Hastalıklar etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Hastalıklar etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

3 Kasım 2011 Perşembe

Yenidoğan sarılığı

0 yorum | Devamını Oku...

Prof. Dr. Barbaros Ilıkkan 
Sarılık yaşamın ilk haftalarında tüm yenidoğanların yüzde 60′ında görülür. Çoğunlukla bir hastalık nedeni değildir. Bebeğe zarar vermeden kendiliğinden geçer. Yeni doğan bebeğin erişkine göre daha yüksek olan hemoglobin değeri, kırmızı kan hücrelerinin kısa yaşam ömrü ve karaciğerlerin bilirubin’i ortamdan uzaklaştırabilme kapasitelerinin yetersiz olması sarılığın nedenidir.

Hastalıkla karıştırmayın!

Sarılığın izleminde önemli olan; hastalık nedeni olan sarılık ile yenidoğan dönemine özgü doğal sarılığın birbirinden ayırt edilmesidir. Bu da bebeği izleyen çocuk doktorunun görevidir. Bir hastalık sonucu olan sarılıkta bilirubin seviyeleri tehlikeli düzeylere çıkabilir ve özellikle sinir sistemi gelişimini olumsuz etkileyebilir. Tehlikeli değerler bebeğin kaç günlük olduğuna, artış hızına, bebeğin ağırlığına ve hasta olup olmadığına göre farklılık gösterir. Bu nedenle sadece bilirubin’in rakamsal değeri ile karar vermek kesinlikle doğru değildir. 
Yaşamın ikinci gününden itibaren başlayan, üç haftadan uzun sürmeyen, 15mg/dl’yi geçmeyen, sadece indirekt bilirubin’in yükseldiği ve kan uyuşmazlığı olmayan sarılıklar çoğunlukla fizyolojiktir ve tedavi gerektirmez. Bu tanımın dışında kalan sarılıklı bebekler çok yakından izlenmelidir. Sarılığın nedeni çok sayıda hastalık olabilir. Bu durumda önemli olan, sarılığın nedenini bulup, gerekiyorsa erken dönemde tedavisine başlayabilmektir. Kan uyuşmazlığı, karaciğer hastalıkları, hipotiroidi, enfeksiyon ve bazı özel beslenme gerektiren hastalıklar sarılığın nedeni olabilir ve tedavide gecikme, geri dönülemez hasarlar bırakabilir.
Yaşamın İlk 5-6 günü çok önemli
Yeni doğan bebekte önemli olan, sarılığın bir hastalığa bağlı olmadığına karar verebilmektir. Yaşamın ilk 5-6 günü, sarılık izleminde çok önemlidir. Bu dönemde yakın doktor-hasta ilişkisi, erken tanı ve gereken önlemlerin alınması için şarttır. Bir hastalık nedeni olabilecek sarılıklar çoğunlukla ilk 24 saatte ortaya çıkar ve hızla yükselir. Bu nedenle ilk 24 saatte sarılığı başlayan bebekler nedeni anlaşılıncaya kadar, tetkik ve sarılığın fototerapi veya gerekirse kan değişimi ile tedavisi için hastanede tutulmalıdırlar. 
Yenidoğan sarılığı büyük bir çoğunlukla doğaldır ve tedavi gerektirmez. Sağlıklı bebeklerde yaşamın 4-6. günlerinde en yüksek bilirubin seviyelerine ulaşır ve sonra yavaş yavaş 3-4. haftalarda normal değerlere iner.

Doğal sarılığın uzaması

Doğal sarılığı olan bebeklerde bu dönemin uzamasının iki önemli nedeni, yeterli beslenememe ve anne sütü sarılığıdır. 
Yeni doğan bebekte önemli olan, sarılığın bir hastalığa bağlı olmadığına karar verebilmektir. 
Yaşamın ilk 5-6 günü, sarılık izleminde çok önemlidir. Bu dönemde yakın doktor-hasta ilişkisi, erken tanı ve gereken önlemlerin alınması için şarttır. 
Yeterli beslenememe, sarılık nedeni olan maddenin (bilirubin) atılımını yavaşlatır ve kandaki değerler bu nedenle uzun süre yüksek kalır, bu durum çoğunlukla tehlikeli düzeylere ulaşmasa da olasılık her zaman vardır. Beslenmenin yakından izlenmesi ve anneye emzirme eğitiminin sağlanması bu olasılığı kolaylıkla engelleyecektir. 
Sadece anne sütüyle beslenen ve iyi büyüyen bebeklerde büyük olasılıkla sütte bulunan doğal bir madde nedeniyle sarılık uzun sürmekte ve yüksek düzeylere çıkabilmektedir. Bu tip sarılığın, çoğunlukla tehlikeli olmamakla beraber doktor kontrolünde izlenmesi gereklidir. Tedavinin bebeğin anne sütünden kesilerek yapılması hiçbir zaman uygun değildir. Bu, annenin sütünün tamamen kesilmesine neden olabilir. 
Yaşamın ilk günlerinde hastane koşullarında doğru ve ayırıcı tanı, bebeği hem olası tehlikelerden zamanında korur hem de doğal sarılık kararı verildiğinde yaşamın ilerleyen günlerinde gereksiz tetkikler yapılmasına engel olur.

Hamilelikte Demir eksikliği nedir, nedenleri nelerdir?

0 yorum | Devamını Oku...

Demir eksikliği, en sık görülen kansızlık çeşididir. İşte kansızlığın, hamilelikte anne ve bebeğe zararları, tedavisi ve almanız gereken önlemler… 
HAZIRLAYAN-PRODÜKSİYON: BAŞAK DOĞRU

Anne adaylarınınen sık karşılaştığı sorunlardan biri olan demir eksikliği, nefes nefese kalma, halsizlik, yorgunluk ve baş dönmesi gibi belirtilerle kendini gösteriyor. İyi tedavi edilmezse hem anne hem de bebek için oldukça riskli sonuçlara yol açabiliyor. Hamilelikte demir eksikliği ve tedavi yöntemleri ile ilgili öğrenmek istediğiniz her şeyi Beslenme ve Diyet Uzmanı Dr. Elem Ayça Kaya sizler için anlattı.

