Padişahlar etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Padişahlar etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

11 Ocak 2012 Çarşamba

Sultan Birinci Abdülhamid 1774-1789

0 yorum | Devamını Oku...

Tuğrası                 :Tıklayınız
Babası                  :Sultan Üçüncü Ahmed
Annesi                  :Rabia Şermi Sultan
Doğumu               :20 Mart 1725
Ölümü                  :7 Nisan 1789
Saltanatı              :21 Ocak 1774-1789


HAYATI

Sultan Birinci Abdülhamid, 20 Mart 1725 tarihinde İstanbul'da doğdu. Babası Üçüncü Ahmed, annesi Rabia Şermi Sultandır. Annesi ona kuvvetli bir tahsil yaptırdı. Zamanındaki mevcut tarihlerin hepsini gözden geçirdi. Hat sanatı ile de meşgul oldu. Merhametli, dindar, nazik ve saf bir insan olarak tanınıyordu. Saltanatı süresince bir çok ıslahat ve imar hareketlerinde bulundu. Devlet işleriyle daima yakından ilgilendi. Her sorun hakkında fikir ve görüşlerini vezirlerine bildirirdi. Yetenekli vezirler atamaya çalıştı. Halka karşı daima şefkatli ve ılımlı davrandı.
Sultan Birinci Abdülhamid henüz tahta geçmişti ki, kendisinden cülus bahşişi istendiğini duydu. Kaşlarını çatıp sertleşen Sultan Birinci Abdülhamid şöyle dedi: "Hazinede bahşiş yoktur, bundan böyle cülus bahşişi verilmeye! Asker evlatlarımıza fermanımız duyurula!" Askerler bir parça söylendilerse de, işi daha fazla ileriye götürmeden dağıldılar.
Sultan Birinci Abdülhamid, siyasi ve askeri ıslahatlara girişti. Avrupai tarzda mektepler açtı. Yeniçeri ocağına ve donanmaya yeni bir çehre kazandırmaya çalıştı. Sürat Topçuları Ocağı'nı kurdurdu, Yeniçerilerin sayımını yaptırdı ve gereksiz yere fazla para alanları tespit ettirdi. Bu faaliyetleri yürüten Sadrazam Halil Hamid Paşa, menfaatleri bozulanlar tarafından padişaha şikayet edildi. Halil Hamid Paşa, yaptığı tüm olumlu çalışmalara rağmen, bu konuda yanıltılan Sultan Birinci Abdülhamid'in emriyle idam edildi.
Sultan Birinci Abdülhamid, bütün başarısızlıklara rağmen Osmanlı padişahları arasında iyi niyeti ve gayreti ile anıldı. 1782 yılı yazında İstanbul'da çıkan yangında itfaiye işlerini bizzat kendisi yürütmesi sonucu halkın sevgi ve takdirini de kazanmıştı.
Dindarlığı ve iyiliği sebebiyle halkın "veli" olarak gördüğü Sultan Birinci Abdülhamid, 15 yıl 2 ay 17 gün süren saltanattan sonra, 1789 yılı Nisan ayında 64 yaşında vefat etti. Cenazesi Bahçekapı'da kendi yaptırdığı türbesine defnedildi.
Erkek Çocukları : Dördüncü Mustafa, İkinci Mahmud, Murad, Nusret, Mehmed, Ahmed, Süleyman.
Kız Çocukları : Esma, Emine, Rabia, Saliha, Alimşah, Dürrüşehvar, Fatma, Melikşah, Hibetullah Zekiye.


KÜÇÜK KAYNARCA ANTLAŞMASI
Sultan Birinci Abdülhamid, Osmanlı-Rus savaşının kötü şekilde devam ettiği bir dönemde tahta geçti. Ruslara karşı konulamayacağını anlayan Osmanlı Devleti, 21 Temmuz 1774 tarihinde Küçük Kaynarca Antlaşması'na imza attı.
Bu antlaşmaya göre Kırım'a bağımsızlık verildi. Ruslar; Karadeniz'de ticaret yapıp, donanma bulundurabilecekler, Balkanlarda Ortodoks toplulukların haklarını koruyacaklardı. Osmanlı Devleti Rusya'ya savaş tazminatı verecek, ancak Rusya Eflak, Boğdan, Beserabya ve Akdeniz'de işgal ettiği adaları Osmanlı Devleti'ne geri verecekti. Fakat bu bölgelerde Osmanlı Devleti genel af ilan edecek, halka din ve mezhep özgürlüğü verecek, halktan vergi almayacak, isteyen istediği yere göç edebilecekti.
Küçük Kaynarca Antlaşması, Osmanlı Devleti'nin kurulduğu günden bu yana imzaladığı, şartları en ağır antlaşmadır.
İlk defa, halkı tamamen Türk ve Müslüman olan Kırım gibi bir eyalet kaybedilmişti.
Karadeniz'in bir Türk gölü olma özelliği de böylece sona ermiş oldu.
Osmanlılar ilk kez, bir devlete savaş tazminatı verdiler.
Rusya'ya kapitülasyonlardan yararlanma imkanı verildi.
Rus ticaret gemileri boğazlardan serbestçe geçme hakkına sahip oldular.
Rusya bu antlaşma ile Osmanlı Devleti'nin iç işlerine karışma imkanını da bulmuş oldu.

KIRIM
Küçük Kaynarca Antlaşması sonucunda Osmanlı Devleti ile Rusya arasında kalıcı bir barış sağlanamamıştı. Çünkü Rusya Kırım'ı tamamen kendisine bağlamak istiyordu. Kırım'da Osmanlı hükümetinin atadığı Üçüncü Selim Giray Han ile Rusların Kırım'a Han olarak seçtikleri Şahin Giray arasında bir iç savaş çıktı.
Yeni bir Osmanlı-Rus savaşı ihtimali belirmesi üzerine, Aynalı Kavak Tenkihnamesi imzalandı. Küçük Kaynarca Antlaşması'nın bazı maddeleri değiştirildi. Ruslar Kırım'dan askerlerini çekecek, Osmanlı Devleti ise Rusların istediği Şahin Giray'ın hanlığını kabul edecekti. Tamamen Rus taraftarı olan Şahin Giray'ı Kırım halkı istemedi. Çıkan ayaklanmayı bahane eden Şahin Giray, Rus kuvvetlerini Kırım'a çağırdı. Kırım Hanlığı, Rusya'nın Kırım'ı ani işgali sonucu 9 Temmuz 1783 tarihinde Rusya'ya bağlı bir eyalet haline geldi.
Osmanlı Devleti, Kırım'ın 1783 yılında Rusya'ya bağlanmasını kabullenememişti. Rusya ve Avusturya, Osmanlı Devleti'ni paylaşmak için bu sırada projeler üretiyorlardı. Bu iki devlet arasındaki yakınlaşma İngiltere'yi telaşlandırdı. Osmanlı Devleti, İngiltere ve Prusya'nın kışkırtmaları ile 13 Ağustos 1787 tarihinde Rusya'ya karşı tekrar savaş ilan etti. Avusturya'da Rusya'nın yanında yer aldı.

RUSYA ve AVUSTURYA SAVAŞI
Osmanlı Ordusu, Temeşvar eyaletinde stratejik bir konumda bulunan Muhadiye Boğazı'nı ele geçirdi. Avusturyalıların toparlanmasına fırsat vermeden harekatın sürdürülmesi kararlaştırıldı. Bu sırada Avusturya İmparatoru Joseph 80.000 kişilik bir ordu ve 500 topla Şebeş Boğazı'na geldi. 21 Eylül 1788 tarihinde yapılan Şebeş Savaşı'nda Osmanlı Ordusu büyük bir zafer kazandı.
İki ayrı cephede hem Avusturya, hem de Rusya ile savaşmak zorunda kalan Osmanlılar orduyu ikiye ayırmıştı. Bu durum Osmanlı Devleti'ni zor durumda bıraktı. Saldırıya geçen Ruslar, Özi kalesini kuşatarak 25.000 kişiyi alçakça katlettiler (17 Aralık 1788). Bu haberin İstanbul'a ulaşması üzerine, Sultan Birinci Abdülhamid kederinden hastalandı ve felç geçirdi. Ancak, 7 Nisan 1789'da vefat edene kadar devlet işleriyle ilgilenmeye devam etti.

MİMARİ ESERLER
Sultan Birinci Abdülhamid, mimari alanda bir çok eser yaptırdı.
Kendi adını verdiği Sultan Birinci Abdülhamid Külliyesi,
İstanbul Beylerbeyi Camii,
Emirgan Çeşmesi,
Hasköy Silahdar Yahya Efendi Çeşmesi,
Gülşehir Kurşunlu Camii,
Yozgat Ulu Camii,
Unkpanı Şebsafa Camii ve
Karavezir Medresesi bunların arasında en önemlileridir.

Sultan Üçüncü Mustafa 1757-1774

0 yorum | Devamını Oku...

Tuğrası                 :Tıklayınız
Devir Haritası      :Tıklayınız
Babası                  :Sultan Üçüncü Ahmed
Annesi                  :Mihrişah Sultan
Doğumu               :28 Ocak 1717 
Ölümü                  :21 Ocak 1774
Saltanatı              :30 Ekim 1757-1774
HAYATI
Sultan Üçüncü Mustafa 28 Ocak 1717 günü İstanbul'da dünyaya geldi. Babası Sultan Üçüncü Ahmed, annesi Mihrişah Sultan'dır. Sultan Üçüncü Mustafa orta boylu, iri gözlü, yassı burunlu ve siyah sakallı idi. Heybetli ve kuvvetli bir vücuda sahipti. Çok iyi bir tahsil yaptı. Astroloji ile meşgul oldu. İslam ve Osmanlı tarihlerini inceledi.
Sultan Üçüncü Mustafa son derece dindar, tutumlu, müşfik, çalışkan ve cömert bir insandı. İki dakika süren ve İstanbul'un hemen hemen yarıdan fazlasını yıkan büyük depremde evlerini, yakınlarını kaybeden halka kendi kesesinden yardım etti. Adaletle hükmeder haksızlıklara asla göz yummazdı. Yalandan, riyadan ve rüşvetten nefret ederdi. Asla gurura kapılmaz, büyüklük taslamaz, yapamayacağı işleri vaadetmezdi.
Sultan Üçüncü Mustafa, yenileşmenin gerektiği fikrindeydi ve Islahat yapmak istiyordu. Prusya Kralı İkinci Frederik'in ıslahat hareketlerini duymuş, Ahmed Resmi Efendi'yi ona göndermişti. Prusya Kralı İkinci Frederik, Sultan Üçüncü Mustafa'ya Ahmed Resmi Efendi aracılığı ile başarısının üç altın anahtarı dediği öğütlerini gönderdi.
- Bol bol tarih okuyun, eski tecrübelerden faydalanın.
- Güçlü bir orduya sahip olmaya çalışın ve barış zamanında askerlerinizi sürekli eğitime tabii tutun.
- Hazineniz daima parayla dolu bulunsun, ekonomiye önem verin.
Sultan Üçüncü Mustafa, bu öğütleri dinledikten sonra acı acı güldü. Sonra da "Biz de bunları yapmak niyetindeyiz, lakin yolu nedir?" diye mırıldandı. Memleketine en büyük felaketin Rusya'dan geleceğine düşünüyordu. Müdafaa için geceli gündüzlü çalışarak her türlü hazırlığı yaptı. Savaşlarda kullanılmak üzere hazineyi altınla doldurdu.
Süveyş Kanalını bile açtırmayı düşünüyordu. Fakat iş başına getireceği yetenekli devlet adamlarının olmaması onu üzüyordu. Rus Savaşı sırasında üzüntüsünden hastalandı ve kalp yetmezliğinden dolayı 21 Ocak 174 günü vefat etti.
Sultan Üçüncü Mustafa orduda bir yenileşme gerektiği fikriyle hareket ediyordu. Askerlere eğitim kuralları getirdi. İtirazlara aldırmadan tüfeklere süngü taktırdı. Yeni bir tophane kurdurup güçlü toplar döktürdü. Bahriye, istihkam ve topçu okulları açtı. Yaşlı başlı subaylara bile eğitim mecburiyeti getirdi.
Ordudaki ıslahat konusunda Baron de Tott adlı Macar uyruklu Fransız'dan çok yararlandı. Baron Tott, Osmanlı topçu sınıfını yeniden ele alıp modernize etti ve askere Avrupa usulü eğitim yaptırdı.
Sultan Üçüncü Mustafa şair bir padişahtı. Cihangir mahlasıyla yazdığı şiirler çok meşhurdur. Şiirlere "El fakir Mustafa Han Salis" şeklinde imza atardı. Şiirlerinden birisinde şöyle der:
"Yıkılupdur bu cihan sanmaki bizde düzele
Devlet-i çerh-i deni verdi kamu müptezele
Şimdi ebvab-ı saadetle gezen hep hezele
İşimiz kaldı heman merhamet-i Lem Yezel'e."
Erkek Çocukları: Üçüncü Selim, Mehmed
Kız Çocukları: Şah Sultan, Fatma Sultan, Bekhan Sultan, Fatma Sultan, Hibetullah Sultan

