10 Ocak 2012 Salı

Orman yangınlarının sebepleri Nelerdir?

0 yorum | Devamını Oku...

Orman yangınlarının %94′ü insanlardan kaynaklanırken sadece %6′sı doğal afetlerden kaynaklanıyor. İnsan kaynaklı bu yangınların önemli iki ana sebebi dikkatsizlik ve kasıt.
İhmal ve dikkatsizlik nedeniyle çıkan orman yangınları:
  • Ormanda güvenlik tedbiri almadan ateş yakmak.
  • Yakılan ateşi söndürmeden bırakmak. Özellikle mangal için yakılan ateşin söndürülmeden bırakılması.
  • Sönmemiş sigara izmariti ve kibriti yere atmak.
  • Orman içinde veya bitişiğindeki tarlalarda istenmeyen otları veya tarla anızını yakmak.
  • Gece aydınlatma için ormanda ateşle dolaşmak.
  • Cam ve cam kırıklarını ormanda bırakmak, güneş ışığının camdan yansıyarak otları yakması.
  • Çocukların orman içinde ateşle oynamaları.
Kasıtlı çıkarılan orman yangınları:
  • Orman içinde veya bitişiğindeki tarla veya otlakları genişletmek.
  • Orman içinde yapılan kanunsuz işleri gizlemek için çıkarılan yangınlar. Öyleki öldürdüğü adamı gizlemek için orman yakan kişiler ele geçirildi.
  • Birilerinden intikam almak için, bir düğünü veya siyasi mitingi sabote etmek için yangın çıkarıp adam toplanmasını engellemek.
  • Yabani hayvanları uzaklaştırmak.
  • İş ve çıkar elde etmek.

Pamukkale Travertenleri Hakkında Bilgiler ve Resimler

0 yorum | Devamını Oku...
Pamukkale Travertenleri Hakkında Bilgiler ve Resimler

Pamukkale Travertenleri denizlinin en güzel turistik yerlerinden birisi olan Pamukkale ilçesi ile Denizli arasında bir yerdedir.Pamukkale Travertenleri dünyanın en güzel harikalarından birisidir.Pamukkale Travertenlerine gitmediyseniz en kısa sürede mutlaka uğramalısınız diye düşünüyorum.Pamukkale Travertenleri hakkında en geniş bilgi nasıl gidileceği nasıl oluştuğu vs yazımızı okumaya devam...


pamukkale travertenleri
denizli pamukkale travertenleri hakkında kısa bilgi


Pamukkale Denizli’nin kuzeyinde merkeze 20 km. uzaklıkta antik kent Hierapolis ile iç içedir. MÖ. 97′de kurulan Hierapolis Hz.İsa’nın havarilerinden St.Philip’in burda öldürülmesinden dolayı kutsal kent olarak bilinir.
Pamukkale Travertenleri, Denizli ili Denizli Merkez ilçesinin Pamukkale mahallesinde Pamukkale yeralıyor.
Pamukkale termal kaynağı fazla olan bir bölgedir. Buradan çıkan suların sıcaklığı 35-100 derece arasında değişen 17 kaynak bulunmaktadır. Kaynaklar antik dönemden beri akmaktadır. Termal su kaynaktan çıktıktan sonra 320m uzunluğunda bir kanal ile traverten başına gelmekte ve buradan, 60-70m.lik kısmi çökelmenin olduğu traverten katlarına dökülmekte ve ortalama 240-300m. yol kat etmektedir.

Katmanlı havuzcuklarda ve katkat seddelerinde, çökelmekte olan kalsiyum karbonat, başlangıçta yumuşak bir jel halindedir. Zaman içinde sertleşmekte ve "traverten" olmaktadır. Ancak ziyaretçiler tarafından katmanlar üzerinde gezilmesi ve oynanması, henüz yumuşak haldeki kalsiyum karbonatların ezilmesine, dağılmasına ve çökelme dengesinin bozulmasına sebep olmaktadır. 

Birleşmiş Milletler Dünya Turizm Örgütü Türkiye'nin tanıtım afişlerinden "Pamukkale posteri"ni Avrupa bölgesi birincisi seçti.
Kültür ve Turizm Bakanlığı Basın ve Halkla İlişkiler Müşavirliğinden yapılan yazılı açıklamaya göre, "2011 Vettor Giusti Ödülü", Pamukkale posterine verildi.

Pamukkale Nedir?

