Hamilelik etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Hamilelik etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

3 Kasım 2011 Perşembe

Anne sütünü artıran besinler yiyecekler gıdalar nelerdir artırmanın yolları nasıl artar?

0 yorum | Devamını Oku...

Anne sütünü arttıracak belirli gıdalar yoktur ancak süt üretimini arttırmaya yardımcı olacak bazı yöntemler vardır.Dahada önemlisi bebeğinizin nasıl beslendiği sizin nasıl beslendiğiniz ile doğru orantılıdır. Şayet bebeğiniz doğru pozisyonda verimli bir şekilde emdiği takdirde sütünüz artacaktır. Bu da sütünüzü arttırmada size yardımcı olacaktır.
Anne sütünü artıran besinler nelerdir?… 
Süt üretimi konusunda iki önemli etken vardır.
Birincisi yeterli miktarda sıvı almaktır. Bu sadece süt değildir, su yadameyve suyu olabilir. Emzirme boyunca fazla sıvı tüketmeye itina edin.
Bebeğinize süt verirken bir bardak su tüketmeyi adet haline getirin. Bol sıvı tüketmek size süt yaptırmayacaktır ancak vucüdunuzun kaybettiği sıvıyı geri kazanmanızı sağlayacaktır. Emzirirken fazladan 500 kalori alınması gerekir. kilo vermek için rejime giren anneler daha az kalori aldıkları için bu dönemde zayıf düşer ve vücutları verimli süt üretimini sağlayamaz.
Ayrıca bebekler alkollü anne sütünden hoşlanmamakta ve annelerini daha az emmektedirler. Dolayısıyla daha az uyarım sonucu süt üretimi olumsuz yönde etkilenmekte anne sütü azalmaktadır.
Stres süt üretimini olumsuz yönde etkilemektedir hayatınızdaki angaryalardan sıyrılmaya gayret edin yada aşırı titizliğiniz bir süreliğine tatile gönderin en azından oturun ve gözlerinizi bir yada iki dakikalığına kapatın!
Kafein alımı süt üretimini uyardığı gibi bebeğinizi de uyarır. Fazla miktarda kafein sizi etkilediği gibi bebeğinizi de etkiler. Kafein bebeğinizin vücudunda yetişkinlere nazaran daha uzun süre kalır dolayısıyla etkileri de daha uzun süreli olacaktır.
Ayrıca kafein bebeğinizi huzursuzlaştırır ve uyku düzenini bozulmasına neden olur. Bir fincan kahve yada soda sorun yaratmaz ancak fazla miktarda alındığı zaman (günde beş fincan yada daha fazla) bebeğiniz bu durumdan etkilenir.
Tüm bunların ardından bir cümlede anlatmak gerekirse
Süt üretimini arttırmanın en iyi yolu kısa aralıklarla emzirmek yada bol miktarda sıvı tüketmek (meyve suyu ve su) , yeterli kalori almak ve dinlenerek stresten uzak olmaktır.
Çocuğunuza dua okuyarak bilmiyorsak sadece “la ilahe illallah” zikrini okuyarak hem daralan ruhumuzu rahatlatır hemde evimizdeki meleğin yanına diğer melekleri çağırmış oluruz.

Sezeryan dikiş bakımı nasıl yapılmalıdır?

0 yorum | Devamını Oku...

Epizyotomi doğum sırasında düzensiz yırtıklar oluşumunu engellemek ve bebeğin başının daha rahat çıkmasını sağlayacak olan ve doktorunuz tarafından yapılan kesidir. Hastanede bulunduğunuz sürece doktorunuz tarafından takip edilecek bu kesinin bakımı için taburcu olduktan sonra da sizin dikkate etmeniz gereken noktalar şunlardır:
Size reçete edilen antiseptik solüsyonla pansuman (binde birlik Rivanollü solüsyon veya benzeri) günde 3 defa yapılmalıdır.
Reçetenize yazılan antibiyotik önerilen dozlarda kullanılmalıdır.
Kesi yeri kuru tutulmalıdır. Bu amaçla, sağlıklı olmayan bezler kullanılmamalı hijyenik pedler tercih edilmelidir. Pedler de sık sık (4-6 saatte bir) değiştirilmelidir.
Tuvalet sonrası temizlik, önden arkaya doğru yapılmalıdır.
Gerekirse, antiseptik solüsyonla pansuman tuvalet sonrası tekrarlanmalıdır.
Banyo yaparken ayakta duş şeklinde yıkanmayı tercih ediniz. Banyo sonrasında da kesi bölgesini mutlaka kurulayınız.
Kabız olmamaya dikkat ediniz. Bunun için posalı ve lifli yiyecekleri tercih etmelisiniz.
Sezaryenle doğum yapan hastalarda karın alt kısmında enine bir kesi mevcuttur. Bu kesinin ilk pansumanları hastanede iken doktorunuz tarafından yapılacaktır. Taburcu olduktan sonra bu kesi ile ilgili olarak sizin yapmanız gereken herhangi bir pansuman işlemi yoktur. Ancak, dikkat etmeniz gerekenler:
Genellikle, 1 haftadan sonra tam bir banyo yapmanızda herhangi bir sakınca yoktur. Öncesinde vücudunuzun diğer kısımlarınızı yıkayabilirsiniz ancak, kesi bölgesine su gelmemesine dikkat ediniz.
Giyeceğiniz iç çamaşırın sentetik olmamasını öneriyoruz. Ayrıca, çamaşırın lastiği tam kesinin üstüne denk gelmemeli daha yüksek kesimli çamaşırlar kullanılmalıdır.
Reçetenize yazılan antibiyotik önerilen dozlarda kullanılmalıdır.
Eğer; epizyotomi ya da sezaryen kesisinde ağrı, şişlik, kızarıklık, ısı artışı, kanama, dikiş açılması veya iltihaplı akıntı olursa acilen kliniğimize başvurmanız gerekmektedir.

