28 Şubat 2012 Salı

Definecilikte Ölüm Tuzakları Nelerdir?

0 yorum | Devamını Oku...

Definecilikte  Ölüm Tuzakları

Tehlike Sembollerinin yorumları herkes tarafından anlaşılması ve bilinmesi gereken en önemli sembollerdir. Kabul

 edilmiş bir gerçektir ki! Hazine ancak canlı bir kişi tarafından bulunabilir. Erkekler, bayanlar, çocuklar, hepimiz hangi amaçla bir iş yaparsak yapalım mutlaka tehlike ve problemlere karşı önlem almak ve önceden hazırlıklı olmak isteriz. Bu tehlikeler yılan, akrep, örümcek, yırtıcı hayvanlar v.b.  (4 veya 2 ayaklı)

Emniyetli davranmak tuzakların fark edilmesi ve bertaraf edilmesi için ilk ve en önemli tedbirdir. Altının veya gizlenmiş hazinenin bulunduğu yerde de tuzakların bulunması gayet doğaldır. Özellikle eski yunanlılar, eski Rumlar, eski Ermeniler  ve o dönemdeki eşkıyalar diye tabir ettiğimiz gruplar hazinelerin, gömülerin saklanmasında çok usta idiler ve ölüm tuzaklarını çok iyi dizayn ederlerdi. Tonlarca ağırlıktaki kayaları kurdukları çok basit bir düzenekle harekete geçirebiliyorlardı. Eğer bir tünelde veya mağarada kaybolduysanız, yolunuzun üzerinde aşağıdan veya yukarıdan gelebilecek bir tehlikenin olabileceğini tahmin etmelisiniz. Ayrıca büyük kaya parçaları veya zemin sizin ağırlığınızla harekete geçebilir, bazı odaların havasında veya zemininde zehirli kimyasallar olabilir. Böyle bir durumda toz zerreciklerinin etkisiyle ölüm haberiniz olmadan, yavaş yavaş ve ıstırap içerisinde sizi bulur.  Hazineyi saklayan kişiler kesinlikle bu hazinenin kolay bir şekilde ve eliyle koymuş gibi bulunmasını istemezler. Harita üzerinde hazinenin yeri net olarak anlaşılabilse bile tuzaklarda sadece saklayan kişinin bilebileceği bir şekilde çok ufak ayrıntılar ile harita üzerinde belirtilmiş olabilir.

Onlar yolunuzun üzerinde bıraktıkları bazı şeyler ile sizi şaşırtabilir ve tuzaklara yem olmanızı sağlayabilirler. Böyle küçük şeyler hakkında dikkatli olun ve tuzaklara düşmeyin. Bir şey daha, eğer bazı aldatıcı şeylere rastlarsanız bu size daha böyle birçok şeyin beklediğini de anlatır.
“Kalp sembolü”  bazı define tabirlerine göre altın anlamına gelir. Kalp sembolleri bütün olabileceği gibi üzerinde değişik şekiller bulunabilir ve parçalara ayrılmış olabilirler. İşte bazı örnekler :

#1 Bu kalbin ana gövdesinin üst yuvarlak kısmının bir çizgi ile ayrılmış veya çatlatılarak ayrılmış semboldür. Bu şekildeki bir kalp bize değişik mesajlar verebilir. Bunlardan birincisi ölüm tuzaklarıdır. Eğer bu uyarıyı dikkate almazsanız bir tehlike sizi bekliyor demektir.

#2 Bu kalbin üzerinde kalbi ortadan ikiye bölen yıldırım, şimşek işareti vardır. Bu işarete çok dikkat edin, yıldırımın yönü tuzak veya tuzakların bulunduğu yeri işaret eder. Bu işaretin gösterdiği yönde araştırmalarınızı dikkatli yapın.

#3 Bu kalbin alt kısmı kalbin ana gövdesinden ayrılmıştır. Bu sadece ileride ölüm tuzakları vardır anlamına gelmez,  fakat alt ucunun gösterdiği yönde sadece bu işarete mahsus bir tuzak olduğunu gösterebilir.

#4 Bu kalp üzerindeki işaretler kalbin ortadan ikiye ayrıldığını, kırıldığını gösterir. Bu işaret size tuzağın yakında olduğu uyarısını verir, fakat üzerinde tuzağın yönü ve yeri hakkında herhangi bir işaret göstermez.

#5 Bu kalp sembolü ise bir başka yönü belli olmayan tuzağı gösteren işarettir.

define tuzakları
Bazı yabancı yorumcular işaretlerin ve sembollerin sadece bu kalplerin üzerinde olmayacağını, etraflarında da işaretler olabileceğini belirtmişlerdir. Mesela kalbin üst yan taraflarındaki yuvarlak kısımdaki kırığın olduğu yönde başka işaretlerin veya tuzağın olabileceğini söylemişlerdir.
Küçük bir nokta, küçük bir delik bile tuzağın olduğu yönü gösterebilir. Ve aynı zamanda el ile bastırılmış veya üzerine basılmış küçük bir taş bile tuzağı faaliyete geçirebilir. Bu tuzaklarda zehirli hava, su, zehir, zehirli yılanlar veya akrepler olabilir. Bu tuzaklarda büyük uzun bir boşluktan düşebilir veya zehirli hava, zehir, su, v.b. direkt olarak üzerinize gelebilir.

Bu kalpler aynı zamanda haritalar üzerinde de gösterilebilirler. Hazineye yaklaşıldığında onları bekleyen tuzakları haritayı okuyan kişiye anlatır. Tuzaklar gizlenmiş olan girişin 200 ft. Kadar bir daire içerisinde bulunabilir.

Yıldırım işareti sembolü hazineyi arayan kişiye çok değerli bilgiler verir.

1. Bu o aranan altının, gümüşün veya depolanmış çok miktarda diğer hazinelerin olduğunun işaretidir.
2. Yol boyunca Ölüm tuzağı tehlikeleri ile karşı karşıya gelinilebileceğini gösterir.
3. Bu Sembollerden birini kaçırmanız tuzağa yakalanacağınız garantisidir.

Çok defalar bir Ölüm Tuzağı sembolü kayalar üzerinde verilmiştir, istenmeyen arayıcının gerçek hazine yerinden uzaklaşması, dikkatini başka bir yere çekmesi  içinde verilmiş olabilir. Siz sürekli olarak dikkatli olacaksınız. Eğer akabinde ne olacağını bilmiyorsanız hiçbir şeye dokunmayacak ve yerini değiştirmeyeceksiniz. Bunlar bu işi bilen kişiler tarafından hazırlandığı için, o kişiler elbette ki hazineyi arayan kişinin dikkatsiz olabileceğini bilirler. Ama aklını kullanan birçok arayıcı; dahi fikirleri ve düşünceleri ile onların tuzaklarını bertaraf eder ve onların düşüncelerine göre yapmak istedikleri şeyi bozarlar.
Tuzak ile ilgili olarak İlk yapılması gereken tuzağın büyüklüğünü işaretlere göre arkadaşlarımızla tartışmaktır. Büyük tuzaklar gizlenmiş mağara girişine 200 ft. Çap daire içerisinde bulunurlar. Bu tuzak genellikle tepenin yamacına yerleştirilmiş bir düzenek ile hareket eden, 30-40 ton ağırlığında büyük kayalardır.  Bu kayaların üzerinde direkt olarak ortadan ayrılmış veya kalbin ana gövdesinden ayrılmış bir parçalı kalp sembolü bulunabilir.

Bu tuzak aldatıcı ve caydırıcı olabilir. Bir çok kişi kalbin şekline, üzerindekilerine dikkat etmeden, altın olduğunu düşünüp kayanın etraflarını veya altını kazar, bu da dengesi ayarlanmış kayanın harekete geçmesine ve üzerimize devrilmesine yol açabilir. Eğer bu kaya sizi öldürmese bile oradaki araştırmalarınızdan vazgeçmenize neden olabilir.