OSMANLI-RUS İLİŞKİLERİ
Rusya 1739 yılında imzalanan Belgrat Antlaşması'ndan sonra, Osmanlı Devleti'ne savaş açmamış, ama Balkanlar'da ve diğer bölgelerde Türk düşmanlığı yapmaya devam etmişti. Rusya ve Osmanlı Devleti arasındaki barış dönemi 1768'de başlayan Lehistan sorunu ile yeniden bozuldu. Osmanlı Devleti on altıncı yüzyılın ikinci yarısından beri Lehistan krallığına seçilecek kişilerin Avusturya ve Rusya yanlısı olmamasına özen göstermiş bu konuda da başarılı olmuştu. Ancak bu dönemde Osmanlı Devleti Rusya'nın Lehistan işlerine müdahalesini engelleyecek güce sahip değildi.
Rusya'nın Stanislas Pontovoski'yi zorla kral seçtirip, Lehistan'a asker sevk ederek halkı sindirmeye çalışması üzerine Lehistan'da ayaklanan halk, Osmanlı Devleti'nden Bar Konfederasyonu aracılığı ile yardım istedi. Tüm bu gelişmeler üzerine zaten Rusya'ya savaş açma taraftarı olan Sultan Üçüncü Mustafa harekete geçti. 8 Ekim 1768 tarihinde Rusya'ya savaş açıldı.
Ruslar beş koldan saldırıya geçtiler. Kafkasya, Gürcistan, Ukrayna ve Baserabya'yı istilaya başladılar. Otuz bin kişilik bir Rus ordusu Kartal Ovasında 180.000 kişilik Osmanlı ordusunu bozguna uğrattı. Savaş tüm şiddetiyle devam ederken Rus Çariçesi İkinci Katerina boş durmuyor, Osmanlı Devleti'ni içten karıştırmaya çalışıyordu. Ayrıca İngilizlerin nezaretinde bir donanma hazırlatıp Cebeli Tarık Boğazı'ndan Akdeniz'e göndermişti. Çariçe İkinci Katerina'nın bu faaliyetleri kısa süre de sonuç verdi. Rumlar Mora'da bir isyan başlattı. Hüsamettin Paşa'nın donanmayla birlikte Akdeniz'de
ilerlemesi üzerine Ruslar isyancıları yalnız bırakarak adadan ayrıldılar. İsyan, Osmanlı donanmasının adaya yaklaşmasıyla son buldu.
Rus donanması 1770 yılında Ege'de Çeşme limanında bulunan Osmanlı donanmasını yaktı. Çeşme felaketinden sonra Ruslar Çanakkale Boğazı'na kadar ilerlediler. Kaptan-ı Deryalığa getirilen Cezayirli Hasan Paşa Rus donanmasını Ege Denizi'nin dışına attı. Rus saldırıları karadan devam etti. Ruslar Kırım'da önemli başarılar elde ettiler.
Rusların bu başarılarından dolayı diğer Avrupalı devletler siyasetlerini değiştirmeye başladılar. Kırım bozgunundan sonra Ruslar, Rusçuk ve Silistre'yi kuşattılar. Başarısızlıkla sürüp giden Osmanlı-Rus savaşının bütün acı ve huzursuzluğunu yaşayan Sultan Üçüncü Mustafa, bu savaşın Osmanlı Devleti açısından önemini biliyordu.
Bütün olumsuzluklara rağmen 1773 yazında bizzat ordunun başında sefere çıkmak istedi. Fakat cephelerden gelen son acı yenilgi haberleri kendisini büyük üzüntü ve ümitsizliğe düşürdü ve 21 Ocak 1774 Cuma günü öğle ezanı okunurken vefat etti.
MİMARİ ESERLER
Sultan Üçüncü Mustafa'nın imar alanında da çalışmaları vardı.
1766 yılındaki depremde yıkılan Fatih ve Eyüb Sultan Camilerini ve bütün İstanbul'u adeta yeniden imar ettirdi.
Kara ve Deniz Mühendishaneleri onun zamanında kuruldu.
Laleli Camii ve Külliyesi'ni 4 yılda inşa ettirdi.
Döneminde yapılan diğer eserler şunlardır;
Üsküdar Ayazma Camii,
Sipahiler Hanı,
Kahire Emir Mehmed Bey Camii,
Rosos Sultan Üçüncü Mustafa Camii.

10 Ocak 2012 Salı

SULTAN ÜÇÜNCÜ OSMAN 1754-1757

0 yorum | Devamını Oku...

Tuğrası                 :Tıklayınız
Babası                  :Sultan İkinci Mustafa
Annesi                  :Şehsuvar Valide Sultan
Doğumu               :2 Ocak 1699
Ölümü                  :30 ekim 1757
Saltanatı              :13 Aralık 1754-1757

HAYATI
Sultan Üçüncü Osman 2 Ocak 1699 günü İstanbul'da doğdu. Babası Sultan İkinci Mustafa, annesi Şehsuvar Valide Sultan'dır. Şehsuvar Valide Sultan Rusdur. Tahta çıktığı 56 yaşına kadar sarayda hapis hayatı yaşadığı için sinirli bir yapıya sahip oldu. Ancak yine de şefkat ve merhamet sahibi, özellikle yalanı ve rüşveti sevmeyen bir insandı.
Sultan Üçüncü Osman'ın musikiden nefret ettiği için bütün müzisyenleri saraydan uzaklaştırdı. Sarayda dolaşırken cariyelerle karşılaşmak istemediği için ayakkabılarına demir ökçeler taktırmıştı. Ökçelerden çıkan sesi duyan cariyeler padişahın geldiğini öğrenip yoldan çekiliyorlardı. 2 yıl, 10 ay, 18 gün saltanat sürmüş bu süre içinde yedi tane veziri azam değiştirmiş, dönemi boyunca içte ve dışta barış ve huzur yaşanmıştır.
Sultan Üçüncü Osman'ın zaman zaman kıyafet değiştirerek halkın arasına karıştığı bilinmektedir. 30 Ekim 1757'de vücudunda çıkan bir çıbanın verdiği hastalıkla vefat etti. Cenazesi Yeni Camiye Sultan Birinci Mahmud Han'ın yanına defnedildi.



SİYASİ GELİŞMELER
Sultan Üçüncü Osman döneminde 1739'da imzalanan Belgrad antlaşmasından sonra başlayan barış süreci devam etti. Yeni Sırbiye eyaletine Romanya'dan gelen göçmenler yerleştirildi. Yine bu bölgeye Ruslarla yapılabilecek olası bir savaş için iki kale yapıldı. Kölemen Devleti Mısır'da hakimiyet sağladı. Ayrıca Cezayir'de de Osmanlı hakimiyeti zayıfladı. Osmanlı ticaret gemilerine saldırılar düzenleyen Malta korsanlarına karşı, Midilli adasındaki Sığri limanına bir kale ve bir deniz feneri yapıldı.


MİMARİ ESERLER
Padişahın geride bıraktığı eserler arasında,
ağabeyi Sultan Birinci Mahmud zamanında yapılmaya başlanan ve onun döneminde inşaatı tamamlanan, kendi adını verdiği Nur-i Osmaniye Camii meşhurdur (5 Aralık 1755).
Sultan Üçüncü Osman döneminde yapılan diğer eserler şunlardır;
Aydın Cihanoğlu Camii ve
Ahırkapı Deniz Feneri.

SULTAN BİRİNCİ MAHMUD 1730-1754

0 yorum | Devamını Oku...

Tuğrası                 :Tıklayınız
Babası                  :Sultan İkinci Mustafa
Annesi                  :Saliha Valide Sultan
Doğumu               :2 Ağustos 1696
Ölümü                  :13 Aralık 1754
Saltanatı              :2 Ekim 1730-1754


HAYATI
Sultan Birinci Mahmud, 2 Ağustos 1696 günü İstanbul'da doğdu. Babası Sultan İkinci Mustafa, annesi Saliha Valide Sultan'dır. Büyük annesi Gülnuş Sultan'ın sevgi ve ilgisiyle büyüdü. Sekiz yaşından beri kafes hayatı yaşadığı halde zekası, iyi niyeti ve kuvvetli karakteri sayesinde kendini harap etmekten kurtardı. Küçük yaşlardan itibaren çeşitli hocalardan dersler aldı. Tarih, edebiyat, ve şiirle meşgul oldu. Özellikle musiki ile uğraştı.
Sultan Birinci Mahmud, 1 Ekim 1730 tarihinde, 35 yaşında iken padişah oldu. Devrindeki en değerli kimseleri seçip iş başına getirdi. Karakter sahibi, azimli, müşfik, merhametli, dikkatli, ve sabırlı bir insandı. Kendi zevkinden çok milletin refahını düşünerek hareket etti. Bu sayede babası ve amcasının düştüğü hatalara düşmedi. Hayatının son iki yılını hasta geçiren Sultan Birinci Mahmud, 13 Aralık 1754 tarihinde 59 yaşında iken vefat etti. Sultan İkinci Mustafa'nın Yeni Camiideki türbesine defnedildi.



İSYAN KARGAŞASI
Sultan Birinci Mahmud, padişahlığının ilk günlerinde, kendisini tahta çıkaran isyancıların isteklerini yerine getirmek zorunda kaldı. Sultan Üçüncü Ahmed, devrinde yapılmış olan köşk ve konakların çoğu isyancıların istekleri sonucu yakılıp yıkıldı. Devlet adamları ve memurlar isyancıların düşünceleri doğrultusunda atandı. Ancak bunlardan bazıları, Şeyhülislamdan öldürülmeyeceklerine dair fetva aldıktan sonra, görevden kendi istekleriyle ayrıldılar.
İsyancıların lideri konumundaki Patrona Halil de Sultan Birinci Mahmud'a olan bağlılığını bildirmişti. Ancak devlet işlerine müdahale etmek istiyordu. Sultan Birinci Mahmud'dan kendisini yeniçeri ağalığına getirmesini ve Rusya'ya karşı savaş açmasını istedi. 15 Kasım 1730 günü tören yapılacağı bahanesiyle saraya çağrılan Patrona Halil ve yandaşları yakalanarak öldürüldü.
Patrona Halil yandaşları öldürülme korkusuyla tekrar ayaklandılar. Sultan Birinci Mahmud, Sancak-ı Şerif çıkarttı ve halktan ayaklanmanın bastırılması için yardım istedi. İsyanlardan bıkmış olan halk, padişaha yardımcı olarak ayaklanmanın kısa sürede bastırılmasını sağladı (28 Ocak 1731).


ISLAHAT HAREKETLERİ
Sultan Birinci Mahmud'un yaptırdığı ıslahatlar daha çok askeri konularda yoğunlaşıyordu. Fransa'dan gelen Kont De Bonnevale, müslüman olup Humbaracı Ahmed Paşa adını aldı ve çeşitli ıslahatlar yaptı.
Topçu Ocağını ve bozulmaya yüz tumuş olan Humbaracı Ocağını yeniden düzenleyen ve Osmanlı ordusuna yetenekli subay yetiştirmek amacıyla Kara mühendishanesini (Mühendishane-i Berri Hümayun) açan Ahmed Paşa'nın bu çalışmaları sayesinde, Osmanlı Rus savaşlarında başarı sağlandı. Sultan Birinci Mahmud Lale Devri sırasında başlatılan kültür faaliyetlerini de sürdürdü.