Demir eksikliği bir kansızlık çeşididir. Normalde bizim kırmızı kan hücrelerimize rengini veren ve kanımızda oksijen taşıyan molekül hemoglobindir. Demir de hemoglobinin ana maddesini yapan elementtir. 
Vücuda beslenme ile yetersiz demir alındığında, herhangi bir organımızdan kanama olduğunda (basur kanamaları, mide kanama-ları, idrar yollarında kanamalar veya her ay regl ile birlikte 4 günü geçen kanamalar olduğunda), demir emilimini bozan kronik ishallerde ve kurşunla zehirlenmelerde demir eksikliği ortaya çıkabilir. Demir eksikliği aslında en sık görülen kansızlık çeşididir. Erkeklerde yüzde 20, kadınlarda yüzde 35, hamilelerde yüzde 50, bebek ve çocuklarda ise yüzde 50-60 oranında görülür. Olaya hamilelik olarak baktığımızda neredeyse her iki hamileden birinde demir eksikliği görülür.

Hamilelikte demir eksikliğinin nedenleri nelerdir?

Kadınlarda her ay regl ile birlikte kan kaybedildiği için, hamilelik öncesi demir depolarının yeterli olması önemlidir. İki regl arası süre- 
nin 25 günden az olması ve regl kanamalar nın 4-5 günden uzun sürmesi vücut demir de polarını boşaltır. Hamilelik planlayan her kadı nın hamilelik öncesi mutlaka bir doktora baş vurarak gerek demir eksikliği gerek diğer metabolik hastalıklar açısından bir check-up yap tırması iyi olur. Aynca hamilelik sırasında be bek gelişirken annenin depolarını kullanır ve bu da kansızlığa neden olabilir. Eğer anne beslenmesinde demirden zengin gıdalara ye terli yer ayırmıyorsa bu da kansızlığın artması na neden olur. Bir de sık doğumlar ve düşük ler de demir eksikliğine neden olur. 
Hamilelikteki halsizliğin nedeni, demir eksikliği olabilir mi? Halsizlik, yorgunluk, çabuk yorulma, küçük bir eforda nefes nefese kalma, baş dönmesinin 25 günden az olması ve regl kanamalarının 4-5 günden uzun sürmesi vücut demir depolarını boşaltır. Hamilelik planlayan her kadının hamilelik öncesi mutlaka bir doktora başvurarak gerek demir eksikliği gerek diğer me-tabolik hastalıklar açısından bir check-up yaptırması iyi olur. Ayrıca hamilelik sırasında bebek gelişirken annenin depolarını kullanır ve bu da kansızlığa neden olabilir. Eğer anne, beslenmesinde demirden zengin gıdalara yeterli yer ayırmıyorsa bu da kansızlığın artmasına neden olur. Bir de sık doğumlar ve düşükler de demir eksikliğine neden olur.

Bebekler kabızlık sorunu ve çözümü

0 yorum | Devamını Oku...

Bebeğimiz üç gündür def-i hacet yapamıyor ve bu yüzden kıvranıyor sürekli ağlıyordu, onunla beraber bizde çaresizliğimize üzülüyorduk. 
İnternetten çeşitli yöntemler aradık ve uyguladık zeytinyağı, masaj, annenin yemesine içmesine dikkat etmesi vb. gibi.
Neyseki imdadımıza kaynanam yetişti, armut pekmezi şerbeti içirince bebeğimiz rahatladı.Bezini tamamen doldurdu bizde o günü kadar böyle bir duruma şahit olmamıştık. 
Bebeğimiz artık tekrar gülüyordu ve bizde rahatlamıştık.

Pişik Sorunu ve Bebek Bezleri

0 yorum | Devamını Oku...

Yeni doğan bir bebek, tuvalet kontrolünü hayatının ilk dönemlerinde yapma yetisine sahip değildir. Bebek idrar ve kakasını gayri ihtiyari bir şekilde dışarıya atar. Bu atıklar, bebeğin son derece hassas olan cildi üzerinde, tahriş edici bir etki bırakırlar. Cildin yüzeyindeki ince, koruyucu yağ tabakası, bu nem ve atıklarca geçilir ve cilt yüzeyi tahriş olur.


Buna fırsat vermemek amacı ile, insanlar çok eski zamanlardan itibaren, bebeklerin altına, atıkları emebilecek ve cildi mümkün olduğunca kuru tutmaya yarayacak yaprak, toprak (anadoluda kırmızı toprak) ve daha sonraları kumaş bezler koymuşlardır. Günümüzde kağıt bazlı, tek kullanımlık bebek bezleri, bu konuda en yaygın kullanılan çözümdür.
İster kumaş, ister kağıt bezler kullanılsın, zaman zaman bebeklerin poposunda kendisini parlak kırmızı renk ile gösteren tahriş durumları ortaya çıkar. Bu tablo pişik olarak isimlendirilir. Neyse ki pişikler çoğunlukla çok ciddi tablolar halinde kendini göstermez. Bazı basit, temel koruyucu önlemler, bebeği pişikten veya daha ciddi durumlardan korur.
Kumaş ya da kağıt bezlerin kullanılmasında en önemli konu, sık aralıklarla değiştirmektir. Kullanılan bez ne zaman ıslanır veya dışkı ile kirlenirse değiştirilmelidir. Amaç bebeğinizin altının kuru tutulmasıdır.
Eğer yeteri sıklıkta, bezleri değiştiriyorsanız, başka hiçbir şeye ihtiyacınız yoktur. Talk pudrası, günümüzde çocuk sağlığı uzmanlarınca önerilmemektedir. Eğer ille de bir pudra tatbik etmek gerekirse, mısır nişastası (bu amaca yönelik olarak hazırlanmış) önerilmektedir. Yapılan bazı çalışmaların, kullanılan pudra zerreciklerinin havada asılı kaldığı ve solunum ile bebeğin akciğerlerine gittiği, nadir de olsa pnömoni (akciğerde enfeksiyon, zatüre) yaptığı gösterilmiştir. Yeterli sıklıkta altı değişen bebeğin, pudraya ihtiyacı yoktur. Özellikle, büyükanne-babalar torunlarına bol bol pudra serpmek, losyon sürmekten büyük keyif almaktadırlar. Bu yaklaşım pişiği engellemez. Çoğu kez kullanılan pudra ve parfüm içeren ürünler, aslında bebek cildi için pişiklere neden olabilecek kimyasal maddeler içermektedir. Bu tür ürünlerin alerjik madde içermediğinden emin olmalısınız.Bu yüzden eğer ıslak bez kullanıyorsanız kullanımdan önce su ile yıkayın mümkünse daha sonra biraz ısıtın.
Bebeğin, kirli altını temizlemenin en etkin yolu sabunlu su ile yıkamak, su ile durulamak ve kurulamaktır. Bir çok aile kokulu sabun veya alkol içeren ürünler kullanırlar. Bu ürünler de pişiklere neden olabilirler. Pişik görüldüğünde, hemen sadece sabunlu su ile temizliğe dönülmelidir. Bazı uzmanlar, dışkı yapılmış poponun, içine 1-2 damla bebek yağı ilave edilmiş ılık su ile hafifçe yıkanmasını önermektedirler. Bu alan, daha sonra temiz, yumuşak, emici bir bez ile temizlenir.
Bebeğin altının değişimi sırasında 10-15 dakika süre ile bez bağlanmadan, bebeğin altının açık olması ve hava ile teması da oldukça koruyucudur
Bebeğin altı bağlanırken, mümkün olduğunca bel bölgesinde gevşek bağlanmalı ve havanın bez içinde dolaşması sağlanmalıdır. 
Bebeğin altı bağlandıktan sonra naylon bir külot (muşamba) veya sızdırmayı engelleyici katman koyulmamalıdır. Cildin hava almasını engellediği gibi nemin de içeride kalmasına neden olarak pişiklerin oluşumuna neden olur.

