25 Aralık 2011 Pazar

Güneş Tutulmasının İzlenmesi

0 yorum | Devamını Oku...

Güneş’in kısmen veya tam olarak tutulması esnasında herhangi bir koruyucu olmadan çıplak göz ile seyredildiği taktirde morötesi ve infrozet ışınlarının gözlerimizde kalıcı olmak üzere hasarda bulunmaları tehlikesi vardır.1912 yılındaki Güneş tutulmasından dolayı Almanya’da 3000 kişide kalıcı göz hasarları tesbit edilmiştir.
Mutlaka Sakınılması Gereken Unsurlar
·Çıplak gözle seyretmek
·Kamera, dürbün, av dürbünü, çifte dürbün, tiyatro dürbünü, teleskop ve benzeri aletlerin özel olarak önceden açılan fifilitresi olmadan kullanılması
·Sıradan güneş gözlüğü, işlendirilmiş cam parçaları, siyah röntgen resimleri, küçük delikli ve benzeri koyu karton parçaları ile Güneş tutulmasını seyretmek
Bebekler ve küçük çocuklar özellikle Güneş’e hassasdırlar. Bu yüzden tüm Güneş tutulması süresince kapalı ve direk Güneş ışığınden korunan yerlerde tutulmaları tavsiye edilir.
Cam (örneğin pencere camları veya otomobil camları) yeterli korunmayı sağlayamazlar.

Türkiye’de Kayıtlardaki İlk Tutulmalar

0 yorum | Devamını Oku...

Türkiye’de Kayıtlardaki İlk Tutulmalar
İstanbul Kandilli Rasathanesi kayıtlarına göre 22 Aralık 1870 tarihinde Tunus, Libya, Yunanistan ve ülkemizi içine alan bir kuşakta tam Güneş tutulması olmuş ve iki gün sonra Tunus’ta 5.2 şiddetinde bir deprem olmuştur. Güneş tutulması ile depremin bir ilişkisi olup olmadığı hala bilinmiyor.
Daha eski tarihlerde 19 Kasım 1816 günü de sadece Türkiye’den görülebilecek halkalı Güneş tutulması gerçekleşti. Araştırmacılar bu tarihte yazılmış, bu tarihi şiiri bulmuşturlar (bu şiir İstanbul Kandilli Rasathanesi’nde aynen muhafıza edilmektedir);
Şehr-i Recep salhinde çün zulmet olup oldu küsuf
Şerh etmiş idi vakıabu vak’ayı ehl-i rasat
Dehşet gelip halka kamu hatif dedi tarihini
Öğle namazını şem’iyle kıldırdı ol Hakk-ı Ehad
1815’de, bir araştırmacı birkaç gün sonra güneş tutulması olacak demişti. Halbuki çalışmalarında 1815 ile 1816’yı karıştırmıştı. Dediği günde tutulma olmadı. O zamanlar Güneş tutulmasına çok önem veriliyordu, biraz da korkuluyordu. Bu yanlış onun hayatına maal oldu. Bir yıl sonra tam o gün tam Güneş tutulması gerçekleşti.
11 Ağustos 1999
Bu tarihteki Güneş tutulması Saros dizisinin 21. Tekrarıdır. (1639 yılında başlayan bu dizi 17 Nisan 3009 yılında 77. kez tekrarlanacak tutulma ile sona erecek.)
Ay’ın gölgesi Atlantik Okyanusu’ndan başlayarak Hint Okyanusu’na kadar Dünya’yı taradı. En uzun tutulma süresi 2 dakika 33 saniye ile Romanya’da meydana geldi.
Tutulma ülkemizde (yaz saati uygulamasına göre) saat 14:21’de Karadeniz kıyımızdan (bartın yöresinde) başladı, saat 14:29’da Turhal’a ulaşan gölge 14:43’de güneydoğu sınırımızdan (Cizre) Suriye’ye ulaşdı. Bu saatlerden 1 saat 20 dakika önce parçalı tutulma başladı. Kastamonu, Çorum, Amasya, Tokat, Sivas, Elazığ, Diyarbakır ve Batman tutulma hattı üzerindeki şehirlerimizdi.     

Tutulmalar Ve Astroloji

0 yorum | Devamını Oku...