0 yorum | Devamını Oku...
Dünya’da eşine az rastlanan ve Türkiyenin en güzel doğa harikalarından biri olan pamukkale, denizli ilinin yaklaşık 19 km kuzeyinde yer alır. Büyük Menderes Irmağının kollarından çürüksu’nun suladığı ovanın kuzeyinden çıkan termal sukaynakları ve beyaz travertenleri ile ünlüdür. Travertenler Küçük Çökelce Dağının batı yamaçlarında, deniz yüzeyinden 400 m yükseklikte ve yaklaşık 900.000 metrekarelik bir yaylaya yayılmıştır. Sıcaklığı yaklaşık 35 C olan termal sularısindirim sistemi, dolaşım, solunum ve romatizma hastalıklarına iyi gelmektedir. Doğal cazibesinin yanında, travertenlerin hemen yanıbaşında yer alan antik Hiera poliskentinin kalıntıları, yörenin tarihi zenginliğine katkıda bulunur.

Bergama kralı II. Eumenes tarafından MÖ 190 yılında kurulmuş olan Hiera polis, eski Yunancada “Kutsal Kent” anlamına geliyordu. Muhtemelen termal maden sularının varlığı ve yörenin olağanüstü görünümü antik çağ insanlarını etkilemiş olmalıdır ki, dönemin zenginleri Roma’nın ve Anadolu’nun çeşitli bölgelerinden gelip, yaşamlarının son dönemlerini Hierapolis kentinde geçirirlerdi. Bu nedenle kentin Nekropolis’i (mezarlığı) son dereceanıtsal ve değişik yörelere ait mezarlarla süslüdür.

isa’nın 12 havarisinden biri olan Aziz Philip’in burada katledilmiş olması ve mezarının bu bölgede yer alması, yörenin Hıristiyanlık ve Bizans dönemlerinde de önemini korumasını sağlamıştır. 1334 yılında meydana gelen şiddetli bir depremle kent yıkılmış, yöre terkedilmiş ve Selçuklular Denizli kentini kurmuşlardır.

Doğal ve tarihi özellikleri ile termal suları pamukkalenin turistik önemini arttırmıştır. Her yıl pek çok yerli ve yabancı turist yöreyi ziyaret edip, burada konaklamaktadır. Ancak yörede artan otel sayısı ve bu otellerin mevcut termal suları kendi havuzlarına aktarmaları, travertenlerin yenilenememesine yol açmaktadır. Bu nedenle yöre Kültür ve turizm Bakanlıklarının ortak kararı ile “Milli Park” haline getirilmiş ve daha önemlisi 1991 yılında UNESCO tarafından ” dünya Doğal ve Kültür Mirası” kapsamına alınarak uluslararası koruma çalışmaları başlatılmıştır.

Traverten çok yönlü, çeşitli nedenlere ve ortamlara bağlı, kimyasal reaksiyon sonucu çökelme ile oluşan bir kayadır. Pamuk Kale termal kaynağını meydana getiren jeolojik olaylar geniş bir bölgeyi etkilemiştir. Bu bölgede sıcaklıklar 35-100 derece arasında değişen 17 sıcak su alanı bulunmaktadır. pamukkale termal kaynağı, bölgesel potansiyel içindeki bir ünitedir. Kaynak, antik dönemlerden beri kullanılmaktadır. Termal su kaynaktan çıktıktan sonra, 320 m uzunluğunda bir kanal ile traverten başına gelmekte ve buradan, 60-70 m lik kısmı çökelmenin olduğu traverten katkatlarına dökülmekte ve ortalama 240-300 m yol katetmektedir. Katkat havuzcuklarında ve katkat seddelerinde, çökelmekte olan kalsiyum karbonat, başlangıçta yumuşak bir jel halindedir. zaman içinde sertleşmekte ve traverten olmaktadır. Ancak ziyaretçiler tarafından katkatlar üzerinde gezilmesi ve oynanması, henüz yumuşacık haldeki kalsiyum karbonatların ezilmesine, dağılmasına neden olmaktadır.

Termal kaynak suyu, normal şartlara dönüşmeye ve traverten oluşumuna neden olmaktadır. Termal sudaki kalsiyum bi karbonatın aşırı miktarda bulunması ve suyun yüzeye çıkışı sonucu karbondioksit açığa çıkmakta ve kalsiyum karbonat çökmektedir.

Beyazlığın oluşumunda, hava sartları, ısı kaybı, akışın yayılımı ve süresi etkilidir. Çökelme, termal sudaki karbondioksitin havadaki Karbondioksit dengeye gelinceye kadar devam etmektedir. Yerinde yapılan analizlerde,Kaynak başındaki suyun karbondioksit miktarı ortalama 725mg/1 iken, suyun travertenleri terk ettiğinde bu miktar 145 mg/1′ye düşmektedir.