Eğer Pişik Varsa

Bebeğin altını sabunlu su ile temizleyin, durulayın ve kurulayın. 
Pişik olan bölgeleri, idrar ve dışkıdan korumak için kalın tabakalar halinde, pişik için eczanelerde satılan kremlerden kullanınız.

Ne Zaman Doktora Gitmeli?

Bütün bebeklerde zaman zaman pişik görülebilir. Bunlar yüzeysel tahrişlerdir. Yukarıda açıkladığımız basit önlemler ile birkaç gün içinde geçmiyor ise doktorunuza başvurmalısınız. Pişik ilerledikçe cilt, daha parlak kırmızı bir renk alır, kasıklar da kızarır, kırmızı alanlardan odaklanan yuvarlak kırmızı lekeler sağlam ciltte de görülür. Çok ağrılı hale gelir, kaşıntı olabilir. Özellikle pişik kremlerine rağmen 3-4 gün devam eden olgularda, maya veya mantar enfeksiyonu düşünülür. Eğer pişik alanlarında sivilcemsi yapılar, küçük kabarcıklar görülüyor ise mikrobik enfeksiyonlar düşünülmeli ve hekime gidilmelidir.

Bebek Bezi ve Sağlık

Bebek bezi, bebeğinizin sağlığı açısından size büyük ipuçları verir. Bebeğin günde kaç kez idrar yaptığını veya dışkılama yaptığını takip edebilirsiniz. 
Bu da size
  • Bebeğinizin yeterli su alıp almadığını
  • Yeni aldığı besine karşı reaksiyonunu
  • Üriner ve sindirim sistemi sağlığı hakkında bilgi edinmenizi sağlar.
Normalde bebeğin idrar rengi neredeyse renksizdir veya hafif sarıdır. Alınan besinler, ilaçlar ve bazı hastalıklar idrar renginin değişmesine neden olur. Özellikle yeni doğan bebekler yeteri kadar su alamıyorlar ise idrar rengi pembe olabilir. Bunun nedeni ürat kristalleridir. Böyle durumlarda doktorunuza başvurmalısınız.Doktorunuz bebeğin idrarını test ederek, renk değişikliğinin susuzluktan mı yoksa başka bir nedenden mi olduğunu ayırt edecektir. 
Bebek bezlerini klozete atmayınız. Tek kullanımlık bezlerde mutlaka bebeğinizin cins, kilo ve yaşına uygun ürünleri tercih ediniz.

PİŞİĞİN TEDAVİSİ NASIL YAPILMALIDIR?

0 yorum | Devamını Oku...

İngiltere’de yapılan bir araştırmaya göre 20 aydan küçük bebeklerin yüzde 65’inde en az bir kez pişik oluşur. Türkiye’de ise 0-1 yaş arasındaki bebeklerin çok büyük bölümünde pişik oluşuyor.

PİŞİK NASIL OLUŞUR?

Pişiğin nedeni derinin tahriş olmasıdır. Bebek bezi pişiği o bölgeye temas eden iritan maddeler nedeniyle ortaya çıkar. Bu maddeler genellikle idraa ve dışkılardaki, bazen de kullanılan bez ya da bezin yıkandığı deterjandaki maddeler olabilir.
Pişiğin oluşmasına neden olan başlıca nedenler şöyle sıralanabilir. 
1-) Alt bezin temizliğinde kullanılan deterjanlar ve diğer temizlik maddeleri 
2-) Kötü hijyen 
3-) İshal 
4-) Alt bezinin yeterince sık değiştirilmemesi 
5-) Mantar enfeksiyonları;Tahriş olmuş deride nem ve artan ısı nedeniyle bazı mikroplar üreyebilir.Bu durumda pişikli bölge “infekte” olur. Böyle bir durumda genellikle Candida adı verilen mantar enfeksiyonu gelişmektedir. Pek çok iki yaşına kadar olan çocukta hastalıklı bölgeden bu mantar izole edilmiştir. 
6-) Bebeğin beslenmesinin değişmesi, anne sütünden mamaya yada besinlere geçmesi

PİŞİK OLDUĞUNU NASIL ANLARSINIZ?

Pişik olan bebek pişikli bölgesinde batma, yanma ve kaşınma hisseder. Bu da sürekli bir ağlama ve huzursuzlanmaya neden olur. Tedavi edilmeyen pişiklerde, çok kısa süre içersinde sekonder enfeksiyonlar denilen o bölgenin üzerinde bakterilerin neden olduğu yeni enfeksiyonlar oluşur. Bu nedenle pişiğin tedavisinden önce oluşumunu engelleyecek hijyenlik kremlerin düzenli olarak kullanılması gerekir.

Pişikten Korunma

1-)Bebeğin cildi tahriş edici maddelere(örneğin sert sabunlara, deterjanlara) maruz bırakmamalı; 
2-)Bebeğin altının temizi kuru ve serin kalması sağlanmalı; 
3-)Cildin bezle ve deriyle sürtünmesi engellenmeli; 
4-)Güneşten Kaçınılmalı; 
5-)Enfeksiyonlara karşı dikkatli olunmalı (özellikle ishalliyken pişiklerin arttığı unutulmamalı); 
6-)Pişikten korunmak için cildi koruyucu özellikte olan pişik kremileri kullanılmalı;

PİŞİĞİN TEDAVİSİ NASIL YAPILMALI?

