ataçağ Özeti Cem KAPYALI

0 yorum | Devamını Oku...
1. ROMANIN KONUSU:

Kitapta, birçok sorunlarla karşılaştığımız günümüz Türkiyesi ile Osmanlı İmparatorluğu’nun son günlerinde ve Cumhuriyet’in başlarında canla başla mücadele etmiş olan genç Türkiye arasında bir karşılaştırma yapılmaktadır.

2. ROMANIN ÖZETİ:

Ataçağ, Can Kapyalı’nın 1905 ile 1938 yılları arasına koymuş olduğu addır. Gerçekten de bu dönem, Anadolu’nun bağrında doğan yeni bir çağdır. Artık “Hasta Adam” olarak kabul edilen; Osmanlı İmparatorluğu’nun yerine yepyeni, çağdaş bir cumhuriyet kurulmuştur.

Cem Kapyalı, bu kitapta olaylara farklı bir gözle bakıyor. Özellikle günümüz insanının dünyaya bakış açısı ile Kurtuluş Savaşı’nı destanlaştıran genç kuşak arasında bir değerlendirme yapıyor.

Osmanlı İmparatorluğu Mustafa Kemal Ataürk’ün; yetişme evresinde artık yitirilmiş bir devlettir. Büyük devletler (İngiltere, Fransa, Rusya) bu pastayı paylaşma planlarıyla yıllarca süren savaşlarla önce Macaristan’ı elimizden almışlar, daha sonra da çeşitli dalavereler ve propagandalarla 600 yıllık imparatorluğun göz bebeği Balkanların bağısız hale gelmiş Balkan devletleri tarafından ist6ila edilmesine göz yummuşlardır.

I.Dünya Savaşı yılları imparatorluğa son darbenin vurulduğu dönemdir. Tabi ki; Enver Paşa ve kurmayları İmparatorluğu birçok hayalle de olsa geri almayı amaçlıyordu. Bu uğurda Sarıkamış’da ve Suriye, Irak,Suveyş ve Yemen’de daha bıyığı terlememiş genç delikanlılar şehit oldu. Mustafa Kemal Bey’in Ataçağ’ı başlattığı Çanakkale Zaferi’yle tüm dünyaya tekrar Türk’ün azim ve kararını gördü.

Kurtuluş Savaşı; işgalci İtilaf Devletleri’nin doyumsuz isteklerinden ve Türk milletinin boyunduruk altına girmek istememesinden doğdu. Türk insanı, büyük bir çaba ve önderinin yol göstericiliğiyle bu ateş çemberinden 1923 yılında; hem özgürlüğünü tüm dünyaya ilan ettiği Lozan Antlaşması’nı, hem de yepyeni, çağdaş bir cumhuriyeti doğurdu.

Yıl 1996, kitabın yazıldığı tarih; Türk insanı Atalarının bıraktığı azmi ve kararlılığı kaybetmek üzere. Ama halen Türk Ordusu’nun önderliğinde bir çağ devam etmekte: O da ATAÇAĞ…

3. ROMANIN ANAFİKRİ:

Geçmişimize bakarak öncelikle sistemimizi tekrar gözden geçirmeli ve yeni oluşumlarla, yeni anlayışlarla yepyeni bir demokrasi anlayışı oluşturmalıyız. Yani Atatürk’ün bize 1938’de bırakmış olduğu çalışkanlık meşalesini tekrar yakmalı ve bu meşaleyle yeni ufukları aydınlatmalıyız.

4. ROMANIN YAZARI HAKKINDA KISA BİLGİ:

Can Kapyalı, 1929 yılında İstanbul’da doğdu. Babası bir subaydı. Ankara Üniversitesi Dil-tarih-coğrafya bölümünü bitiren Can Kapyalı birçok tiyatro eseri sundu. 1996 yılında babasına ve ailesine ithafen Ataçağ adlı kitabını yazdı. Halen Ankara’da oturmakta olan Can Kapyalı evli ve iki çocuk babasıdır.