TUTULMALAR VE ASTROLOJİ
Burçlar ayırt etme amacıyla dört üçlüye ve üç dörtlüye bölünürler. Üçlüler maddenin dört halinden oluşurlar: Ateş, Hava, Su ve Toprak. İkizler, Terazi ve Aslan ateş; Boğa, Başak ve Oğlak toprak; İkizler, Terazi ve Kova hava; Yengeç, Akrep ve Balık su burçlarıdır. Buna burçların ‘elementsel’ doğaları denir.
Dörtlüler ise Öncü, Sabit ve Değişkendir. Bunların sınıflandırılması şöyledir; Koç, Yengeç, Terazi ve Oğlak öncü; Boğa, Aslan, Akrep ve Kova sabit; İkizler, Başak, Yay ve Balık ise değişken burçlardır. Buna da burçların ‘yapısal’ doğaları denir.
Çok eski zamanlarda dört sabit burç vardır ve bunlar; Boğa, Aslan, Akrep ve Kova’dır.
Eski Çin’de bir yılın dört çeyreğini kabul etmişlerdi ve bunları Güneş batarken dorukta bulunan takımyıldızıyla karakterize ederlerdi. Bunlar;
Aslan Burcu _______________ ‘Kırmızı Kuş’ yıldızı
Akrep Burcu _______________‘Mavi Ejderha’ yıldızı
Kova Burcu ----------------------Kara Savaşçı’ yıldızı
Boğa burcu*_________________’Beyaz Kaplan’yıdızı
Bu dört sabit burca odaklandığımızda, Güneş, Ay ve gezegenlerin bu burçlarda toplandığında veya tutulmalar bu burçlarda olduğunda ve gezegenler bu tutulma noktasından transit yaptıklarında Dünya’nın bu fenomenlere şahit olan bölgelerinde çok şiddetli depremler olduğu ve son zamanlardaki gözlemlere göre doğal sismik düzensizliklerden dolayı kömür madenlerindeki patlamaları ve büyük dalgalara neden olan denizaltındaki depremler olduğunu söyleyebiliriz. Gel – git olaylar da bu yüzden olur. Çünkü o zaman temel burçlar olan Boğa, Akrep, Aslan ve Kova ile temsil edilen Dünya’nın temelleri tehdit altındadır. Bu burçlar birbirleriyle kare ve karşıt açı yaparlar, yani gerilim yaratırlar.
Örneğin, büyük depremlerden biri olan Abruzzi, İtalya’da 1915 yılının Şubat ayında gerçekleşmiştir. O esnada Ay düğümü ( Yani Ay tutulması gerçekleşiyormuş), Güneş, Uranüs, Jüpiter ve Merkür, Kova burcunda bulunmaktaydı.
Dekanatlar
Her burç 30 günlük devreden oluşur. Dekan, bu burçların 10’ar günlük devreleridir. Dolayısıyla, her burç, üç dekandan oluşur. Her dekanda tutulan Güneş ve Ay ayrı ayrı şeylerin olacağını simgeler.
Aşağıda geçmiş dönemlerde başvurulan, Ramsey ve diğer eski yazarların eserlerinden derlenen dekanatlara göre Güneş ve Ay tutulmalarının etkileri verilmektedir:
Güneş Tutulmaları
Koç: Bu burcun birinci dekanında tutulan Güneş orduların hareketliliğini, saldırıları, askeri bataryaların sevkiyatını, kargaşayı, kışkırtmayı, karşıtlıkları; kuraklık ve susuzluğu simgeler.
İkinci dekanda bazı yöneticilerin hapsedilmesini, üzüntüsünü, ölüm tehlikesini; meyve veren ağaçların ve toprakta yetişen bitkilerin çürümesini gösterir.
Üçüncü dekan, erkeklerin üzüntüsünü ve ıstırabını; büyük, yaşlı bir kadının ölümünü; ve sığırların yok olmasını temsil eder.
Boğa: Birinci dekanda, anlaşmaları ve kontratları bozar; ticarete, iş hayatına zarar verir; ekinleri tüketir.
İkinci dekanda, yolculara ve yanında çocuk bulunanlara tehlike işaretidir.
Üçüncü dekanda, bulaşıcı hastalık ve kıtlık demektir.
İkizler: Birinci dekanda, özellikle ruhban sınıf arasında çekişme, anlaşmazlık ve fesatlık göstergesidir; nefret ve kan davalarını uyarır; Tanrının ve İnsanlığın kurallarına itaasizliğe neden olur.
İkinci dekanda, korsan yayıncılık, hırsızlık ve cinayet gösterir.
Üçüncü dekanda, kralların, yöneticilerin ölümünü ve insanların dikkatini çeken ağır yaralanma olaylarını simgeler.,
Yengeç: Birinci dekanda, hava durumunda değişiklikler ve havada sorunlar göstergesidir. Kadınlara sorun getirir.
İkinci dekanda, nehirleri, su kaynaklarını kurutur. Kadınlar ve erkekler arasında patlamalar ve tutkulara neden olur.
Üçüncü dekanda, Yengeç burcunun etkisi altındaki insanlar arasında isyanları, bulaşıcı hastalıkları gösterir.
Aslan: Bu burcun birinci dekanında, ünlü bir prensin ölümünü ve mısır üretiminde kıtlığı simgeler.
İkinci dekanda, asiller ve büyük adamlar arasında kaygıları ve sorunları gösterir.
Üçüncü dekanda, şehirlerde baskıları, sıkıntıları ve yağmayı; kutsal yerlere saygısızlığı işaret eder.
Başak: Birinci dekanda, kralların ve yöneticilerin ölümlerini veya diğer felaketleri belirtir.
İkinci dekanda, salgın, kıtlık ve esaret söz konusudur.
Üçüncü dekanda, fırçaları veya kalemleriyle yaşayan ressamlar ve yazarların hayatlarında tersliklere, sürgünlere neden olur.
Terazi: Birinci dekanda, havayı bozar, tarımsal üretimde kıtlığa işaret eder.
İkinci dekanda, kralın ölümünü, salgınları ve esareti gösterir.
Üçüncü dekanda, asiller arasında sorunlara ve mülklerinin zarar görmesine neden olur.
Akrep: Birinci dekanda, savaş, nefret, isyan, esaret ve ihanet göstergesidir.
İkinci dekanda, savaşa muhallif kralların aleyhindedir.
Üçüncü dekanda, bir zorbanın yükselmesine, kralın ayaklığına ve tembelliğine işaret eder.
Yay: Birinci dekanda, erkekler arasında ihtilaf ve köklü nefrete işaret eder.
İkinci dekanda, develerin ve geviş getiren hayvanların ölümünü gösterir.
Üçüncü dekanda, atları ve orduları tehdit eder.
Oğlak: Birinci dekanda, büyük adamların mutsuzluğunu ve kötülüğünü; asillerin ve halkın isyanını simgeler.
İkinci dekanda, paralı askerleri komutanlarına karşı çıkmaya yöneltir.
Üçüncü dekanda, yöneticinin karmaşık işlere girmesini teşvik eder; kıtlığa neden olur.
Kova: Birinci dekanda, genel üzüntüyü ve acıyı işaret eder.
İkinci dekanda, soygunlara, hırsızlıklara, öfke patlamalarına , depremlere ve açlığa neden olur.
Üçüncü dekanda, tarım hayvanalarının, koyunların katliamın, telef olmalarını gösterir.