Öncelikle bebeğin pişik oluşan bölgesinin suyla, sabun kullanmadan iyice yıkanıp kurutulması gerekir. Pişiği tedavi edici özellikte, bir ürünle pişiğin tedavisi yapılır. Her alt değişiminde pişik kremi sürüldüğünde pişik oluşumu engellenir. Her zaman Pişiğin oluşumunu önlemek tedavi etmekten daha kolaydır.

Bebeğin pişik oluşumunun engellenmesi için;


1-)Bebeğinizin altını mümkün oldukça sık olarak değiştirin. Tadavisi edilen pişik geçene kadar her 2-3 saatte bir değiştirilmesidir. 
2-)Pişik kremini gün içinde her alt değişiminde kullanın. 
3-)Bu uygulamalara rağmen bebeğinizin pişiği geçmiyor veya daha iyiye gitmiyor ise hemen doktorunuz ile görüşün. Bebeğinizde bir enfeksiyon gelişmiş olabilir ve o bölgeye antibiyotikli bir krem veya mantar oluşumunu engelleyici bir krem kullanıması gerekebilir.

UNUTMAYIN!

1-)Pişik, çocuklarda çok yaygın olarak görülen bir cilt hastalığıdır. 
2-)Pişiğin en yaygın sebebi bebeğin altının sık değiştirilmemesi sonucu oluşan derideki iritasyondur. 
3-)Bebeğin altını mümkün oldukça sık değiştirin, iyice suyla yıkayıp kurulayın.
4-)Pişik kremleri sadece pişiği tedavi etmekle kalmaz aynı zamanda pişiğn oluşumunu da engeller. 
5-)Bebeğin pişiğini tedavi etmek için talk pudrası kullanmayın, pudra bebeğinizin cildine zarar verir. 
6-)Pişiğin uzun süreli geçmiyor ve genel halinde de kötüye gidiş oluyorsa mutlaka doktora başvurun! 
7-)Unutmayın, güneş yanıklarıda bir tür pişiktir.

PİŞİK KREMİ NASIL KULLANILIR?

1-)Bebeğin bezlenen bölgesi her değişiminde yıkanmalı ve kurulanmalı. 
2-)Pişik kremi özellikle bebeğin cilt kıvrımları arasında da nüfuz etmesine dikkat edilerek, ince bir tabaka halinde sürülmeli. 
3-)Pişik kremi her bez değişiminde kullanılmalıdır. 
4-)Pişik kremini eczanelerden temin edebilirsiniz.
GlaxoSmithKline tarafından hazırlanan “www.pisik.gen.tr” sitesinden alınmıştır.

Yeni Doğan Sarılığı nedir? Nasıl tedavi edilmelidir?

0 yorum | Devamını Oku...

Yeni Doğan Sarılığı Olgunlaşmış gebelik sonucunda yani normal zamanında doğmuş bebeklerin yaklaşık yüzde 60′ı doğum sonrası ilk hafta içinde sarılık geçirirler ve bu oran prematüre bebeklerde yüzde 80′e çıkar.

Yeni Doğan Sarılığı Nedir?

Sarılık (cildin sarı bir renk alması) kendi başına bir hastalık olarak meydana gelmez; daha çok yeni doğmuş bebeğin karaciğerinin henüz olgunlaşmamış olması nedeniyle metabolizmadaki bilirubin yüzünden meydana gelir. Dolayısıyla bilirubin cilde vurur ve sarımsı bir renk verir.
Bazı bebekler doğuştan sarılıktır; bazısı da sarılık meydana getiren duruma bağlı olarak doğumdan sonra sarılık olur. Doğuştan gelen ya da doğumdan 24 saat sonra ortaya çıkan sarılık kanama sepsis (kanda meydana gelen bir enfeksiyon) ve bebekle anne arasında kan uyuşmazlığı gibi ciddi bir problem nedeniyle meydana gelebilir. Eğer doktorunuz bu olasılıklardan şüpheleniyorsa özel kan testleri yapılacaktır.

Yeni Doğan Sarılığı neden meydana gelir?

Tipik olarak çoğu bebek doğduktan iki ya da üç gün sonra sarılık olur. Bu fizyolojik sarılık olarak adlandırılır ve nedeni olgunlaşmamış karaciğerin bilirubini metabolizmadan atmakta yeterli olmaması ile birlikte fetusa ait kırmızı kan hücrelerinin bozulmasıdır.
Doğumdan sonraki ilk hafta içinde fakat üçüncü günden sonra meydana gelen sarılık bir enfeksiyon yüzünden meydana geliyor olabilir.

Anne Sütü

Bir bebeğin doğumundan sonraki ilk haftadan sonra sarılık olmasının nedeni anne sütü (her ne kadar böyle bir durum anne sütüyle beslenen ve normal zamanında doğmuş 200 bebekten 1′inde meydana geliyorsa da) ya da kalıtımsal kan veya karaciğer hastalıkları olabilir.
Sarılığın ilk ay boyunca ortadan kalkmaması durumunda bunun nedeni karciğer anormalliği ciddi bir enfeksiyon ya da enzim yetersizliği olabilir.
Doktorunuz yeni doğmuş bebeğinizi sarılık belirtileri olup olmadığını anlamak için dikkatle muayene edecektir. Eğer bebeğinizin sarılığı gittikçe artıyorsa doktorunuz bilirubin konsantrasyonunun ölçülmesi için periyodik kan testleri yaptırmanızı önerebilir.

Fizyolojik Nedenler

Çoğu fizyolojik nedenli sarılık geçiren bebekler çok az bir tıbbi gözleme gereksinim duyarlar. Genellikle bir hafta en çok 10 gün içinde sarılık durumu ortadan kalkar. Bununla beraber fizyolojik sarılığın ciddiyeti ırksal ya da etnik kökenden çok etkilenmektedir; normal zamanında doğmuş Çinli Japon Koreli ve Amerikan Kızılderili bebekleri bu durumdan daha ciddi oranda etkilenmektedirler.