Kanama, akıntı

Doğum sonrası kanama ve akıntı 4-6 hafta kadar sürer. Başlangıçta kırmızı olan akıntının rengi daha sonra kahverengi akıntı şeklini alacak, birkaç gün içinde giderek açılarak sarı daha sonra da beyaza yakın bir akıntı şeklinde devam edecektir. Bu dönemde, hijyenik pedler kullanılması tampon vb materyalin kullanılmaması önerilmektedir.
Eğer; kanama miktarı aşırı ise, 1 haftaya kadar kanama azalmamış veya rengi açılmamışsa, ya da kötü kokulu iltihaplı akıntı varsa acilen başvurmanız gerekir.

Lohusa olan kadınlara haram olan şeyler nelerdir?

0 yorum | Devamını Oku...

1. Namaz kilmak

Kadin bu durumlarda kilamadigi namazlari kaza etmez. Narnaz hergün tekrarlandigi için dinimiz kadinlara kolaylik göstermistir. Peygamberimiz (A.S.), kendisine ayhali hakkinda soru soran bir kadina:
         ”Ayhali oldugun zaman namazi birak, ayhali sona erince gusül yap ve namazini kil” (28) .

2. Oruç tutmak

Kadinlar bu hallerde tutamadiklari oruçlari daha sonra kaza ederler. Hz. Aise (R.A.) diyor ki:
        ” Peygamherimiz (A.S.)’in zamaninda biz ayhalinden temizlenince orucu kaza eder, namaz.i kaza etmezdik. ” (29).

3. Kur’an okumak

Peygamberimiz (A.S.) söyle buyurmustur:
Ayhali olan kadin ve cünüp olan kimse Kur’an ‘dan hiçbir sey okuyamaz. ,, (30)
Ancak, ayhali olan bir kadin ögretici, Kur’an okumak niyeti ile degil de ögretmek maksadiyla harf harf, kelime kelime Kur’an ögretebilir. Bu durumda olan kadin dua ayetlerini dua niyetiyle okuyabilir. Şükretmek maksadiyla ”elhamdülillah” diyebilir. ”Besmele” çekebilir, Allah’i zikr ve tesbih edebilir.

4. Kur’an’a el sürmek

Ayhali ve lohusa olan bir kadin Kur’an-i Kerim’e, (Kur’an tercemesi de bu hükümdedir.) kagit ve para üzerine yazili olan Kur’an ayetine el süremez. Kur’an’dan ayri olan bir kab veya kilif ile Kur’an’a el sürebilir. Üzerinde ayet yazili parayi bir kese ile tutabilir.
Bu konuda Kur’an-i Kerim’de:
Ona (Kur’an’a) ancak temizlenenler dokunabilir.” (31) buyurulmus, Peygamberimiz de: ”Kur’an’a ancak temiz olan kimse tutabilir.” (32) uyarisinda bulunmustur .
Müslüman olmayan bir kimseye istegi halinde hidayete ermesi ümidi ile Kur’an-i Kerim ve dini bilgiler ögretilebilir. Ancak, gusül yapmadikça Kur’an’a el sürdürülmez.
Ayhali ve lohusa olan kadin, tefsirden baska dini kitaplari tutabilir. Giydigi elbisenin yeni ile Kur’an’i tutmak mekruhtur. İçinde Kur’an-i Kerim bulunan bir kutuyu tasimak caizdir.
(29) Ebu Davut, Tahare, i 05; Nesei, Siyam, 64
(30) Tirmizi, Tahare, 98; Ibn Mace, Tahare, 1 05 (31)Vakia: 79
(32) Camiu’s-Sagir, (Hadisi Taberani rivayet etmistir.)
Yüzügün tasinda Kur’an’dan bir parça veya Allah’in isimlerinden biri yazili olsa bu yüzük parmakta iken helâya girmek mekruh olur. Üzerinde Kur’an yazili olan bir sey cebe konur veya bir seye sarili olursa mekruh olmaz. Bununla beraber bu gibi davranislardan sakinmak daha uygundur .
Ayhali, lohusa ve cünüp olan kimsenin Kur’an’a bakmasi caizdir.
5. Camiye Girmek
Ayhali veya lohusa olan kadin camiye giremez. Düsman, yirtici hayvan ve soguktan korunmak veya baska yerde bulunmayan ve carnide olan sudan almak gibi zorunlu hallerde ise carniye girebilirler. Böyle bir durumda camiye girmek için teyemmüm yapilmasi uygun olur.