Balık: Birinci dekanda, nehirleri kurutur, deniz kıyılarına zarar verir.
İkinci dekanda, ünlü ve büyük adamların ölümünü, balıkların zarar görmesini gösterir; depremlere neden olur.
Üçüncü dekanda, askerlerin vahşiliğini, insanlıktan uzak olmalarını simgeler.
Ay Tutulmaları
Koç: Birinci dekanda gerçekleşen Ay tutulması, ateşlenmeyi, ev yangınlarını, orman yangınlarını ve havanın kuruluğunu gösterir.
İkinci dekan, bulaşıcı hastalık getirir.
Üçüncü dekan, kadınlar arasında prematüre doğumları ve benzer tehlikeleri işaret eder.
Boğa: Birinci dekan, sığırların hastalanması ve ölümü demektir.
İkinci dekan, bir kraliçenin ölümünü; tarımsal ürünün azlığını simgeler.
Üçücü dekan, yılanları ve sürüngenleri etkiler.
İkizler: Birnci dekan, düşmanların saldırısını ve yağmacılığı gösterir.
İkinci dekan, orduların ani hareketlerini; özel ve kamusal mallara el konulmasını işaret eder.
Üçüncü dekan, ünlü birinin ölümünü gösterir.
Yengeç: Birinci dekandaki Ay tutulması, savaşları canlandırır.
İkinci dekan, haraçları, dayanılmaz ölçüde vergileri ve benzer konuları simgeler.
Üçüncü dekan, kadın cinsinden ölümleri, ani yıkımları ve ıstırapları gösterir.
Aslan: Birinci dekan, kralın ani hastalığını veya büyük bir adamın ölümünü belirtir.
İkinci dekan, kralın yolculuğa çıkmasını ve olayların değişimini simgeler.
Üçüncü dekan, insanları ve orduları yeni girişimlere doğru harekete geçirir.
Başak: Birnci dekan, hastalıklara, isyana, insanlar arasında karmaşaya neden olur.
İkinci dekan, danışmanların ve katiplerin büyük zarar göreceklerini gösterir.
Üçüncü dekan, ölümlülere hastalık demektir.
Terazi: Birinci dekan, müthiş dolu fırtınaları yaratır.
İkinci dekan, herkes için zararlıdır.
Üçüncü dekan, tanınmış, ünlü insanların ölümü anlamına gelir.
Akrep: Birinci dekan, korkunç tufan, yıldırım ve fırtınalar ve belki de deprem demektir.
İkinci dekan, zeytinleri ve havayı kurutur; hummaya neden olur.
Üçüncü dekan, şiddetli hastalık, karmaşa, tartışma ve katliam göstergesidir.
Yay: Birinci dekan, hırsızlık ve yağma işaretidir.
İkinci dekan, atların ve katırların zarar göreceğini belirtir.
Üçüncü dekan, insanlar arasında kötülük demektir.
Oğlak: Birinci dekan, erkekler arasında kışkırtmaları, mükemmel bir insanın acı şekilde katledilmesini gösterir.
İkinci dekanda, askerlerin taarruzu, soygunlar ve tutuklamalar demektir.
Üçüncü dekanda, bir kralın ölümünün ve isyanın göstergesidir.
Kova: Birinci dekanda, bir kralın hastalanmasını belirtir.
İkinci dekanda, tüm dünyada toprağın tohumlarını tehdit eder.
Üçüncü dekanda, her konuda değişime neden olur.
Balık: Birinci dekanda, rahiplere ve dini yerlere acı getirir.
İkinci dekanda, büyük, ünlü bir adamın ölümü demektir.
Üçüncü dekanda, hem karada hem denizde soygun ve yağmanın göstergesidir.
Bu noktaya kadar yazılanlara göre yazarlar oldukça sıkıntılı dönemlerde yaşamışlar. Ancak itiraf etmek gerekir ki söylenen bazı manalar çok anlamsız görünüyorlar, bazıları da aşırı vahşi. Buna rağmen bazı açıklamaların da gerçekleşen olaylarla büyük uyum içinde olduklarını itiraf etmek gerekiyor.
Güneş veya Ay tutulması esnasında tutulan yıldızın boylamını bir yere not edip, bu nokta üzerine veya bu noktanın tam karşısına bir gezegen geldiğinde tutulma ile sembolize edilen olayları ortaya çıkarmak , bir tutulmanın olaylar üzerinde nedensel bir değeri bulunmadığını, daha ziyade bildirilen olayları işaret eden sembolik bir gösterge olduğunu açıklamaktadır. Bu durum, akşam yediyi gösteren bir saatin yemek zamanı geldiğini belirtmesine benzer. Saatin, yemeği hazırladığını ve servisi başlattığını söyleyemeyiz. Saat sadece yemek zamanının geldiğini gösterir. Tutulmaların zorlayıcı bir etkileri yoktur; ahlaki ve entelektüel anlamda yeterli etkileri de yoktur, ancak, kuşkusuz, aynı düzlemde var oldukları ve işlev gördükleri Dünya’nın kütlesi üzerinde doğrudan dinamik bir etkileri olabilir. Ayrıca insanın tüm göksel cisimlerin bileşimiyle , tam aynı olmasa bile, çok benzer kozmik elementlerden olulşan fiziksel bedeni üzerinde de hassas bir etkileri olabilir. Bu anlamda Güneş insan bedeninin organik yapısı ile Ay ise fonksiyonel yapısı ile bağlantılıdır.
Bunlara Örnek olarak şunları verebiliriz;
·İ.Ö. 19 Mart 721. Başak burcunda bir tam Ay tutulması. Hemen arkasından Babil, Sargon tarafından ele geçirildi.
·İ.Ö. 28 Mayıs 585. Güneş tutulması. Lidyalılar, Medler’e teslim olmuşlar ve savaş sona ermiştir.
·İ.Ö. 16 Temmuz 523. Ay tutulması. Bunu Kmayses’in ölümü izlemiştir.
·İ.Ö. 19 Ekim 502. Sabinlerin katliamı ve Valerius Publicola’nın ölümüyle sonuçlanan Ay tutulması.
·İ.Ö. 30 Nisan 460. Pers Savaşı ve Perslerin Mısır’dan çekilmeleri ile sonuçlanan Güneş tutulması.
·İ.Ö. 25 Nisan Ay tutulması ve 3 Ağustos Güneş tutulması 431. Bunlar
·Roma’da büyük bir kıtlık, Atina’da veba ve Peloponnesos savaşı izlemiştir.
·İ.Ö. 27 Ağustos 413. Tam Ay tutulması ertesinde Nicias ve gemisi fırtına yüzünden mahvoldu.
·İ.Ö. 14 Ağustos 394. Güneş tutulması. Persler, bir deniz savaşında Conon tarafından yenilgiye uğratıldılar.
·İ.Ö. 21 Haziran 168. Tam Ay tutulması. Ertesi gün Perseus (son Makedonya kralı), Lucius Aemilius Paulus’a yenildi.
Sonuç:
Bu ödev bana, Güneş ve Ay tutulmasının daha önceden öğrendiklerim gibi basit bir olay olmadığını, aksine bütün Güneş sistemini ve insanları etkileyen, değişik sonuçları olan bir doğa olayı olduğunu öğretti.
Ayrıca, verilen bir konu üzerinde araştırma yapma, rapor hazırlama ve rapor sunma hakkındaki bilgilerimi geliştirdi.