5. ROMAN HAKKINDA ŞAHSİ GÖRÜŞLER:

Yazarın biz gençleri etkilemeyi bir uslupla kitabı kaleme alması beni çok etkiledi. Özellikle Kurtuluş Savaşı yıllarında dedelerimizin çektikleri acıları okumak beni heyecanlandırdı. Bir anda Atatürk’ün yanında olmayı arzuladım. O’nun emir subayı olarak bu tarihe mal olmuş savaşa katılmak benim tüm düşünce dünyamı değiştirebilirdi. Savaşların içinde yoğrulmuş bir milletin, torunu olan bizler geçmişimize daha çok önem vermeliyiz. Tarihimize sırt çevirmeyerek onu okumalı, ondan ders almalı ve gelecek kuşaklara güçlü, gelişmiş bir devlet bırakmak için çalışmalıyız.

Ankara Özeti Yakup Kadri KARAOSMANOĞLU

0 yorum | Devamını Oku...
Kitabın Adı: ANKARA

Kitabın Yazarı : Yakup Kadri KARAOSMANOĞLU

Yayın Evi : İnkılap

Basım Yılı : 1982


1-)Kitabın Konusu :

Yakup Kadri KARAOSMANOĞLU’nun Ankara romanı ütopik bir romandır. Bu romanda yazarın özlediği, özlemini çektiği geleceğin Ankara’sı dolayısı ile Türkiye’sidir.

2-)Kitabın Özeti :

Cumhuriyet inkılabı ile birlikte Anadolu’nun yeniden dirilişi yeniden yapılanması gerekmektedir. Bu yeni yapı üzerine acil bir şekilde bina inşaa edilmelidir. Bunu yapacak olanlar ise dönemin idealist vatansever insanları olacaktır. Ankara romanında ise bunu gerçekleştirecek idealist insanların verdiği mücadele anlatılmaktadır. Bu idealist insanlar inkılap hareketini özümsemiş, milli şuura sahip karakterlerdir. Bu insanlar hayat serüveni içerisinde karmaşık yollardan geçerek romanın son bölümünde bir araya gelirler. Kendi hayatlarını geleceğin çağdaş, modern, öz benliği ile çelişmeyen maddi ve manevi varlığını kaybetmeyen, değerleri ile övünen yeni Türk toplumu yaratma mücadelesi içinde geçer.

Ankara romanı üç bölümden oluşmaktadır.;

Birinci bölüm : Sakarya savaşı öncesi ( 1922’ye kadar ).

İkinci bölüm : Cumhuriyetin ilanını izleyen yıllar ( 1926’ya kadar ).

Üçüncü bölüm : Cumhuriyet sonrasının 14 ve 20. Yılları (1937-1943’e kadar ).

Bu üç bölümdeki olaylar yazarın her bölümde ayrı bir kişilik olarak karşımıza çıkardığı Selma Hanım’ın çevresinde geçer. Selma Hanım’ın arayışı Ankara’nın arayışıdır. Yazgısı Ankara’nın yazgısıdır. Yaşamı da Ankara’nın yaşamıdır. Selma Hanım’ın ilişki kurduğu erkekler ise birer simgedirler.

Birinci bölüm: Kurtuluş Zaferi ile sonuçlanan, savaş yıllarındaki Ankara’yı kısa hatlarla açıklamaktadır. Romanın kahramanı olan Selma Hanım hayatını bu üç bölümde üç ayrı erkekle geçiriyor. Milli mücadele yıllarında bir banka şefinin karısıdır. Kocası Nazif’le Ankara’nın yabancısıdır. İstanbul’lu hanım için Ankara’da hayat tek düze ve sıkıcıdır, yoksulluklarla doludur. Boş zamanlarında Hatice Hanım ve Halime Hanım ile sohbet eder. Bu sohbetlerinde gündelik Ankara hayatını tüm çıplaklığı ile gözler önüne serer. Daha sonraları Nazif Bey’in vekil arkadaşı Murat Beyle tanışırlar. Bu sırada binbaşı Hakkı Beyle de tanışırlar. Bu dönemlerde Hakkı Bey’in milli mücadele ruhu ve azmi kendisini fazlasıyla etkiler. Bütün ümitlerin zafer’e bağlandığı, başka hiçbir şeyin ehemmiyetli olmadığı bu devirde, herkesin mütevazı bir hayatı vardır. Yalnız kocası Nazif Bey’in milli davaya bir erkekten beklediği heyecan ve alaka ile bağlanmadığını gören Selma Hanım yavaş yavaş kocası Nazif Bey’den kopmaya başlar. Erkân-ı Harp Binbaşı’sının fikir ve hareketlerine yakınlık duyar. Birinci bölüm Selma Hanım’ın binbaşının cazibesine kendisini kaptırdığı bir zamanda sonuçlanır.

