12 Aralık 2011 Pazartesi

Genel İlaçlama Teknikleri

0 yorum | Devamını Oku...

İlaç Kullanımına Nasıl Karar Verilir?
-Problem olan hastalık, zararlı yabancı ot teşhis ve tespit edilir.
-Teşhis ve tespit için teknik kuruluştan yardım alınır.
-Diğer yöntemler (kültürel,mekanik ve biyolojik) yetersiz ise kimyasal ilaç kullanılır.
Unutma İlaçlama Son Çaredir.
İlaç kullanımı gerekli ise;
İLACI SEÇERKEN
-Son kullanma tarihi geçmiş ilaçları
-İmal tarihi, seri numarası, ruhsat tarihi ve numarası bulunmayan ilaçları satın almayınız.
-Ambalajı mutlaka kontrol (açılmış, hasarlı,akan olup olmadığını) ediniz.
-İlacın etiketini mutlaka okuyunuz.
-İlacın uygulama metodunu ve maliyetini öğreniniz.
İLACIN HAZIRLANMASI
-İlaç etiketindeki öneri ve uyarılara uyulmalıdır.
-İlaçlamalarda bulanık ve kirli su kullanmayınız.
-Uygun dozda ilaçlama yapabilmek için aletin kalibrasyonu yapılmalıdır.
-Suda eriyen toz ilaçlar bir kap içinde hazırlanmalıdır, sonra depoya konulmalıdır.
-Su ile karışabilen konsantre ilaçlar ölçüldükten sonra biraz su ile karıştırılarak aletin deposuna konabilir.
-Toz, granül ve ULV ilaçlar ilaçlama aletine doğrudan konulabilir.
-Sıvı konsantre ilaçlarda kovada hazırlanmalıdır.
-İlaçları çıplak el ve kollarınızla karıştırmayınız.
-İlaçlama aletindeki tıkanıklığı üfleyerek açmayınız.
ZİRAİ İLAÇLARI KULLANIRKEN UYULMASI GEREKEN KURALLAR
İlaçlar organizmalara ağız, deri, solunum yolu ile girerek etkili olduğundan;
-İlaçlama anında maske veya tülbent vb. takılmalı, eldiven ve çizme giyilmelidir.
-Zirai ilaçlar uygun sıcaklıkta uygulanmalıdır.
-İlaçlama sabah erken veya akşam geç saatlerde sakin havalarda yapılmalıdır.
-Meyve ağaçlarında ve diğer kültür bitkilerinin çiçeklenme döneminde kesinlikle ilaçlama yapılmamalıdır.
-Arıcılarla ahenk içinde yapılacak çalışmalar her iki tarafında yararına olacaktır.
Öğlen sıcağında,
Yağmurdan önce,
Rüzgarlı havalarda
İlaç atmayınız
İlaçları tavsiye edildiği dozda ve zamanında kullanınız.
Son İlaçlama İle Hasat Arasındaki Geçmesi Gereken Süreye Dikkat Ediniz.
Kullandığınız İlaç Ambalajlarını:
Açıkta bırakmayınız,
Dere ve sulara atmayınız,
Toprağa gömünüz
İLAÇLAMADAN SONRA
- Sabunlu su ile el ve yüz iyice yıkanmalı,
- İlaçlama esnasında ve sonrasında baş ağrısı, mide bulantısı, baş dönmesi, göz kapaklarında aşırı yorgunluk, terleme, göz kararması gibi zehirlenme belirtileri görülmesi halinde hemen doktora gidilmelidir.
- Artan ilaçlar ve yıkama suları, kullanma süresi dolan veya  imha edilmesi istenen ilaçlar akarsu, göller ve su kanallarına boşaltılmamalı, tarım yapılmayan bir yerde açılacak çukura gömülmelidir.
-Zirai ilaçlar konsantre halde çok tehlikelidir. İlaçlar kilitli bir yerde gıda maddelerinden uzakta saklanmalıdır.
- Aletlerin bakımı yapılmalıdır.
SAĞLIK BOYUTU
-Zirai ilaçlar tüm canlılar için zehirlidir.
-İlaçların hatalı kullanımı insanda kanser ve genetik bozukluklara neden olmaktadır.
-Zirai ilaçlar öldürücü etkisi yanında karaciğer, böbrek, üreme ve diğer işlevleri durdura bilmekte veya bozabilmektedir.
-Kronik zehirlenme; ilacın belirli aralıklarla ve küçük miktarda alınması ile ortaya çıkmaktadır.
-İlaçlama yapan kişi akut zehirliliği olan ilaçlara karşı koruyucu ve güvenlik önlemlerini alarak kendisi için riski ortadan kaldıra bilmekte fakat ürünü zamanından önce topladığında tüketenler için kronik zehirlenmelere sebep olabilmektedir.
İlaçlama ile İlgili Bilgiler, 
•Yapraktan uygulamalarda traktör ve sırt pülverizatörleri ile motorlu atomizörler kullanılabilir.
•Yoğun yeşil aksamı olan bitkilerde iyi bir kaplama için özen gösteriniz.
•İlaçlama zararlının artmaya başladığı dönemde yapılmalı ve gerektiğinde tekrarlanmalıdır.
•Günün sıcak saatlerinde yeşil aksamı ıslak olduğu veya hemen yağış beklenen durumlarda ilaçlamadan kaçınılmalıdır.
•İlaçlamadan önce aletin uygun şekilde kalibre edildiğinden emin olunuz. Dekara kullanılacak ilaçlı su miktarını belirlemek için, önce sadece su ile belirli bir alanda bitkiler düzgünce ıslatılır. Harcanan su belirlenerek dekara kullanılacak ilaçlı su miktarı hesaplanır.
•Domates (sera) ve biber (sera)uygulamasında ilaç damla sulama sistemi ile bitkilerin kök bölgesine verilir. İlaçlama öncesi sade sulama ile bitkilerin kök bölgesinin ıslanması sağlanmalıdır. Bir dekar alanın sulanması için gerekli su miktarı tespit edildikten sonra gerekli ilaç miktarı ilaçlama tankına konur ve damla sulama sistemi ile ilaçlama yapılır. İlaçlama bittikten sonra da borularda kalan ilacın temizlenmesi için makul bir süre su verilmelidir.