6. Kabe’yi tavaf etmek

Ayhali ve lohusa olan kadin Kâbe’yi tavaf edemez.
7 .Cinsel İliskide Bulunmak
Ayhali ve lohusa olan bir kadinla.cinsel iliskide bulunmak erkege haram oldugu gibi buna imkan hazirlamak ve riza göstermek kadina da haramdir. Bu durumda cinsel iliskide bulunan kimse büyük günah islemis olur ve bundan tevbe etmesi gerekir. Kur’an-i Kerim’de bu konuda söyle buyurulmustur.
Ayhalinde olan kadinlardan uzak durun. (Onlarla cinsel iliskide bulunmaym) Temizleninceye kadar onlara yaklasmayin.” (33)
Ayhali esnasinda cinsel iliskide bulunmanin birçok kadin hastaliklarina sebep oldugu bugün tibben de sabit olmustur .
Kadinin ayhali hakkinda kocasina yanlis bilgi vermesi helal olmaz. Meselâ; ayhali oldugu halde iliskide bulunmasini saglamak için kocasindan bunu saklamak, veya ayhali olmadigi halde kocasinin istegini önlemek için yalandan ayhali oldugunu söylemek helal degildir.
Ayhali ve lohusa olan kadinla yatilir. Göbegi ile dizkapagi arasinda kalan kismin disinda kendisine sarilmak ve öpmekte sakinca yoktur .
(33) Bakara: 222
Özür Sahibi Olanlarin Durumu
Abdesti bozan seyin bir namaz vakti kesilmeden devam etmesine”özür” denir.
Idrarin devamli olarak gelmesi, burundan veya bir yaradan sürekli kan akmasi, bir hastaliktan dolayi göz, kulak ve memelerden gelen akinti özür oldugu gibi, daha önce anlattigimiz istihaza kani da kadinlar için özürdür. Kendisinde böyle bir özür olan kimseye ”özür sahibi ” denir.
Bu özürlerden biri, abdest alip namaz kilacak kadar bir süre ara vermeden namaz vaktinin evvelinden sonuna kadar devam eder ve ondan sonraki her namaz vaktinde de bu özür en az bir defa meydana gelirse, o kimse özür sahibi sayilir.
Eger özür, bir namaz vakti içinde hiç meydana gelmezse özür ortadan kalkmis olur ve o kimse de özür sahibi olmaktan çikar. Özür sahibi özrü devam ettigi sürece her namaz vakti abdest alir ve bu abdestle o namaz vakti içinde -baska bir seyle abdesti bozulmadikça- diledigi kadar farz ve nafile namazi kilabildigi gibi, kazaya kalmis namazlari, cenaze ve bayram namazlarini da kilabilir ve Kur’an-i Kerim’i tutabilir.
Namaz vakti çikinca özür sahibinin abdesti bozulur. Mesela, günes dogunca sabah namazinin vakti çiktigindan özür sahibinin de abdesti bozulmus olur. Namaz vaktinin girmesi ile abdest bozulmayacagindan günes dogduktan sonra bayram ve kusluk namazlari için abdest alan kimse bu abdestle ögle namazini kilabilir.
Özürlü kimseden akan kan, irin ve sidik çamasirina dokunsa bunu yikadigi takdirde, akinti devamli oldugundan dolayi yine pislenecekse çamasirini yikamasi gerekmez. Tekrar dokunmayacaksa yikamasi lazimdir .

Bebeğim neden emmek istemiyor?

0 yorum | Devamını Oku...