Eğer bunlardan birine rastlarsanız, onun altına, sağına, soluna bakarak vaktinizi boşa geçirmeyin. Kaya tepeden yuvarlanmaya başladığında kayanın altında sizin haricinizde başka bir şey olmayacaktır.


Bir başka basit tip yıldırım uyarısı duvar üzerindeki ve bir tünel girişinde bulunan ölüm tuzağı uyarısıdır. (İşaret asla girişin yukarısında olmaz). İşaret  girişin 1,1/2 veya 2 feet yanına oyularak, kazınarak veya kesilerek yapılır. Bu tip girişler kapatılmıştır veya kaplanmıştır. Girişler yerine uygun olarak yapılmış kütük veya kayalar ile kapatılmıştır.
definecilikte  tuzak nedir
Not: Girişin en az iki feet etrafında tuzak olup olmadığı araştırın ve olmadığından emin olduktan sonra yıldırımın gösterdiği yöndeki tuzağı bulun.
Örneğin : 
İlk önce :  Eğer yıldırım sola bakıyorsa tuzak soldadır, ama sadece gerçek giriş olmak şartıyla, tuzak olarak yapılmış diğer girişlerde tuzak işaretin herhangi bir yönünde olabilir, yani bu takip ettiğiniz önce işaretlerde bir hata yapmışsınız demektir. Bu yüzden işaretlerin takibi önemlidir. Eğer ana geçit uzunsa, geçidin sağ tarafında durunuz. Eğer geçit Y şeklinde ayrılıyorsa sağda kalın, diğer yolun girişinde bir kutu, ilginizi çeken bir şey olsa bile şimdiye kadar ki tüm aramalarda sağ tünelin doğru yol olduğu görülmüştür. İlginiziçeken o şey, kutu tuzaklanmış olması muhtemeldir. Sağ girişin duvarına bir haç kazınmış ise haçın yanındaki geçitten gitmek daha emniyetli olur.

İkincisi : Yıldırımın ucunun gösterdiği yöne bakın.

1. Eğer nokta aşağıyı gösteriyor ise girişten hemen sonra girişin tabanında bir tuzak bulacaksınız.

2. Eğer nokta Ana girişe doğru ise, tuzak girişin kendi üzerindedir. Girişi kırarken tuzağı harekete geçireceksiniz. Belki kırılan kapı bir kum yığınını serbest bırakabilir veya yukarınızdaki kaya(lar) direkt olarak üzerinize gelebilir. Tehlikeli görünmeyebilir ama gerçektende bir çok arayıcı bu tür tuzaklara yakalanmıştır ve çoğu buna benzer tuzaklar yüzünden hayatını kaybetmiştir.
 3. Yıldırımın gösterdiği yön eğer yukarıyı işaret ediyor ise, tuzak girişten sonra hemen yukarınızda olabilir, girişte veya girişin kendisine ait değildir.

4. Ortasından ayrılmış ve bir kenarı kopmuş bir kalp görür iseniz bu konuda da dikkatli olmanızı öneririm. Bu tür sembollere ait olan tuzakların yeri belli değildir. Yani tuzak aşağıdan, sağdan, soldan, yukarıdan, direkt karşıdan gelebilir.
 5. Bir başka tuzak uyarı çeşidi ise üç haçtır. İkisi yan yana ve büyük bir haç ikisinin altındadır. Bu mesaj Hz. İsa’nın üç haçı yani çarmıha gerilişini simgeleyen haçlardır. Bu işaret bize doğru girişte olduğumuzu ve sağda kalmamızı söyler. Büyük bir haçın altında yan yana duran iki kuru kafa olduğunda bu bize düz ve ortadaki yolu takip etmemizi söyler. Kuru kafalar haçın sağında ve solunda bulunduğu için yanlardaki tünelleri kullanmayın.

6. Ölümü çağrıştıran yukarıda bahsedilmiş işaretlerin herhangi birine karşı uyanık olun. O tür işaretler ölümle ilgilidir. Bazılarının yorumu zor olmasına karşın bir çoğunun görünüşünden tehlike işareti olduğu anlaşılır. Eski dönemlerde kralların emirleri ve yapılmasını zorunlu kıldığı konularda kuralları içeren mektuplar vardı.  Ve elbette ki krallar hazinelerinin belli kurallara göre, belirlenmiş işaretlere göre gizlenmesini isterlerdi. Hazineyi saklayan kişilerinde kurallara uyması ve standart bir sembol dili ile hazineyi saklaması da muhtemeldir. Tek bir işaretin önemi sadece kendisi ile değil aynı zamanda diğer işaretler ile, hazine ile de ilgilidir. Hazine=Harita+işaretler+dikkatli araştırma.  Elbette ki uyarıları ciddiye almakta önemlidir. “Emniyeti almak araştırmalarda ilk yapılması gereken konudur.

Ölüm tuzağı yorumlaması ile ilgili bir konu daha;  asla bulunmuş tuzaklar ile ilgili bilgiyi saklamamalıyız ve tüm ayrıntıları ile onları diğer arkadaşlar ile paylaşmalıyız.  Gerçek yorumlar ile tuzakların ayrıntılarının aktarılması önemlidir. Onların nasıl yapıldığı ve nasıl bertaraf edileceği konusunda tüm arkadaşları haberdar etmeliyiz.

2001 ocak-şubat  Bir Altın Arayıcıları Magazininde Meksika da bulunmuş 300 yıllık ve hala aktif olan bir Ölüm Tuzağının fotoğrafı yayınlanmıştı.  Konuya devam ettiğiniz de yayınlanmış bu tuzağın kontrüksiyonuna benzer bazı tuzak sekillerini ve bu tuzakların nasıl çalıştığını göreceksiniz.

tuzaklarda  korunma
Birinci şekil ölüm tuzağı bulunan tünelin önden görünüşüdür. Bu tür tünel girişlerinde daha önce bahsettiğim yukarıyı gösteren semboller olabilir. Genelde tuzak doğrudan kapıya bağlıdır ve kapı kırıldığında yandaki kilit görevi gören bağlantılar yerinden çıkar, ve bu tünele ait ikinci şekilden de daha iyi anlaşılacağı gibi üstteki kaya ve hemen peşinden yığılı kum tünel girişini ve üzerinizi kapatır.
KUM DESTEĞİ İLE ÇALIŞAN TUZAK
Bu tuzak kum bloğunun dikey duran büyük kayanın altına sıkıştırılması ile oluşur. Bu tip tuzaklarda karşıdaki kayanın bir tuzak olduğu anlaşılmaz, sanki önlerinde bir kapak veyahut bir sandık,kutu varmış gibidir. Bu kutunun önündeki kol çevrildiğinde sandığın arkasında açılan boşluktan kum aşağıdaki boşluğa dolar ve altının boş kalmasıyla kaya öne doğru yuvarlanır.  Bu tuzaktaki kaya tünel duvar ve tavanlarına benzetilmiştir. Böyle bir  sandık bulduğunuzda onu öylece bırakırmısınız yoksa içinde ne var diye içine bakarmısınız ? Elbetteki bir çok arayıcı heyecan ile önce içine bakar.



Yapmanız gereken ilk şey önce onun resmini çekmek olsun. Ve bunun bir tuzak olup olmayacağı ile ilgili kutunun alınması konusunda düşünülebilecek şeyler : 


1.       Kutunun içinde ne olduğunu anlamak için açmalı mıyız ?
2.      Hazine sahipleri hazineyi böyle bir duvarın dibine sabitledikleri sandığa koyarlar mı ?
3.      Bulduğumuz tuzak olduğunu anladığımız bu sandığı (kutuyu) öylece bırakmalı mıyız ? İleriki bir tarihte ölüm tuzakları hakkında bilgisi olmayan başka birisi bu tuzakla karşı karşıya gelirse ne olur ?