İRAN İLİŞKİLERİ
Osmanlı İran Savaşları devam ederken çıkan Patrona Halil İsyanı yüzünden, İranlıların son saldırılarına cevap verilememişti. 1731 yılında başlatılan karşı saldırı bir yıl devam etti.
30 Temmuz 1731'de Kermenşah geri alındı, 16 Eylül 1731'de Korican Zaferi kazanıldı, 11 Ekim 1731'de Urmiye Kalesi alındı ve 4 Aralık 1731 günü de Tebriz geri alındı. 10 Ocak 1732 günü imzalanan Ahmed Paşa Antlaşması ile Kafkasya Osmanlılara, batı İran ve Azerbaycan İranlılara kaldı. Güneyde Kasr-ı Şirin sınırı değişmedi, kuzeyde Aras ırmağı iki ülke arasında sınır yapıldı.
Ahmed Paşa antlaşması ne Osmanlı Devleti'ni ne de İranlıları tatmin etmedi ve çatışmalar 1746 yılına kadar devam etti. Osmanlılar 19 Temmuz 1733 günü Bağdat önlerinde bir zafer kazandılar. 1743 yılında İran Şahı Nadir Şah Irak sınırına saldırdı (29 Mayıs 1743) ve Musul'u kuşattı (27 Eylül 1743).
29 Temmuz 1744 günü Kars'ı da kuşatan Nadir Şah, iki üç ay sonra kuşatmayı kaldırmak zorunda kaldı ve geri çekildi (9 Ekim 1744). 4 Eylül 1746 günü yeni bir barış antlaşması imzalanmış, ancak denge iki taraf lehine de bozulmamış ve sınırlar değişmemiştir.


RUS-AVUSTURYA SAVAŞLARI
Rusların, Lehistan'ın iç işlerine karışmaları, Avusturya ile ittifak yapma çalışmaları, devam eden İran savaşları sırasında Kırım ordusunun Kafkasya üzerinden geçmesine izin vermemeleri ve Azak kalesini işgal etmeleri gibi sebepler, Sultan Birinci Mahmud'un 16 Haziran 1736 günü Rus seferine çıkma kararını almasına yol açtı.
4 Ağustos 1737 günü Banyaluka Zaferi kazanıldı. Balkanlara ve Kırım'a saldıran Rus kuvvetleri bozguna uğrayarak geri çekildiler. 1 Eylül 1739 günü Belgrad kalesi geri alındı. Osmanlı Devleti'nin Avusturya cephesinde de başarılı olması, Rusya'nın barış istemesine sebep oldu. Osmanlı Devleti 18 Eylül 1739 tarihinde Avusturya ve Rusya ile Belgrad antlaşmasını imzaladı.
Belgrad antlaşmasına göre Azak kalesi Ruslara bırakılacak, Rusların savaş sırasında elde ettiği diğer topraklar Osmanlı Devleti'ne teslim edilecek ve Ruslar Karadeniz'de savaş ve ticaret gemisi bulundurmayacaktı. Bu antlaşmanın imzalanmasında Fransa'nın katkıları oldu ve Fransa'ya daha önce verilmiş olan imtiyazlar arttırıldı.
Sultan Birinci Mahmud'un son yılları barış içinde geçti. Ancak bu aralar meydana gelen yangınlar İstanbul'da büyük zarara yol açıyordu. 28 Aralık 1745 günü çıkan büyük İstanbul yangını sırasında Balat ve Fener'de 800 ev yandı. Beş yıl sonra çıkan başka bir yangında İstanbul'un birkaç mahallesi ve tarihi konakları kül oldu (4 Şubat 1750). 3 Eylül 1754 günü büyük İstanbul Depremi meydana geldi. İstanbul'un beş altı gün içinde 14 defa sallandığı bu deprem sırasında Ayasofya, Bayezid ve Fatih camilerinin kubbeleri de zarar gördü.


MİMARİ ESERLER
Patrona Halil İsyanından sonra tahta çıkan Sultan Birinci Mahmud döneminde, imar faaliyetleri Lale Devri'ndeki kadar hareketli değildi.
Bu dönemin en büyük eseri Hekimoğlu Ali Paşa Camii ve Külliyesi'dir.
Tophane'deki Sultan Birinci Mahmud Çeşmesi de o dönem yapılan eserler arasındadır.
Sultan Mahmud zamanında İstanbul dışında da eserler yapıldı.
Bu dönemde Halep'te Osman Paşa Külliyesi ve
Kahire'de Habbaniye Sultan Birinci Mahmud Tekke ve Sebili inşa edildi. Ayrıca;
Erzurum Vezir İbrahim Paşa Camii,
Cağaloğlu Hacı Beşir Ağa Külliyesi,
Şumnu Şerif Halil Paşa Camii ve Külliyesi inşa edildi.

SULTAN ÜÇÜNCÜ AHMED 1703-1730

0 yorum | Devamını Oku...

SULTAN ÜÇÜNCÜ AHMED

1703-1730


Tuğrası                 :Tıklayınız
Haritası                 :Tıklayınız
Babası                  :Sultan Dördüncü Mehmed
Annesi                  :Emetullah Rabia Gülnuş Sultan
Doğumu               :30 Aralık 1673
Ölümü                  :1 Temmuz 1736
Saltanatı              :1703-1 Ekim 1730
HAYATI
Sultan Üçüncü Ahmed 30 Aralık 1673 günü doğdu. Babası Sultan Dördüncü Mehmed, annesi Emetullah Rabia Gülnuş Sultan'dır. Annesi Giritlidir. Sultan İkinci Mustafa'nın öz kardeşi olan Sultan Üçüncü Ahmed, uzun boylu, kara gözlü, doğan burunlu ve buğday tenli idi. Son derece zeki, hassas ve zarif bir insandı. İyi bir tahsil ve terbiye görmüş olan Sultan Üçüncü Ahmed ünlü hocalardan dersler almıştı.
Sultan Üçüncü Ahmed, ağabeyi Sultan İkinci Mustafa'nın vefatı üzerine 22 Ağustos 1703 tarihinde 30 yaşında iken Edirne'de tahta geçti. Osmanlı Devleti açısından önemli bir yere sahip olan Lale Devri boyunca padişahlık yapan Sultan Üçüncü Ahmed, hattat ve şairdi. "Necib" mahlasıyla şiirler yazdı. Ayrıca Musiki ile de yakından ilgileniyordu. Divan şairlerinden Urfalı Nabi Efendi'nin hem kendisini hem de şiirlerini çok severdi.
Gençliği diğer Osmanlı şehzadelerine göre bir hayli serbest geçti. Şehzadelerin öldürülmesi geleneği kalktığından, rahat bir hayat sürdü. İstediği her şeyle ilgilendiği için bilgisi de, görgüsü de arttı. Avrupa'daki gelişmeleri inceleme fırsatı buldu ve matbaanın Osmanlı Devletine gelmesi için çok çaba sarfetti. 27 yıl gibi uzun bir süre tahtta kalan Sultan Üçüncü Ahmed, çıkan Patrona Halil isyanı sonunda, 1 Ekim 1730 tarihinde padişahlıktan çekildi.
Sultan Üçüncü Ahmet'in padişahlığının ilk günleri, tamamen disiplinden çıkmış yeniçerileri yatıştırma gayretleri ile geçti. Ancak kendisini padişah yapan yeniçerilere karşı etkili olamadı. Sultan Üçüncü Ahmed'in sadrazamlığa getirdiği Çorlulu Ali Paşa, ona idari konularda yardımcı olmaya çalıştı, hazine için yeni düzenlemelerde bulundu ve Sultan Üçüncü Ahmet'e rakipleriyle mücadelesinde destek oldu.
Sultan Üçüncü Ahmed zamanında Rusya ile olan ilişkilerde gerginlik yaşandı. Bunun sebebi Rusya'nın Orta Asya üzerinde yayılma siyaseti izlemesi, balkanlardaki toplumları Slavlaştırmaya çalışması, açık ve sıcak denizlere inmek istemesiydi.
Erkek Çocukları: Birinci Abdülhamid, Üçüncü Mustafa, Süleyman, Bayezid, Mehmed, İbrahim, Numan, Selim, Ali, İsa, Murad, Seyfeddin, Abdülmecid, Abdülmelik
Kız Çocukları: Emine, Rabia, Habibe, Zeyneb, Zübeyde, Esma, Hatice, Rukiye, Saliha, Atike, Reyhan, Esime, Ferdane, Nazife, Naile, Ayşe, Fatma, Emetullah, Ümmüselma, Emine, Rukiye, Zeyneb, Sabiha

PRUT SAVAŞI
Rusya, Osmanlı Devleti ile mücadelesinde kendi lehine bir zemin yaratmak istiyordu. Osmanlı Devleti içinde yaşayan Ortodoks toplumları kışkırtarak Osmanlı Devleti'ni zayıflatacak ve yapacağı savaşlarda daha önce kaybettiği toprakları geri alacaktı. Eflak ve Boğdan Beylerini Osmanlılara karşı kışkırtan Rus Çarı Deli Petro, Poltova Savaşı'nda İsveç Kralı Demirbaş Şarl'ı yenince, Demirbaş Şarl Osmanlılara sığındı. İsveç Kralını kovalayan Rus birliklerinin Osmanlı topraklarına akınlar düzenlemesi üzerine, Osmanlı Devleti Rusya'ya karşı savaş ilan etti (1711).
Sadrazamlığa getirilen Baltacı Mehmed Paşa, 100.000 kişilik bir orduyla Tuna'yı geçerek Eflak'a girerken, Osmanlı donanması da Karadeniz'e açıldı. Osmanlı kuvvetleri, Kırım Ordusunun da desteği ile Rus birliklerini Prut Nehri kıyısında çember içine aldılar. O an için kurtuluş imkanı bulunmayan Rus Çarı Deli Petro, Moskova'ya bir mektup yazarak durumun zorluğunu ve ümitsizliğini anlattı. Çariçe Birinci Katarina araya girerek Osmanlı Devleti'ne barış teklifinde bulundu. Hem Kırım Hanı, hem de İsveç Kralı saldırıya geçilip Rus ordusunun yok edilmesini savunuyorlardı. Ancak Baltacı Mehmed Paşa, yeniçerilere güvenmiyordu. Kuşatma sırasında yeni bir kutsal ittifakın oluşturulabileceği düşüncesine sahip olan ve Osmanlı ordusunun çok yıpranacağı endişesini taşıyan Baltacı Mehmed Paşa barış yapılmasını kabul etti (21 Temmuz 1711). İmzalanan Prut antlaşması ile Azak kalesi Osmanlılara geri verildi. Ruslar, İstanbul'da devamlı bir elçi bulundurmayacak ve İsveç Kralı Şarl'ın serbestçe ülkesine dönmesine izin vereceklerdi.
Osmanlı Devleti kazandığı bu başarıdan sonra, daha önce kaybedilen Mora yarımadasını da geri almak istiyordu. Venedikli korsanların Osmanlı ticaret gemilerine saldırmaları ve Mora halkının Osmanlı Devleti'nin yönetimi altına girmeyi istemesi Venediklilere savaş açılmasına neden oldu (8 Aralık 1714). Silahtar Ali Paşa, Modon, Koron ve Navarin'i alarak Mora'yı fethetti (22 Ağustos 1715).