İkinci bölümde Selma Hanım Nazif Bey’den boşanmıştır. Bu bölüm zaferden sonraki Ankara’dır. Selma Hanım eski binbaşı emekli Miralay Hakkı Bey’in karısıdır. Ancak koşullar değişmiş değişen koşullar Cumhuriyet öncesinin kişilerini de değiştirmiştir. Hakkı Bey ordudan, Murat Bey vekillikten ayrılmışlardır. Vurguncu harp zengini şirket meclisi idarelerinde dolaşan, ecnebi gruplarla komisyon işleri yapmaya çalışan Hakkı Bey’in yeni yüzüyle karşılaşırız. Hakkı Bey milli idealleri bir tarafa bırakmış, maddi refah içerisinde sadece kendi hesabına çalışan birisine dönüşmüştür. Bu zümreye göre artık halkçılık diye bir dava kalmamıştır. Bu bölümde halk ile bu zümre arasında nasıl doldurulmaz bir uçurum açıldığını, inkılabı böyle anlayanları, hep kendi lehlerine çekenlerin eleştirisi yer alır. Selma Hanım yeni kocasından da uzaklaşır. Bu sırada muharrir olan Neşet Sabit genç kadını görmek için onların bazı alemlerine iştirak eder. Selma Hanım bu hayatın acılarını onunla paylaşır. Binbaşı Hakkı Bey’den boşanır. Bundan sonraki hayatında toplumsal hizmetlerin en değerlisi olan öğretmenlik görevine atılır.

Son bölüm yazarın hayalindeki Ankara’dır. Yazarın bu hayali Cumhuriyet’in Onuncu Yıl Dönümü Bayramıyla başlar. Gazi Mustafa Kemal’in Türk milletine hitabesi, bir devir başlangıcının, bir yeni sabahın ilk işareti gibi olmuştur. Ankara’nın çehresi değişmiştir. Bundan sonra egoist bir zümrenin zevkine ve menfaatine karşı şiddetli matbuat hücumu başlamıştır. Halk evleri, Toplumsal Mükellefiyet Teşkilatı yeni hayatın odakları olmuştur. Selma Hanım Neşet Sabit’le evlenmiş, bu iki insan yeni hayatın imar ve inşasında elele vererek büyük bir aşkla çalışıyor, yeni değerleri halk yığınlarına götürürler. Harf İnkılabı, Tarih Cemiyeti, Yüksek İktisat Enstitüsü, Halk Evleri gibi daha bir çok alanda büyük atılımlar, büyük yenilikler gerçekleşir. Selma Hanım ve Neşet Sabit fırsat buldukça Anadolu’nun muhtelif yerlerine seyahat eder, bu seyahatlerinde gördükleri yerlerin yeni çehresiyle karşılaşırlar. Anadolu toprağı, suyu, kırı, bayırı, dağı, taşıyla eşsiz güzelliğiyle cennetten bir parça gibi tasavvur ederler, bundan doyumsuz bir haz alırlar. Hele Pınarbaşı’nda düzenledikleri eğlencelerde halk ezgileri ve türküleri çalınır söylenir, sabaha kadar hoşça vakit geçirirler. Roman yazarın bu tasavvuruyla son bulur.

3-)Kitabın Ana Fikri :

Yeni kurulan bir devletin buhranlı dönemlerinde insanların kendi menfaatlerinden çok devletini ve milletini düşünmesi gerekir.Bu zor dönemin atlatılmasında her ferdin yürek yüreğe, el ele çalışması; engelleri, ne kadar güç olsa da, beraberce aşması gerekmektedir. 