Keza kalsiyumbikarbonat da benzer şekilde 1200 mg/1′den 400 m/1′ye düşmektedir. Keza Ca 576/8 mg/l düşmektedir. Bu analiz sonucuna göre, 1 lt sudan, traverten üzerine 499.9 mg CaCO3 çökelmektedir. Bu miktar, 1 1/sn su için günde 43191 gr. çökelme demektir. Ortalama yoğunluğu 1.48 g/cm3 alan kaplar. Suyun ortalama debisi 466.21/sn olduğuna göre 13584 m2 alan beyazlatılabilecektir. Pratikte bu şartları yerine getirmek güçtür. Ancak bu teorik yaklaşıma göre yılda 1 mm kalınlığında 4.9 km2 alan beyazlatılabilir.

SULTAN ÜÇÜNCÜ OSMAN'IN TUĞRASI

0 yorum | Devamını Oku...
SULTAN ÜÇÜNCÜ OSMAN'IN TUĞRASI


SULTAN ÜÇÜNCÜ OSMAN 1754-1757

0 yorum | Devamını Oku...

Tuğrası                 :Tıklayınız
Babası                  :Sultan İkinci Mustafa
Annesi                  :Şehsuvar Valide Sultan
Doğumu               :2 Ocak 1699
Ölümü                  :30 ekim 1757
Saltanatı              :13 Aralık 1754-1757

HAYATI
Sultan Üçüncü Osman 2 Ocak 1699 günü İstanbul'da doğdu. Babası Sultan İkinci Mustafa, annesi Şehsuvar Valide Sultan'dır. Şehsuvar Valide Sultan Rusdur. Tahta çıktığı 56 yaşına kadar sarayda hapis hayatı yaşadığı için sinirli bir yapıya sahip oldu. Ancak yine de şefkat ve merhamet sahibi, özellikle yalanı ve rüşveti sevmeyen bir insandı.
Sultan Üçüncü Osman'ın musikiden nefret ettiği için bütün müzisyenleri saraydan uzaklaştırdı. Sarayda dolaşırken cariyelerle karşılaşmak istemediği için ayakkabılarına demir ökçeler taktırmıştı. Ökçelerden çıkan sesi duyan cariyeler padişahın geldiğini öğrenip yoldan çekiliyorlardı. 2 yıl, 10 ay, 18 gün saltanat sürmüş bu süre içinde yedi tane veziri azam değiştirmiş, dönemi boyunca içte ve dışta barış ve huzur yaşanmıştır.
Sultan Üçüncü Osman'ın zaman zaman kıyafet değiştirerek halkın arasına karıştığı bilinmektedir. 30 Ekim 1757'de vücudunda çıkan bir çıbanın verdiği hastalıkla vefat etti. Cenazesi Yeni Camiye Sultan Birinci Mahmud Han'ın yanına defnedildi.



SİYASİ GELİŞMELER
Sultan Üçüncü Osman döneminde 1739'da imzalanan Belgrad antlaşmasından sonra başlayan barış süreci devam etti. Yeni Sırbiye eyaletine Romanya'dan gelen göçmenler yerleştirildi. Yine bu bölgeye Ruslarla yapılabilecek olası bir savaş için iki kale yapıldı. Kölemen Devleti Mısır'da hakimiyet sağladı. Ayrıca Cezayir'de de Osmanlı hakimiyeti zayıfladı. Osmanlı ticaret gemilerine saldırılar düzenleyen Malta korsanlarına karşı, Midilli adasındaki Sığri limanına bir kale ve bir deniz feneri yapıldı.


MİMARİ ESERLER
Padişahın geride bıraktığı eserler arasında,
ağabeyi Sultan Birinci Mahmud zamanında yapılmaya başlanan ve onun döneminde inşaatı tamamlanan, kendi adını verdiği Nur-i Osmaniye Camii meşhurdur (5 Aralık 1755).
Sultan Üçüncü Osman döneminde yapılan diğer eserler şunlardır;
Aydın Cihanoğlu Camii ve
Ahırkapı Deniz Feneri.

SULTAN BİRİNCİ MAHMUD'İN TUĞRASI

0 yorum | Devamını Oku...
SULTAN BİRİNCİ MAHMUD'İN TUĞRASI


SULTAN BİRİNCİ MAHMUD 1730-1754

0 yorum | Devamını Oku...