Bu sorunun cevabı aşağıdaki şıklardan birisi olabilir. Eğer sizin bebeğinizin farklı bir nedeni varsa lütfen benimle paylaşın.
  • Yeni gıdalar veya beslenme yapılan bazı değişikler anne sütünün tadını değiştirebilir.
  • Bebeğinizin dişleri çıkıyor olabilir.
  • Stres altında olabilirsiniz ve bebeğiniz de bunu anlayabilir.
  • Emzirme saatlerini değiştirmeniz onu etkileyebilir.
  • Bebeğiniz kazayla göğüs ucunuzu ısırdığında yüksek sesle bağırırdığınızda onu korkutursunuz.
  • Parfümünüzün kokusu bebeğinize ağır gelmiş olabilir.
  • Bebeğiniz kulak enfeksiyonu geçiriyor ya da burnu tıkanmış olabilir.

Anne Sütünü nasıl çoğaltabilim?

0 yorum | Devamını Oku...

Emzirmek, bir annenin bebeğine verebileceği en güzel hediyedir, onun için yapabileceği en güzel şeydir. Bebek için en iyi beslenme, hayata sağlıklı bir başlangıç yapmanın en önemli yoludur.
Emzirmenin başlatılıp sürdürülebilmesi için özellikle bebeğin babası olmak üzere tüm aile anneyi desteklemeli; gebelikte takibini yapan doktoru, çocuk doktoru ve aile hep birlikte olumlu, destekleyici bir tutum içinde olmalıdırlar. Alttaki yazıda, annelere anne sütünü arttıracak bazı önerilerimizi sıralayacağız.

Daha Sık Aralıklarla Emzirin:

Yenidoğan bebeğinizi en az 2 saatte bir emzirin, uyuyorsa uyandırın. Gece ise, 4-5 saatten fazla uyumasına izin vermeyin, uyandırıp emzirin. Bebeğin sık sık emmesi anne sütünü arttıracak en önemli etkendir. Bu durum, ilk günlerde yeni anne için biraz yorucu olsa da, emzirmenin başarıyla sürmesi için gereklidir. Bebeğin kilo alması anneye bu ilk sıkıntıları unutturacaktır.
Annenin göğsünde her zaman bebeğe yetecek miktarda süt vardır, emzirme sırasında da, hormonal uyarıyla vücut tekrar süt üretecektir. Göğüslerin çok dolu olması bebeğin daha çok doyduğunu göstermez. Aynı şekilde, bazen pompayla sütü sağan anneler gelen miktar karşında hayal kırıklığı yaşayabiliyorlar. Pompayla çektiğiniz miktar, bebeğin memede ne kadar alabildiğinin bir ölçüsü değildir. Bebeğin yeterince beslendiğini ancak kilo alışıyla anlayabiliriz. 

Daha Uzun Süre Emzirin:

Bebeğin belli bir süre değil, bir göğsü bitirene kadar emmesini sağlayın, sonra da öbür göğse geçin. Böylece, hem önce gelen sulu sütü, hem de sonra gelen yağlı sütü alacak, vücudunuz da süt yapımı için gereken uyarıları almış olacaktır. 

Emzirme Sırasında Bebeği Mümkün Olduğunca Çıplak Bırakın:

Emerken kolay yorulup bırakan, uyuyakalan bebekler; bezleri kalacak şekilde soyulup anneyle cilt teması sağlanırsa daha uzun ve etkili emmeleri sağlanabilmektedir. Üşümemesi için bir örtü ile korunarak emmesi sağlanabilir. Emerken özellikle bebeğe eldiven giydirilmemeli, anneye dokunabilmesine fırsat verilmelidir. 

Emzirmeye ve Kendinize Odaklanın:

Yenidoğan bebeğini emziren anne önceliğinin emzirme olduğunu bilmelidir. Dinlenmeye, dengeli beslenmeye zaman ayırmalı, babadan emzirme dışı işlerde yardım almalıdır. Ev işlerini de bebekle birlikte mükemmel bir şekilde yürütmesi gerekmediğini kabullenmeli, her şeyi hallederim diyerek kendini strese sokmamalı rahat olmalıdır. 

Biberon ve Emzik Vermeyin:

Emzirme dengesi kurulup bebek kilo almaya başlayana dek (tercihen ilk 1 ay ) bebeğe biberon, emzik verilmemelidir. Böylece tüm emme faaliyetini memede gerçekleştirecek, süt yapımı uyarılmış olacaktır.

Emzik kullanmanın faydası ya da zararı var mıdır?

0 yorum | Devamını Oku...

Bu sorunun cevabı bebeğin içinde bulunduğu durumdan duruma farklılık gösterir. Eğer doğumundan itibaren düzenli ve yeterli miktarda anne sütü almış bir bebekten bahsediyorsak emme içgüsünde doyuma ulaştığını söyleyebiliriz.