İlacın Hazırlanması ve Kullanılması
Aletin deposunu yarıya kadar suyla doldurunuz. Aletin karıştırıcısı çalışır vaziyetteyken tavsiye dozu üzerinden
hesaplanan ilaç, tanka ilave edilir. Karıştırmaya devam edilerek kalan su miktarı tanka konur. İlaç suyla iyice karıştıktan sonra, ilaçlamaya başlanır. İlaçlama tamamlanıncaya kadar karıştırma işlemine devam edilir.
Diğer İlaçlarla Karışma Durumu
Ancak ilaçlarla karışım durumu bilinmediğinden, tereddüt halinde fiziksel karışabilirlik testi yapılması tavsiye edilir.karışması gereken ilaçlar küçük bir kapta karıştırılır çökelme var ise bu ilaçlar birbiriyle karıştırılamaz.
İlaçlamada dikkat edilecek hususlar:
-  İlaçlara karşı böcek direnç oluşturacağından her yıl aynı ilaç kullanılmamalıdır.
- Tüm bitkilerin tarif edilen dozda homojen bir şekilde ilaçlamasına dikkat edilmelidir.Özellikle yaprakların alt yüzeyi ilaçlanmalıdır.
-İlaçlamayı kesinlikle süpürge vb. aletlerle yapılmamalı, pulverizatörle, yoksa İl veya İlçe Müdürlüklerinden temin edilecek ilaçlama aletleriyle yapılmalıdır.

Ayaşlı ve Kiracıları - Memduh Şevket Esendal

0 yorum | Devamını Oku...
1.KİTABIN KONUSU:Roman,1930 yıllarının Ankarasından toplumsal bir kesit sunmaktadır. İnsanların özelliklerini yaşamlarını anlatan, düzene değilsede, bürokrasiye yönelik eleştirilerini anlatıyor.