Tuğrası                 :Tıklayınız
Babası                  :Sultan İkinci Mustafa
Annesi                  :Saliha Valide Sultan
Doğumu               :2 Ağustos 1696
Ölümü                  :13 Aralık 1754
Saltanatı              :2 Ekim 1730-1754


HAYATI
Sultan Birinci Mahmud, 2 Ağustos 1696 günü İstanbul'da doğdu. Babası Sultan İkinci Mustafa, annesi Saliha Valide Sultan'dır. Büyük annesi Gülnuş Sultan'ın sevgi ve ilgisiyle büyüdü. Sekiz yaşından beri kafes hayatı yaşadığı halde zekası, iyi niyeti ve kuvvetli karakteri sayesinde kendini harap etmekten kurtardı. Küçük yaşlardan itibaren çeşitli hocalardan dersler aldı. Tarih, edebiyat, ve şiirle meşgul oldu. Özellikle musiki ile uğraştı.
Sultan Birinci Mahmud, 1 Ekim 1730 tarihinde, 35 yaşında iken padişah oldu. Devrindeki en değerli kimseleri seçip iş başına getirdi. Karakter sahibi, azimli, müşfik, merhametli, dikkatli, ve sabırlı bir insandı. Kendi zevkinden çok milletin refahını düşünerek hareket etti. Bu sayede babası ve amcasının düştüğü hatalara düşmedi. Hayatının son iki yılını hasta geçiren Sultan Birinci Mahmud, 13 Aralık 1754 tarihinde 59 yaşında iken vefat etti. Sultan İkinci Mustafa'nın Yeni Camiideki türbesine defnedildi.



İSYAN KARGAŞASI
Sultan Birinci Mahmud, padişahlığının ilk günlerinde, kendisini tahta çıkaran isyancıların isteklerini yerine getirmek zorunda kaldı. Sultan Üçüncü Ahmed, devrinde yapılmış olan köşk ve konakların çoğu isyancıların istekleri sonucu yakılıp yıkıldı. Devlet adamları ve memurlar isyancıların düşünceleri doğrultusunda atandı. Ancak bunlardan bazıları, Şeyhülislamdan öldürülmeyeceklerine dair fetva aldıktan sonra, görevden kendi istekleriyle ayrıldılar.
İsyancıların lideri konumundaki Patrona Halil de Sultan Birinci Mahmud'a olan bağlılığını bildirmişti. Ancak devlet işlerine müdahale etmek istiyordu. Sultan Birinci Mahmud'dan kendisini yeniçeri ağalığına getirmesini ve Rusya'ya karşı savaş açmasını istedi. 15 Kasım 1730 günü tören yapılacağı bahanesiyle saraya çağrılan Patrona Halil ve yandaşları yakalanarak öldürüldü.
Patrona Halil yandaşları öldürülme korkusuyla tekrar ayaklandılar. Sultan Birinci Mahmud, Sancak-ı Şerif çıkarttı ve halktan ayaklanmanın bastırılması için yardım istedi. İsyanlardan bıkmış olan halk, padişaha yardımcı olarak ayaklanmanın kısa sürede bastırılmasını sağladı (28 Ocak 1731).


ISLAHAT HAREKETLERİ
Sultan Birinci Mahmud'un yaptırdığı ıslahatlar daha çok askeri konularda yoğunlaşıyordu. Fransa'dan gelen Kont De Bonnevale, müslüman olup Humbaracı Ahmed Paşa adını aldı ve çeşitli ıslahatlar yaptı.
Topçu Ocağını ve bozulmaya yüz tumuş olan Humbaracı Ocağını yeniden düzenleyen ve Osmanlı ordusuna yetenekli subay yetiştirmek amacıyla Kara mühendishanesini (Mühendishane-i Berri Hümayun) açan Ahmed Paşa'nın bu çalışmaları sayesinde, Osmanlı Rus savaşlarında başarı sağlandı. Sultan Birinci Mahmud Lale Devri sırasında başlatılan kültür faaliyetlerini de sürdürdü.


İRAN İLİŞKİLERİ
Osmanlı İran Savaşları devam ederken çıkan Patrona Halil İsyanı yüzünden, İranlıların son saldırılarına cevap verilememişti. 1731 yılında başlatılan karşı saldırı bir yıl devam etti.
30 Temmuz 1731'de Kermenşah geri alındı, 16 Eylül 1731'de Korican Zaferi kazanıldı, 11 Ekim 1731'de Urmiye Kalesi alındı ve 4 Aralık 1731 günü de Tebriz geri alındı. 10 Ocak 1732 günü imzalanan Ahmed Paşa Antlaşması ile Kafkasya Osmanlılara, batı İran ve Azerbaycan İranlılara kaldı. Güneyde Kasr-ı Şirin sınırı değişmedi, kuzeyde Aras ırmağı iki ülke arasında sınır yapıldı.
Ahmed Paşa antlaşması ne Osmanlı Devleti'ni ne de İranlıları tatmin etmedi ve çatışmalar 1746 yılına kadar devam etti. Osmanlılar 19 Temmuz 1733 günü Bağdat önlerinde bir zafer kazandılar. 1743 yılında İran Şahı Nadir Şah Irak sınırına saldırdı (29 Mayıs 1743) ve Musul'u kuşattı (27 Eylül 1743).
29 Temmuz 1744 günü Kars'ı da kuşatan Nadir Şah, iki üç ay sonra kuşatmayı kaldırmak zorunda kaldı ve geri çekildi (9 Ekim 1744). 4 Eylül 1746 günü yeni bir barış antlaşması imzalanmış, ancak denge iki taraf lehine de bozulmamış ve sınırlar değişmemiştir.