Sadece daha az sorun çıkararak uyuması için emziğe alıştırmak zaman zaman anne-babaların başvurduğu bir metottur. Ancak, emziğin asıl amacı çocuğun emme davranışında doyuma ulaşmasını desteklemek ve bir sonraki gelişim basamağına geçmesini sağlamaktır.


Bu durumdaki bebekler için emzik kullanımı, bırakma sürecinde yaşanan sorunlar düşünüldüğünde gerekli görülmemektedir. Bunun aksine, hiç anne sütü alamamış dolayısıyla emme duygusunu doyuma ulaştıramamış bir bebeğe emzik verilmesi, bu hazzı yaşamasını sağlayacağından yararlıdır. Bebeğin duygusal gelişimi için emmenin verdiği güven hissini yaşaması gerekir. Aksi takdirde, bu hazzı yaşamak için parmağına yönelebilir ki bu emzik kullanmaktan çok daha tehlikeli bir alışkanlığa sebep olabilir. Çünkü günü geldiğinde emziği atabilirsiniz ama parmağı kesip atmak mümkün değildir.

Açelya Şahin Fırat
Uzman Klinik Psikolog

Hamilelikte ruhsal ve duygusal değişimler

0 yorum | Devamını Oku...
Her ne kadar hamilelik ve doğum son derece tabi olaylar gibi  gözükse de, bir bakıma normal yaşantınızdan biraz farklı ve özel bir durumdur. Bu dönemde bedensel olduğu kadar, ruhsal olarak da değişimler yaşanır.
Hamileliğin son zamanlarında  yaşanan en temel korku doğum korkusudur. Hamile eğitim merkezleri doğum sancısını azaltan egzersizler ve farklı nefes alma teknikleri gösterme konusunda yararlıdır. Ayrıca doğum deneyimi yaşamış annelerle konuşmak da sizi rahatlatacaktır.
Hamilelik çoğu kadında duygusal gelgitler yaratır. Bunların nedenleri tam olarak bilinmemekle beraber, hormonal ve diğer fiziksel değişimlerin yanısıra, eşinizin ve sizin hayatınızda meydana gelen değişimlerin de etkili olduğu düşünülmektedir. Hormonal değişimlere, vücudunuzdaki ağrı ve acılar da eklendiğinde kendinizi kötü hissetmeniz gayet normaldir. Bir dakika sonra bebeğin bir tekmesi, radyoda sevdiğiniz bir şarkı veya izlediğiniz basit bir televizyon reklamı sizi güldürebilir.
Hayatınızda ve vücudunuzda oluşan onca değişimle bu gelgitleri yaşamanız gayet doğaldır. Bazı hamileler, bu gelgitlerden dolayı “iyi bir anne” olamayacaklarını düşündüklerinden kendilerini suçlu hissedebilirler. Ancak genelde kendini sebepsiz yere “üzgün” veya “kötü” hissetmek hamilelikte normaldir. Duyduğunuz bu rahatsızlıkların görüntünüzle, seks hayatınızla , maddi durumunuzla veya kendinizi yalnız hissetmenizle de ilgisi olabilir. Böyle anlarda etrafınızdan alacağınız biraz moral desteği kendinizi çok daha iyi hissetmenizi sağlayacaktır. Ancak bu ruh haliniz sürekli aynı şekilde devam ediyorsa ve normal yaşantınıza dönmekte çok zorluk çekiyorsanız, depresyonunuz daha ciddi boyutlarda olabilir. En kısa zamanda doktorunuzla görüşün. Size yardım edebilecek birileri mutlaka vardır.
En azından haftada birkaç kez, size ve bebeğe çok önem veren bir yakınınızla görüşün ve durumunuzu paylaşın. Her ne kadar eşinizle herşeyi paylaşmak çok değerli olsa da bazen farklı destek yerleri bulmak her ikinizin de kendini daha iyi hissetmesini sağlayacaktır. Bunun dışında sizin için önemli olan şeyleri ertelemeyin, hayatınız devam ediyor bu yüzden hayatınıza ara vermemelisiniz.
Hamileliğinizin özellikle son döneminde kendinize karşı biraz daha hoşgörülü olmalısınız. Unutmayın yeni bir insan dünyaya getiriyorsunuz, bu büyük bir iş ve siz bunun mutluluğunu yaşamalısınız.
Vücudunuz bebeği taşıyabilmek için sürekli genişliyor; bu yüzden daha önce yaşamadığınız kadar ağrı, acı ve stres yaşayabilirsiniz.
Vücudunuz, hamileliğinizin ilk üç ayından başlayarak, bebeğinizin rahatça büyüyebilmesi için, yoğun şekilde hormon salgılar. Bedeninizdeki bu yoğun tempo kendinizi yorgun hissetmenize neden olur. Son üç aya girildiğinde ise sık sık tuvalete gitmek, rahat oturma pozisyonu bulamamak gibi sorunlaruykusuz geceler geçirmenize neden olur. İşte size yorgunlukla baş edebilme yolları:
Az miktarlarda olmak üzere sık sık yemek yiyin.
Eğer doktorunuz vitamin desteği vermişse mutlaka kullanın.
Sık sık yorucu olmayan yürüyüşler yapın.
Fırsat bulabildiğiniz her an dinlenin.
Dört Altın Kural:
Sağlıklı ve rahat bir hamilelik dönemi geçirebilmek için şu kurallara dikkat etmelisiniz;
1. Her Gün 15-20 dakika serin ve gölgelik bir bölgede yürüyüş yapın.
2. Su, meyve suyu, süt gibi kafein, katkı maddesi veya renklendirici madde içermeyen içeceklerden günde 8-10 bardak için.
3. Sabahları ve akşamları en az birer saat bir tarafınıza doğru yatarak dinlenin
4. Gün boyunca az miktarlarda olmak koşuluyla 5-6 öğün yiyin