PASAROFÇA ANTLAŞMASI
Avusturya'nın, Karlofça Antlaşması gereğince Mora'nın Venediklilere geri verilmesini istemesi üzerine, Avusturya'ya da savaş açıldı. Sadrazam Silahtar Ali Paşa, Osmanlı ordusu ile birlikte Macaristan'a girdi. Peter Varadin'de Prens Ojen komutasındaki Avusturya ordusu Osmanlı kuvvetlerini bozguna uğrattı (5 Ağustos 1716) ve Sadrazam Silahtar Ali Paşa şehit düştü. Bu bozgundan sonra 18 Ağustos 1717 tarihinde Belgrad düşman eline geçti. Silahtar Ali Paşa'nın yerine sadrazamlığa getirilen Damat İbrahim Paşa barış teklif etti. Yapılan Pasarofça Antlaşmasına göre; yukarı Sırbistan, Belgrad ve Banat yaylası Avusturya'ya, Dalmaçya, Bosna ve Arnavutluk kıyıları Venedik'e verildi, Mora Yarımadası Osmanlılarda kaldı (1 Temmuz 1718).
1724 yılında İran'da taht kavgaları başlamıştı. Bu durumdan yararlanarak İran'ı ele geçirmek isteyen Rusya harekete geçti. İran'ın Rusya'nın eline geçmesini istemeyen Osmanlı Devleti İran'a sefer düzenledi. Ruslarla yapılan İstanbul antlaşmasına göre Azerbaycan'da alınan yerler Osmanlılarda kalacak, Derbent, Bakü ve Dağıstan Ruslara bırakılacaktı.
LALE DEVRİ
1718 yılında imzalanan Pasarofça Antlaşmasından sonra Osmanlı Devleti'nde yeni bir dönem başlamıştı. 1730 yılındaki Patrona Halil İsyanına kadar, 12 yıl süren bu döneme Lale Devri denir. Sultan Üçüncü Ahmed ve Damat İbrahim Paşa barışçı bir siyasetten yanaydılar. Lale Devri de bu barışçı politikaların bir ürünü olarak ortaya çıkmıştı.
Lale Devri'nde edebiyat, kültür ve sanat alanında gelişmeler olduğu gibi, teknik konularda da Avrupalı devletlerden etkilenilerek bazı yenilikler gerçekleştirildi. Bu dönem de Avrupa'ya ilk kez geçici elçiler gönderildi. 1727 yılı ortalarında Osmanlı Devleti'nde de matbaa kurulması için düzenlenen padişah fermanı üzerine, Paris Elçisi 28. Mehmed Çelebi'nin oğlu Sait Efendi ve İbrahim Müteferrika ilk matbaayı kurdular (16 Aralık 1727).
Lale Devri'nde Yalova'da bir kağıt fabrikası kuruldu. İstanbul'da sık sık çıkan yangınları daha hızlı kontrol altına almak için, yeniçeriler içinden bir itfaiye örgütü oluşturuldu. Yine İstanbul'da bir kumaş fabrikası ve bir çini imalathanesi açıldı. Her tarafta birçok köşk, saray ve lale bahçeleri yapıldı. Ayrıca Doğu kültürünün klasik eserleri ilk kez Türkçe'ye çevrildi. İstanbul'da halk yıllar süren savaşlardan sonra böyle bir dönem yaşamanın mutluluğu içerisinde idi.
PATRONA HALİL İSYANI
Damat İbrahim Paşa'nın açtığı zevk ve sefahat devrinden memnun olmayan bu yapılanları israf olarak gören bir kitle oluşmuştu. Bu topluluk İran seferinden olumsuz haberler gelmesi üzerine, harekete geçmiş camilerde ve diğer yerlerde propaganda yaparak ayaklanmanın zeminini oluşturmaya başlamıştı. Yeniçerilerin içerisinde de huzursuzluk belirmişti. On yedinci Ağa Bölüğü Yeniçerisi Patrona Halil ve yandaşları 25 Eylül 1730'da ayaklanmayı başlatmışlar, ancak halkın onlara katılmaması endişesiyle bu girişimlerinden vazgeçmişlerdi. İsyancılar üç gün sonra Bayezit caminin Kaşıkçılar kapısı tarafından yürüyüşe geçerek ayaklanmayı resmen başlattılar. Esnafı da dükkanlarını kapatarak kendilerine katılmaya ikna eden isyancılar, hapishaneleri boşalttılar ve yeniçerilerden de yardım gördüler. Yeniçeri ağalarından Hasan Paşa onlara karşı harekete geçtiyse de başarılı olamadı.
Bu gelişmeler üzerine Sultan Üçüncü Ahmed isyancıların ne istediklerinin sorulmasını istedi. İsyancılar, Sadrazam Damat İbrahim Paşa ile birlikte 37 kişinin kendilerine teslim edilmesini istediler. Lale Devri'nin önemli kişilerinden olan Damat İbrahim Paşa ve bazı devlet adamları idam edilerek isyancılara teslim edildi. İsyan sırasında şehir tahrip edildi. İsyancılar Sadabad Köşkü'nü yaktılar. Ayrıca Divan şairlerinden Nedim de isyan sırasında öldü.
Patrona Halil ve diğer isyancı başları, bu sefer de tüm isteklerini yerine getiren Sultan Üçüncü Ahmed'in tahtan indirilmesini istedi. Kendisine ve ailesine zarar verilmemesi durumunda tahttan çekileceğini bildiren Sultan Üçüncü Ahmed, 1 Ekim 1730'da Osmanlı tahtını Şehzade Mahmud'a bıraktı.
MİMARİ ESERLER
İnce ve hassas bir ruha sahip olan Sultan Üçüncü Ahmed, Sadrazam Damat İbrahim Paşa ile uyum içerisinde çalışmış, bu sırada yaşanan Lale Devri'nde sanata, edebiyata ve toplumsal hayata özgün bir anlayış getirilmişti.
Sultan Üçüncü Ahmed;
Topkapı sarayı ile Yeni Camii'de birer Kütüphane,
Ayasofya'da Bab-ı Humayun'un karşısında Türk sanat şaheserlerinden sayılan bir çeşme (Sultan Üçüncü Ahmet Çeşmesi) ve
İstanbul'un su ihtiyacını karşılamak amacıyla da Deryay-i Sim adlı bir su bendi inşa ettirmiştir.
Bunlardan başka;
Üsküdar Yeni Valide Camii,
Çorlulu Ali Paşa Medresesi,
Damat İbrahim Paşa Camii ve Külliyesi,
İstanbul'da Yeni Postane arkasında Daarül Hadis ve Sebil,
Ortaköy Camii önündeki çeşme,
Üsküdar Şemsi Paşa'da Hüsrev Ağa Camii önündeki çeşme ve
Çubuklu Camii yanındaki Mesire Çeşmesi gibi eserler yine bu dönemde yapılmıştır.

Sultan II. Mustafa (1695-1703)

0 yorum | Devamını Oku...

Tuğrası                 :Tıklayınız
Devir Haritası      :Tıklayınız
Babası                  :Sultan Dördüncü Mehmed
Annesi                  :Emetullah Rabia Gülnuş Sultan
Doğumu               :6 Şubat 1664
Ölümü                  :29 Aralık 1703
Saltanatı              :6 Şubat 1695-22 Ağustos 1703


HAYATI
Sultan İkinci Mustafa, 6 Şubat 1664 günü İstanbul'da dünyaya geldi. Babası Sultan Dördüncü Mehmed, annesi Emetullah Rabia Gülnuş Sultan'dır. Annesi Giritlidir. Kuvvetli bir ilim tahsili yaptı. Tahta geçtiğinin üçüncü günü yapacağı işleri anlatan bir hatt-ı hümayun yayınladı. Yazısında: "Zevk, sefa ve rahatı kendimize haram eylemişizdir." diyordu. Yine vezirlerinden birine yazmış olduğu yazı şöyledir:

"Bana ağırlık ve hazine lazım değil. Yerine göre kuru ekmek yerim. Vücudumu din uğruna harcarım. Sıkıntının her çeşidine sabrederim. Milletime hizmet tamam olmadıkça, seferden dönmem. Elbette sefere bizzat kendim giderim."

Erkek Çocukları: Birinci Mahmud, Üçüncü Osman, Üçüncü Ahmed, Küçük Ahmed, Hüseyin, Selim, Mehmed, Murad, Osman
Kız Çocukları: Ümmügülsüm, Ayşe, Emetullah, Emine, Rukiye, Safiye, Zahide, Atike, Fatma, Zeyneb, Zahide
KARLOFÇA ANTLAŞMASI
Sultan İkinci Mustafa döneminde Avusturya üzerine üç büyük sefer düzenlendi. Ancak 11 Eylül 1697'de uğranılan Sente mağlubiyeti ile Osmanlı Devleti bir anda savunmasız kaldı. Bu arada Venedikliler Mora ve Dalmaçya'ya, Lehistan ise Boğdan'a saldırdı. Aynı dönemde Rusya'nın başına Deli Petro geçmişti. Deli Petro ordusunu modernize etmiş, boğazlardan Akdeniz'e inme ve Karadeniz'e egemen olma çabalarına girişmişti. 1695'deki saldırıda başarısız olmuş, fakat bir yıl sonra Azak Kalesini ele geçirmişti (6 Ağustos 1696).

Uzun süren savaşlar sonunda Osmanlı Devleti yorgun düşmüştü. Özellikle İngiliz hükümetinin araya girmesi sonucu, Sultan İkinci Mustafa barışa razı oldu. İmzalanan Karlofça Antlaşmasıyla Banat ve Temeşvar hariç, bütün Macaristan ve Erdel Beyliği Avusturya'ya, Ukrayna ve Podolya Lehistan'a, Mora ve Dalmaçya kıyıları Venediklilere bırakıldı (26 Ocak 1699). Karlofça Antlaşması Osmanlı Devleti'nin toprak kaybettiği ilk antlaşmadır. Bu tarihten sonra Osmanlı Devleti'nin gerileme dönemi başlar. Ayrıca bir yıl sonra Rusya ile de bir antlaşma yapıldı. 14 Temmuz 1700 tarihinde imzalanan İstanbul Antlaşması ile Azak kalesi Rusya'ya bırakıldı.

Tarih 1703 yılına gelmiş, Osmanlı Devleti'nin kötü gidişine dur denilememişti. Padişah tahta çıktığında söylediklerini unutmuş gibiydi. "Zevk ve sefa bana haram olsun" dediği halde, av partileri düzenliyor, aylarca av peşinde dolaşıyordu. Devlet işlerini sadrazamlarına ve eski hocası olan sonradan şeyhülislam yaptığı Feyzullah Efendi'ye bırakmıştı. Bu durum ordu içinde hoşnutsuzluğa yol açtı.


TAHTTAN İNDİRİLMESİ
Sultan İkinci Mustafa ava merak saldığı için İstanbul yerine Edirne'de oturmaya başladı. İstanbul'daki askerler bu duruma isyan edip, Edirne üstüne yürüdüler. Sultan İkinci Mustafa, Edirne'de bulunan askerleri teşkilatlandırıp yolları tutturdu ama Edirne Ordusunun komutanları kardeş kanı dökmemek için geri çekildiler. İstanbul'dan gelen ordu Edirne'ye girdi. Sultan İkinci Mustafa tahttan indirildi. Yerine öz kardeşi Sultan Üçüncü Ahmed tahta çıkarıldı (22 Ağustos 1703).

Sultan İkinci Mustafa tahttan indirildikten sonra fazla yaşamadı. 4 ay 8 gün sonra öldü. Cenazesi İstanbul'a getirilip, Turhan Sultan türbesinde babası Sultan Dördüncü Mehmed'in yanına gömüldü.

MİMARİ ESERLER
Sultan İkinci Mustafa döneminde yapılan mimari çalışmalar şunlardır;

Saraçhanebaşı Amcazade Hüseyin Paşa Külliyesi,
Anadolu Hisarı üzerinde Meşruta Yalısı,
Fatih semtinde Millet Kütüphanesi,
Erzurum Kurşunlu Camii.

SULTAN İKİNCİ AHMET 1691 – 1695

0 yorum | Devamını Oku...
Tuğrası:Tıklayınız
Babası: Sultan İbrahim
Annesi: Hatice Muazzez Sultan
Doğumu: 25 Şubat 1643
Vefatı: 6 Şubat 1695
Saltanatı: 1691 – 1695 (4) sene

İkinci Ahmed İstanbul'da doğdu. Annesi onun terbiyesi ve tahsili ile sıkı bir şekilde meşgul oldu. Son derece faal ve her işi bizzat idare etmek isteyen biriydi. Yazı yazma kabiliyeti çok üstündü. Kendisi birçok Kur'an-ı Kerim yazmıştır. Arapça ve Farsça lisanlarına vakıftı. Devlet işlerini çok yakından takip eder, hasta bile olsa divan toplantılarına katılırdı.

Şair ve Şiirlere düşkündü. Fazıl Mustafa Paşa'yı Sadrazamlıkta bıraktı. Salan kamen Meydan Muharebesinde, Köprülü Fazıl Mustafa Paşa şehid düştü (1691). Venediklilerle Hanya'da Şiddetli çarpışmalar yapıldı ve Hanya Zaferi elde edildi. (Ağustos 1692)1693 senesinde İstanbul'da iki yangın oldu ve 5000 tane bina yandı. Almanlar aynı sene Belgrad'ı muhasara ettiler ve 10.000 ölü vererek çekildiler. 21 Eylül'de Sakız düştü.
airlere ve Şiirlere düşkündü. Fazıl Mustafa Paşa'yı Sadrazamlıkta bıraktı. Salan kamen Meydan Muharebesinde, Köprülü Fazıl Mustafa Paşa şehid düştü (1691). Venediklilerle Hanya'da Şiddetli çarpışmalar yapıldı ve Hanya Zaferi elde edildi. (Ağustos 1692)1693 senesinde İstanbul'da iki yangın oldu ve 5000 tane bina yandı. Almanlar aynı sene Belgrad'ı muhasara ettiler ve 10.000 ölü vererek çekildiler. 21 Eylül'de Sakız düştü.
İkinci Ahmed 6 Şubat 1695 senesinde Edirne'de vefat etti. Cenazesi, ağabeyi İkinci Süleyman gibi İstanbul'a getirildi ve Kanuni Sultan Süleyman Türbesine gömüldü.

Erkek Çocukları: İbrahim, Selim.
Kız Çocukları: Atike Sultan, Hatice Sultan, Asiye Sultan.

II. Süleyman (1687-1691)

0 yorum | Devamını Oku...
Tuğrası:Tıklayınız

Osmanlı Sultanlarının yirmincisi ve islam halifelerinin seksen beşincisi. Şehzadeliğinde mükemmel tahsil ve terbiye gördü. Kardeşi Sultan dördüncü Mehmed Han zamanında sarayda hususi hocalardan ders aldı. Dördüncü Mehmed Han´ın tahttan indirilmesi üzerine, 8 Kasım 1687´de Osmanlı Sultanı oldu.