2.KİTABIN ÖZETİ:Yazarın dosyaları arasında bulunan ve hiçbir yerde yayımlanmadığı anlaşılan yaşam öyküsüdür.Yeni yapılan bir apartmanın dokuz odalı bir bölüğü, Ayaşlı İbrahim Efendi adında bir şahıs tarafından tutulmuştur. İsteyenlere oda kiralamaktadır. Yazarımızdan bu odalardan birini kiralamıştır. Kiracılardan ön plana çıkanlar arasında yazarımız, Ayaşlı, Halide, Şoför Fuat ve karısı Faika, Şefik Bey, Hasan Bey, Abdülkerim ve İffet Hanım,İskender Bey,Turan Hanım ve kocası Haki Beydir. Ayrıca yazarımızın arkadaşı Doktor Fahri Bey de romanımızın kahramanıdır. Yazarımızın Turan Hanımla münasebeti geçmiştir.Hasan Bey yazarımızın hemşerisidir. Ve apartmanda en içli dışlı olduğu kişidir.Turan Hanım odasında kumar oynattırmaktadır.Ve gelenin haddi hesabı yoktur.Bir çok kişi arasında da parasal yönden sorunlar çıkmıştır.Kumarda en çok karlı çıkanlar Turan Hanım ve İskender Beydir. Bu işi bilenler onlardır. Diğerleri ise sadece onlara kaptırmaktadırlar. Yazarımız bir bankada memurdur.İşini iyi yaptığından,hem arkadaşları tarafından sevilir,hem de müdürüyle arası iyidir. Yazarımız evde geçen olayları, işten gelince ondan öğrenmektedir.Hizmetçi,çok pis bir adam olduğu için Şefik Beyden çok şikayetçidir. İskender Bey fabrikatördür ve zengindir. Haki Bey,karısı Turan Hanımın yazarımızla münasebetini görmezlikten gelmektedir.Yazar,Turan Hanımdan etkilenmiştir ve hayır diyememektedir. Ama bu,sevgi ve aşk yönünden değildir.Abdülkerim ve karısı İffet Hanımın başı çocukları ile derttedir. Çok huysuz ve sürekli ağlayan, diğer ev fertlerini de rahatsız eden çocukları vardır.Doktor Fahri yazarımızı sürekli evlendirmek ve Turan Hanımı bırakmasını istemektedir.Turan Hanım kumar işlerini büyütünce evden ayrılıp,küçük bir ev alarak, kendi kumarhanesini kurmuştur. Bunlar Ayaşlının hiç hoşuna gitmemiştir. İşleri devam ettirmesi için kumar işini İffet Hanım üstlensede rahatsızlığı ve çocuğu yüzünden bu işte pek başarılı olamamıştır. Hasan Bey ve Ayaşlının tek işleri akşamları çilingir sofrasını kurarak siyasi olayları tartışmasıdır. Halide bir adamdan hamile kalınca evden ayrılmış, yerine Raife Hanım hizmetçi olarak gelmiştir. Yazarımızın başına bela olmuştur. Sürekli kızlarını göndererek onlara iş bulmalarını istemektedir. Ondan sonra hizmetçi olarak Ziynet gelmiştir. Yazarımızın yani muhbiridir.
Birgün Hasan Bey hastalanarak hastaneye kaldırılmıştır. Bu durum Ayvalıkda yaşayan kızı Selimeye haber verilmiştir. Selime yazarın aklını başından almış ve kendine aşıkl ettirmiştir. Bu ara yine Fahri yazarı evlendirme planları ile uğraşırken yazar bir yolunu bulup müdürünün kızı Melek hanımla nişanlandırılmıştır. Zaten Fahrinin amacıda budur. Bir akşamla yazarımızla müdürünün evine gittiğinde Melek Hanımdan gözlerini alamamıştır ve sonunda muradına ermiştir.
Bu olaylar olurken Hasan Beyin durumu gittikçe kötüleşmektedir ve en sonunda ölmüştür. Yazar Selimeye ne kadar kal desede Selime bunu reddederek Ayvalıka geri dönmüştür. Yazar Ayvalıkdaki arkadaşları ile sürekli mektuplaşarak Selimenin durumunu öğrenmektedir. Birgün Selime tarafından geleceğini haber veren bir telgraf gelir. Yazar buna çok sevinir. Bu ara Şefik Bey ölür. Kafası kesilmiş bir şekilde ölü bulunur. Zaten arkadaşları o kadar düzgün insanlar değildir. İskender ortaklarının pis işlerinden dolayı hapse atılır. Doktor Fahri yazarımızı evden ayrılıp yanına gelmesi konusunda sürekli sıkıştırmaktadır ve ev halkı yavaş yavaş dağılmaktadır. Selim Ayvalıktan döner ve yazarımızın ikisi için bir ev tutar. Fahri ile Melek, yazar ile Selime müdürün evinde nikahlanarak aynı gün dünya evine girerler. Ayaşlı ile kiracıları da ölüme ve ayrılıklara dayanamayarak dağılmıştır. Ayaşlı kocası tarafından terk edilen Faikayı da yanına alarak başka bir yere taşınır. Ayaşlı her zaman yazarı ziyarete gelir, bir zaman sonra ziyaretler kesilir.
Bir gün Selime, babası Hasan Beyi ziyarete gittiğinde yanında başka bir mezarında olduğunu fark etmiştir. Bu mezar ise Ayaşlınındır. Ayaşlı da bu hayatta yorgun düşerek hakkı rahmetine kavuşmuştur.