İnsanın hayat boyu sağlığı, normal doğumdan geçiyor

0 yorum | Devamını Oku...

Geleceğin toplumu, doğum oranındaki düşüş, sezaryenli doğumlardan dolayı tehdit altında bulunuyor. İşte geleceğin büyük tehlikeleri:
Müstakil Sanayici ve İşadamları Derneği (MÜSİAD) tarafından yayınlanan Çerçeve Dergisi’nde yer alan bir çalışmaya göre, geleceğin toplumu, doğum oranındaki düşüş, sezaryenli doğumlar, boşanmalar, geçim sıkıntıları ve evlenme yaşının artmasından kaynaklanan nedenlerden dolayı tehdit altında bulunuyor.
MÜSİAD Araştırmalar ve Yayın Komisyonu tarafından hazırlanan Çerçeve Dergisi’nde, sanayi sonrası toplumun ekonomik ve teknolojik trendlerinin demografik gelişmeyi nasıl etkilediğine yönelik bir çalışmaya yer verildi. Çalışmada, sezaryenli doğum gelecek için büyük tehdit olarak değerlendirildi.
Günümüz Türkiye’sinde sezaryenli doğumun normal, normal doğumun anormal hâle geldiği belirtilen raporda, “Sadece hayatî, istisnaî durumlarda tıbbî zorunluluktan başvurulabilecek bir yöntem olan sezaryenle doğum, bugün gerek doktor, gerekse de hamilelerin gafletiyle neredeyse normal doğum oranını geçti. Oysa adı üstünde insanın hayat boyu sağlığı, normal doğumdan geçiyor.” denildi.
Tıbbî bulgulara göre sadece normal doğum esnasında salgılanan “sevgi hormonu” oksitsin’in anne ve bebek arasında başka türlü kurulamayacak bir bağın kurulmasını sağladığı belirtilen raporda, çocuğun normal doğum esnasında salgılanan bu hormon eşliğinde dünyaya gelişi, onu hayatın zorluklarına karşı dirençli kıldığı kaydedildi.
Raporda, ABD’de yapılan bir araştırma, sezaryenle doğan çocukların ilk 28 gün içinde ölme riskinin, normal doğumla dünyaya gelen bebeklerden 3 kat fazla olduğunu gösterdiği vurgulandı.
Devlet İstatistik Enstitüsü’nün son verilerine göre, bugün aile başına düşen ortalama çocuk sayısı 2,1 olduğu belirtilen raporda, “Türkiye’de nüfus artışı tehlike sınırında bulunuyor. Ancak asgari 3 çocukla nüfus artışı, normal hızını koruyabiliyor. Karı-koca ile biri kız, biri erkek 2 çocuktan oluşan çekirdek aile imajı, reklâmlarda sürekli yansıtıldığı gibi, ideal olarak insanlara empoze ediliyor. Hatta bugün bazı eşyalar ve evler bile bu 2 çocuklu çekirdek aile standardına göre yapılıyor. Oysa ne yazık ki ileride bu çekirdek ailenin çocuklarının amca, dayı, teyze veya haladan ikisi olmayacak.” görüşüne yer veriliyor.
Eskiye nispetle artışa rağmen boşanma oranları, dünya ortalamalarına göre Türkiye’de henüz makul, iyimser bir seviyede olduğu ifade edilen raporda, Türkiye’de tüm toplumsal-kültürel çözülmeye rağmen, aile kurumu önemini ve varlığını korumaya devam ettiğine dikkat çekiliyor.
(CİHAN)

MÜKEMMEL VE MUCİZEVİ ÜRÜN SÜT

0 yorum | Devamını Oku...