Sultan ikinci Süleyman Han, tahta çıktığı zaman, Osmanlı ordularında Viyana bozgunu ile başlayan çözülme ve toprak kaybı devam ediyordu. Venedik, Mora yarımadasını işgal etmiş; Avusturya vişegrad, Uyvar ve Estergon´un ardından 160 yıllık Türk yurdu Budin´e girmişti. Ayrıca Macaristan´da Türk hakimiyeti sona ermek üzere idi. Devletin düştüğü mağlubiyetler hazine geliri üzerinde olumsuz te´sirler yapıyor ve Anadoluda´ki eşkiyalık hareketlerini körüklüyordu. Avusturya cephesi serdarı Yeğen Osman Paşa bir asi lideri gibi Rumeli´de yolsuzluk yapıyor, zorla usûlsüz vergiler topluyordu. Nihayet 8 Eylül 1688´de Belgrad da düştü.

Devlet içindeki karışıklıklar ve Macaristan´ın elden çıkarak, Belgrad´ın düşmesi Sultan ikinci Süleyman Han´ı çok üzdü. Emir dinlemeyen ve pek çok kalenin düşmesine sebep olan Osman Paşa´nın katline fetva verildi. Avusturya cephesi serdarlığına Recep Paşa tayin edildi. Padişah, sağlığının elvermemesine askeri teşvik için ordunun başında Edirne´den Sofya´ya kadar geldi ve harekâtı bizzat buradan idâre etmeye başladı.

1689´da Kırım´a saldıran Rus kuvvetlerini Selim Giray Han az bir kuvvetle dağıtarak perişan etti ve ağır kayıplar verdirdi. Vidin muhâfızı Sarı Hüseyin Paşa, Tuna kenarında Gladova ve Orsova kalelerini düşmandan geri aldı, Vişegrad´ı muhasara eden oniki bin kişilik Avusturya kuvveti bozguna uğratıldı. 1689 yılında Fazıl Mustafa Paşa´nın sadarete getirilmesinin ordu üzerindeki te´siri çok müspet oldu. Mustafa Paşa ilk iş olarak bir adâletnâme neşrederek memleketin umûmi ahvâlini yoluna koydu. Aldığı acil tedbirlerle hazineye yıllık 4000 kese fazka para sağladı. Yeniçeri ocağını yoklatıp ulûfeye müstehak olmayanların isimlerini sildirdi. Orduyu disiplinli ve intizamlı bir hâle getirdi. Fazıl Mustafa Paşa, 1690 yılında Edirne´den hareketle çıktığı Avusturya seferinde düşman kuvvetlerini mağlup ederek şehirköy, Musa palangası ve Niş şehrini aldı. Osmanlı Devleti´nin batıda en önemli serhad kalesi olan Belgrad´ı altı günlük bir kuşatmadan sonra fethetti. Bu zaferler Osmanlı ülkesinde büyük sevince vesile oldu.

Hastalığı sebebiyle Davud Paşa kışlasına kadar araba ile gelen Süleyman Han, burada Fazıl Mustafa Paşa´yı huzuruna kabul edip; " Hoş geldin. Berhudar ol, yüzün ak, kılıcın berrak, ekmeğin sana helal olsun, arzum üzere hizmet eyledin. Seleflerinden birine böyle ulu bir gaza müyesser olmadı." dedikten sonra ordu erkanının önünde samur erkan kürkünü sadrazama giydirdi. Belinden çıkardığı hamçeri beline ve bir kıt´a murassa pençe sorgucu da başına taktıktan sonra; "Ben mükafat vermeye kadir değilim. Allahü teala iki cihanda yüzünü ak etsin." diye duada bulundu.

Bu sırada Mora Serdarı Koca Halil Paşa da, Venediklilerin elinde bulunan Avlonya´yı otuzbir günlük bir muhasaradan sonra ele geçirmişti. 13 Mayıs 1691´de Sancak-ı Şerifi tekrar Fazıl Mustafa Paşa´ya vererek Avusturya seferine düa ile yolcu eden İkinci Süleyman Han, bir müddet sonra İstanbula yakın Yonca çeşme mevkıinde vefat etti (22 Haziran 1691/26 Ramazan 1102). İki gün sonra Süleymâniye´ye getirilip, Sultan Süleyman kabrinin sağ tarafına defnedildi.

İkinci Süleyman Han, kadirşinas, halim, cömert ve temkinli bir padişahtı. Fakir, muhtaç ve ihtiyaç sahiplerine pek çok ihsanlarda bulunurdu. Saltanat müddeti iç ve dış gailelerle geçti. Bilhassa, Avusturya karşısında alınan mağlubiyetler dolayısıyla, herkesin Rumeli elden çıkıyor diye Anadolu´ya çekildiği sırada, muktedir devlet adamı Köprülüzade Fazıl Mustafa Paşa´yı iş başına getirerek, kaybedilen yerleri devlete tekrar kazandırdı. Memleket içerisinde imar faaliyetleri ile de ilgilenen Süleyman Han, Fener kulesi ile İzmir´de Cami inşa ettirdi.

DÖRDÜNCÜ MEHMED 1648–1687

0 yorum | Devamını Oku...
Tuğrası:Tıklayınız
Babası: Sultan İbrahim
Annesi: Turhan Sultan
Doğumu: 2 Ocak 1642
Vefatı: 6 Ocak 1693
Saltanatı: 1648–1687 (39) Sene

Dördüncü Mehmed, İstanbul'da doğdu. Annesi onu çok iyi yetiştirdi. İyi bir ilim tahsili gördü. Zamanında birçok isyanlar oldu. Özellikle Yeniçeri isyanları bastırılmaya çalışıldı. Zamanında Kösem Sultan öldürüldü. Köprülü Mehmed Paşa sadrazam oldu. 1659'da Rusya'ya karşı büyük bir zafer elde edildi.

1660'da büyük İstanbul yangını oldu. 1661'de Köprülü Mehmed Paşa öldü. Yerine oğlu Fazıl Ahmed Paşa sadrazam oldu. 1663'de Almanya savaşı başladı ve Uyvar fethedildi. 1664'de Serinvar Zaferi kazanıldı. Novigrad, Yenikale fethedildi. Girit'in tamamı alındı.1669'da Lehistan'a sefer açıldı. 1672'de Kamaniçe, Polonya ve Galiçya fethedildi. Lehistan ile Bucaş Anlaşması yapıldı. 1673'Dördüncü Mehmed iki defa Lehistan seferine çıktı. Başarılı bir seferden sonra Zoravno Anlaşması yapıldı (1676). Vefatı 6 Ocak 1693'tür.

Erkek Çocukları: İkinci Mustafa, Üçüncü Ahmed, Ahmed, Bayezid.
Kız Çocukları: Hatice Sultan, Safiye Sultan, Ümmü Gülsüm Sultan, Fatma Sultan.

SULTAN İBRAHİM 1640 – 1648

0 yorum | Devamını Oku...
Tuğrası:Tıklayınız
Babası: Birinci Ahmed
Annesi: Kösem Sultan
Doğumu: 5 Kasım 1616
Vefatı: 18 Ağustos 1648
Saltanatı: 1640 – 1648 (8) sene

Sultan İbrahim İstanbul'da doğdu. Uzun boylu, kuvvetli vücutlu ve kumral sakallı idi. Annesi onun iyi yetişmesi için çok gayret göstermişti. Devrinde yaşayan bazı kindar yazarların dediği gibi deli değildi.Kardeşi Dördüncü Murad'ın vefatı üzerine tahta çıkmış ve tahta çıkışında şöyle demişti : "Elhamdülillah Ya Rabbi! Benim gibi zaif kulunu bu makama lâyık gördün. Ya Rab! Saltanat günlerimde milletimin halini hoş eyle ve birbirimizden hoşnut kıl.

Sultan İbrahim tahta çıktığında Osmanlıların hayatta kalan tek erkek ferdi idi. Bir sene sonra ancak Dördüncü Mehmed ve diğerleri dünyaya geldiler. Böylece Hanedan kesilmekten kurtuldu. İlk zamanlarında yeniçeri zorbalarıyla uğraştı. Fakat zaman geçtikçe dalkavuk vezirlerin tesiri altında kalmaktan kendini kurtaramadı. Hakkındaki çirkin iftiralar ise, padişahı şehid edenler tarafından kendilerini haklı görmeleri için uydurulmuş yalanlardı.

Sultan İbrahim çok şiddetli bir başağrısına mübtela idi. Meşhur tarihçi Peçevi ve Evliya Çelebi son senelerini Sultan İbrahim devrinde tamamlamışlardır. 1645 senesinde Venediklilerle Girit savaşı başladı. Aynı sene Hanya ve Resmo fethedildi. 1646'da Kandiye kalesi muhasara edildi. 1648'de Kandiye teslim oldu. Bu senede İstanbul'da yeni bir ihtilâl daha patlak verdi ve Sultan İbrahim tahtından indirilerek şehid edildi.

IV. Murat (1623-1640)

0 yorum | Devamını Oku...
Tuğrası: Tıklayınız
Osmanlı sultanlarının onyedincisi ve İslam halifelerinin seksenikincisi.

Saltanatı: 1623-1640
Babası: I. Ahmed Han - Annesi: Mahpeyker Kösem Sultan
Doğumu: 27 Temmuz 1612 Vefatı: 9 Şubat 1640

27 Temmuz 1612'de İstanbul'da doğan şehzade Murat, tam bir İslam terbiyesi ve ahlakı ile yetiştirildi. Enderin mektebindeki hocalardan hususi dersler aldı. Genç Osman'ın başına gelen acı felaket ve yerine geçen amcası Mustafa Han'ın kısa bir süre sonra tahttan indirilmesi üzerine, henüz on bir yaşında iken 10 Eylül 1623'te Osmanlı tahtına çıktı. Eyyub Sultan hazretlerinin türbesinde hocası Aziz Mahmud Hüdai'nın elinden kılıç kuşandı. Yaşı küçük olduğu için, devleti bilfiil idare edemeyeceği görüşü hakim olarak, annesi Mahpeyker Kösem Sultan saltanat naibesi tayin edildi.

Çok zeki ve seri anlayışlı ve hafızası kuvvetli olduğundan, yaşı ilerledikçe, devlet işlerine alakası artıyordu. Zaman zaman halkın içine girer değişik kıyafetlerle onların sohbetlerini dinlerdi. Halkın derdini halktan bir kimse olarak yerinde incelerdi. İnsanların kimden nasıl zarar gördüğünü, zulüm merkezlerini tek tek tespit etti.

Diğer taraftan Sultan Murat'ın saltanatının bu ilk devresinde, payitaht İstanbul ve Anadolu'da asayişsizlik büyük ölçüde artmıştı. Abaza Mehmet Paşa'nın çıkardığı isyan büyümüş ve bu karışıklıklar sırasında Bağdat İran kuvvetlerinin eline geçmiş bulunuyordu. Sadrazam olan Hüsrev Paşa'nın azlini bahane eden yeniçeriler ve sipahiler ayaklanarak saraya yürüdüler ve yeni sadrazam Müezzinzade Hafız Ahmet Paşa'yı öldürdüler (1632). Bundan sonra zorbaların zoru ile sadrazam olan Recep Paşa döneminde İstanbul'da karışıklıklar günlerce sürdü. En küçük bir olayda Recep Paşa'nın tahriki ile harekete geçen zorbalar yeni kelleler istiyorlardı.

Nihayet yirmi yaşını dolduran ve vücutça çok kuvvetli, demir pençeli ve gözü pek bir yiğit olan genç Padişah, 18 Mayıs 1632'de huzuruna çağırdığı Recep Paşa'ya: "Gel beru topal zorbabaşı. Bre mel'un abdest al!" dedikten sonra "Şu hainin tiz başını kesin." diyerek öldürttü ve devlet idaresini eline aldı. Bundan sonra yeniçerileri ve sipahileri itaat altına alarak kendisine bağlılık yemini ettiren Sultan, tütünü ve alkollü içkileri yasakladı. Kahvehaneleri, meyhaneleri kapattı. Zorbaları ve emirlere karşı gelenleri şiddetle cezalandırdı. Memleketin her tarafına huzur ve asayiş geldi.