RUS-AVUSTURYA SAVAŞLARI
Rusların, Lehistan'ın iç işlerine karışmaları, Avusturya ile ittifak yapma çalışmaları, devam eden İran savaşları sırasında Kırım ordusunun Kafkasya üzerinden geçmesine izin vermemeleri ve Azak kalesini işgal etmeleri gibi sebepler, Sultan Birinci Mahmud'un 16 Haziran 1736 günü Rus seferine çıkma kararını almasına yol açtı.
4 Ağustos 1737 günü Banyaluka Zaferi kazanıldı. Balkanlara ve Kırım'a saldıran Rus kuvvetleri bozguna uğrayarak geri çekildiler. 1 Eylül 1739 günü Belgrad kalesi geri alındı. Osmanlı Devleti'nin Avusturya cephesinde de başarılı olması, Rusya'nın barış istemesine sebep oldu. Osmanlı Devleti 18 Eylül 1739 tarihinde Avusturya ve Rusya ile Belgrad antlaşmasını imzaladı.
Belgrad antlaşmasına göre Azak kalesi Ruslara bırakılacak, Rusların savaş sırasında elde ettiği diğer topraklar Osmanlı Devleti'ne teslim edilecek ve Ruslar Karadeniz'de savaş ve ticaret gemisi bulundurmayacaktı. Bu antlaşmanın imzalanmasında Fransa'nın katkıları oldu ve Fransa'ya daha önce verilmiş olan imtiyazlar arttırıldı.
Sultan Birinci Mahmud'un son yılları barış içinde geçti. Ancak bu aralar meydana gelen yangınlar İstanbul'da büyük zarara yol açıyordu. 28 Aralık 1745 günü çıkan büyük İstanbul yangını sırasında Balat ve Fener'de 800 ev yandı. Beş yıl sonra çıkan başka bir yangında İstanbul'un birkaç mahallesi ve tarihi konakları kül oldu (4 Şubat 1750). 3 Eylül 1754 günü büyük İstanbul Depremi meydana geldi. İstanbul'un beş altı gün içinde 14 defa sallandığı bu deprem sırasında Ayasofya, Bayezid ve Fatih camilerinin kubbeleri de zarar gördü.


MİMARİ ESERLER
Patrona Halil İsyanından sonra tahta çıkan Sultan Birinci Mahmud döneminde, imar faaliyetleri Lale Devri'ndeki kadar hareketli değildi.
Bu dönemin en büyük eseri Hekimoğlu Ali Paşa Camii ve Külliyesi'dir.
Tophane'deki Sultan Birinci Mahmud Çeşmesi de o dönem yapılan eserler arasındadır.
Sultan Mahmud zamanında İstanbul dışında da eserler yapıldı.
Bu dönemde Halep'te Osman Paşa Külliyesi ve
Kahire'de Habbaniye Sultan Birinci Mahmud Tekke ve Sebili inşa edildi. Ayrıca;
Erzurum Vezir İbrahim Paşa Camii,
Cağaloğlu Hacı Beşir Ağa Külliyesi,
Şumnu Şerif Halil Paşa Camii ve Külliyesi inşa edildi.

Sultan III. Ahmed devrinde Osmanlı sınırları

0 yorum | Devamını Oku...
Sultan III. Ahmed devrinde Osmanlı sınırları


SULTAN ÜÇÜNCÜ AHMED'İN TUĞRASI

0 yorum | Devamını Oku...
SULTAN ÜÇÜNCÜ AHMED'İN TUĞRASI


SULTAN ÜÇÜNCÜ AHMED 1703-1730

0 yorum | Devamını Oku...