4-)Kitaptaki Olayların ve Şahısların Değerlendirmesi :

Selma Hanım : İyi bir öğrenim görmüş, haksızlıklara boyun eğmeyen, vatansever, vatan sevgisi uğrunda oradan oraya koşan; hep bir şeylet arayan, aradığını bulamayan; azimli ve hoş görülü, halden anlar, olgun bir kişidir.

Nazif Bey : İyi bir öğrenim görmüş banka şefidir. Sessiz, sedasız, vatanından çok canını seven kişidir.

Binbaşı Hakkı Bey : Milli mücadele yıllarında atılgan ve yiğit bir askerdir. Milli mücadele bitince tavır ve hareketlerinde değişmeler olur. Milli mücadele vurguncusudur, sömürücüdür, vurdumduymaz biridir.

Neşet Sabit Bey : İyi bir öğrenim görmüş, genç bir yazardır. Milli mücadelenin yanında yer almış, gönülden desteklemiş, inkılabın yanında canla başla çalışan; sorumluluğunu bilir, azimli, hoşgörülü, halden anlayan bir kişidir.

Murat Bey : Kendisi Anadolu’nun bağrında yetişmiş, milli mücadelenin yanında yer almış, tutucu, kendi çıkarını herşeyin üstünde tutan bir insandır. Milli mücadele vurguncusudur. Milli mücadele sonunda zengin olmuş, harvurup harman savuran bir kişidir. Ailesi ile Avrupa’ya kaçmıştır.

Ömer Efendi ve Ailesi : Kültür düzeyleri düşük insanlardır.Kendilerinin ayıp saydıkları şeyleri başkaları yaparsa ayıp sayarlar. Kendileri yaparsa olağan karşılarlar. Tutucudurlar. İş hayatında başarılıdırlar.

Yıldız Hanım : Tiyatro sanatçısıdır.

Şeyh Emin : Dini bir kişidir, tutucudur.

5- )Kitap Hakkında Şahsi Görüşler :

Anlatımı güzel ve yalın bir kitap. Cumhuriyetin kuruluş yıllarında ki karmaşada, insanların tutum ve davranışlarının, kendilerini nasıl yansıttıkları hakkında örnekler sunuyor. Türkiye’nin geleceği hakkında, o yıllarda ki endişeleri ve yapılanmayı aktarıyor.Okunulması faydalı olacağını düşünüyorum.

Anamın Kitabı Özeti Yakup Kadri KARAOSMANOĞLU

0 yorum | Devamını Oku...
KİTABIN KONUSU:Çocukluk yıllarında çok acı çekmiş bir çocuğun bu anılarının onu nasıl etkilediğini ve sonuçlarını anlatır.

KİTABIN ÖZETİ :

Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun belki bütün romanlarımın anahtarlarını verdiğim kitabım dediği “Anamın Kitabı”onun en önemli eserlerinden biridir. Eserde, yazar çocukluk anılarından bahsetmekte, bunu yaparken de şuuraltı tekniğinden yararlanmaktadır. İnsanın alınyazısının çocuklukta yazıldığını ve hangi yaşa girerse girsin, şuuraltında daima çocukluk kaldığını savunur.

Yakup Kadri, Aydın ve Manisa’da hüküm sürmüş Karaosmanoğulları sülalesine mensuptur. Yazar altı yaşına kadar babasının Mısır’daki İbrahim Paşa Konağına yerleşmiş ve İkbal Hanımla evlenene kadar burada yaşamıştır. İkbal Hanımla evlendikten sonra Kahire’ye yerleşmiştir. Daha sonra İbrahim Paşanın ölmesi nedeniyle Manisa’ya yerleşmiştir. Eser, hayatının doğrudan doğruya bu bölümleriyle ilgilidir.

Yazar babasını, çevresinde çok saygın bir kişiliğe sahip olmasına rağmen sevmez. Babasının konuşma tarzı, hareketleri, konuşması ve bilhassa annesine karşı olan davranışları yazara çok ilkel gelir. Nitekim babası eve geldiğinde önüne konulan terlikleri giydikten sonra annesini peşinden sürükler, kendisi ile ilgilenilmekte biraz gecikilse evi velveleye vererek huzursuzluk çıkartır.