Ay Tutulmasının İzlenmesi Nasıldır?

0 yorum | Devamını Oku...
Ay tutulması Güneş tutulmasının aksine çıplak gözle seyredilebilir.


Sıradan teleskoplarla incelenebilir.

Bunun nedeni Ay’ın ışık vermemesi, Güneş’den gelen ışınları Dünya’ya yansıtmasıdır.

Zaten normalde de Güneş’e çıplak gözle bakmak zararlı ama Ay’a çıplak gözle bakmak zararsısdır.

Uranüs

0 yorum | Devamını Oku...

URANÜS
Güneş sisteminin Satürn’den sonraki gezegeni. 1690’dan başlanarak gözlemlenen ve o tarihlerde yıldız sanılan Uranüs’ün, 13 Mart 1781’de William Herschel’in gerçekleştirdiği bir dizi gözlem sonucunda gezegen olduğu anlaşılmıştır. Beş uydusu bulunan, metan ve amonyak bulutlarıyla örtülü bu dev gezegen (ekvator çapı 50.800 km, yani Yer’inkinin dört katı), Güneş sisteminde, aşağı yukarı kendi yörünge düzleminde yeralan bir eksen çevresinde dönmesiyle, yörüngesi üstüne “yatmış” görünümlü tek gezegendir. 10 Mart 1977’de yapılan gözlemlerde, çevresinde on halka belirlenmiştir. Çok soğuk (-170° C) bir gezegen olan Uranüs, hidrojen bakımından çok zengindir; ayrıca metan ve amonyak bulutları bulunur. Amonyağın büyük bölümü donmuş haldedir. Bulutsu atmosferin görünen dış tabakası, büyük bir hidrojen kütlesi ile seyreltik metandan oluşur; bu nedenle gezgen yeşil görünür.
Beş uydusunun (sırasıyla Ariel, Umbriel, Titania, Oberon ve Miranda) en büyüğü olan Titania’nın çapı 1.100 km, en küçüğü olan Miranda’nın çapı yaklaşık 300 km’dir. Uranüs’ün gecesi, bu beş “ay”a karşın, çok az aydınlıktır.