SULTAN ÜÇÜNCÜ AHMED

1703-1730


Tuğrası                 :Tıklayınız
Haritası                 :Tıklayınız
Babası                  :Sultan Dördüncü Mehmed
Annesi                  :Emetullah Rabia Gülnuş Sultan
Doğumu               :30 Aralık 1673
Ölümü                  :1 Temmuz 1736
Saltanatı              :1703-1 Ekim 1730
HAYATI
Sultan Üçüncü Ahmed 30 Aralık 1673 günü doğdu. Babası Sultan Dördüncü Mehmed, annesi Emetullah Rabia Gülnuş Sultan'dır. Annesi Giritlidir. Sultan İkinci Mustafa'nın öz kardeşi olan Sultan Üçüncü Ahmed, uzun boylu, kara gözlü, doğan burunlu ve buğday tenli idi. Son derece zeki, hassas ve zarif bir insandı. İyi bir tahsil ve terbiye görmüş olan Sultan Üçüncü Ahmed ünlü hocalardan dersler almıştı.
Sultan Üçüncü Ahmed, ağabeyi Sultan İkinci Mustafa'nın vefatı üzerine 22 Ağustos 1703 tarihinde 30 yaşında iken Edirne'de tahta geçti. Osmanlı Devleti açısından önemli bir yere sahip olan Lale Devri boyunca padişahlık yapan Sultan Üçüncü Ahmed, hattat ve şairdi. "Necib" mahlasıyla şiirler yazdı. Ayrıca Musiki ile de yakından ilgileniyordu. Divan şairlerinden Urfalı Nabi Efendi'nin hem kendisini hem de şiirlerini çok severdi.
Gençliği diğer Osmanlı şehzadelerine göre bir hayli serbest geçti. Şehzadelerin öldürülmesi geleneği kalktığından, rahat bir hayat sürdü. İstediği her şeyle ilgilendiği için bilgisi de, görgüsü de arttı. Avrupa'daki gelişmeleri inceleme fırsatı buldu ve matbaanın Osmanlı Devletine gelmesi için çok çaba sarfetti. 27 yıl gibi uzun bir süre tahtta kalan Sultan Üçüncü Ahmed, çıkan Patrona Halil isyanı sonunda, 1 Ekim 1730 tarihinde padişahlıktan çekildi.
Sultan Üçüncü Ahmet'in padişahlığının ilk günleri, tamamen disiplinden çıkmış yeniçerileri yatıştırma gayretleri ile geçti. Ancak kendisini padişah yapan yeniçerilere karşı etkili olamadı. Sultan Üçüncü Ahmed'in sadrazamlığa getirdiği Çorlulu Ali Paşa, ona idari konularda yardımcı olmaya çalıştı, hazine için yeni düzenlemelerde bulundu ve Sultan Üçüncü Ahmet'e rakipleriyle mücadelesinde destek oldu.
Sultan Üçüncü Ahmed zamanında Rusya ile olan ilişkilerde gerginlik yaşandı. Bunun sebebi Rusya'nın Orta Asya üzerinde yayılma siyaseti izlemesi, balkanlardaki toplumları Slavlaştırmaya çalışması, açık ve sıcak denizlere inmek istemesiydi.
Erkek Çocukları: Birinci Abdülhamid, Üçüncü Mustafa, Süleyman, Bayezid, Mehmed, İbrahim, Numan, Selim, Ali, İsa, Murad, Seyfeddin, Abdülmecid, Abdülmelik
Kız Çocukları: Emine, Rabia, Habibe, Zeyneb, Zübeyde, Esma, Hatice, Rukiye, Saliha, Atike, Reyhan, Esime, Ferdane, Nazife, Naile, Ayşe, Fatma, Emetullah, Ümmüselma, Emine, Rukiye, Zeyneb, Sabiha