Fototerapi

Eğer bebeğinizde önemli oranda fazla miktarda bilirubin varlığı sözkonusu ise bebeğiniz yüksek yoğunluklu ışıkla (fototerapi) tedavi edilebilir. Bilirubin ışığı emer; safra ve idrar şeklinde vücuttan atılır. Bu tedaviye bilirubin miktarı bebeğin sağlığı açısından güvenli bir düzeye düşürülünceye kadar devam edilir.

Yan Etkisi

Fototerapinin (ışık tedavisi) yan etkisi olarak vücutta ciltte kızarıklık sıvı dışkılama ve su kaybı meydana gelebilir.

Yeni doğan bebeklerde sarılık nasıl anlaşılır?

0 yorum | Devamını Oku...

Yenidoğanda cilt ve gözaklarının (sklera) sarı bir renk almasıdır. Kan bilirubin düzeylerinin yükselmesi ile oluşur. Yaşlanmış ve bozulmuş kırmızı kan hücreleri tarafından üretilen sarı pigmente bilirubin denir.Biluribin normalde karaciğer tarafından barsak sistemine verilerek atılır. Ancak karaciğer bilirubini yeterli oranda bağırsağa veremezse kanda birikir ve sarılık oluşur. Bebeğinizi doğumundan itibaren sarılık açısından sık sık kontrol edin. Unutmayın sarılığın ilk 24 saatte görülüp görülmediği ayırıcı tanı açısından çok önemlidir.
Bebeğinizi tamamen soyun ve gün ışığında bir pencere kenarında çıplak gözle kontrol edin. Bunlardan birini görürseniz acilen doktorunuzu arayınız.
Bebeğinizde susuzluk (dehidratasyon) belirtilerinden herhangibirini gördüyseniz.
Sarılık ilk 24 saatte ortaya çıktı ise.
Bebeğinizin ateşi 38 dereceyi aştı ise.
Bebeğiniz hasta ve halsiz görünüyor ise

YENİDOĞAN SARILIĞININ SEBEPLERİ

1. Fizyolojik (normal) sarılık:

Fizyolojik sarılık vaktinde doğan bebeklerin yaklaşık % 50 sinde, erken doğan bebeklerde ise daha yüksek oranlarda görülür. İlk 24 saatten sonra, genellikle doğumdan sonraki 2.veya 3. günde ortaya çıkar. Karaciğerin henüz olgunlaşmaması ve yeterince bilirubin atamamasına bağlı olarak sarılık oluşur. Genellikle ilk bir-iki hafta içinde kendiliğinden kaybolur ve bilirubin düzeyleri zararsızdır.

2.Yetersiz anne sütü alımına bağlı sarılık:

Yetersiz anne sütü alımına bağlı olarak yenidoğanların yaklaşık % 5-10 unda gelişir. Belirtileri fizyolojik sarılığınkine benzer ancak biraz daha şiddetlidir.

3.Anne sütüne bağlı sarılık:

Anne sütü alan bebeklerin yaklaşık % 1-2 sinde görülür. Bazı annelerin süt- lerinde ürettikleri özel bir inhibitör madde sebep olmaktadır. Bu madde ( enzim ) bebeğin barsaklarından normalden çok daha fazla bilirubini geri emmesine sebep olur. Bu tip sarılık doğumdan sonraki 4-7. günde başlar ; 3.-10.haftaya kadar sürebilir. Genellikle zararsızdır.

4.Kan grubu uyuşmazlığı: ( Rh veya ABO uyuşmazlığı)

Rh negatif (-) bir kadının bebeği Rh pozitifse (+) gebelik esnasında bebeğe ait eritrositlerin plasentayı aşarak anne kanında bağışıklık cevabına yol açması ile oluşur. Bu bağışıklık cevabı ancak Rh pozitif bir bebeğin doğumundan veya yapılan düşükten sonra ortaya çıkar. Bağışıklık cevabının şiddeti bundan sonra yapılacak her doğumla birlikte giderek artar.
ABO uyuşmazlığında ise hemen her zaman annenin kan grubu O, bebeğin kan grubu ise A veya B dir. ( Anti A duyarlılığı daha sık, Anti B duyarlılığı daha ağır seyirlidir.)
Kan grubu uyuşmazlığında annenin kanında oluşan antikorlar bebeğin kanını yabancı madde olarak algılar ve eritrositlerini parçalar. Eritrositlerin parçalanması ile bol miktarda bilirubin oluşur ve bu da sarılığa sebep olur. Sarılık fizyolojik sarılıktan farklı olarak ilk 24 saatte başlar. Çok ağır tablolara sebep olabilir. Ancak ilk yapılan doğum veya düşükten sonraki 72 saat içinde RhoGam enjeksiyonunun yapılması daha sonra doğurulacak bebeklerin yaşamını tehlikeye atacak antikorların oluşmasını engelleyebilmektedir.

TEDAVİ YOLLARI

1.Fizyolojik sarılıkta tedavi:

Eğer bebeğinizi biberonla besliyorsanız her 2-3 saatte bir beslemeyi deneyin.

2.Yetersiz anne sütüne bağlı sarılıkta tedavi:

Asıl tedavi anne sütü miktarını arttırmak olmalıdır. Bebek daha sık emzirilmelidir.( Her saat gibi ) Böylece mide barsak sisteminin hareketliliği arttırılır ve bilirubinin gaita yolu ile vücuttan daha çabuk atılması sağlanır.
Uyuyan bebeğin de 4 saatlik aralarla uyandırılıp beslenmesi faydalı olacaktır. Sık sık kilo alımı kontrol edilmelidir. Anne sütünün yetmediği durumlarda bir miktar formül mama verilebilir ancak şekerli suyun faydası yoktur.

3.Anne sütüne bağlı sarılıkta tedavi:

2-3 gün için anne sütünü keserek formül mama ile beslemek yararlı olabilir. Ancak bu süre içerisinde anne sütünün azalmasını engellemek için annenin göğsü sağılmalıdır. Hiçbirzaman için sarılığı engellemek için anne sütü tam olarak kesilmez. 2-3 gün sonra tekrar anne sütüne başlanır. Şekerli suyun formül mamadan daha fazla bilirubin uzaklaştırıcı etkisi olduğu kanıtlanmamıştır.