Neptün

0 yorum | Devamını Oku...

NEPTÜN
Güneş’e uzaklık sırasına göre sekizinci gezegen. Çok uzakta bulunan, çıplak gözle görülemeyen, bu yüzden de, tıpkı Uranüs ve Plüton gibi, uzun süre astronomlar tarafından varlığı fark edilmeyen Neptün’ün yeri, 1845’te ve 1846’da İngiliz astronomu John Couch Adams ile Fransız astronomu Urbain Jean Joseph Leverrier tarafından, birbirlerinden bağımsız olarak, Uranüs’ün yörüngesindeki düzensizlikleri açıklayabilmek amacıyla hesaplandı. Adams’ın ulaştığı sonuçlarla, o dönemin İngiltere’sinde pek ilgilenilmemesine karşılık, Leverrier’ninkiler, hemen büyük ilgi uyandırdı: Berlin gözlemevinin yöneticisi Galle, teleskopunu belirtilen yöne doğrulttu ve aranılan gezegeni buldu. Soluk renkli bu küçük diske, “Neptün” adı verildi.
Yörüngesi, Güneş sisteminin merkezinden 4.500 milyon km uzaklıkta olan Neptün’de bir yıl 165 Yer yılı, bir günse 14 saat sürer. 1969’da yapılan ölçümlere göre, çapı 50.000 km, hacmi Yer’inkinden 65 kat çoktur; ama oluştuğu gereçlerin hafifliği nedeniyle, kütlesi Yerinkinden ancak 17 katıdır.
Neptün’ün iç yapısı henüz bilinmemekte, ama büyük bölümleri hidrojenden oluşan büyük gezegenlerinkine ve Jüpiter’inkine çok benzediği düşünülmektedir. Yerden bakıldığında mavimsi renkli bir disk gibi görünür; bu renk, atmosferindeki dış tabakaların çok kalın bir hidrojen tabakası içinde seyrelmiş metan bakımından zengin olmasının sonucudur.
Neptün’ün yüzeyinde en yüksek sıcaklıklar 220° C’a yaklaşır ve astronom A. Dollfus, gezegenin üstünde, hareketsiz gibi görünen düzensiz lekeler gözlemiştir. Buna dayanılarak, her şeyin don olayı nedeniyle hareketsizleştiği ve atmosfer akımları bulunmadığı sanılmaktadır. Gezegenin göğünde, Triton ve Nereid adları verilen, çok soluk renkli 2 ay vardır; daha büyük olan birincisinin boyutları Yer’in uydusu Ay’ınkinden büyüktür.

Plüton

0 yorum | Devamını Oku...