 YER TUZAKLARI

Bu tuzağın nasıl çalıştığını anlamak oldukça basittir. Yüklü bir ağırlık yapay taban üzerinde bir tarafa yüklendiğinde yapay tabanın dengesi bozulur. Genelde bu denge 45 kg.  göre hazırlanır. Bu denge ağırlığı alttaki odanın şekline ve büyüklüğüne bağlıdır. Bu tuzak için semboller ve işaretler duvarların üst kısımlarına yakın bulunur. Ve tuzak sembolden sadece birkaç feet uzaklıkta bulunur.

Tabandaki tuzağın aralıkları görünmeyecek şekilde yapılmıştır. Çok dikkatli bakıldığında çatlaklar belli olur. Bu tip tuzaklar dünyanın her yerinde bulunur.


Geçtiğimiz yıl, arayıcılardan biri Arkadaşlarını ziyarete gittiğinde araştırmalarını anlatmıştı:
Orada iken o civarda bir araştırma yaptım, Araştırmamın başlamasından birkaç gün sonra, üzeri işaretlenmiş bazı kayalar buldum, dikkatli araştırmalar sonucunda yılan ve daire işaretlerine ulaştım.Yılanların bazıları aşağıyı gösteriyor bazısı ise halka şeklinde idi. Merakım iyice arttı ve etraftaki kayaların tümünü araştırdım. Bu yılanlar ve çemberlerin birkaç metre aşağısında, oldukça garip görünen bir kaya gördüm. Onun doğada görünen herhangi bir kayaya benzemediğini anlaşılıyordu. Kaya üzerinde bir insan silüeti kazınmıştı ve silüet görüntüsünün çömelmiş ve kayaya yaslanmış, itermiş gibi bir görüntüsü vardı. Silüetin kol ve ayak kasları (pazıları) dahi belliydi. Sol kolunda, kazınmış bir çentik vardı.

Birkaç gün sonra, bir tepenin yamacında etrafı büyük bitkiler ile kaplı molozların ve çöküntülerin bulunduğu bir alan buldum. Bu alan normal doğa yapısı değildi (Bulduğum insan silüeti işaretinin yaklaşık 45 metre sol tarafında idi)

Taş molozları ve bitkileri temizlemek birkaç günümü aldı. Taş molozların altında aktif durumda bir ölüm tuzağı vardı. Onun nasıl bir tuzak olduğunu ve nasıl çalıştığını anlaya çalıştım. (bu fotoğraf çekildikten sonra, bu alanda çalışan insanlar, kayaları tepeden aşağıya yuvarlayıp tuzağı serbest bırakmaya karar verdiler)

Ölüm tuzağı fotoğrafına baktığımızda, oldukça büyük bir kayayı destekleyen küçük kayalar görüyoruz (1 resim),   Büyük kaya altına küçük kayalar sıkıştırılmış ve küçük kayalar alındığında hareketi sağlanacak şekilde ayarlanmıştır. Aynı zamanda önü küçük kayalar ile kapatılarak asıl büyük tuzak mağaranın önüne gizlenmiştir.

#2 numaralı kaya büyük kayayı desteklemek için tuzak kayasının sağ tarafına yerine uydurularak sıkıştırılmıştır
2 resimdeki  kayaya çok dikkatli bakalım, onu fotoğrafta gördüğünüz diğer bütün kayalar ile karşılaştıralım, bu kaya ile ilgili farklı bir şeyler dikkatinizi çekiyor mu ? tekrar bakın, kayanın ön yüzü dikkatlice bir insan başı/yüzü gibi şekillendirilmiştir. Ona tekrar bakın, kayadaki gölgelere ve ilginç noktalara tekrar bakın. Yüzü görebiliyor musunuz ?

Bu ölüm tuzağını bulmam ve sizlere tanıtmam ile eminim sizlerinde araştırma bilgi kitabına yardımcı olmuşumdur. Ben bu tip bulduğum tüm ölüm tuzakları bilgilerini ve belgelerini katalog haline getireceğim.

Ölüm maskesi çizilmiş kayalar araştırmalar esnasında bulunabilir. Mesela bu Ölüm maskeleri eski hindistan da çok kullanılmıştır. Eski hint yerlileri bu ölüm maskelerinin kötü ve uğursuz olduğuna inandıkları için hazineyi mağaraya gizleyen kişi mağara girişine bu ölüm maskelerini kazırdı ve yerlilerin bu batıl inançları sayesinde hazineyi onlardan korurdu. 

Tuzaklı Mağara Girişi   İnsan silüetli kaya
Abdullah Vecdi ÇOBAN
Modern ve  Profesyonel Definecilik

Halüsinasyon Nedir ?

0 yorum | Devamını Oku...

Halüsinasyon Nedir ?

Halüsinasyonların sırrı çözüldü 

Halüsinasyonlar birincil görsel korteksin yansıması! İşte, 25 yıldır süren nörolojik, matematik ve psikedelik
 çalışmaların sonucu!...
Bu durum bir grup Amerikalı matematikçi tarafından kanıtlandı; çeşitli disiplinlerden uzman bilim adamlarından kurulu bir ekip, gözler kapandıktan sonra niçin aniden asit renklerden oluşan bir spiral, Örümcek ağı ya da aydınlık bir açıklığa uzanan uzun bir tünel gördüğümüzü aydınlattı...

Bu çalışmalar sayesinde artık görsel halüsinasyonun samanların inandığı gibi Öteki dünyadan gönderilen bir mesaj değil, bizzat bu dünyanın içinden kaynaklanan bîr olgu. Halüsinasyon bazılarının iddia ettiği gibi gerçeğin daha hoş bir yüzünün keşfi değil, beynin dengesini yitirmesi halinde şekiller yaratmaya doğal eğiliminin görselleşmesinden ibaret.

Ayrıca bazı psikanalistlerin iddia ettiği üzere, halüsinasyon engellenmemiş nevrozların dışavurumu değil, birincil görsel korteksin sadık bir yansıması. Bu keşif yirmi beş yıldır sürdürülen araştırmaların sonucu...

Somut olarak bu tür değişime uğramış görüntülerin ortaya çıkmasının sayısız nedeni var. Göze baskı, aşırı konsantrasyon, beslenmeme, aşırı yorgunluk, migren, ateş, şizofreni, ileri derece sifilis ya da ölüme yolculuk v.s. bu nedenlerden bazıları.
 
Sofistike Hesaplar 

Örneğin, halüsinasyona yol açacak bir etkiye maruz kaldıktan sonra gözlerini yummuş gönüllü bir denek üzerinde psikedelik halüsinasyonbir deney yapalım. Göz kapakları açıksa, gözbebeğinden geçen resim retinanın dibine yansıyıp reseptörlerle alındıktan sonra diğer bölgeler analizlerini tamamlamadan önce birincil bir analiz için birincil görsel kortekse nüfuz edecek derecede beynin içine gönderiliyor. 
 
Retina gibi bu korteks de dış görüntünün yansıdığı gerçek anlamda bir sinema perdesidir. Ancak göz kapakları kapalı olduğuna göre bu görüntüyü algılayacak nöronların aktivitesi sıfırdır. Perde beyazdır. En azından halüsinasyon yaratan sebeb etkisini gösterinceye kadar bu durum böyledir... 

Nörologlar bu değişik nöronların birbirlerine nasıl bağlandıklarını biliyorlar: Bu yapı, değişik bağlantı ağırlıklarıyla retinadan ya da diğer nöronlardan gelen bilgilerin toplamı gibi her nöronun faaliyetini tanımlayan bir dizi denklemle betimleniyor. 