4.Ağır sarılıklarda tedavi: ( Kan uyuşmazlıklarında tedavi)

Kandaki bilirubin seviyesinin 20 mg/dl nin üzerine çıkması sağırlık beyin felci ( cerebral palsy) veya beyin harabiyetine neden olabilir. Bu kadar yüksek seviyeler genellikle kan grubu uyuşmazlıklarında görülür.
Bu komplikasyonlar fototerapi uygulanarak önlenebilir. Mavi ışık deride biriken bilirubini parçalar ve bilirubin düzeylerini düşürür.
Bazı nadir durumlarda ise kan değişimine gitmek gerekebilir. Bebeğin kanı taze kan ile değiştirilir. Ancak fizyolojik sarılıklar bu kadar ağır duruma dönüşmezler.

İshal nedir, bebek ishal olunca ne yapmak gerekir?

0 yorum | Devamını Oku...
Bebeğin kakası yaşına ve beslenmesine göre değişmektedir. Genelde anne sütü ile beslenen bebekler ilk aylarda günde 8-10 kez püre kıvamında sarı renkli kaka yaparlar. İkinci ve üçüncü aylarda kaka sayısı azalır. Ek gıdalara başlandığında ise renginde ve kıvamında değişme olur.


Bir kez su gibi dışkılama endişe yaratmamalıdır. Ancak bebeklerin her zamankinden daha fazla sayıda ve su gibi kaka yapmalarına ishal denir. Bu durum yakından izlem ve değerlendirme gerektirir. İshal barsak yüzeyinin zedelendiği durumlarda ortaya çıkar. Kaka su gibidir. Çünkü bebeğin aldığı besinler barsaklarda yeterince sindirilip emilmez. Ayrıca zedelenen barsak yüzeyinden sıvı kaybı olur. 

Tuz ve diğer madensel maddeler bu sıvı ile birlikte vücuttan kaybolur. Bu kayıplar bebeğe aşırı şekerli sıvılar verildiğinde daha da artabilir.


İshalde en önemli tedavi vücuttan kaybedilen su ve tuzun yerine konmasıdır. Bunun için anne sütü alan bebeklerde emzirme sıklığı arttırılmalı, ek gıdalarla beslenen bebeklerin ise sulu gıda alımı arttırılmalıdır.
İshal olan bebeklerde yukarıdaki önlemler alındıktan sonra zaman kaybetmeden bir sağlık kuruluşuna başvurulmalıdır.

Pamukçuk olan bebeklere ne yapmak gerekir?

0 yorum | Devamını Oku...
Bebeklerde pamukçuk sık rastlanılan bir sorundur. 

Ağızda özellikle yanak içlerinde noktalar ya da tabaka şeklinde görülür. 

Anne sütü ile beslenen bebeklerde daha az görülür. Ağrı olduğu için bebeğin beslenmesi bozulabilir. Bu durumda ağız içinin önceden kaynatılmış ılık su ve gazlı bez ile temizlenmesi önemlidir. 

İlaç kullanılması gerekebilir.

Hamilelikte 10. Hafta

0 yorum | Devamını Oku...
Hala gebelik disaridan bakmakla belli degildir.Ancak anne yavas yavas daha gevsek ve bol giysiler giymeye baslar. Artik sonuna yaklasmakla birlikte duygusal degisiklikler ve aserme devam etmektedir.
Dudaklarin gelisimi tamamlanir. Gözler kapalidir.Gonadlar gelisir ve testis yada over olarak farklilasir. Kalp gelisimini büyük ölçüde tamamlar. Gövdenin disinda gelismis olan barsaklar karin boslugu içine dogru iyice hareket ederler.Diz ve ayak belirginlesir. Ayak parmaklari ve tirnaklari belli olur. Kaslar güç kazanmaya baslar.Kiz bebeklerde klitoris erkek bebeklerde ise penis gelisir.Hemen hemen bütün eklemler ve kaslarin olusumu tamamlandigi için bebek artik su kesesi içinde hareket etmeye baslar, ancak bu hareketler sizin hissetmeniz için yeterli degildir.

Böbrekleri idrar üretir,kol ve bacak hareketleri baslar

BOY: 3.1cm KILO: 4 gr

10 haftalik bir fetusun ayaklari

Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar (GDO)

0 yorum | Devamını Oku...