IV. Murat Han, daha sonra ordusunun başına geçerek hükümdarlığının ilk yıllarında kaybedilen toprakları geri almak için teşebbüse geçti. 1634 baharında Lehistan seferine çıktı ise de Lehliler derhal Padişah'ın şartlarını kabul ederek bir anlaşma yapmaya muvaffak oldular.1635'te İran seferine çıkan Sultan, Revan ve Hoy kalelerini aldıktan sonra Tebriz'e girdi. Ertesi yıl en büyük arzusu olan Bağdat'ın fethi için tekrar İran üzerine sefere çıktı. Şehir kuşatılıp, Padişah'a İmam-ı Azam'ın türbesini ziyaret etmesi teklif edildiğinde; "Bağdat, sapıkların pis ayaklarıyla kirlenirken, gidip o yüce imamı ziyaretten haya ederim" cevabını verdi. Şiddetle cereyan eden çarpışmalar sonunda muharebenin 39. günü Bağdat fethedildi. Müslümanların en mübarek makamlarından olan İmam-ı Azam'ın türbesini ziyaret eden Padişah, kurbanlar kestirip, içerisini ipek halılar, kıymetli şallar ve altın, gümüş murassa kandillerle süsletti. Ertesi yıl İran'la Kasr-ı Şirin antlaşması imzalanmış ve bu antlaşma ufak değişikliklerle günümüze kadar devam etmiştir.

Sultan IV. Murat Han, İran seferinin üzerinden çok geçmeden daha önce yakalanmış olduğu Damla hastalığının ilerlemesi üzerine kurtulamayarak 8/9 Şubat 1640 günü henüz 28 yaşında iken vefat etti.

Murat Han, çok kuvvetli olup, kılıç, ok, harbe ve başka silahları kullanmakta usta idi. Güçlü bir iradeye ve hafızaya sahip bulunuyordu. Arapça ve batı dillerine hakimdi. İlmi ve ilim adamlarını çok sever, fırsat buldukça ilim meclislerine gider, onları teşvik ederdi. Tahta geçtiğinde bomboş olan hazinede vefatında on beş milyon altın olup, gümüş paranın haddi hesabi yoktu. İç huzura o kadar önem verirdi ki, zamanında halk büyük bir rahatlık ve emniyet içinde yaşamıştır. Son derece adil olan Sultan, din ve devletin menfaatine ters düşen en küçük hataları bile affetmedi. Dedesi Yavuz Sultan Selim Han gibi o da Hırka-i saadet dairesinde Kur'an-ı Kerim okurdu. Dördüncü Murat Han'ın müspet icraatları, devlete asrın sonuna kadar devam edecek bir azamet kazandırmıştır.

Meslek: halife

İKİNCİ OSMAN (GENÇ OSMAN) 1617 – 1622

0 yorum | Devamını Oku...
Tuğrası: Tıklayınız
Babası: Birinci Ahmed
Annesi: Mahfiruz Haseki Sultan
Dogumu: 3 Kasım 1604
Vefatı: 10 Mayıs 1622
Saltanatı: 1617 – 1622 (5) sene

Genç Osman İstanbul’da dünyaya geldi. Annesi onun yetişmesi için çok titiz davrandı. İyi bir terbiye ve tahsil yaptırdı. Genç Osman zeki ve enerjik bir padişahtı. Bıyıkları henüz terlememiş olan İkinci Osman sima itibarı ile çok güzeldi.

26 Şubat 1618 senesinde, amcası Birinci Mustafa akli yetersizliği sebebiyle ve şeyhül İslam'ın fetvası üzerine tahttan indirilince 14 yaşında padişah oldu. Çocuk yaşta olmasına rağmen mükemmel ve muazzam plânları vardı. Büyük Lehistan seferine bizzat katılarak başkomutanlık yaptı. Atılgan, cesur ve gözü pek olan bu padişah yaşasaydı ikinci bir fatih olurdu diyenler vardır. Sultan Genç Osman, Fatih Sultan Mehmed devrine kadar yapıldığı gibi saray dışından, Şeyhülislam Es'ad Efendinin ve Pertev Paşa'nın kızları ile evlendi. Yavuz Sultan Selim devrinden itibaren padişah saray dışından evlenmediği için bu davranış önemli bir değişiklik oldu.
Çok büyük emeller ve plânlar üzerinde duran genç padişaha hasedcilerin hasedi kabardı. Kendisine plânlarını tatbik etmesinde yardım edecek bir vezir veya bir sadrazam bulamadı. Tarihte eşine az rastlanır bir fecaatle tahttan indirilerek Yedikule Zindanlarında boğdurularak sehid edildi. Padişah otağının Üsküdar'a kurulacağı günden bir gün önce Yeniçeriler Süleymaniye'de toplandılar. Ayaklanan yeniçeriler saraya girip bazı devlet adamlarını öldürdüler. Yeniçeri ve sipahileri ikna etmek isteyen Sultan Genç Osman, yeniçeri ağalarını merhamete getirmeye çalıştı. Ancak bunda başarılı olamadı. Yerine amcası Sultan Birinci Mustafa ikinci kez tahta çıkarıldı. İsyancılar o an için Sultan Genç Osman'ı öldürülmesini düşünmüyorlardı. Ancak Sultan Genç Osman'ın ne kadar dirayetli bir padişah olduğunu bilen isyanın elebaşları padişahın Yedikule zindanlarına götürülüp orada öldürülmesini istediler. Sultan Genç Osman sekiz tane cellata kahramanca karşı koymasına rağmen boğularak öldürüldü.

Sultan Genç Osman'ın naaşı, ertesi gün Sultanahmet Camii'nde kılınan cenaze namazından sonra Sultan Ahmed Camii'nde babasının türbesine defnedildi. Sultan Genç Osman'ın öldürülmesi Anadolu'da bazı isyanların çıkmasına sebep oldu. Osmanlı halkı padişahın öldürülmesini hiçbir zaman hazmedemedi. Sultan Genç Osman, gençliğinin en güzel günlerinde tahta çıkmış ve hep milletinin iyiliği için çalışmış, azim ve irade sahibi bir padişahtı. Ancak gençliği ve tecrübesizliği kendisine bu hazin sonu hazırladı.

Şair Nevi, onun vefatı üzerine şunları yazdı:
Bir şah-ı âlişan iken, şah-ı cihana kıydılar.
Gayretli, genç aslan iken, şah-ı cihanda kıydılar.
Gazai bahadır Han idi, âli nesli sultan idi.
Namıyla Osman Han idi, şah-ı cihana kıydılar.

Erkek Çocukları: Ömer, Mustafa.
Kız Çocuğu: Zeyneb Sultan.

BİRİNCİ MUSTAFA 1617–1623

0 yorum | Devamını Oku...
Tuğrası: Tıklayınız
Babası: Üçüncü Murad
Annesi: Handan Hanım
Doğumu: 1592
Vefatı: 20 Ocak 1639
Saltanatı: 1617–1623 (5) Sene

Birinci Mustafa güzel yüzlü seyrek sakallı, sarı benizli ve iri gözlü bir padişah idi. Akli muvazenesi bozuk olduğu halde tahta çıkarıldı. Fakat saltanatı üç ayı henüz geçmişti ki, Şeyhülislâmın fetvası üzerine tahttan indirildi.

Yerine İkinci Osman (Genç Osman) tahta çıktı. 1622 senesinde yine bir entrika ile tahtan indirilen Genç Osman’ın yerine tekrar (Mustafa I) geçti. Yedikule'de şehid edilen Genç Osman'ın yerine ikinci defa tahta çıkarıldı. Hâlbuki akli muvazenesi yine yerinde değildi. Zamanında tarihteki meşhur Sultanahmed vakası meydana geldi. Halktan bir yiğit "Sultan Osman'ı niçin öldürdünüz?" diye askerlerin üzerine yürüdü. Çeşitli manevralarla tam 80 kişinin ölmesine sebep oldu. Bir müddet sonra Kapukulu sipahileri ayaklandı. Genç Osman'ı öldürdüğü bilinen Davut Paşa idam edildi. Handan Sultan 8 Ocak 1623 tarihinde devlet erkânını toplanarak karar verip aklen yetersiz olan Mustafa'yı 20 Ocak 1639'da tahttan indirdiler. Şeyhülislâm Es'ad Efendinin, tahttan indirilmesine vermiş olduğu Fetvasında: Akli dengesi bozuk olanın Hilafeti Caiz olmaz dedi.

Vefatında 47 yaşında idi. Çocuğu yoktu.

6 Ocak 2012 Cuma

BİRİNCİ AHMED (1603 1617)

0 yorum | Devamını Oku...
Tuğrası:Tıkalyınız
Babası: Üçüncü Mehmed
Annesi: Handan Sultan
Doğumu: 18 Nisan 1590
Vefatı: 22 Kasım 1617
Saltanatı: 1603 1617 (14) sene

Birinci Ahmet, Kanuni'den sonra devlet işleri ile bizzat kendisi uğraşan çok gayretli bir padişahtı. Çok sade giyinirdi. Çocuk denecek yaşlarında bile almış olduğu kararlar mükemmeldi. Daima ilim ve irfan sahibi büyük zatlarla istişare eder, onlara akıl danışırdı. Birinci Ahmet, 14 yaşında padişah oldu.14 sene padişahlık yaptı ve on dördüncü Osmanlı padişahıdır. Çok iyi bir tahsil görmüştür. Aynı zamanda iyi bir şairdi. Bahti mahlasıyla yazdığı şiirlerinden teşekkül eden bir divanı vardır.

Dinine çok bağlı bir Müslüman hatta büyük bir veli idi. Altı büyük minareli ve 16 şerefeli Sultan AhmedCamiini bina ettirdi. Peygamberimiz Hz. Muhammed Efendimize (s.a.v.) bağlılığı o kadar ileri idi ki, Efendimiz Hazretlerinin mübarek ayak izlerinin resmi içine bir şiir yazmış ve o şiiri kavuğunda ölünceye kadar taşımıştır.

N'ola tâcım gibi başımda götürsem dâim
Kadem-i resmini ol Hazreti şâhı Rusülün.
Gül-i Gülzâri Nübüvvet, o kadem sahibidir.
Ahmedâ durma yüzün sür kademine ol gülün.

Kâbe'nin örtüleri bu devirde İstanbul'dan gitmeye başladı. Bu zamana kadar ise Mısır'dan gönderiliyordu. Sultan Ahmet tahta çıktığında, Osmanlı Devleti, içte Celâli isyanları, doğuda İran ve batıda Almanya ve müttefikleri ile savaş halinde idi. Almanya fena şekilde hırpalandı ve sulh istedi. Zitvatorok Antlaşması imzalandı. 1611 senesinde Celâli isyanları tamamen bastırıldı. Sıra İran'a geldi. Nihayet İran ile de antlaşma yapıldı. Akdeniz'de çok mühim deniz muharebeleri kazanıldı.1605'de Estergon ve Uyvar fethedildi. Aynı sene son derece başarılı bir Avusturya seferi yapıldı. Macaristan Kralına taç giydirildi. Denizlerde Malta seferi yapıldı. Sultan Ahmed 1617 senesinde vefat etti. Sultanahmed Camii yanındaki türbesine defnedildi.

Erkek Çocukları: İkinci Osman, Dördüncü Murad, Sultan İbrahim, Bayezid, Süleyman, Kasım, Mehmed, Hasan, Selim, Hanzâde, Ubeyde.

Kız Çocukları: Gevherhan Sultan, Ayşe Sultan, Fatma Sultan, Atike Sultan.

SULTAN ÜÇÜNCÜ MEHMED (1595 – 1603)

0 yorum | Devamını Oku...
Tuğrası:Tıklayınız
Babası: Üçüncü Murad
Annesi: Safiye Hatun
Doğumu: 26 Mayıs 1566
Vefatı: 21 Aralık 1603
Saltanatı: 1595 – 1603 (8) sene

Üçüncü Mehmed, Manisa'da doğdu. Çok kuvvetli bir ilim tahsili yaptı. Orta boylu, kumral saçlı ve güzel yüzlü idi. Dinine çok bağlıydı ve tasavvufa da çok merakı vardı. Hz. Peygamberimizin mübarek ismi anılınca, saygı için derhal ayağa kalkardı.