Yazarda geçmişe daima bir özlem vardır. Lalasıyla Nil boyunca Ehramlara doğru ya da şehrin kalabalık caddelerine doğru yapılan gezintiler, hele babasıyla şehrin hayvanat bahçesi karakterindeki “Özbekiye Bahçesine” yaptığı araba gezintileri onun için tadına varılmaz saatlerdir.

Mısır’daki bu ihtişam dolu çocukluk günlerini, altı yaşında geldiği Manisa’daki sıkıntılı günler takip eder. Burada, okula giderken uyku sersemi kalkışını, eline “Amme Cüzzü” tutuşturularak sokak kapısından dışarı bırakılıverişini, kendisine kahvaltı olarak bir dilim kuru ekmekle bir topak tulum peyniri sunuluşunu hiç unutmaz. Hele okula giderken yolun bozukluğu onun için işkence dolu saatlerdir.

Okul hayatı ise ona göre pek verimsizdir. Okulun doksanlık kapıcısı onu teneffüslerde rahat bırakmaz. Sınıf hocası Mustafa Efendinin daima çatık ve kızgın suratı, okulun müdürü Hüseyin Efendinin şimşir sopası da onu rahatsız etmektedir. Ama yazarı mektepten asıl yıldıran okulun pisliği ve mundarlığıdır. Bu nedenle biraz utangaçlığından, bilhassada bu ağır koku yüzünden annesinin kendisine hazırladığı yemeği bile yemez, arkadaşlarına bırakır.

Mısır dönüşü Karaosmanoğulları sülalesi kendilerine itibar göstermediğinden sıkıntılı günler yaşarlar. Kendilerine babasının arkadaşı Hulusi Bey kucak açar. Onun konağında önce misafir olarak birkaç gün kaldıktan sonra konağın yanındaki küçük evi kiralalar. Bu evde yazarın ilk dikkatini çeken şey, evin arka kısmından kendisine çok yakın görünen Manisa Dağıdır. Dağa baktıkça, dağdaki boz renkli kaya diz çökmüş bir deve gibi, buradaki inde aslan gibi görünür kendisine. O dağdaki tabiat şekillerini iniş, yokuş, yar, oyuk, tepe masallardaki peri padişahının sarayındaki denizlere, kulelere benzer varlıklarmış gibi düşünür. Sürekli olarak bu dağa gitmek ister. Bir gün komşusunun oğlu Cemal ile oraya giderler. Fakat beklediğini bulamaz, hayal kırıklığına uğramıştır.

Çocukluğunda en derin, en ihtiraslı sevgisini tercih ettiği insan Afet Ninesidir. Ninesi, Kadri Beyin küçüğü Nazif Beyi kaybettiğinden bu yana tek sevgisini torunu Yakup Kadiri’ye yöneltmiştir. Ninesi onlarda kaldığı süreçte Yakup Kadri ondan ayrı yatmaz. Hatta ninesi hastalandığında bile ondan ayrılamaz. Hele ninesi kendi evine dönmeye kalsın; evde kıyametleri kopartır, günlerce ağlar, yemekten içmekten kesilir, evdekilere hayatı zehir eder.

Babasının hastalığı da eserde geniş yer alır. Babası hayatının son devresinde kendisini dünyadan iyice çekerek ahirete verir. Seccadesinin başına oturarak saatlerce tespih çeker, on dakikada kılınacak namazları yarım saatte bitirir. Yakup Kadiri’ye Kuran-ı Kerim öğretmeye çalışır. Ama Yakup Kadri bunu hiç beceremez. Yazarı bu derslerden evde bozulan antika saatler kurtarır. Babası günlerce saatleri yapmaya çalışır ama muvaffak olamaz.

Babası ölümüne doğru “Ramazanı Şerif” geliyor diye evin içinde çocukça bir sevinçle dolaşır. Ramazanı mutlaka İstanbul’da geçirmek niyetindedir. Fakat gidecekleri günün arifesinde babası ansızın hastalanarak yatağa düşer. Hastalığı çok ağırdır, çok geçmeden ölür. Yakup Kadiri’yi ölümden ziyade kardeşiyle birlikte komşusunun evinde geçirdikleri ayrılık geceleri etkiler. Babasının cesedi önüne götürüldüğünde diğerleri gibi ağlamak istediği halde ağlayamaz.