Günümüz dünyasında genetiği değiştirilmiş yaklaşık 1600 gıda maddesi var. Doç. Dr. Mesut Başak, bu ürünlerden uzak durmanın mümkün olmadığını belirtirken, mısır ve soyaya dikkat çekti. Çünkü bu ürünlerin katkı maddesi olarak kullanıldığını ve bu sebeple birçok ürünün içinde yer aldığını ifade etti. `Özellikle mısır nişastası, bebek mamaları ve tatlılarda yoğun olarak bulunuyor.` diyen Başak, araştırmaların gıdaların ömrünün uzatılması sürecinde oynanan genlerin zehirli proteinler ürettiğini ve bu proteinleri yiyen böcek ve kuşların da öldüğünü gösterdiğini belirtti
Komşu öteledi, biz GDO’ya başlıyoruz
Hükümetin genetiği değiştirilmiş gıda üretimine kapı aralaması, tartışmaları da beraberinde getirdi. STK’lar genetiği değiştirilmiş ürünlerin ciddi tehlikeler taşıdığını ortaya koydu.
Hükümetin genetiği değiştirilmiş bitkilerin üretimine kapıyı aralaması, tartışmaları da beraberinde getirdi. Bazı sivil toplum kuruluşları GDO’lu ürünlerin insan sağlığıyla ilgili ciddi riskler taşıdığını savunurken, Tarım Bakanı Eker sıkı denetim olacağını söyledi
GDO’lu ürünler kanser yapar mı?
Önce tanımını ortaya koyalım. Kendi türünden ya da kendi türü dışındaki bir canlıdan gen aktarılarak bazı özellikleri değiştirilen bitki, hayvan ya da mikroorganizmalara “Genetiği değiştirilmiş organizma” (GDO) deniyor. Ticari kaygılar yüzünden tarım ürünlerinde ilk olarak domates genleriyle oynandı. Bioteknoloji şirketleri tarım ilacı azalacak, üretim maliyeti düşecek yüksek verim küçük çiftçiyi zengin edecek söylemleriyle, genleriyle oynadıkları tohumları 1990′lı yılların ortasında ülkelere soktular.
1996′da 6 ülkede 1.7 milyon hektarlık bir alanda başlayan GDO’lu ekim, günümüzde 25 ülkede 125 milyon hektarlık alanda yapılıyor. En son Mısır bu ülkelere katılırken, Tazmanya GDO’lu üretim projesini erteledi, Yunanistan ise GDO’lu mısır ithalatı yasağını 2 yıl uzattı. Türk hükümeti de, önceki gün aldığı bir kararla, Ulusal Gıda Güvenliği ile genetiği değiştirilmiş bitkilere izin verilmesinin önünü açtı. Bilimsel elekten geçen genetiği değiştirilmiş bitkiler, üretim hakkı elde edecek.
Dünya genelindeki gıda açığı ve tarım sektörünün ülke ekonomisi açısından önemi dikkate alınarak hazırlanan yasa tasarısı, beraberinde endişeleri de gündeme getirdi. Tarım Bakanı Mehdi Eker, genetiği değiştirilmiş ürünlerin sıkı denetleneceğini vurgularken, “Bu konu AB için de Türkiye’nin kendi ihtiyaçları için de önemli” dedi. SABAH merak edilen bu konuyu taraflara sordu.
BİOÇEŞİTLİLİĞİ YOK ETME RİSKİ VAR
1. İnsan sağlığı
Alerjik reaksiyona neden oluyor.
Antibiyotik direncini zayıflatıyor.
Toksik etki yaratıyor.
2. Ekosistem
Normal ve organik tarımı tehdit ediyor.
Ne kadar uzak alanda olursa olsun rüzgar ve arılar yoluyla organik ürünlere de bulaşıyor.
GDO’lu tarım yapılan alanlardaki haşereleri yiyen kuşların türü tükeniyor. Canlı türleri açısından tehdit.
Bioçeşitliliği yok ediyor. GDO’lu ekinler, tozlaşma yoluyla aynı türden akrabalarının da genlerini değiştirebiliyor.
EN BÜYÜK AVANTAJI ÜRETİMİN ARTMASI
Tarıma uygun olmayan alanlarda tarım yapılabilmesini sağlaması.
Tarımsal verimi artırması.
Tarım ilacı kullanılmasına ihtiyaç duymaması.
Gıdanın besleyiciliğini artırması.
Üretim verimliliğini 10 kata kadar artırması.
JAPONYA İLE AB’DE KATI SINIRLAMA VE YASAK VAR
‘GENETİĞİ Değiştirilmiş Organizma’ (GDO) ile üretim birçok ülkede tartışma konusu oluyor. Bazı ülkeler GDO projelerine ağırlık vererek bioteknoloji tarım için sahalar açarken, sağlık açısından tehlikeli gördüğü için buna karşı çıkan ülkeler de mevcut. Japonya, Güney Kore, Yeni Zelanda ile çok sayıda AB ülkesi ve bazı Afrika ülkelerinde genetiği değiştirilen ürünler ya yasaklılar listesinde ya da bu ürünlere katı sınırlamalar getirilmiş durumda.
Dünyanın dört bir tarafından çiftçi örgütleri ve ihracatçılar yayınladıkları bildirilerde GDO çalışmalarının insan sağlığı için tehdit içerdiğini savunuyor. Son olarak Yunanistan hükümeti, ABD tarafından üretilen genetiği değiştirilmiş mısır ithalatı ile ilgili yasağı 2 yıl daha uzatma kararı aldı. Tazmanya da ticari ölçekte genetik değişime uğramış ürün yetiştirilme kararını geçtiğimiz günlerde 2014 yılına kadar 5 yıllığına erteledi. Yaklaşan seçimlerle birlikte Almanya’da da GDO’lu ürünler tartışılıyor. Alman hükümeti, ulusal müzakere platformu oluşturarak politikacılarla birlikte çiftçi, gıda endüstrisi grupları ve bilim adamlarını bir araya getirdi. Dünya Sağlık Örgütü de ürünlerin sağlık risklerine dikkat çekiyor.
TÜRKİYE’DE GÖRÜŞLER FARKLI
- Türkiye Tohumculuk Endüstri Derneği Başkanı Dr. Mete Kömeağaç
TÜRKİYE GDO’YA HAZIR DEĞİL
GDO’LU üretim yapmak bir teknolojidir ve biz Türkiye’nin böyle bir teknolojiyi kullanmak için yeterli altyapı, bilgi ve beceriye sahip olduğunu düşünmüyoruz. Türkiye doğal ürün cenneti. GDO da bir üretim tekniği, kesinlikle bir sakıncası olmaz. Doğal ürünlerle artan nüfusu beslemek mümkün değil. Ancak tıp adamları çıkıp bu iş zararlıdır derse bunu kimse kullanamaz.
- Ziraat Mühendisleri Odası İstanbul Şube Başkanı Ahmet Atalık
ARJANTİN’İ SÜPER YABANCI OTLAR BASTI
GDO’LAR ne çiftçinin ne tüketicinin ne de hükümetlerin talebi. Bioteknoloji şirketlerinin çıkarına bu iş. Bu şirketlerin başını Monsanto adlı firma çekiyor. Amerikan Federal Mahkemesi’nde firmanın aleyhine açılmış onlarca dava var. Viyana Üniversitesi yaptığı araştırmada farelerin 3 – 4 nesil sonra üreme yeteneklerini kaybettiklerini ortaya koydu. Arjantin’de GDO’lu tarım yüzünden 1 milyon hektarlık alanı yabancı otlar bastı.
- Ekolojik Ürün Üreticileri Derneği Başkanı – Levent Gürsel Alev
ÇOCUK MAMALARINDA KULLANILMASI YASAK
GDO’LU ürünlere karşı 4 – 5 yıl kampanya yürüttük. Bu ürünler kesinlikle yasaklanmalı. İnsan sağlığı ile ilgili ciddi riskler içeriyor. Bu üretimden kazançlı çıkan tek taraf GDO’lu tohum patentini elinde tutan şirketler. Madem tehlikeli değil neden Tarım Bakanlığı GDO’lu ürünlerin bebek mamalarında ve çocuk gıda ürünlerinde kullanılmasını yasaklıyor?
FAREDEKİ SONUÇLAR ÜRPERTİCİ
HER ne kadar GDO’ların insanlar üzerindeki etkileri henüz bilinmese de hayvanlar üzerindeki etkileri belirlendi. İskoçya Rowett Enstitüsü Dr. Arpad Pusztai’nin genetiği değiştirilmiş patates ile beslediği farelerin tümünün iç organlarında küçülme, sindirim sistemlerinde bozukluk, bağışık sistemlerinde çökme görüldü. Rusya Bilimler Akademisi’nden Dr. İrina Ermakova’nın fareler üzerinde yaptığı denemede, genetiği değiştirilmiş soya ile beslenen farelerin yavrularının yüzde 55.6′sı, doğumdan 3 hafta sonra öldü.