Basit bir parametre 

Bu denklemler parçacıklar arasındaki etkileşimleri betimlemek için fizikte kullanılanlara benziyor. Halüsinasyonlara yol açan sebep tüm bu bağlantıların ağırlığını artırarak bu korteksin uyarılabilirliğîni bozuyor; bu fenomen de basit bir parametreyle hesaplara dahil ediliyor. Matematikçiler, normalde hareketsiz olan nöron sisteminin bir başka denge durumuna geçtiğini gösteren bu parametreyle İlgili kritik bir değerin var olması gerektiğini düşünüyorlar. Bu durum az çok suyun kaynama noktasıyla karşılaştırabilir: Temelde hareketsiz olan sıvı kritik eşik olan 100 derece sınırını aştığında birdenbire hareketlenmeye başlıyor. 

İşte bu görüşten yola çıkan Jack Cowan ve George Bard Ermentrout denklemleri de kullanarak hesaplamalara başladılar. 1979'da yayımlanan ilk sonuçlar umut verici olsa da modellerin daha da gelişmesi ve nöro-jeo-psikedelik düşünce sisteminin daha da olgunlaşması için beynin işleyişinin (özellikle MR tekniğinin ortaya çıkması sayesinde) daha iyi anlaşılmasını beklemek gerekti. Bunun için spektrum analizleriyle beraber sayfalarca son derece teknik hesaplamalar, Fourier'nin geliştirilmesi, kısmi diferansiyel denklemlerinin incelenmesi gerekiyordu. İki Amerikalı bilim adamı Utah Üniversitesi'nden Paul Bressloff ve Houston Üniversitesi'nden Martin Golubitsky'nin de yardımlarıyla halüsinasyo-na yol açan sebeblerin belli miktardaki konsantrasyon oranının aşılması halinde birincil görsel kortekste ciddi bir dengesizliğin neden olduğu aktiviteler, sebebin etkisiyle kendiliğinden ortaya çıkan geometrik motifler saptadılar. 
 
Geometrik Bir "Yolculuk" 

Mantık yürütme bulanıktır. Gözleri kapalı olsa da kişi sebebin etkisiyle ve nöron hesaplamalarının bilincinde olmadığından korteksindeki şekilleri dış dünyadaki objelere denk düşen görüntüler olarak yorumlar. 

Oysa retina ve korteks görüntüleri arasında geometrik bir deformasyon vardır. Çünkü her şeyden önce korteks sağ ve sol görme alanlarına denk düşen birbirinden kopuk iki parçadan oluşmuştur ve özellikle de, yüzeyinin büyük bir bölümü bakışın odaklandığı görme alanının merkezine yönelmiştir. 

Bu deformasyon MR'Ia belirlenebilmiştir: örneğin, gözün dibindeki doğrular korteksin dibindeki spirallere dönüşürler. Böylece halüsinasyon gören korteksin dört hali retina düzeyinde tünel, spiral, örümcek ağı ve arı kovanına dönüşür. 

Ve işte bilim adamlarımızın mantığının dayandığı çıkış noktası şuydu: 20'li yıllarda bir dizi psikedelik deneyin ardından Alman nöropsikolog Heinrich Klüver bu dört geometrik şekli, uyuşturucu madde kullanımı sonucu ortaya çıkan fanteziler, halüsinasyonlara özgü temel unsurlar olarak yorumlamıştı. 
sayıklamaBasit Sayıklama Değil 

Günümüzde hâlâ moda olan bu deneysel sınıflandırma matematikçiler tarafından da doğrulanıyor: Psikedelik sanrısı sırasında halüsinasyon gören kobay, dengesini yitirmiş birincil görsel korteksinin yansımasına tanık oluyor.

Yaklaşık iki yıl önce bu sonuçların yayımlanmasının hemen ardından matematikçilerin fantezileri (!) de arka arkaya çıkmaya başladı. Martin Golubitsky komşu nöronlar arasındaki bağlantıların diğerlerinden biraz daha kuvvetli olduğunu göz Önüne alarak korteksin matematik modelini biraz daha geliştirdi. 

Bu da tarihe geçecek bir girişimdi! Araştırmacı konuyla ilgili olarak şunları söylüyor: "Bu analiz bizleri üç tür periyodik duruma götürüyor; bunlar, geometrik görsel halüsinasyonlara özgü atını, spirallerin rotasyonu ve tünele girme olarak sıralanıyor." Jack Cowan bunlara derinliği, ışığı ve rengi de ekliyor. 

Ayrıca "kuşkusuz geometrik halüsinasyonlar olan ancak çok daha karmaşık nedenlerden kaynaklanan" migren, duyu kaybı ya da ölümün eşiğinde olma gibi vakalara eşlik eden görüntülerle de ilgileniyor. 

Bu matematikçiler son derece önemli bir noktaya parmak bastılar. Çünkü halüsinasyon basit bir sayıklama olmadığı gibi beynin merkezindeki nöron bağlantılarının saptanması ve böylece beynin işleyişiyle ilgili sırların aydınlatılmasında çok önemli bir dayanak oluşturuyor. 

Bu son derece aydınlatıcı, insanı heyecanlandıran bir dinamik. Bu bana, 20. yüzyılın başlarındaki davranışsal nörofizyoloji teorisyeni Kari Lashley'nin çalışmalarını anımsatıyor; kendisi migren ağrıları çekiyordu ve bunun sonucunda oftalmik bir aura görüyordu: Basit bir hesaplamayla migren dalgasının yayılma hızını ortaya koydu; elde ettiği sonuçlar daha sonra yapılacak hesaplara uyuyordu. 

Bu araştırma özellikle şizofrenlerde görülen ve iç dilin tanımlanmasına giden yolda önemli bir açılım sağlıyordu. Ancak bu tür bozukluklar beyinde olan biteni anlamak için özel bir yöntem olsa da bu konuda matematik araçlarının kullanılması alışık olmadığımız bir durumdu. Bu nedenle bu çalışmaları son derece tamamlayıcı buluyorum. Beyin gibi karmaşık bir konuyu ele alırken klinik gözlemler, deneyler, psikiyatri, MR, bilgisayar, matematik v.s.fnin bir arada kullanılması gerekiyor. 

Görsel korteksin "zekâsı" 

Birincil görsel korteksin retinaya bağlı her nöronu belli bir pozisyonu ve doğrultuyu kodlar (aynı nöron değişik doğrultu çubuklarını taramaz). İlk aşamada, aynı pozisyonda ama değişik doğrultudaki komşu nöronlarla (resmin karelerini oluşturan) daha sonra da aynı doğrultuyu kodlayan ama aynı pozisyonu kodlamayan daha uzaktaki nöronlara bağlıdır. Bu son bağlantılar arasında belli bir sıralanma düzenine denk düşenler çok güçlüdür (resimdeki kalın oklar) ve böylece sistemin nesnelerin dış çizgilerini tanımasını sağlar. Bu bağlantılar aracılığıyla korteksi süsleyen nöronların aktivitesinin yayılımı, görsel sistemin retina bilgilerini etkin bir şekilde analiz etmesini sağlar 

Abdullah Vecdi ÇOBAN
Modern ve  Profesyonel Definecilik

Tılsım ve Büyü Olarak Tanımlanan Durumların Fiziki Etkileri Nelerdir?

0 yorum | Devamını Oku...

Tılsım ve Büyü Olarak Tanımlanan Durumların Fiziki Etkileri

Define yalnız aranmaz ve yalnız araştırma yapılamadığı gibi, hiç mi hiç kaçak kazı yapılmaz. Araştırma ve gözlem için bir ekibe ihtiyaç duyulur. Ekip: tarih,elektronik ve arkeolojik bilgisi olanlardan kurulmalıdır.


Antik dönemlerde ve  bu gün ki gibi hırsızlık en savunmasız yerlere çok rahat uygulanabilmekte idi.O mantıkla bakıldığında mezarına hediyeleri ile gömülen şehrin ileri gelen yada statüsü yüksek kişileri hedef halinde idi.Mezar hırsızlarından korunmak isteyen yakınları ise mezarlarını korumak için çeşitli yöntemlere başvururlardı.Bu yöntemler ölüm tuzaklarından,korku unsuru taşıyan önlemlere,hatta hayaller görülmesine sebep olan halüsinasyon mantarlarının kurutulmuş tozlarına yada spor tozlarına kadar çeşitlilik gösterebilirdi.Biz büyü ve tılsımla genelde karıştırılabilen halüsinasyon mantarlarını (MAGİC MUSHROOM) aşağıda açıkladık...