Çayırbaşı İlkokulunun, yazarın huyunun değişmesinde büyük rolü vardır. Okuldaki çocuklar öyle yabanidir ki onu okula evin kalfası götürmektedir. Kalfası teneffüslerde bile yanından ayrılmamaktadır. Ancak bu vaziyet yazara ağır gelmektedir. Buradaki çocuklar daima birbirleriyle kavga etmekte, çete savaşları yapmakta ve birbirlerine ağır küfürler savurmaktadırlar. Yine bir gün böyle bir kavga esnasında kalfanın (kendisinden 5 –6 yaş büyük) kavgayı ayırmaması nedeniyle kızarak kalfasına ağza alınmayacak küfürler savurup, yumruklamaya başlar. Bu nedenle kalfası onu bir daha okula götürmeye cesaret edemez. Ancak yazar kendisinden daha büyük birini dövmenin verdiği gururla kendisine olan güveni yerine gelir.

Bu olaydan haberinin olmadığını sandığı annesi ona küser. Bunu bilmeyen Yakup Kadri, annesinin ilgisini çekmek ve annesinin sevgisini tekrar kazanmak için çeşitli muziplikler yapar, kendisini yaralar. En küçük bir olayda bile üzerine titreyen annesi, bu olaylarda yanına bile gitmez. Sonunda yazar, durumu anlayarak bir daha ağzına öyle sözler almayacağına söz vererek annesinden özür diler ve elini öper. İşler yoluna girer.

KİTABIN ANA FİKRİ:Aile bireyleri, çocukların gelişme döneminde onlara karşı daha sağdulu davranmalı,aile içindeki tutum ve davranışların onları nasıl etkilediğini fark etmelidir. 

KİŞİLERİN VE OLAYLARIN İNCELENMESİ:

Yazar : Çocukluğunda bir acı çekmiştir. Bundan dolayı sessiz , sakin fazla konuşmayan bir yapıya sahiptir. Duygusaldır. Arkadaşlarıyla fazla konuşmaz.

Yazarın babası:Çevresi tarafından sevilir.Fakat evde aile bireylerine karşı ilkel davranır. Kılık ve kıyafetine özen gösterir. Eskiye bağlı bir insandır.

İkbal Hanım:Yazarın annesidir. Güzel bir kadındır. Fazla konuşmaz. Çevresinde sevilir. Sessiz, sakindir. Olaylara mantığıyla yaklaşır. İnsanları ayırt etmeden sever.

Afet nine : Yazarın en sevdiği aile üyasidir. Tatlı ve şirin bir hanımdır. Yaşlıdır. Eşini kaybettikten sonra tüm sevgisini torununa verir. Neşeli bir hanımdır.



KİTAP HAKKINDA ŞAHSİ GÖRÜŞLER: Kitap yaşanabilecek bir olayı dile için okuması insana hem zevk veriyor hem de insanın çocuk yetiştirirken karşılaşabileceğimiz olayları anlattığından akıcıdır. Dili günümüze göre ağırdır. Olay bağlantıları çok zor yapılır. Okumaya değer bir kitap olduğunu düşünüyorum.

YAZAR HAKKINDA KISA BİLGİ:

21. Yüzyıl edebiyatının büyük romancısı 27 Mart 1889’da kahire’de doğdu. Kurtuluş savaşı yıllarında Anadolu’ya geçti. Emekliye ayrılınca verimli bir yazı hayatında başladı.yazarlığını sürdürürken 13 Aralık 1974’te Ankara’da öldü. Yazar, eserlerinde Türk toplumunun, Tanzimattan Atatürk Türkiye’si dönemi ne kadar olan yaşantısını anlatan hikaye,makale ve romanlar yazmıştır.

ESERLERİ:

HİKAYE: Bir serencam, Rahmet, Milli Savaş Hikayeleri.

ROMAN: Yaban, Kiralık konak, Nur Baba, Hüküm Gecesi, Ankara, Bir Sürgün, Hep O Şarkı.

ANI : Zoraki Diplomat, Anamın Kitabı, Vatan Yolunda.