PLÜTON
Güneş’e uzaklık sıralamasında dokuzuncu gezegen. XIX. yy. sonunda bilinen en uzak gezegen Neptün’dü; 1846’da Le Verrier bu gezegeni, Uranüs’ün hareketinde doğurduğu tedirginlikle ilgili hesaplar sonucunda bulmuştu. Yarım yüzyıllık gözlemlerden sonra gökbilimciler, bilinmeyen bir başka gezegenin, Uranüs ve Neptün’ün hareketlerinde tedirginliğe yolaçtığı kanısına vardır. Çünkü Newton mekaniğine ve konum ölçümlerine göre yapılan kuramsal hesaplar, sürekli farklı çıkıyor ve fark, hesap hatası denebilecek değeri geçiyordu.
ABD’li astronom Percival Lowell, bu yeni gezegenin yörüngesini hesaplayıp, XX. yy. başında Flagstaff’taki (Arizona) özel gözlemevinde gökküreyi taradı; ama araştırmaları başarısızlıkla sonuçlandı. Yörünge hesaplarını yeniden ele alan Pickering, Lowell’in bulduğu sonuçları elde etti; Humason 1918’de gök cismini ortaya çıkarmak için bir dizi fotoğraf çektiyse de, başarıya ulaşamadı.
18 Şubat 1930’da Clyde W. Tombaugh, sonunda gezegeni bulmayı başardı ve mitolojideki Ölüler Ülkesi’nin tanrısı Hades’in adlarından biri olan, Plüton adını verdi.
Yörüngesi
Yer’e uzaklığından ötürü gözlenmesi çok güç olan Plüton’la ilgili kesin veriler, yalnızca yörüngesiyle ilgili olanlardır. Gezegen, Güneş çevresindeki dolanımını 248 yıl 4 ayda tamamlar; Güneş’e uzaklığı, günberi noktasında 4,42 milyar km, günöte noktasında 7,40 milyar km’dir; dolanım düzlemi, Yer’in yörünge düzlemine göre 17° ’lik bir eğim gösterir.
Fiziksel Özellikleri
Birçok özelliği henüz aydınlatılamamış olan Plüton’un çapı, yalnızca 2.284 km dolayındadır; yani Güneş sistemindeki gezegenlerin en küçüğüdür. Oysa hesaplar, Uranüs ve Neptün’ün dolanımlarında tedirginlik doğurması için, kütlesinin Yer’in kütlesine eşit olması gerektiğini göstermektedir. Bu durumdaysa Plüton’un yoğunluğunu 50 olması gerekir: Bu, kabul edilebilecek bir sayı değildir. Dolayısıyla, gökbilimciler iki varsayım üstünde durmaktadır: Her şeyden önce, Plüton’un gerçek çapı, teleskopla ölçülenin iki katıdır; ölçümle elde edilmiş değer, aslında, Güneş ışığının değerlendirilebilir miktarını Yer’e doğru yansıtabilen tek noktası olan merkez bölgesinin çapına uyar. İkinci varsayıma göre, ölçülen çap hatalı değilse, Plüton, Güneş sisteminin son gezegeni değildir; daha uzak bir onuncu gezegen (belki başkaları da) vardır ve Neptün ile Uranüs’e uyguladıkları tedirginlik, Plüton’un kütlesi üstünde yapılan hesaplarda yanılgıya yolaçmaktadır. Sorunu kesinlikle çözmek için, kuşkusuz daha çok sayıda ve sabırla gözlemler yapılması gerekmektedir.
Uydusu
Plüton’un uydusu Charon, 22 Haziran 1978’de, ABD’li astrofizikçi James W. Christy tarafından bulunmuştur. Plüton’un merkezinden ortalama 19.000 km uzaklıktaki yörüngesinde, 6,39 günde, yani Plüton’la aynı dolanım süresinde dolanmaktadır. Boyutları da Plüton’unkine yakın olduğundan, astronomlar, bu iki gök cismini bir çiftgezegen gibi düşünmeye başlamışlardır.

Uzay Araçları

0 yorum | Devamını Oku...

UZAY ARAÇLARI
Uydular:
Dünya’nın yörüngesinde dönen, üzerlerinde özel alıcılar ve vericiler bulunan araçlardır.Uydular, roketler yardımıyla yada uzay mekikleriyle uzaya taşınır.
Yörünge araçları:
Başka gezegenlerin yada gökcisimlerinin yörüngesine girip keşif yapmaları için gönderilen uzay araçlarıdır.
Uzay Mekikleri:
Uzaya insan ve yük taşımada kullanılan araçlardır.
Uzay İstasyonları:
Uzay İstasyonları, içinde insanların yaşayabileceği büyük uydulardır.

Magnetik Alan

0 yorum | Devamını Oku...

Magnetik Alan


Gezegenin dolanımı ile içinin metalik hidrojen yapısı, Yer’in erimiş demir çekirdeğininkinden daha yüksek bir magnetik alan oluşturur;

 Jüpiter’in magnetik alanı Yer’inkinden 4.000 kez güçlüdür; tıpkı bir mıknatıs çubuğu gibi, kabaca iki kutupludur.

Jüpiter ekseni çevresinde döndükçe, magnetik alan da sarsıntıya uğrar ve yakaladığı elektrik yüklü parçacıklarla birlikte aşağı kayar

Uydular Ve Halkalar

0 yorum | Devamını Oku...

Uydular ve Halkalar


Jüpiter’in kendi yerçekiminin oluşturduğu basınç, bir nükleer patlama başlatacak kadar geniş olmasa da, gezegen oluştuğunda açığa çıkan korkunç bir ısı doğurmuştur. Günümüzde, yani oluşumundan 4,6 milyar yıl sonra bile, Jüpiter hala, Güneş’ten aldığı ışınımların iki katı ışınım yayar. Daha erken bir dönemde, Jüpiter’in çevresinde uydular oluştuğunda, gezegenin yaydığı ısınım, çok daha fazla olduğundan, oluşan uydular, Jüpiter’e oranla daha kayaçlı bir yapıda ve çok daha fazla buzulludur. Bu süreç Galileo Galilei tarafından 1610’da gözlemlenen ve “Galileo ayları” adı verilen dört büyük uyduda daha belirgindir. Uyduların düzenli dairesel ekvator yörüngeleri, gezegeni çevreleyen küçük parçacıklar bulutundan oluştuklarını düşündürmektedir.
“Galilei ayları”nın yanı sıra, Jüpiter’in on iki uydusu ve birçok halkası vardır.

İo’nun yörüngesi içindeki en büyük uydu olan Amalthea’nın düzenli bir biçimi yoktur; uzunluğu yaklaşık 265 km, genişliği 150 km’dir. Yüzeyi karanlık ve kırmızı renktedir; Jüpiter’in magnetosferinin enerji yüklü parçacıklarının sürekli bombardımanı altındadır. Voyager 1, gezegenin yüzeyi ile Amalthea arasında orta noktada ince bir halka görüntülemiştir (1979). Gezegenin sağında, parlak halkadan aşağı doğru uzanan soluk bir halkanın varlığı da saptanmıştır. Bu soluk halka, parlak halkanın tersine, ekvator düzleminden öteye uzanarak, gezegeni çevreleyen bir parçacık bulutu oluşturur.