İsmini Fatih'e benzemesi için dedesi Kanuni, "Mehmed" koymuştur. Üçüncü Mehmed devri, Osmanlı İmparatorluğunun duraklama devrine rastlar. Nitekim Avrupa topraklarında, Devleti Aliyye, birçok kalelerini Avrupalılara teslim eder. Sadrazam Koca Sinan Paşa'nın başarısızlığını gören Üçüncü Mehmed, bizzat sefere çıkmış, Haçova Meydan Savaşını Avrupalılara karşı kazanmış ve Eğri Kalesini fethetmiştir. Tarihte Eğri Fatihi diye anılır. Bu devirde Türkiye İran yeniden savaşa başlamıştır. Vezirlerin ve ulema sınıfından bazı kimselerin, adam kayırmaları, ehliyetsiz oldukları halde birçok kimseleri ehliyetli ve üstün kabiliyetli olarak padişaha tavsiyede bulunmak İçin, padişahı ve Devleti Aliye yi güç durumlarda bırakmıştır. Üçüncü Mehmed, zamanında çıkan iç isyanlarla (Celâli İsyanları ile) uğraşmış, dışarıda ise topraklar kaybedilmiştir. Meşhur Kanije Kalesi müdafaası, Tiryaki Hasan Paşa tarafından bu devirde yapılmıştır. Üçüncü Mehmed genç yaşında iken 1603 senesinde vefat etmiştir. Üçüncü Mehmed de şâirdi ve Adli mahlasıyla şiirler yazmıştır. Şiirlerinden birisi de şöyledir:

Yokdurur zulme rızamız, adle biz mâilleriz.
Gözleriz Hakkın rızasını emrine kaailleriz.
Arifiz, âyine-i âlem - nümadır gönlümüz.
Rüzgârın cünbüşünden sanmayın gaafilleriz.
Püse-i aşk içre Adli kaal ezelden kalbimiz,
Gıll-ü gışdan hâliyiz, âlemde sâfi dilleriz.

Erkek Çocukları: Birinci Ahmed, Birinci Mustafa, 5elim, Mahmud.

ÜÇÜNCÜ MURAD (1574 – 1595)

0 yorum | Devamını Oku...
Tuğrası:Tıklayınız
Babası: İkinci Selim
Annesi: Nurbânu Sultan
Doğumu: 4 Temmuz 1546
Vefatı: 16 Ocak 1595
Saltanatı: 1574 – 1595 (21 ) sene

Üçüncü Murad, orta boylu, değirmi yüzlü, kumral sakallı, elâ gözlü ve beyaz tenli bir padişahtı. Çok cömertti, herkese yardım etmeyi severdi.
Zamanında cereyan eden mühim olaylar: Venedik'le anlaşma yenilendi.
Portekiz'le Vâdisseyl muharebesi yapıldı ve Portekizliler kesin bir şekilde mağlüb edildi. İspanya'ya karşı İngiltere'ye yardımlar yapıldı. Lehistan kraIının tayininde çıkan mücadele kazanıldı ve 1577'de Lehistan devleti de Osmanlılara tâbi oldu.1511'de Osmanlı tabiiyetinde bulunan Kırım Hanlığı Rusya'ya harb ilân etti. Moskova'ya kadar ilerleyerek Rusya'yı vergiye bağladı.1578'de İran'la savaşlar başladı. Çıldır Zaferi elde edildi, Tiflis ve Şirvan fethedildi. Hazar Denizine kadar Osmanlı hakimiyetine alındı. Tarihte meşhur Tiflis müdafaası yapıldı. Kaledeki bir avuç asker kedi ve köpeklere varıncaya kadar yiyerek kaleyi teslim etmediler.27 günde Kars Kalesi yapıldı 1583'de Meşâleler Zaferi kazanıldı ve Revan fethedildi.

1585'de Tebriz dördüncü defa fethedildi. Gence şehri alındı.1590'da İran'la sulh yapıldı. 1593'de Almanya'ya harb ilân edildi.1594'de Yanıkkale fethedildi. Bu devirde Osmanlı topraklarının genişliği 19.902.000 km² ye yükseldi. Osmanlı İmparatorluğu en geniş toprağa bu zamanda sahip bulunuyordu.

Üçüncü Murad 16 Ocak 1595'de 49 yaşında iken vefat etti. Ayasofya Camii avlusuna gömüldü. (Allah rahmet eylesin.)Beşiktaş'taki Yahya Efendi Türbesini O yaptırmıştı. Fethiye Camiini de kiliseden camiye o çevirmişti. Beyzavi Tefsirine Hâşiye yazan Sinan Efendi (H. 986), Seyh Üftâde Hazretleri (H.989), Ahi Çelebi, Uryani Mehmed Dede ve Şakâik'a zeyl yazan Lütfi Mustafa Efendi, Molla Cami'ye şerh yazan Muharrem Efendi, Gülistan'a şerh yazan Sam'i Efendi, Vankulu Lügatının sahibi Mehmed Vani Efendi (H. 1000) bu devirde vefat eden büyüklerdir.

Erkek Çocukları:
Üçüncü Mehmed, Selim, Bayezid, Mustafa, Osman, Cihangir, Abdullah, Abdurrahman, Abdullah, Hasan, Ahmed, Yakub, Alemşah, Yusuf, Hüseyin, Korkud, Ali,İshak, Ömer, Alaüddin, Davud.

Kız Çocukları:
Ayşe Sultan, Fatma Sultan, Mihrimah Sultan, Fahriye Sultan.

II. SELİM (1566–1574)

0 yorum | Devamını Oku...
Tuğrası:Tıklayınız
Babası: Kanuni Sultan Süleyman
Annesi: Hürrem Sultan
Doğumu: 28 Mayıs 1524
Vefatı: 15 Aralık 1574
Saltanatı: (1566–1574) (8) sene

İkinci Selim, orta boylu, alnı açık, mavi gözlü, ince kaşlı ve sarışın bir padişahtı. Zamanında cereyan eden mühim hadiselerden bazıları şunlardır: Komşu devletlerle sulh anlaşmaları yapıldı. Endonezya’ya denizden sefere çıkıldı.

Hindistan ve civarındaki Müslüman hükümdarlara istekleri üzerine yardımlarda bulunuldu. Bir Türk gölü haline gelen Akdeniz'deki Kıbrıs korsanları, devamlı devletin donanmasına ve ticaret gemilerine zarar verdiğinden Kıbrıs'ın fethine karar verildi. Lala Mustafa Paşa tarafından Kıbrıs bir buçuk sene içinde tamamen fetholundu. Kıbrıs'ın imdadına gelen haçlı donanması İnebahtı'da ki Türk donanmasını yakınca, padişah üzüntüsünden günlerce uyuyamadı. Çok kısa bir zaman sonra eski donanmadan kat kat üstün yeni bir donanma yapılıp yine Akdeniz'e açıldı. Bir sene içinde tam 158 gemi ile yeni donanma denize açılınca, Venedikliler sanki galip değil de mağlup bir devletmişçesine bir anlaşma imzalamak mecburiyetinde kaldılar. Ayasofya Camii yeniden onarıldı. Selimiye Camii o devrede inşa edildi. Kırım Hanlığına, Rusya seferine Çıkma izni verildi ve Rusya vergiye bağlandı. Tunus şehri fethedildi ve bütün Tunus, Osmanlı topraklarına katıldı. İkinci Selim de babası gibi şairdi. Şaheser bir beyti:

Biz bülbül-i muhrık-ı dem-i şekvayı firâkiz
Ateş kesilir geçse sabâ gülşenimizden.

Son devrin ünlü şairlerinden Yahya Kemal, İkinci Selim'in bu beyti için, Selimiye kadar güzel bir Şiir, demiştir. Babasından 14.892.000 km. kare olarak devraldığı İmparatorluk topraklarını, 15.162.000 km. kare olarak bırakmıştır. 15 Aralık 1574 günü vefat etmiş, dedesi Yavuz gibi ancak sekiz sene padişahlık yapmıştır. Ayasofya'daki türbesine gömülmüştür. (Allah rahmet eylesin.)

Erkek Çocukları:
Üçüncü Murad, AbdulIah, Osman, Mustafa, Süleyman, Mehmed, Mahmud, Cihangir.

Kız Çocukları:
Fatma Sultan, Şah Sultan, Cevherhan Sultan, Esma Sultan.

KANUNİ SULTAN SÜLEYMAN (1520 – 1566)

0 yorum | Devamını Oku...
Tuğrası: Tıklayınız
Babası: Yavuz Sultan Selim
Annesi: Hafsa Hatun
Doğumu: 27 Nisan Pazartesi 1495
Vefatı: 7 Eylül 1566
Saltanatı: 1520 – 1566 (46) sene
Harita: Görüntülemek için tıklayınız

Kanuni Sultan Süleyman, Trabzon'da dünyaya geldi, ve adını Hz. Süleyman'dan aldı. O sırada babası orada vali idi. Babası onu küçük yaştan itibaren çok titiz bir şekilde yetiştirmeye başladı ve emsali görülmeyen bir terbiye ve tahsil ile yetiştirildi. Süleyman 26 yaşında padişah oldu.

Babası Yavuz Sultan Selim'in aniden öfkelenebilen ve acımasızca davaranabilen bir mizacı vardı, savaşa girmeden Doğu'da ve Batı'da düşmanlarına karşı daha sınır ötesinden tehditler savururdu. Babasının ölümü ve kendisinin Padişah olması, "Arslan öldü, yerine kuzu geçti" diye düşünen Avrupalıları sevindiriyordu. Ancak Avrupalılar, çok geçmeden hayal kırıklığına uğradılar. Hanedanlığın başına geçer geçmez bir bildiri yayınladı ve Osmanlı toprakları üzerinde yaşayan bütün uyrukların, hanedana itaati kabul etmelerini, bildiriye geç cevap verilenlerin en ağır şekilde cezalandırılıp düşman ilan edileceğini açıkladı. Avrupalılar çok geçmeden Osmanlı tahtındakinin bir kuzu olmadığını anlayacaktı...
Sultan Süleyman çevresine alimleri ve sanatkarları topladı.Büyük bir devlet adamı olan Kanûnî Sultan Süleyman aynı zamanda ünlü bir şairdi. Meşhur şiirlerinden birisi şudur:



"Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi
Olmaya devlet cihanda, bir nefes sıhhat gibi.
Saltanat dedikleri bir cihan kavgasıdır,
Olmaya baht ü saadet dünyada vahdet gibi".

Kendisine Kanüni denmesi, yeni kanunlar icad etmesinden değil, mevcut kanunları yazdırtıp çok sıkı bir şekilde tatbik etmesinden dolayıdır. Zamanında İngiltere Kralı. Vlll.Henry, İstanbul'a bir heyet gönderip, adalet mekanizmasının nasıl işlediğini tetkik ettirerek kendi memleketine örnek almıştır.
Avrupa tarihçilerinin Muhteşem Süleyman (Süleyman the Magnificent) dedikleri büyük hükümdar, büyük dedesi Fatih gibi sayısız seferlere bizzat kendisi iştirak etmiştir.

O'nun kanunları, daha sonraları birçok farklı uluslar ve devletler için anayasalarının temelleri oldu. Süleyman, çağının en üstün tek mutlak hükümdarıydı. Osmanlı mimarisinde, klasik dönemi başlattı, dünyanın, o güne kadar görmüş olduğu en muhteşem yapıtları yaptırdı. Süleyman, zenginliğin ve bu birleşmenin temelindeki tek isimdi... ve dikkatini muazzam olacak bir mimarinin daha da gelişmesine odakladı ayrıca bu, bu hem kendisinin hem de hanedanının anısına olacaktı.. Büyük bir dini mimari gerçekten de insanlara, inancın kalbinde ne olduğunu hissettirebilirdi. İnsanlar, Allah hakkında düşünürken, akıllarına görkem ve ihtişam gelir. Görkemli ve ihtişamlı bir yapı ise direkt olarak insanlara Allah'ın büyüklüğünü hatırlatır. Süleyman'ın baş mimarı, Sinan harika bir şekilde imparatorluğun mimarisini inşa etti. Sinan, kusursuz bir tarzla İslam mimarisine imza attı... 'Kubbeli Cami'. Kariyeri boyunca 50 yıllık bir sürede, 300'den fazla yapı inşa etti... Bunların içersinde, İslam'ın olağanüstü güzellikteki yapısının restorasyonu da dahildir. Kudüs'deki Kubbetu's Sahra. Sultan için, şüphesiz İstanbul'daki başyapıtı Süleymaniye Cami'sini yaptırmıştır. Ayrıca büyük bir mimari yetenek, yüksek bir mühendislik bilgisi ve mühendislik tecrübesi gerektirir. Süleymaniye gibi bir camiyi bitirmekle, şunu söylemiş olabilirler, "Evet, güç de bende para da." "Ben Sultan'ım, Ben, Kralların Kralıyım. Fakat bu binalarda ayrıca muazzam manevi ve dini değerler de vardı. Sadece imparatorluğun değil, inancın da simgeleri idi bunlar. Hz. Muhammed'in öğretilerinde, Büyük Camiler,içinde hastanenin, okulun ve kütüphanenin mevcut olduğu; sosyal hizmetlerin merkeziydi.