Şimdiye kadar taklidi yapılamamış veya yerini tutacak bir şey icat edilmemiş olan formül.

Hepimizin ilk gıdası olan süt, acaba neden bu vasıfları taşımaktadır?
İçinde ne vardır?
Besleyici özelliği nedir?
Eğer sütleri genel olarak incelersek, ilk tespitlerimiz, onların saydam olmayan hafif sarımsı renkleri ile özel kokuları ve hafif tatlımsı lezzetleri olacaktır.

Sütün bileşenlerini araştırdığımızda ise, o mükemmel karışımın içinde suya, yağ ve yağda çözünen maddelere, proteinlere, tuzlara, karbonhidratlara, suda çözünen maddelere ve enzimlere rastlayacaksınız.

Araştırmanızı biraz daha derinleştirdiğinizde, 1 cm³ sütte (sindirimi kolaylaştıran) emisyon halinde 1 milyon yağ damlacığının bulunduğunu,şeker ve kazein katıldığını göreceksiniz. Sütün içindeki bu yağ şeker ve kazeini, ne vücudun bir başka yerinde, ne de tabiatta bulamayacaksınız.

Sütün esrarengiz formülü, bu kadarla bitmemektedir. 1 cm³ süte, yaklaşık olarak 1 miligram kalsiyum bulunmaktadır.
Bu miktar kalsiyum bile yetişkin bir insanın günlük kalsiyum ihtiyacının yarısını karşılamaktadır.
Dünyaya yeni gelmiş yavruların en eksiksiz besini süt olduğu gibi, hasta bir insanın ilk besini de, süt ve sütten yapılmış gıdalardır.

Sütte, kalsiyum yanında bol miktarda fosforun bulunduğu da bilinir. Ancak demir ve bakır oranı oldukça azdır. Yeni doğan yavru, demir ve bakıra ihtiyaç duyduğuna ve sütten başka gıdası bulunmadığına göre ne yapacaktır?

Süt, gerçekten ibret verici bir karışımdır.

Süt, tek başına kullanıldığı gibi, bazı gıdaların hammaddesi olarak da kullanılmakta ve hangi şekle girerse girsin, olağan üstü bir tesir icra etmektedir. Bunlardan yoğurt, midede kendi kendini sindirebilen tek gıda olarak bilinmekte ve verem ile şarbon dışında tifo, para tifo, difteri, dizanteri, kolera  gibi 22 hastalığa ait mikrobu imha edebilmektedir.
Peynir ise, kemiklerin ana maddesi olan kalsiyumun, kalsiyum parakazeinat şeklinde çöktürülmüş halidir. Ve sindirilmesi son derece kolaydır.

Yediğimiz peynirlerde de aynı mükemmel mekanizma taklit edilmekte ve süt, genç danaların veya kuzuların midelerindeki renin enziminden (şirden) faydalanılarak peynir haline getirilmektedir.
Yapılan araştırmalarda, sütün en iyi mayalanma sıcaklığının 35-38 °C dereceler civarında olduğu anlaşılmıştır ki, bu sıcaklık da vücut ısısından başka bir şey değildir…