2 Kasım 2011 Çarşamba

Domuz gribi nedir?

0 yorum | Devamını Oku...

Domuz Gribi, İnfluenza A virüsünün neden olduğu ve domuzlarda salgınlara neden olan bir solunum hastalığıdır. Domuzlardan insanlara bulaşabilmektedir.
Domuz Gribinin Belirtileri nelerdir?

Belirtiler normal insan gribi belirtilerine benzer ve
• Ateş,
• Öksürük,
• Boğaz ağrısı,
• Burun akıntısı,
• Vücut ağrıları,
• Baş ağrısı,
• Titreme halsizlik bazı vakalarda kusma ve ishal bildirilmiştir. Geçmişte zatürre ve solunum yetmezliği gibi ciddi hastalık ve ölümlere neden olduğu bildirilmiştir.
İnsandan insana nasıl bulaşır?
Domuz Gribinin A/(H1N1), mevsimsel gribin bulaştığı gibi bulaşmakta olduğu düşünülmektedir. Kişiden kişiye genellikle öksürme, hapşırma gibi solunum yoluyla bulaşır. Bazen de hasta insanların ağız ve burunlarına temas etme yoluyla da bulaştığı bildirilmiştir. Hasta bir kişinin öksürüğü ya da hapşırığından çıkan damlacıkların masa gibi bir yüzeye temas etmesinin ardından başka bir kişinin bu masaya elle dokunması, ardından ellerini yıkamadan gözlerine, ağzına veya burnuna dokunması sonucu hastalık kişiden kişiye geçebilir. Hasta kişi, hastalık belirtileri görülmeden 1 gün önceden başlayarak; hastalandıktan sonraki 7 gün ve daha fazla gün boyunca bulaştırıcıdır. Bu da kişinin domuz gribi hastalığına yakalandığını daha henüz öğrenmemişken bulaştırıcı olduğunu göstermektedir. Çocuklar, özellikle küçük çocuklar, potansiyel olarak daha uzun süre bulaşıcı olabilir.
Hastalığa yakalanmamak için ne yapmak gerekir?
İnsanlar için geliştirilmiş bir aşısı henüz yoktur. Hastalıktan korunmak için rutin önlemleri uygulamak gerekir.
Bu önlemler:
• Öksürdüğünüzde ya da hapşırdığınızda ağzınızı ve burnunuzu bir kağıt mendille kapatınız. Kullandığınız mendili hemen çöpe atınız.
• Öksürdükten veya hapşırdıktan sonra ellerinizi bol su ve sabunla yıkayınız. En az 15 ila 20 saniye yıkama önerilir. Alkolle temizleme de tercih edilebilir.
• Ağzınıza, burnunuza ve gözlerinize dokunmaktan kaçının. Çünkü virüs ellerinizle başka kişilerle tokalaşma yoluyla da bulaşabilmektedir.
• Hasta kişilerle yakın temastan kaçının.
• Genel sağlığınıza dikkat ediniz.
• İyi uyuyun, fiziksel aktivitelerde bulunun, stresten kaçının, bol sıvı alın ve iyi beslenin
• Bu hastalıkla kontamine olmuş olabilecek yüzeylere temas etmekten kaçının.
Seyahat eden kişilere DSÖ neler tavsiye etmektedir?
Dünya Sağlık Örğütü uluslararası seyahatlerin kısıtlanmasını tavsiye etmemektedir. Her zaman olduğu gibi hasta olan kişilerin uluslararası yapacakları seyahatleri ertelemeleri ve uluslararası seyahat dönüşü hastalık belirtileri görülen kişilerin ise sağlık kurumlarına başvurmaları konularına dikkat etmeleri istenmektedir. Seyahat eden kişilere enfekte olma tehlikesine karşın kalabalık ve kapalı mekânlardan uzak durmaları ve akut solunum yolları enfeksiyonları olan insanlarla yakın temastan kaçınmaları tavsiye edilmektedir. Hasta olan kişilerle temastan sonra ve bu kişilerin bulundukları ortamlarla temastan sonra ellerin yıkanması hastalık riskini azaltacaktır. Ayrıca hasta insanlar hastalığın yayılmasını önleyici uygun davranışlar sergilemeye davet edilmektedir.(Sağlıklı insanlardan uzak durmak, elleri yıkamak ve öksürükle/hapşırıkla bulaşmayı engellemek için kâğıt mendil ve maske kullanmak).
Tedavisi var mı?
Oseltamivir veya zanamivir kullanımı domuz gribinin önlenmesinde CDC tarafından tavsiye edilmektedir. İlaç kullanımı hastalığın seyrini hafifletmekte ve daha hızlı bir iyileşmeyi sağlayabilmektedir. Bunun yanı sıra ciddi komplikasyonların da gelişmesi engellenmiş olur. Antiviral ilaçlara, semptomların görülmeye başlamasından itibaren ilk 2 gün içinde başlanması gerekir.
Çocuklarda acil tıbbi yardım gerektiren durumlar şunlardır:
• Hızlı nefes alma ya da solunum güçlüğü
• Mavimsi cilt rengi
• Yeterince sıvı alamama
• Uyanamama ya da uyaranlara cevap verememe
• Huzursuzluk
• Grip benzeri semptomlara ek olarak ateş ve şiddetli öksürük
• Döküntü
Yetişkinlerde acil tıbbi yardım gerektiren durumlar şunlardır:
• Solunum güçlüğü veya nefes darlığı
• Göğüs ya da karın içinde ağrı veya basınç
• Ani baş dönmesi
• Konfüzyon
• Şiddetli bulantı ve kusma
Kaynak:CDC

Hakkımızda

Bu Sayfa Üzerinde Aklınıza gelecebilecek tüm sorulara cevap arayacağız, sormak istediginiz birşey varsa iletişim kısmından yazabilirsiniz.

Takip Listemizden

İstatistikler


Sitemizde 33 kategoride toplam yazı bulunmaktadır!

Görüntülenme

back to top