SİHİRLİ MANTAR (PSİLOSİBİN) 

Genel Özellikler:
Dünya üzerinde çeşitli maddelerin kullanımı yüzyıllar önce dini törenlerde başlamıştır. Bu maddeler arasında 
 mantarların da önemli bir yeri vardır. Orta Amerika’da Psilocybe türleri, Avrupa ve Asya’nın kuzeyinde ise Amanita muscaria mantarı yüzyıllar boyunca insanları hayal alemine sokmuştur. . Bu mantarların kimyasal yapısı ve farmakolojisi, 20. yüzyılda yapılan bilimsel araştırmalarla aydınlığa kavuşmuştur. Meksika’nın “kutsal mantarları” hakkındaki bilgilerin kaynağı, 1512 yılında İspanyolların Orta Amerika’ya ayak basması ve Aztek İmparatorluğu’nu fethetmesi ile başlıyor. 16. yüzyıl İspanyol yazarları, Aztekler’in “tanrının eti” diye adlandırdıkları bazı mantarları dini törenlerinde kullandıklarını yazarlar. İspanyol yazarların yazılarında, bu mantarların birkaç cinsinin bulunduğunu, tadının acı olduğunu ve renkli hayaller görülmesine yol açtığından bahsederler.R. Heim, bu örnekleri LSD’yi bulan Albert Hofmann’a gönderdi. Hofmann ve ekibi 1957 yılında Psilocybe mexicana’nın aktif maddelerini elde ederek bunları psilosibin ve psilosin olarak adlandırdılar. İlk farmakolojik deneyleri kendileri üzerinde gerçekleştirdiler. 

Büyülü mantarın birkaç değişik tipi vardır. Özgürlük mantarı adı verilen tipi İngiltere’de en fazla bulunanıdır ve psilosibin isimli aktif maddeyi içerir.

Etkileri:
Psilosibin doğada bulunan ilk fosforlu indol bileşiğidir. Kimyasal yapısı beyin tarafından salgılanan serotonin maddesine çok benzer. Psilosibin vücutta psilosine dönüşür ve merkezi sinir sistemi üzerine etki eder. Halüsinojen etki yapan psilosibinin dozu kişiye göre 5-50 mg arasında değişir. Bugüne kadar kullanıldığı kaydedilen en yüksek doz 120 mg’dır. Kurutulmuş Psilocybe mexicana mantarı % 0,2-0,4 psilosibin içerir. Halüsinojen etkiyi elde etmek için 2-4 g yeterlidir. Mantar sporları solunduktan sonra 30-60 dakika içinde etkisi görülmeye başlar. İlk belirtiler gözün odak yapmakta güçlük çekmesidir. Daha sonra renkli hayaller, parlak renkler görülmeye başlanır, zaman kavramı yok olur, birkaç dakika saatler gibi gelir. Bu sırada kişi konuşabilir ve gördüğü hayalleri anlatabilir. Bu etkiler 2-4 saat sürer. Psilosibinin, insanlar ve hayvanlar üzerindeki etkileri ayrıntılı olarak araştırılmış ve LSD’nin etkilerine çok benzediği saptanmıştır. Tüm maddelerde olduğu gibi meydana çıkan etkiler, kullanılan dozun miktarına, kullanıcının kişilik yapısına ve ilacın alındığı ortama göre değişiklik gösterir. Genellikle 20-30 mantarlık bir doz güçlü bir “trip” meydana getirir. Büyülü mantarlar, düşük dozlarda cannabisinkinden (esrar) farklı olmayan bir relaksasyon hissi oluşturur. Daha yüksek dozlarda ise deneyimin, LSD’deki etkiye daha benzer bir durum yarattığı düşünülmektedir. Kullanıcılar, renklerin daha canlı ve yoğun hale geldiği, halüsinasyondan oluşan bir deneyim yaşarlar. Büyülü mantarın “trip”i yaklaşık 4 saat gibi, LSD’nin süresine göre daha kısa bir süredir. Sihirli mantarlar özellikle 60’lı yıllardan sonra yaygın olarak kullanılmaya başlanmıştır. Gerçeklikten uzaklaşma, gerçekte var olan duyguları görmezden gelme etkisi yaratan mantarlar, bireyin duygularında ani gel- gitlere yol açar. Bir an dünyanın en gözü kara insanıyken, göz açıp kapayana kadar varolan her şeyden korkmaya başlayabilirler. Sihirli mantarların bağımlılık potansiyeli vardır. Psikolojik bağımlılığı güçlü olduğundan tedavisi de güçtür. Aşırı dozdan kurtulmak için su içmek gerekir.

zehirli mantar
Abdullah Vecdi ÇOBAN
Modern ve  Profesyonel Definecilik

Definecilikte Yalanın Etkisi Nedir?

0 yorum | Devamını Oku...

Definecilikte Yalanın Ektisi

Maalesef günümüzde definecilik genelde gayrı yasal ve bilgiye ihtiyaç duyulmadan yapılmaya çalışıldığından,yalana müsait bir konumdadır birde üstüne suça delil gösterilmez mantığı eklenince yalanlar bir efsane,yeraltında cin,kazıda tılsım olarak karşımıza çıkıyor,işin kötüsü bizde yeni başlamış ve olumsuzlukları bilmeyen biri isek bu yalanları yemek zorundayız...Yalnızlaşan, sosyal hayattan kopan,modern insan söylediği yalanın bir süre sonra doğru olduğunu düşünüyor,

Modern hayat, teknolojinin nimetlerini sunarken, psikolojik rahatsızlıklara da zemin hazırlıyor. Sayısı giderek artan yalan söyleme bağımlısı ve asosyal kişilikte insanlarda ilginç rahatsızlıklar gözleniyor.
Münchausen sendromu:
Karl Fredrich von Münchausen, 18. yüzyılda yaşamış ve Rus ordusunda paralı süvarilik yapmış bir Alman baronu... Münchausen, Rus-Osmanlı savaşı dönüşünde kahramanlıklarıyla ilgili anlattıklarının abartılı olması ve yalancılığıyla ünlenmesi sonucu; yalan hastalık öyküleri anlatanları tanımlayan sendroma isim oldu. Rahatsızlık, ilk kez 1951'de hastane hastane dolaşıp hastalık öyküleri uyduran ve kendilerine gereksiz yere cerrahi girişimler uygulanmasına razı bir grup hastayı belirtmek için kullanıldı.
  
Abdullah Vecdi ÇOBAN
Modern ve  Profesyonel Definecilik

Definecilikte Büyü ve Tılsım Nedir?

0 yorum | Devamını Oku...

Definecilikte  Büyü ve Tılsım

 Tamamen bir hastalık, bir sömürü, ve yalan düzmecesizdirÇeşitli yollarla, usulleri kötüye kullanarak bir insanı yönetim altına almaya, ona istenilenleri yaptırmaya genel olarak büyü denir.
.
Büyü, kötü usullere başvurarak bir insanın iradesini elinden almak demektir.

Büyü ile insanı istemediği şeylere zorlamak, ona istemediği hareketleri yaptırmak mümkün olabiliyor.

Büyücülük, her şeyden önce, dine ve inanca kesin şekilde karşıt olan, batıl inançlara dayalı bir büyüsel işlem toplamıdır. Reçetelere, formüllere dayanan, bunlara değişik anlamlar yükleyen bir uygulamadır. 1584’te Anvers’te yayınlanan Gespar Peucer’in Falcılar (Les Devins) adlı kitapta büyücülük şu şekilde tanımlanır.