Jüpiter’in halkalarının yoğunluğu son derece düşüktür. Halkalarda yer alan parçacıkların büyüklüğü, ışığın dalga boyunun büyüklüğüyle orantılı, yani yalnızca birkaç mikrondur. Bu boyuttaki parçacıklar, kendilerini Jüpiter’in içinde bir sarmal haline getiren elektromagnetik etkiler altındadır. Parlak halka çok farklı boyutlarda parçacıklar içerir; bunların arasında Voyager’ın dış halkanın yakınında belirlediği iki uydu da yeralır. Voyager ayrıca, Amalthea ve İo’nun yörüngeleri arasında bir başka küçük uydunun varlığını saptamıştır.
Jüpiter’in sekiz dış uydusu, küçük boyutlu, karanlık cisimlerdir ve büyük ölçüde Trojan göktaşlarını andırırlar. Jüpiter’den iki farklı uzaklıkta yer almaları ya da öbür dört dış uydunun hareketiyle ters yönlü (Jüpiter’in yörünge dönüşünün ters yönünde) hareket etmeleri konusunda doyurucu bir açıklama getirilememiştir.

Satürn

0 yorum | Devamını Oku...

SATÜRN
Güneş sisteminin, kütle ve hacim bakımından Jüpiter’den sonra ikinci büyük gezegeni. Güneş’ten uzaklık sıralamasına göre altıncı gezegen olan Satürn’ün görkemli halkasıyla Güneş sisteminin harikası olduğu söylenir. Eskiçağ’da, burçlar kuşağının takımyıldızları arasında en yavaş yer değiştiren gezegen olması nedeniyle, zaman tanrısını simgelemiştir. Gerçekten de, Satürn’ün yıldız yılı, yani Güneş çevresindeki dolanım süresi, Yer yılından 29,5 kez uzundur. 1.427.000.000 km olan Güneş’e ortalama uzaklığı, aşağı yukarı, Jüpiter’in uzaklığının iki katına ulaşır (Güneş’e en büyük uzaklığı 1.511.000.000 km, en az uzaklığıysa 1.346.400.000 km’dir). Ekvatorundaki çapı Jüpiter’e oranla daha belirgin bir elips biçimindedir. Satürn günü, yani yıldız dönme dönemi, gezegenin ekvatorunda 10 saat 14 dakika sürer.
Satürn’ün hacmi, Yer’in 744 katına ulaşır. Oysa gezegeni oluşturan maddelerin çok hafif olması nedeniyle, ortalama yoğunluğu sudan daha azdır ve kütlesi Yer’in 94 katı kadardır.
Satürn’le ilgili bilgilerin büyük bölümü, 1980 ve 1981’de, sırasıyla 124.000 km ve 101.000 km yakınından geçen iki Voyager (ABD yapımı) sondasından elde edilmiştir. İç yapısı, büyük ölçüde Jüpiter’’inkine benzemektedir. Büyük bölümü, hidrojen-helyum karışımından oluşur. Merkezdeki katılaşmış hidrojen-helyum çekirdeğinin çevresi, sıvı bir tabakayla (su, metan ve amonyak) çevrilidir. Jüpiter’inki gibi, Satürn’ün gömleği de ekvatorda paralel kuşaklar oluşturur ve bu görünüm Satürn’de atmosfer hareketlerinin varlığını gösterir. Ama söz konusu kuşakların rengi, Jüpiter’e oranla daha soluk, leke sayısı da daha azdır. Yapılan ölçümler, bulutsu tabakaların dış yüzeyinde sıcaklığın sıfırın altında 180° C’a düştüğünü göstermektedir. Ama kuşak ve lekelerin kanıtladığı atmosfer hareketlerinin doğması için, derinlerde kalıntı ısının bulunması gerekir.
Donuk amonyak bulutunun üstünde parıldayan halkalar, tıkız bir yapı göstermezler. Uzaklıkları nedeniyle bir bütün gibi görülen, çok küçük cisimlerden, çok küçük uydulardan oluşmuş yağmurlardır ve bir kum tanesi ile bir dağ arasında değişen boyutlarda donmuş amonyak kütleleri söz konusudur. Bütün bu mikrouydular, eşmerkezli halkalar oluşturur. 1969 yılına kadar üç halka bulunduğu sanılmaktayken, aynı yılın ekim ayında P. Guerin, sözü geçen üç halka içinde bir dördüncüsünü belirlemiş, 1970 yıllarının sonunda da belirlenen halkaların sayısı, 6’ya çıkmıştır. Ama 1980 ve 1981’de Voyager sondalarıyla alınan veriler, bu halkaların her birinin, eşmerkezli bir halkacıklar dizisinden oluştuğunu ortaya koymuş, böylece halkaların toplam sayısı binleri bulmuştur.
Satürn halkaları sisteminin dış çapı 272.000 km’yi bulur; ama kalınlığının 15-16 km, belki de daha küçük olması, şaşırtıcı bir çelişki doğurur. Gezegen ekseninin, yörünge düzlemine göre belirgin olan eğimi, halkaların bir bu yüzünü, bir öbür yüzünü göstermesine neden olur.
Uydular
Satürn’ün 1979’a kadar 9 uydusu bulunduğu sanılırken, 1980’den sonra daha birçok küçük uydusu bulunduğu anlaşılmıştır. Bunlardan altısı teleskopla görülebilir. Uydulardan en büyüğü olan Titan’ın çapı Ay’ınkinden büyüktür ve metandan bir atmosferle kuşatılmıştır. Öbürleri çok daha küçüktür ve bazılarının donmuş dev amonyak kütlelerinden oluştuğu sanılmaktadır. Uyduların en büyükleri, gezegene yakınlık sırasıyla şunlardır: Mimas, Enceladus, Tetis, Dione, Rea, Titan, Hiperion, Japet, Phoebe.