PRUT SAVAŞI
Rusya, Osmanlı Devleti ile mücadelesinde kendi lehine bir zemin yaratmak istiyordu. Osmanlı Devleti içinde yaşayan Ortodoks toplumları kışkırtarak Osmanlı Devleti'ni zayıflatacak ve yapacağı savaşlarda daha önce kaybettiği toprakları geri alacaktı. Eflak ve Boğdan Beylerini Osmanlılara karşı kışkırtan Rus Çarı Deli Petro, Poltova Savaşı'nda İsveç Kralı Demirbaş Şarl'ı yenince, Demirbaş Şarl Osmanlılara sığındı. İsveç Kralını kovalayan Rus birliklerinin Osmanlı topraklarına akınlar düzenlemesi üzerine, Osmanlı Devleti Rusya'ya karşı savaş ilan etti (1711).
Sadrazamlığa getirilen Baltacı Mehmed Paşa, 100.000 kişilik bir orduyla Tuna'yı geçerek Eflak'a girerken, Osmanlı donanması da Karadeniz'e açıldı. Osmanlı kuvvetleri, Kırım Ordusunun da desteği ile Rus birliklerini Prut Nehri kıyısında çember içine aldılar. O an için kurtuluş imkanı bulunmayan Rus Çarı Deli Petro, Moskova'ya bir mektup yazarak durumun zorluğunu ve ümitsizliğini anlattı. Çariçe Birinci Katarina araya girerek Osmanlı Devleti'ne barış teklifinde bulundu. Hem Kırım Hanı, hem de İsveç Kralı saldırıya geçilip Rus ordusunun yok edilmesini savunuyorlardı. Ancak Baltacı Mehmed Paşa, yeniçerilere güvenmiyordu. Kuşatma sırasında yeni bir kutsal ittifakın oluşturulabileceği düşüncesine sahip olan ve Osmanlı ordusunun çok yıpranacağı endişesini taşıyan Baltacı Mehmed Paşa barış yapılmasını kabul etti (21 Temmuz 1711). İmzalanan Prut antlaşması ile Azak kalesi Osmanlılara geri verildi. Ruslar, İstanbul'da devamlı bir elçi bulundurmayacak ve İsveç Kralı Şarl'ın serbestçe ülkesine dönmesine izin vereceklerdi.
Osmanlı Devleti kazandığı bu başarıdan sonra, daha önce kaybedilen Mora yarımadasını da geri almak istiyordu. Venedikli korsanların Osmanlı ticaret gemilerine saldırmaları ve Mora halkının Osmanlı Devleti'nin yönetimi altına girmeyi istemesi Venediklilere savaş açılmasına neden oldu (8 Aralık 1714). Silahtar Ali Paşa, Modon, Koron ve Navarin'i alarak Mora'yı fethetti (22 Ağustos 1715).