Büyüsel işlemler çoğunlukla olumlu (Ak Büyü) veya olumsuz (Kara Büyü, Kırmızı Büyü) bir enerji akışına dayalı olduğu söyleniyor. Bir enerji bedensel bir organa, psiko-somatik (ruhsal-bedensel) bir işleve yöneltilebilir. Tarihte birçok el yazması büyü kitabı hazırlanmıştır. En ünlülerden biri 15. Yüzyıla ait olduğu sanılan, önceki yüzyılda gizem ustası Mc Gregor Mathers tarafından ilk kez İngilizce ye çevrilen sihirbaz Ma Abra-Melin’in Kutsal Sihir Kitabıdır. (The Book of the Sacred Magic of Abra-Melin the Mage). Kitaba göre maddi dünya kötü ruhlar tarafından yaratılmıştır, ancak sihirbaz, koruyucu meleğinin yardımıyla ve büyüsel uygulamalara başvurarak, kötü güçlere karşı koyabilir hatta kötü ruhları yönetebilir. 

Büyücülük, şeytanı tanımaya yarayan bir sanattır. Büyücü tarafından çağrılan şeytan ve yardımcıları kendilerini gösterirler veya kendilerini göstermeyip de talep edilen şeyi yerine getirirler.
 
Büyücülüğün silahı büyülemedir, etkileme ve telkindir. Kuramsal olarak etki ve duygu (sevgi, nefret) dozu güçlü olan bir enerjinin belirli nesneler, formüller kullanarak transferidir. Bu tür etkileşimde en çok kullanılan ve Vudu  dahil olmak üzere, her çeşit büyüsel gelenekte mevcut olan mum veya kilden yapılan bir heykelciktir. Hedef olan kişiye yapılmak istenilen şey, büyüsel formüller kullanılarak heykelciğe (kukla, bebek) yapılır. Orta çağdan kalma bir başka yöntem, Şanlı El veya Tutuşan El yöntemiydi. Asılarak ölen birinin eli kesilir, kurutulur ve avucuna siyah bir mum yerleştirilirdi. Dönemin kaynaklarına göre bu eli kullanarak özellikle zehirlenme büyüleri yapılıyormuş.

Burada belirtmek gerekir ki büyü, hangi dine ve inanca bağlı olursa olsun temeli ve etkileri aynıdır, her türlü büyü ülkemizde de yapılmaktadır.Dolayısıyla büyünün dini yoktur. İnsan büyük bir enerji yoğunluğuna sahiptir. Bu enerji yoğunluğu insanın bütün vücut ve beyin fonksiyonlarıdır.

Bu noktadan ele alırsak, büyü ;insanın enerji yoğunluğunu yok etmek ve ritmini bozmak için yapılan negatif bir enerjiyi çeşitli araçlarla (muska ve buna benzer bir yolla )insanın üzerine yollayarak, vücuttaki enerji akışının düzensiz olarak çalışmasına sebep olan bir araçtır.

Büyülerin, zamana, mekana ve de insana ait olmak üzere çok geniş boyutları vardır. Bir büyü yapılışına göre farklılıklar gösterebilir; insanın iş düzeni,aşk hayatı,sağlığı ,aklınıza gelen her türlü konuda büyü yapmak mümkündür.Büyülerin şekilleri ,yiyerek, içirilerek, bir yere asılarak, konularak gibi farklı türleri olabilir.Bir büyü yapıldığında etkisi bir mikrobun insan içinde çoğalması gibi zamana bağlıdır ;burada kişinin iradesi çok önemli bir rol alır.Büyüler halk arasında, papaz büyüsü, muska ile yapılan büyüler gibi bir çok adlar alır .

Tarihten de bir çok olayda büyü ve büyücülükle ilgili birçok örneklerin bulunduğu bir gerçektir. Unutulmaması gereken;

Her yapılan büyü etki gösterecek gibi bir durum söz konusu değildir.Şartların yerine getirilmemesinden dolayı etki olmayabilir.Yapan kişinin yada sizin istediğiniz yeterli bilgilerin verilmemesi etkinin azalmasına ve de yok olmasına neden olabilir.

Büyü yapıldığı zaman etkisi bazen bir ömür boyu sürer,bazen de zaman içinde yok olur; 1-3-7 yıl arasında değişiklik kazanır, ama yapılış maksadı ve ne için yapıldığı gibi etkilere bağlı olarak devam eder veya biter.

BİR KAÇ BÜYÜ ÖRNEĞİ

Sabun büyüsü:Ülkemizde bu büyüye rastlanmakta olup, etkili bir büyüdür .İnsana büyük çapta zarar vermek için yada onu yok etmek için yapılan bir büyüdür.Sabunu çeşitli işlemlerden sonra kullandığınız bir sabunla değiştirilerek, mezara gömülerek, üzerine iğne ,çivi gibi diğer araçlarda kullanılarak yapılır.

Domuz yağı: Bir insanı yada nesneyi, bulunduğu ortamdan gitmesini sağlamak için veya o insanın bir kişiden ,mülkten, şehirden, ülkeden uzaklaştırmak ,sevgisinin azalmasını sağlamak için yapılan büyüdür.

Sarı ve beyaz kaygan bir renk içerir, halk arasında sıkça kullanılır.
tılsım
Ay hali kanı : Belki de ‘’hadi ya..!!!!!’’ diyerek bir şaşkınlığınızı dile getireceksiniz. Genel olarak sevgi kazanmak ve kendisine bağlamak için kullanılır.İşlemden geçtik ten sonra kan,şekere ve benzeri yiyecek maddesiyle birlikte yedirilerek yapılır .

Tırnak büyüsü: Bu çeşitte ki büyü ,sevgiyi kazanmak ve kazındırmak için yapılan bir türdür .Tırnakları toplayıp değişik işlemlerden geçirdikten sonra yakarak yapılan bir türdür.

Saç kılı : Uzaklara gitmiş bir insanı sevgiliyi getirmek için yapılan bir çeşittir.

Kabir toprağı: Kabirden alınan toprak işlemden geçtikten sonra maksadına göre uygulanır.Kapı önlerine, kişinin geçtiği yerlere serpilir.Yapılış maksadı çoktur. Bazen kişiyi o yerden uzaklaştırmak, bezende insanın vücut enerjisini keserek çalışma ve cinsel arzularının durması için yapılır.

Büyünün amacı doğanın organik gücünü sahiplenmektir ve de bu gücü dilediğince kullanmaktır. 
büyü
Abdullah Vecdi ÇOBAN
Modern ve  Profesyonel Definecilik

Definecilikte Cin Nedir?

0 yorum | Devamını Oku...

Definecilikte  Cin Nedir?

“Cinci”lerin, “uzaylı”ların, “ruh çağıran”ların (ruhçuların), “büyücü”lerin, “falcı”ların, “sahte mehdi”lerin
“sözde şeyh”lerin moda olduğu günümüzde, yanıltılan ve aldatılan masum kardeşlerimizi bilgilendirmek amacıyla bu broşürü hazırlamayı görev bildik. Faydalı olabilirsek ne mutlu bize…
Olayın gerçeğini fark ettirebilmek için öncelikle “CİN” konusunu açıklamamız gerekmektedir.
“CİN” adı geçtiği zaman, genelde hepimizin içine düştüğü büyük bir yanılgı vardır!.. Hemen aklımıza, kısa boylu, ayakları ters, kulakları uzunca, gözbebekleri dikine, seri hareket edebilen, her kılıkta görünebilen varlıklar gelir… Ya da beyninde belirli bozuklukları olan kişilerin görmüş olduğu halüsinasyonlar.
Bu konuda yapılan en büyük yanlış, önyargılı yaklaşımla, “CİN” kelimesi duyulduğunda ya hemen inkâr edilmesi, ya da gerçekle ilgisi olmayan yorumlar yapılmasıdır!.. Oysa dün bilimsel değil diye inkâr edilen birçok şeyin, ilim ve tekniğin ilerlemesiyle bugün bilimsel bir gerçek haline geldiğini hatırdan çıkarmamak gerekir.
Peki işin hakikati nedir?..
Evrende var olan tüm varlıklar-canlılar kuantsal kökenli olup; bir kısmı da mikrodalga yapılı türe dönüşmüştür!.. Ve dahi bunların bir kısmı geçici bir süre için moleküler boyutta, yani “madde alemi”denen “boyutumuzda” yaşamaktadırlar…
Çağdaş verilerle değerlendirebildiğimiz bu katmanlar ve boyutlar İSLÂM’IN Kutsal Kitabı Kurân’da mûcize olarak 1400 küsur sene öncesinde şöyle açıklanmıştır:
Kuantsal kökenli bilinçli varlıklar… Nurani olanlar… MELEKLER!.
Mikrodalga kökenli bilinçli varlıklar… Ateş yapılar… CİNLER!.
Moleküler kökenli bilinçli varlıklar… Biyolojik bedenliler… İNSANLAR!. 
 