Merkür

0 yorum | Devamını Oku...

MERKÜR
üneş’e en yakın gezegen. Merkür, sıcaktan kavrulan uydusuz küçük bir dünya görünümündedir. Gök dürbünüyle ya da teleskopla gözlemlendiğinde, yörüngesinin Yer ile Güneş arasından geçmesi nedeniyle, evrelerinin Ay’a benzer olduğu görülür. Ancak, söz konusu evreler, yüzeyinin incelenmesini güçleştirmektedir; çünkü, Yer’e en yakın olduğu zaman, gezegenin Yer’e dönük yüzeyi gölgede kalır; aydınlık yarıküresini Yer’e döndürdüğünde de, çok uzakta bulunur.
Merkür’ün ekvator çapı 4.880 km’dir. Kütlesi çok küçük, ağırlığı Yer’in ağırlığının yaklaşık yirmide biri kadardır. Bir karşılaştırma gerekirse, Yer’e değil de Ay’a göre yapmak yerinde olur. Çekiminin zayıf olması nedeniyle, atmosferinin aşağı yukarı tümünü yitirdiği sanılmaktadır. Bununla birlikte Fransız gökbilimcisi Dollfus ve Rus gökbilimcisi Moroz, bir karbondioksit atmosferinin izlerine rastladıklarını ileri sürmüşlerdir. Yüzeyinin hemen üstündeki az miktarda hidrojen, helyum ve oksijenin, Güneş rüzgarı kökenli olduğu düşünülmektedir.
Merkür, dolanımını yaklaşık 88 Yer gününde tamamlar; dolayısıyla Merkür yılı, Yer yılından dört kat kısadır. Güneş’e uzaklığı yaklaşık 58 milyon km’dir; bu nedenle, Güneş’in yaydığı ışınım ve taneciklerle baştan başa taranır. Merkür’ün yüzeyinde, Ay’daki denizleri oluşturan büyük lav akıntılarına benzer, koyu renkli, hareketsiz lekeler görülür; ancak bunları gözlemlemek ve gezegenin haritasını çizmek oldukça güçtür.
XIX. yy’da yanlış bir yorumla, Merkür’ün bir yüzünün sürekli Güneş’e dönük olduğu, gölgede kalan yarıküresinde sonsuz bir gece olduğu, bu nedenle de gölgede kalan yarıkürede, sıcaklığın mutlak sıfıra yakın olması gerektiği düşünülmüştür. Oysa, 1962’de ABD’li gökbilimci Howard, Merkür’ün karanlık yarıküresinin, sanıldığından daha sıcak olduğunu belirlemiştir. Bu veri, gezegenin kendi çevresinde, yörüngesel dolanımından daha değişik bir devirle döndüğünü gösterir.
Merkür’de gün süresi, radar ölçümleriyle yapılan hesaplara göre, çok uzundur ve ekseni çevresinde çok yavaş dönen gezegen, yaklaşık 58 Yer gününde tam bir dönüş yapar. Çok hızlı dolanımı göz önünde alınırsa, Merkür’ün yüzeyindeki bir noktada Güneş’in art arda iki yükselişi arasındaki aralık, 167 Yer günü sürer: Yani, gezegende, her “gündüz”, 2 Yer yılı sürer.
Merkür’ün yüzeyindeki her noktayı, Güneş üç ay süreyle yakar, kavurur; sonraki üç aydaysa, buzlu bir gece egemendir. Bu nedenle Merkür’de yaşam bulunmadığı kesinleşmiştir.
1974’te ABD uzay aracı Mariner 10’un gönderdiği, Merkür’ün yüzeyiyle ilgili ayrıntılı fotoğraflardan, büyük yanardağ kraterleriyle dolu yüksek yaylaların, yüzeyine Ay’ın yüzeyine benzer bir görünüm verdiği belirlenmiştir. Ayrıca, Ay’dakini andırır ovalar (en büyüğü 1.300 km) bulunduğu belirlenmiştir.

Hakkımızda

Bu Sayfa Üzerinde Aklınıza gelecebilecek tüm sorulara cevap arayacağız, sormak istediginiz birşey varsa iletişim kısmından yazabilirsiniz.

Takip Listemizden

İstatistikler


Sitemizde 33 kategoride toplam yazı bulunmaktadır!

Görüntülenme

back to top