PASAROFÇA ANTLAŞMASI
Avusturya'nın, Karlofça Antlaşması gereğince Mora'nın Venediklilere geri verilmesini istemesi üzerine, Avusturya'ya da savaş açıldı. Sadrazam Silahtar Ali Paşa, Osmanlı ordusu ile birlikte Macaristan'a girdi. Peter Varadin'de Prens Ojen komutasındaki Avusturya ordusu Osmanlı kuvvetlerini bozguna uğrattı (5 Ağustos 1716) ve Sadrazam Silahtar Ali Paşa şehit düştü. Bu bozgundan sonra 18 Ağustos 1717 tarihinde Belgrad düşman eline geçti. Silahtar Ali Paşa'nın yerine sadrazamlığa getirilen Damat İbrahim Paşa barış teklif etti. Yapılan Pasarofça Antlaşmasına göre; yukarı Sırbistan, Belgrad ve Banat yaylası Avusturya'ya, Dalmaçya, Bosna ve Arnavutluk kıyıları Venedik'e verildi, Mora Yarımadası Osmanlılarda kaldı (1 Temmuz 1718).
1724 yılında İran'da taht kavgaları başlamıştı. Bu durumdan yararlanarak İran'ı ele geçirmek isteyen Rusya harekete geçti. İran'ın Rusya'nın eline geçmesini istemeyen Osmanlı Devleti İran'a sefer düzenledi. Ruslarla yapılan İstanbul antlaşmasına göre Azerbaycan'da alınan yerler Osmanlılarda kalacak, Derbent, Bakü ve Dağıstan Ruslara bırakılacaktı.
LALE DEVRİ
1718 yılında imzalanan Pasarofça Antlaşmasından sonra Osmanlı Devleti'nde yeni bir dönem başlamıştı. 1730 yılındaki Patrona Halil İsyanına kadar, 12 yıl süren bu döneme Lale Devri denir. Sultan Üçüncü Ahmed ve Damat İbrahim Paşa barışçı bir siyasetten yanaydılar. Lale Devri de bu barışçı politikaların bir ürünü olarak ortaya çıkmıştı.
Lale Devri'nde edebiyat, kültür ve sanat alanında gelişmeler olduğu gibi, teknik konularda da Avrupalı devletlerden etkilenilerek bazı yenilikler gerçekleştirildi. Bu dönem de Avrupa'ya ilk kez geçici elçiler gönderildi. 1727 yılı ortalarında Osmanlı Devleti'nde de matbaa kurulması için düzenlenen padişah fermanı üzerine, Paris Elçisi 28. Mehmed Çelebi'nin oğlu Sait Efendi ve İbrahim Müteferrika ilk matbaayı kurdular (16 Aralık 1727).
Lale Devri'nde Yalova'da bir kağıt fabrikası kuruldu. İstanbul'da sık sık çıkan yangınları daha hızlı kontrol altına almak için, yeniçeriler içinden bir itfaiye örgütü oluşturuldu. Yine İstanbul'da bir kumaş fabrikası ve bir çini imalathanesi açıldı. Her tarafta birçok köşk, saray ve lale bahçeleri yapıldı. Ayrıca Doğu kültürünün klasik eserleri ilk kez Türkçe'ye çevrildi. İstanbul'da halk yıllar süren savaşlardan sonra böyle bir dönem yaşamanın mutluluğu içerisinde idi.
PATRONA HALİL İSYANI
Damat İbrahim Paşa'nın açtığı zevk ve sefahat devrinden memnun olmayan bu yapılanları israf olarak gören bir kitle oluşmuştu. Bu topluluk İran seferinden olumsuz haberler gelmesi üzerine, harekete geçmiş camilerde ve diğer yerlerde propaganda yaparak ayaklanmanın zeminini oluşturmaya başlamıştı. Yeniçerilerin içerisinde de huzursuzluk belirmişti. On yedinci Ağa Bölüğü Yeniçerisi Patrona Halil ve yandaşları 25 Eylül 1730'da ayaklanmayı başlatmışlar, ancak halkın onlara katılmaması endişesiyle bu girişimlerinden vazgeçmişlerdi. İsyancılar üç gün sonra Bayezit caminin Kaşıkçılar kapısı tarafından yürüyüşe geçerek ayaklanmayı resmen başlattılar. Esnafı da dükkanlarını kapatarak kendilerine katılmaya ikna eden isyancılar, hapishaneleri boşalttılar ve yeniçerilerden de yardım gördüler. Yeniçeri ağalarından Hasan Paşa onlara karşı harekete geçtiyse de başarılı olamadı.
Bu gelişmeler üzerine Sultan Üçüncü Ahmed isyancıların ne istediklerinin sorulmasını istedi. İsyancılar, Sadrazam Damat İbrahim Paşa ile birlikte 37 kişinin kendilerine teslim edilmesini istediler. Lale Devri'nin önemli kişilerinden olan Damat İbrahim Paşa ve bazı devlet adamları idam edilerek isyancılara teslim edildi. İsyan sırasında şehir tahrip edildi. İsyancılar Sadabad Köşkü'nü yaktılar. Ayrıca Divan şairlerinden Nedim de isyan sırasında öldü.
Patrona Halil ve diğer isyancı başları, bu sefer de tüm isteklerini yerine getiren Sultan Üçüncü Ahmed'in tahtan indirilmesini istedi. Kendisine ve ailesine zarar verilmemesi durumunda tahttan çekileceğini bildiren Sultan Üçüncü Ahmed, 1 Ekim 1730'da Osmanlı tahtını Şehzade Mahmud'a bıraktı.
MİMARİ ESERLER
İnce ve hassas bir ruha sahip olan Sultan Üçüncü Ahmed, Sadrazam Damat İbrahim Paşa ile uyum içerisinde çalışmış, bu sırada yaşanan Lale Devri'nde sanata, edebiyata ve toplumsal hayata özgün bir anlayış getirilmişti.
Sultan Üçüncü Ahmed;
Topkapı sarayı ile Yeni Camii'de birer Kütüphane,
Ayasofya'da Bab-ı Humayun'un karşısında Türk sanat şaheserlerinden sayılan bir çeşme (Sultan Üçüncü Ahmet Çeşmesi) ve
İstanbul'un su ihtiyacını karşılamak amacıyla da Deryay-i Sim adlı bir su bendi inşa ettirmiştir.
Bunlardan başka;
Üsküdar Yeni Valide Camii,
Çorlulu Ali Paşa Medresesi,
Damat İbrahim Paşa Camii ve Külliyesi,
İstanbul'da Yeni Postane arkasında Daarül Hadis ve Sebil,
Ortaköy Camii önündeki çeşme,
Üsküdar Şemsi Paşa'da Hüsrev Ağa Camii önündeki çeşme ve
Çubuklu Camii yanındaki Mesire Çeşmesi gibi eserler yine bu dönemde yapılmıştır.

Sultan II. Mustafa Devri Haritası

0 yorum | Devamını Oku...
Sultan II. Mustafa Devri Haritası


Sultan II. Mustafa'nın Tuğrası

0 yorum | Devamını Oku...
Sultan II. Mustafa'nın Tuğrası

Hakkımızda

Bu Sayfa Üzerinde Aklınıza gelecebilecek tüm sorulara cevap arayacağız, sormak istediginiz birşey varsa iletişim kısmından yazabilirsiniz.

Takip Listemizden

İstatistikler


Sitemizde 33 kategoride toplam yazı bulunmaktadır!

Görüntülenme

back to top