MONOGRAFİ: Atatürk, Ahmet Haşim

Aldatacağım Özeti Esat Mahmut Karakurt

0 yorum | Devamını Oku...
1. ROMANIN KONUSU

O zamanların ünlü bir muharirinin başından geçen olayları anlatmaktadır.

2. ROMANIN ÖZETİ:

Macit isimli bir muhariri bir gün kitap yazarken bir bayan arar.Bu bayan Macit’e kocasının onu aldattığını ve o da aynı şekilde kocasını aldatmak istediğini söyler.Bu aldatma işini de onunla icra etmek istediğini ifade eder.Macit ilk önce bunun bir oyun olduğunu ve bu bayanın onunla dalga geçtiğini zanneder.Fakat kadının konuşmasıyla onun ciddi olduğunu anlar ve kadının teklifini kabul eder.Kadın onu emin olduktan sonra tekrar arayacağını söyleyip telefonu kapatır.Bu görüşmeden sonra Macit’in içine kurt düşer.Bu ona hazırlanmış bir tuzak olduğu hakkında şüpheye düşer.Bir sonraki gün o kadın tekrar arar ve Macit’e hemen gelmesini söyler.Macit hemen bir taksiye atlar ve kadını evine gider.O akşam Macit Mualla’la birlikte olur.Sabah olduğunda Mualla Macit’e hemen evden gitmesini ,içinde kötü bir his olduğunu söyler.Bu olaydan bir iki dakika sonra Mualla’nın kocası yanında iki polisle eve gelir.Macit’le karısını yatak odasında yakalar.Macit çok kötü bir durumda olduğunu ve bütün hayatının bittiğini düşünür.Tam bu sırada Mualla’nın kocası Macit’i odaya çağırır.Burada adam ona işlediği suçun cezasını okur ve bir kurtuluşu olduğunu söyler.Bu kurtuluşun onun rızasını alırsa olabileceğini söyler ve bir miktar para istediğini söyler.Bunun üzerine Macit çok sinirlenir ama parayı verir, dolayısıyla bu işten yakasını kurtarır. Bu olaydan birkaç gün sonra Mualla Macit’in parasını geri getirir.O günün akşamı kocasını öldürür. Macit bu olayı gazeteden öğrenir,Mualla yargılanırken şöhretini kaybetme pahasına mahkeme salonuna gider.Doğruyu söyleyerek Mualla’nın beş seneyle kurtulmasını sağlar.Bu beş sene boyunca Mualla’nın iyi geçinmesi için hapisaneye her ay para yollar.Macit,Mualla’ya hapisaneden çıktıktan sonra ona evlenme teklif eder ve evlenirler. 

3. ROMANIN ANA FİKRİ

Zararın neresinden dönersek kardır.

4. ROMANDAKİ OLAYLARIN VE ŞAHISLARIN DEĞERLENDİRİLMESİ

Macit zeki ve başarılı fakat kendini çabuk kaptıran birisidir.Mualla,kendini kocasına köle etmiş , ahlaksız bir kadındır.Mualla’nın kocası,tamamen ahlak kurallarından yoksun birisidir

5. ROMAN HAKKINDA ŞAHSÎ GÖRÜŞLER:

Kısa olduğu için hemen bitebilecek bir kitap.Fakat edebi yönü çok iyi değil.

6.KİTABIN YAZARI HAKKINDA BİLGİ:

Esat Mahmut Karakurt, birbiri ardına yazdığı aşk ve macera konulu romanlarıyla, yaşadığı dönemin en çok okunan yazarlarından biriydi. 1902 İstanbul doğumlu yazarın, iyi bir eğitim aldığını görüyoruz. 1924 yılında Diş Hekimliği Okulunu, 1930 yılında ise Hukuk Fakültesini bitiren yazar, gazetecilik, öğretmenlik, milletvekilliği ve senatörlük görevlerinde bulunduktan sonra, 1977 yılında bir beyin kanaması sonucunda aramızdan ayrıldı.

Hakkımızda

Bu Sayfa Üzerinde Aklınıza gelecebilecek tüm sorulara cevap arayacağız, sormak istediginiz birşey varsa iletişim kısmından yazabilirsiniz.

Takip Listemizden

İstatistikler


Sitemizde 33 kategoride toplam yazı bulunmaktadır!

Görüntülenme

back to top