Süt ve Süt Ürünleri Nelerdir
Kaymak: Süt ısıtıldığında albümin ve globulin katılaşır. Beraberinde biraz da yağ toplanarak yüzeyde tabaka oluşturur. Süt soğuduğunda sertleşen bu tabakaya kaymak denir.
Tereyağ: Tereyağ soğuk sütün çarpılmasıyla elde edilir. Bu nedenle pastörize olmamış ve kaynatılmamış sütten yapılmış tereyağlarda mikrop bulunur. Tereyağ, sütün kaynatılıp soğutulmasından sonra yapılması gerekir.
Yoğurt Nedir ve Yoğurt Mayalama Yapımı: Yoğurt, sütün yoğurt mayası ile mayalanması ve yoğurdun içindeki özel mayaların üretilmesi ile hazırlanan kıymetli bir besindir. Sütün mayalandırma ısısı 40-45°C olmalıdır. Daha yüksek ısılarda yoğurt mayasındaki mikroplarda öleceği için yoğurt tutmaz. Piyasada özellikle meyveli yoğurt olarak satılan ve pastörize olmuş olan yoğurtları da süte çalmakla (mayalamakla) yoğurt tutmaz. Yoğurt, oda ısısında süte göre daha çok dayanabilir. Asit ortamı süte göre daha fazla olduğundan mikroorganizmalar daha zor ürerler. Yoğurtun 1 hafta içinde tüketilmesi uygundur.
Peynir: Sütün bir enzim olan reninle katılaşması sonucu elde edilir. Ayrıca çeşitli salamura işlemleri uygulanır. Bu işlemlerin farklı olması sonucunda çeşitli değişik türde peynir elde edilir. Peynir altı suyu proteinden zengin kıymetli bir besindir. Peynir altı suyu eriyik olduğundan, bazı meyve sularına katılarak zengin bir besin olmaktadır. Peynir yaparken daha önce sütü kaynatıp mikropları öldürmek gerekir. Peynir yaparken içindeki mikroplar işlem sırasında ölmediği için, taze peynirler ile özellikle Malta humması (Brusella) hastalığı insanlara bulaşabilir. Bu açıdan peynirler 6 ay kadar salamurada bekletildikten sonra yenilmelidir. Taze peynir yeme alışkanlıklarından vazgeçilmelidir.
Süttozu Nedir, Süt Tozu Nasıl Yapılır: Sütün suyunun uçurulması ile elde edilir. Saklanabilme açısından önemlidir. Süttozu yapma işlemi sırasında sütün peynirleşme özelliği azalabilir.
Çökelek Nedir, Çökelek Nasıl Yapılır: Yağı alınmış yoğurdun tuz koyularak kaynatılması ile elde edilir. Sütün Temizliği: Süt mikroorganizmaların üremesi için iyi bir ortamdır. Bu nedenle kolay bozulur. Zaten süt sağımı sırasında hayvan dışkı ve diğer atıkları ile bulaşma olasılığı fazladır. Ayrıca değişik yollardan mikroorganizmalarda karşılaşabilir. Temiz olmayan sütten insanlara tüberküloz (verem) gibi bazı hastalıklar bulaşır. Sütün fabrikalarda süzülerek, filtre edilerek yabancı maddelerden ayrılması ve belirli bir süre, belirli bir sıcaklığa getirilip aniden soğutulması ile pastörizasyon yapılır. Bu işlem 80-85°C ısıda 30 saniye tutulma ile olmaktadır. Bu sütler buzdolabında iki üç gün saklanabilir. Bu işlemde tüm mikroplar ölmemektedir. Steril sütler mikroplardan tamamen arındırılmıştır. Açılmadığı sürece uzun süre saklanabilir. Bu sütler çok yüksek ısıda birkaç saniye tutularak, birdenbire soğuk levhalar üzerinden geçirilerek hazırlanmaktadır. Bu işleme UHT (Ultra High Temperature) denilmektedir.
Ultra yüksek ısı (UHT) tekniği ile sterilize edilenlerde 6 ay kadar bir süre saklanabilir. Ancak bu işlem sırasında süt proteinlerinde az oranda da olsa kayıplar olmaktadır. Günlük, pastörize sütlerin besin değeri en fazladır. Sağlıksız veya sağlıklı olduğu konusunda şüpheler bulunan sütler içilmemelidir. Açıkta satılan pastörize edilmemiş sütleri tüketmek durumunda isek, kaynatarak içindeki mikropları öldürmeliyiz. Sütlerin her zaman soğuk ortamda saklanması gerekir. Kaynatılınca süt topaklaşırsa, kesilmiş süt olarak tanımlanır ve sütün bozuk olduğunun kanıtıdır. Sütleri daha uzun süre saklayabilmek için süt tozu veya süt ürünlerine dönüştürülmeleri gerekir.
Süt ürünlerinin markasız, üretim yeri belli olmayan, damgasız, etiketsiz olanları almamak gerekir. Bir yoğurt kabında; markası, hangi sütten yapıldığı, üretim tarihi ve son kullanma tarihi ve TSE damgası mutlak olmalı ve incelenerek satın alınmalıdır.
Kısaca süt ve süt ürünleri besinlerimizde az oranda bile olsa bulunmalıdır.
Makarnaya katılan bir kaşık yoğurdun besinin zenginleştirmeye katkısı olduğunu unutmayalım. Böreğe katılan biraz süt böreği yumuşatır, lezzetli yapar. Pilavı ısıtırken, su yerine çok az süt katmak, ısıtılan pilavın lezzetli olmasını sağlayacaktır.

MUSTAFA PEHLİVAN
TARSİM YETKİLİ ACENTESİ

Hakkımızda

Bu Sayfa Üzerinde Aklınıza gelecebilecek tüm sorulara cevap arayacağız, sormak istediginiz birşey varsa iletişim kısmından yazabilirsiniz.

Takip Listemizden

İstatistikler


Sitemizde 33 kategoride toplam yazı bulunmaktadır!

Görüntülenme

back to top