Bunların her biri yaşadıkları boyutun kapsamı ve gücü itibariyle diğerini istediği gibi yönlendirebilecek güce sahiptir.
Şöyle ki… Kuantsal köken melekler, hem cinler ve hem de insanlar üzerinde etkileme mekanizmasına sahipken; cinler, insanları bir dereceye kadar yönlendirmede yeteneklidirler.
Konumuz dışında kalan “melekler” bahsini bir yana bırakırsak…
“CİNLER”Kurân anlatımıyla “MA’RIC” ve “SEMUM ATEŞTEN”, Yani “biyolojik bedene tesir edip, radyasyon zehirlenmesi meydana getiren mikrodalga” bedene sahiptirler…
Bizim âhiret âlemi dediğimiz, ruhlar âlemi denilen, berzah âlemi denilen âlemler hep aynı mikrodalga boyut olup; insan ruhları dahi gerçekte mikrodalga bedenlerdir.
İnsan beyni mikrovolt cinsinden elektrik ihtiva eder; ve tüm beden aldığı gıdalardan oluşan biyoelektrik enerjiyle çalışarak beynin biyoelektrik ihtiyacını karşılar. Beyin de bu biyoelektrik enerjiyi değerlendirerek fonksiyonlarını yerine getirir; bu arada da geçmişte “ruh” adı verilmiş olan“mikrodalga bedenini” üreterek tüm verilerini “mikrodalga beyne” yükler!..
İnsan beyni, her an, gerek beş duyu yoluyla ve gerekse de başka dalga boylarından ve uzaydan gelen sayısız dalgaları değerlendirme yoluyla yaşamını sürdürür; ve bu arada da hem dışa mikrodalga bilinç dalgaları yayar, hem de mikrodalga bedenine yani ruhuna yükler!.
İnsan bilincinde ya da bedeninde etkili olan tüm tesirler üçe ayrılır:
1. MELEK kökenli astrolojik etkiler…
2. CİN kökenli mikrodalga impalslar…
3. İNSAN beyinlerinin yaydığı “yaygın” veya “yönlendirilmiş” dalgalar…
Bunlardan birincisi gene konumuz dışında olduğu için onu bir yana bırakıp, 2. ve 3. tür dalgaların etkileri üzerinde duralım…
İnsanlar yeryüzünde boy göstermeden önce, dünyanın oluşum evresinden başlayan bir biçimde dünyada mikrodalga bedenli cinler yaşamaktaydı ki, dünya ısısı ve ateşi onlar için bir şey ifade etmemekteydi.
Daha sonra İnsan yeryüzünde varolcunca, bilinçli bir varlık olan insanın evrensel bazı gerçekleri fark etmesini hazmedemediler. Bu olayda önderleri “Azazil” isimli “CİN” idi!.. Azazil isimli CİN ve ona uyan tüm cin nesilleri tafsilatı “AKIL ve İMAN” isimli kitapta anlatılan bir olaydan sonra “ŞEYTAN”diye anıldılar ve insanlara düşman oldular!..
İşte bu “şeytan” diye bilinen tüm cinler, nesiller boyudur, insanlara birşeyler kazandırma bahanesiyle, onlara çeşitli yanlış fikirler ilka ederek saptırırlar!.. Akıl hastası haline getirirler!..
“…EY CİN TOPLULUĞU İNSANLARIN EKSERİYETİNİ HÜKMÜNÜZ ALTINA ALDINIZ.” (6-128)
Âyeti bu gerçeği vurgular… Cinlerle bilerek ilişkide olanların ölüm ötesi yaşamdaki halleri ise şu âyette açıklanmaktadır:
“İNSANLARDAN ONLARI DOST EDİNENLER DE: -RABBİMİZ BİZ BİRBİRİMİZDEN FAYDALANDIK VE BİZİM İÇİN TAKDİR EDİLEN VAKTE ULAŞTIK” DERLER… ALLÂH: “YERİNİZ ATEŞTİR!.. ALLÂH’IN DİLEDİKLERİ DIŞINDAKİLER EBEDİ ORADA KALICIDIRLAR” (6/128)
CİNLERİN temel amacı insanları Kur’ân öğretisinden saptırmak, böylece imandan etmektir!..
CİNLER, ilişkide oldukları her insanı; ve onlar aracılığıyla tüm uyanları ele geçirip, İSLÂM inanç sisteminden uzaklaştırmaya çalışırlar…
İnsanları genelde küçük yaşlarda kandırıp ele geçiren CİNLER, ya İSLÂM’I kullanarak bu işi gerçekleştirirler; ya İslâm dışı yolları empoze ederek!..
Kişiyi ele geçirmeleri genelde şu iki yoldan biriyledir: Eline kalem almış kişiye kendi iradesi dışında yazı yazdırarak… Veya geçmişte yaşamış din büyüklerinin kisvesine bürünmek suretiyle rüya veya yakaza halinde görünerek!..
Önce bu kişiye büyük âlim veya veli olacağı bildirilir; sonra da artık o kişinin saflık derecesine görezamanın kutbu, gavsı, en büyüğü, insanlığın kurtarıcısı, hatta MEHDİ veya RESÛL olduğu yutturulur!..
Bu arada çevresine toplananların da rüyalarına girilmek ya da geçmiş veya geleceklerine ait bir şeyler bildirilerek topluluklar oluşturulmaya çalışılır… Böylece, CİNLERİN kulu olmuş ve o kişi, artık kendini devrin en büyüğü, insanlığın kurtarıcısı, “MEHDİ” sanmaktadır!.. Bugün Türkiye’de sayısız insan, bilgisizlik yüzünden, kendini “MEHDİ” ya da “GAVS” sanan, oysa CİNLERİN elinde oyuncak olmuş kişilerin, peşinde koşmaktadır…
Bu CİNLERDEN bazıları da kendini “mevlânâ”nın ruhu diye tanıtarak insanları etki altına almaktadırlar!.. Onlara kitaplar yazdırmaktadırlar…
“MEDYUM”, aracı demektir; bilgisizlik yüzünden, ruhlarla görüştüğünü sanan kişilere denir!.. CİNCİayrıdır, medyum ayrıdır!..
Bu durum dünyanın her yanında da böyledir!.. Bugün kendini Mesih ya da resul veya mehdi gören sayısız insan farkında olmadan insanları cinlere kul-köle hale getirmişlerdir. Batı dünyasında bizim“CİN” dediğimiz varlıklar “şeytan” veya “ruh” ya da “hayalet” diye bilinirler!..
Bugün Türkiye’de başta İstanbul ve Ankara olmak üzere neredeyse hemen her şehir veya kasabada kendini “MEHDİ” veya “gavs” ya da “kurtarıcı” olarak sanan pekçok aldanmış insan mevcuttur!.. Ve düşünün ki sadece Türkiye’dekiler bu kadar çoktur!.. Buna bir de diğer ülkelerdekini ekleyin!..
Bunun dışında bir de İslâm Dışı yollarla insanları kendilerine tabi hale getiren CİN toplulukları vardır… Bunlar da kendilerinin “UZAYLI” olduklarını iddia ederek insanları kandırmaktadırlar!..
“UZAYLILAR” diye kendilerini kandıran CİNLERE tabi olanlar da, İSLÂM dininin hükmünün bittiğine; Hazreti MUHAMMED’İN CİN OLDUĞUNA; ALLÂH’IN BEDENLENMİŞ olarak bir gezegende yaşamakta olduğuna inanmaktadırlar!..
CİNLER, günümüzde yoğun bir şekilde İSLÂM DIŞI BİR İNANIŞ OLAN REENKARNASYON, YANİ YENİDEN BİR BEDENE BÜRÜNEREK DÜNYAYA GERİ GELME fikrini aşılamaya çalışmaktadırlar…
Oysa Kurân’da Müminin sûresi 99-100. Âyetleri bu olayda kesinlikle reddetmektedir:
“Nihayet onların her birine ölüm geldiğinde:
Rabbim beni (dünyaya) geri gönder!.. Ta ki boşa geçirdiğim yaşamımı orada bıraktıklarımla, yararlı fiillerle değerlendireyim… der… ASLA!.. BU DİYENİN GEÇERSİZ GÖRÜŞÜDÜR!.. ONLARIN ARDINDA BA’S GÜNÜNE (mahşere) KADAR SÜRECEK KABİR ÂLEMİ VARDIR!.. SUR’a üflendiğinde aralarında ne soysopluk vardır, ne de bir soranlar!..”
 Hangi yoldan olursa olsun cinlerle ilişkisi olanların çoğunda görülen ortak özellik tebliğlerin veyaâyetlerin (!!!) mutlaka elle yazılarak çoğaltılmasıdır!.. Ki bu yazım, yazanın beyninde o cininfrekansına uygun bir açılım oluşturmaktadır.
Cinlerin insan beynini mikrodalga impalslar yollayarak etkileme yolları dışında, bir nesneyi hareket ettirme veya yakma gibi özellikleri de vardır.
Türkiye’de ve DÜNYADA bu konuda TEK KAYNAK olarak ilk baskısı 1972’de yapılıp halen 10. Baskısı yayınlanmış olan “RUH İNSAN CİN” isimli kitapta çok detaylı bir şekilde açıklanan konunun, bu broşür boyutunda elbette daha fazla açıklanması mümkün değildir… Onun için bazı satır başları ile uyarılarımıza devam edelim:
CİNLERLE ne tür ilişkide olunursa olunsun, insanlar sonunda kesinlikle bundan büyük zarar görürler!.. Çünkü öğrettikleri arasında mutlaka Hz. MUHAMMED kökenli İSLÂM öğretisine ters düşen saptırıcı bilgiler yerleşmiştir!..
CİNLERLE ilişkide olanlarda mantıksal bütünlük yoktur!.. Yaptıkları konuşmalarda, başta söylediklerine sonra ters düşerler!.. Çelişkili konuşurlar!.. Genelde çok asabidirler!.. İtiraz gördüklerinde şiddetle parlarlar!.. Yalanları çoktur!.. Kendilerini daima büyük görüp, olabildiğince güçlü göstermeye çalışırlar!..
BÜYÜ konusuna gelince…
“BÜYÜ”, genelde cinler aracılığıyla yapılmaktadır…
Çok özel olarak, güçlü beyinlerin direkt yönlendirilmiş dalgalarıyla da gerçekleştirilebilmektedir!..
“BÜYÜ”, kişinin bilinci ve iradesi dışında, herhangi bir konuda, istemediği işi yapmaya elinde olmayarak zorlanmasıdır!.. Ve İSLÂM DİNİ mensuplarına kesinlikle BÜYÜ YAPMAK HARAMDIR!..
Eğer yukarıdaki anlamı iyi anladıysak; görürüz ki, karı-koca veya başkaları arasında sevgi oluşturmak için yapılan tüm çalışmalar veya muska yapmalar dahi “BÜYÜ”DÜR; değil ki ara açmak için yapılanlar!..
İSLÂM’DA “DU” SERBESTTİR; “BÜYÜ” HARAMDIR!..
“DU” kişinin talebidir; “BÜYÜ” muhataba isteği ve iradesi dışı istemediğini yaptırmaktır!..
CİNCİLERİN, cinlerden haber alma dışındaki tüm faaliyetleri “BÜYÜ” yapmadır!..Yaptıkları, İSLÂM anlayışına göre HARAMDIR!.. “BÜYÜ” yapan da yaptıran da altında asla kalkamayacağı bir vebalin altına girmektedir; cinler o işi onlara hoş gösterse de!..
CİNCİLER, “BÜYÜ” yaparken ya da “BÜYÜ”nün tesirini oluşturacak MUSKAYI YAZARKENçeşitli duâlar okurlar ve böylece bazı cinleri o konuda görev yapmaya davet ederler!.. Ki bu başkasının iradesini zorlamadır; HARAMDIR!..
CİNLERDEN ve “BÜYÜ”DEN KORUNMA yollarına gelince…
Bizim tespitlerimize göre Kurân’da iki tür, korunma sağlayan âyetler vardır… Birincisi pasif korunma âyetleridir ki bunlar “Ayetelkürsi”, “kuleuzüler” ve Hasbiyallahu veni’mel vekil ve hüve rabbularşıl azim” duasıdır… Bunların 41 veya 100’er defa okunmasıyla kişinin çevresindecinlerden ve kem nazarlardan (negatif beyin dalgalarından) gelecek olan etkilere karşı bir koruyucu kalkan oluşur…
Ancak bir de CİNLERE karşı aktif savunma sağlayan duâ da vardır ki o da şudur:

KORUNMA DUÂSI:
RABBİ İNNİ MESSENİYEŞŞEYTANU BİNUSBİN VE AZAB; RABBİ EUZU BİKE MİN HEMEZATİŞŞEYATİYNİ VE EUZU BİKE RABBİ EN YAHDURUN. VE HİFZAN MİN KÜLLİ ŞEYTANİN MARİD. (Sad: 41 / Mü’minuna: 97-98 Saffat: 7)
Bu duâ kişinin beyninde cinleri son derece sıkan ve hatta yakan dalgalar yayınlanmasına vesile olur… Böylece de o kişiye musallat olan CİNLER o kişiden uzaklaşmak zorunda kalırlar…
İçlerinde sebepsiz sıkıntı duyanlar; “BÜYÜ” yapıldığından şüphelenenler, cinni yoldan başkalarının kendisini etkilediğini düşünenler bu duâya olayın şiddetine göre sabahları ve geceleri 41 ile 150’şer defa arasında bir sayıyla okumaya devam ederlerse büyük fayda görürler… Çünkü bilebildiğimiz kadarıylaCİNLERE KARŞI TEK SİLAH bu duânın yaymış olduğu beyin dalgalarıdır…
Şayet CİNLİ olduğundan şüphelendiğiniz bir kişi yanında veya birkaç arkadaşınızla bu duâyı içinizden bir süre okursanız, sonuçlarını görürsünüz…
Bu konuda sıkıntıda olan kişinin yanında birkaç kişi toplanıp da her biri 300’er defa bu duâyı okursa ve arka arkaya üç gün devam edilirse büyük fayda elde edilir… Ayrıca bu dua etme sırasında ortada bulunacak bir suyun beyin dalgalarından içilmesi de yararlı olur.
Abdullah Vecdi ÇOBAN
Modern ve  Profesyonel Definecilik

Hakkımızda

Bu Sayfa Üzerinde Aklınıza gelecebilecek tüm sorulara cevap arayacağız, sormak istediginiz birşey varsa iletişim kısmından yazabilirsiniz.

Takip Listemizden

İstatistikler


Sitemizde 33 kategoride toplam yazı bulunmaktadır!

Görüntülenme

back to top