Osmanlılar şüphesiz, Avrupalıların hayal gücü üzerinde birçok etki bırakmışlardır. gerek hanedana, gerek politikaya dair Osmanlıların merasimleri ve görkemlerine karşın mütevazilikleri onları tanıyan, herhangi bir dünya vatandaşını bile etkilemiştir. Dünya'nın en büyük imparatorluklarından birini kurmuş olmaları, Avrupalı gözlemcilerin, kayıtsız kalamayıp Osmanlılara, derin bir saygı duymalarını sağlamıştır.Süleyman, halk içindeyken etrafındaki herkes, tümüyle sessizdir. Bir isteği olursa, başını veya elini hafifçe hareket ettirerek işaret ederdi. Bu durum muazzam derecede etkileyici bir görüntü olsa gerek. Sarayın avlusunda, 6000 ya da 7000 yeniçeriyi ya da diğer birlikleri, tek bir ses bile çıkarmadan görmek. Burada olan şey, bir hakimiyetin heybetli bir görünümüydü. Bu kadar gizemli, bu kadar ulaşılabilir ve neredeyse bu kadar tanrısal bir görüntü...(Kendim ya da herangi bir türkçe kaynaktan değil tamamen yabancı yapımı olan İslam Empire of Faith belgeseli çevirisinden alınmıştır, Avrupalılar'ın bile soyumuzu bizden çok övmekte olduğunu bu cümlelerde net bir şekilde görebilirsiniz.)

Zamanında cereyan eden mühim hadiselerden bazıları şunlardır:1522 senesinde Rodos'u aldı. Fransa KraIının yardım isteğini kabul ederek Alman İmparatoruna bir mektup yazdı ve Alman İmparatoru, Birinci François'i serbest bıraktı.1526'da Mohaç Muharebesi ile Macaristanı ortadan kaldırdı. Budapeşte'yi fethetti.1529'da Viyana'yı kuşattı. 1532'de Avusturya seferine çıktı. 1533'te Almanya ile anlaşma imzalandı. 1537'de Otranto fethedildi. Ancak, Venedik Savaşı sebebiyle daha sonra ordu Otranto'dan çekildi. 1543'de Estergon, İstoini ve Belgrad'ı fethetti. Barbaros kardeşler Akdeniz'de yenmedik donanma bırakmadılar ve Kuzey Afrika'yı alarak Osmanlı topraklarına bağladılar. Kırım Hanları, Moskova'ya kadar ilerlediler. Hint Okyanusu'na donanma gönderilerek oradaki Müslümanlara yardımlarda bulunuldu. Sudan ve Habeşistan'da fetihler yapıldı.1548'de Tebriz dördüncü defa alındı. Osmanlıların en büyüklerinden birisi olan Muhteşem Padişah 7 Eylül 1566 günü savaş meydanında iken ahiret âlemine irtihal etti. O anda Zigetvar kuşatmasını idare ediyordu.

"Ben, Allah'ın kölesi ve bu Dünya'nın efendisiyim." Süleyman fethettiği bir kaleye bu sözleri kazıtacaktı. ''Ben, Süleyman "adı, Mekke ve Medine hutbelerinde anılan. ''Bağdat'ta, Şah'ım. ''Bizans'ın Sezar'ı ''ve Mısır'ın, Sultan'ıyım.'' O, şüphesiz, gücünün zirvesindeydi, ve çok net bir şekilde, tüm rakiplerini gölgede bırakıyordu.

Vefatında 71 yaşını 4 ay 10 gün geçiyordu. 46 sene padişahlık yaptı. Sultan Süleyman Osmanlı Padişahları arasında en uzun süre tahtta kalan padişahtır. Kanuni Sultan Süleyman döneminde Osmanlı imparatorluğu en güçlü dönemini yaşamış ve Dünya'daki en etkili devlet olmuştur.

YAVUZ SULTAN SELİM (1512 – 1520)

0 yorum | Devamını Oku...
Tuğrası: Tıklayınız
Babası: İkinci Bayezid
Annesi: Gülbahar Hatun
Doğumu: 10 Ekim 1470
Vefatı: 22 Eylül 1520
Saltanatı: 1512 – 1520 (8) sene
Harita: Görüntülemek için tıklayınız

Trabzon'da başlayan devlet idâreciliğinde, pehlivan yapılı vücûdu, devrin silâhlarını en iyi silahşörlerden daha iyi kullanma mahâreti, Müslümanlara hayranlık ve rahatlık, düşmanlara korku ve dehşet verdi, devrin en meşhur silahşörlerini alt edecek kadar iyi kılıç kullanırdı. Güreşmekte, ok atmada ve yay çekmede ustaydı. Yavuz, Pâdişahlik özelliklerini tamamiyle şahsında toplayan, sert ve şaşmaz bir disipline, tuttuğunu koparır bir azim ve iradeye, son derece cevval bir dinamizme sahip olduğu için Osmanlilarca "Yavuz" adi ile anilan bir sultandı. Siyah, çatık kaşlari ile büyük bıyıklari da onun bütün güçlü ve heybetli niteliklerini belirten şahsiyetini resmediyordu adeta. Fikrinde cür'et ve ziyadesiyle selamet vardı. Öfkeli, sert, baskıya eğilimli olarak kendisini bütünü ile halkın işlerine adamıştı. Yeryüzünde düzeni koruma azminde idi. Bu yüzden savaşı ihtirasli denecek sekilde severdi.


Onun çocukluğunda geçen şu hikaye onun gelecekte savaşı bu denle seven bir padişah olacağının çocuk yaşta habercisi gibidir:
" Yavuz Sultan Selim henüz beş-altı yaşlarında bir çoçuktu. Amasya'daki sarayın bahçesinde ok talimi yapıyordu. Yay boyunu aşıyordu ama o bu yaşta attığını vurmaya başlamıştı. Babası Sultan II. Bayezid bir ağacın arkasında onu seyrediyordu. Yavuz son okunu da tam hedefe saplayınca, dayanamadı; saklandığı yerden çıkıp, oğluna sarıldı: -Allah gücüne güç katsın oğlum. Ama niçin yalnızsın? Küçük Selim hayretle: - Yalnız değilim ki Sultan babam; Allah her yerdedir! Aldığı cevap, Bayezit'i şaşırttı ama belli etmedi. Sarayın bahçesi ulu ağaçlarla süslüylü. Ormandan farkı yoktu. - "Oğulcuğum," dedi Sultan Bayezit, " tek başına buralarda dolaşma. Düşmanlarımız var. Allah korusun; san bir kötülük etmek isteyebilirler!" Selim durakladı; sonra, iki yaşından beri yanından ayırmadığı küçücük kılıcını çekip: - Pederim! Bu kılıcı süs için bağlamadık. İcap ederse kendimizi korumasını biliriz. Hem pederimizin korkusundan dünyanın öbür ucundaki düşmanın yüreği titrerken sarayın bahçesine girmeye kim cesaret edebilir? II. Bayezid, hayretten donakalmıştı. Onda kimsede olmayan bir şeyler vardı. Vaktinden önce gelişmiş, aklı boyunu aşmıştı."


Yavuz Sultan Selim'in kılıcı


Onun bu karekteri, şavaş alanındaki düşmanla mücadele azmi, cesareti, görkemi, heybeti yeniçerilerin daha şehzadeyken bile Yavuz'a hayran kalmalarına yetmişti. Yeniçerililerin Yavuz'a bu hayranlıkları, kendisinin daha sonra tahta geçmesinde etkili olacaktı.

Babası Sultan Ikinci Bayezid, Padişah olduktan sonra, askeri sevk ve devlet idareciliğini öğrenmesi için, Şehzade Selim'i Trabzon Sancağı'na vali olarak tayin etti. Şehzade Selim, Trabzon'da devlet işlerinin yanında, ilimle uğraşır ve büyük âlim Mevlâna Abdülhalim Efendi'nin derslerini takip ederdi. Trabzon'u çok güzel idare eden Şehzade Selim'in bu arada komşu devletlerle de ilgilendi.

Valiligi sırasında Trabzon halkını rahat bırakmayan Gürcüler üzerine üç sefer yaptı. En önemlisi olan Kütaya seferinde Kars, Erzurum, Artvin illeri ile birçok yeri fethederek Osmanlı topraklarına kattı (1508). Buralarda yaşayan Gürcülerin hepsi müslüman oldular. Anadolu'daki şii tehlikesine karşı Anadolu'yu müdâfaa hareketine girişti. Gürcülerle yaptığı muhârebeler sonucunda halkın nazarında manevi destek kazanan Yavuz, merkezin ikazlarına rağmen Şîi'likle ve Şah İsmail'in yandaşlarıyla olan mücadelesine devam etti ve bu mevzuda ihmâlkâr davranan babası II. Bayezid'i tahttan indirerek yerine kendisi Osmanlı hanedanlığının başına geçti. Ancak mücâdele sona ermemişti.




İran meselesini halletmek için Amasya Sancakbeyi ve ağabeyi Şehzâde Ahmed ile Manisa Sancakbeyi olan Şehzâde Korkut ile anlaşması icab ediyordu. Yavuz'a karşı Şah İsmail'den yardım isteyen ve kuvvetli bir ordu ile isyana kalkışan Şehzâde Ahmed, 1513'de Bursa Yenişehir'de mağlup edildi ve devlete isyan suçunun idam olundu. Bu hadiseden 38 gün önce de, önceleri Yavuz'la anlaştığı ve kendisine Teke;Antalya, Hamîd; Isparta ve Midilli sancakları verildiği halde sonradan isyân eden diğer ağabeyi Korkut da aynı âkıbete uğramıştı.

Savaştan hoşlanmakla beraber çok ince bir ruha da sahipti. Kuvvetli bir ilim tahsili yapmıştı. Edebiyata merakı vardı. Birçok Farsça Şiirler yazmıştır. Şiirleri en yüksek bir divan şairi kadar kuvvetlidir. Geniş bir kültür ve siyasete sahipti. Yazdığı bu şiir bunun en büyük göstergelerinden sadece biridir:

Trabzon sancaktarı olduğu dönemlerde gezgin bir abdal kılığında bir geziye çıkar..
Şah ismail şiire ve satranç oynamaya meraklı biridir.. sarayında ünlü şairleri barındırır ve çok iyi satranç oynar..Bunu bilen Yavuz Sultan Selim Han.. Şah İsmail'le satranç oynar ve onu yener.. bunu üzerine şah ismail çok öfkelenir.. Yavuz bunu anlar ve onu yücelten şiirler okur..gururu okşanan Şah ismail Yavuz'a bir kese altın verir.. Yavuz Sultan Selim HAN o bir kese altını sarayın bahçesinde bir yere saklar..
Şah ismailin huzurundan ayrılırkende bu şiiri okur..

Sanma şahım, herkesi, sadıkane, yar olur.
Herkesi, dost mu sandın, belki ol, ağyar olur.
Sadıkane, belki ol, alemde, dildar olur.
Yar olur, ağyar olur, dildar olur, serdar olur.



*Şiir, soldan sağa ve yukarıdan aşağıya aynıdr. Padişah'ın yazdığı başka şiirlerde mevcuttur.

Mütevazi bir kişiligi olan Yavuz Sultan Selim, her öğün yemekte tek çeşit yemek yerdi ve agaçtan tabaklar kullanırdı.Gösterişten hoşlanmaz, devlet malını israf etmezdi. Babasından devraldığı tatminkâr hazineyi ağzına kadar doldurdu. Hazinenin kapısını mühürledikten sonra, şöyle vasiyet etti:
"Benim altınla doldurduğum hazineyi, torunlarımdan her kim doldurabilirse kendi mührü ile mühürlesin, aksi halde Hazine-i Hümayûn benim mührümle mühürlensin". Bu vasiyet tutuldu. O tarihten sonra gelen Padişahların hiçbiri hazineyi dolduramadığından, hazinenin kapısı daima Yavuz'un mührüyle mühürlendi.

22 Eylül 1520'de Şirpençe denilen bir çıban sebebi ile vefat etti. Oğlu Kanuni Süleyman, Fatih Cami'inde namazını kıldıktan sonra, Sultan Selim Cami avlusundaki türbeye defnettirdi. Tarihçiler, Yavuz Sultan Selim'i sekiz yıla seksen yıllık iş sığdırmış büyük bir padişah olarak değerlendirirler.

Hakkımızda

Bu Sayfa Üzerinde Aklınıza gelecebilecek tüm sorulara cevap arayacağız, sormak istediginiz birşey varsa iletişim kısmından yazabilirsiniz.

Takip Listemizden

İstatistikler


Sitemizde 33 kategoride toplam yazı bulunmaktadır!

Görüntülenme

back to top