3. KİTABIN ANA FİKRİ: Karşındaki insandan hiçbir zaman yardımını esirgemeyeceksin ve ne olduğu belirsiz kadınlarla yaşamaktansa tek aşkla bir ömür boyu yaşamak güzeldir.

4. KİTAPTAKİ OLAYLARIN VE ŞAHISLARIN DEĞERLENDİRMESİ
ŞAHISLAR
Şefik Bey pis bir adamdır. Temizlikten hiç nasibini almamıştır. Önceleri konsolosluk daha sonra ise tercümanlık yapar.
Hasan Bey, köy beyinin çocuğudur ama şehirde kahve dedikoducusu, kabadayı iş adamı olmuştur. Mavi gözlü, kumral, uzun boylu ve kalın seslidir. Yazarın hemşerisidir.
Ayaşlı İbrahim Efendi, köy beyinin çocuğudur. Ama şehirde hilekar, alışverişçi olmuştur. İnsanlardan yardımını esirgemez. 50-60 yaşlarında uzun boylu, uzun bıyıklı, esmer bir kişidir.
Halide, evin hizmetçisidir. Bir adamdan hamile kalmıştır. Soluk benizli, hasta gibidir.
Fuat, şoför olup 17-18 yaşındadır. Açık göz ve karısı gibi ufak tefektir.
Faika, sokulgan ve oynaktır. Erkeklere çokça yüz verir.
Turan Hanım, 25 yaşlarında orta boylu güzel bir genç hanımdır. Yazarla münasebeti olur. Havalı kumara düşkün biridir.
Haki Bey,35-40 yaşlarında bir adam olup şişman bir başkatiptir. Karısına pek bakmaz.
Abdulkerim Bey, kısa boylu, esmer. İffet hanım ise soluk bernizli, çirkin olmayan bir kadındır. Çocukları başlarına beladır.
Selime, sarışın, mavi gözlü, orta boylu ince bir kızdır.
İskender, fabrikatör ve güngörmüş bir insandır.
OLAYLAR
Hasan Beyin hastalanarak yatağa düşmesi ve hastaneye kaldırılması sonunda vefat etmesi kötü bir olayken bu vefatın bir evliliğe yol açması tam tersine iyi olmuştur. Hastane koridorlarında evliliğe ilk adımlar atılmıştır.
İskender Beyhin ortakları yüzünden hapishaneye girmesi bizce iyi bir derstir. Her zaman yaslanacağımız insanı iyi tanımalıyız.
Şefik Beyin gezdiği insanlar tarafıından öldürülmesi, arkadaş seçimine çok dikkat etmemiz gerektiğini gösterir.

5.KİTAP HAKKINDAKİ ŞAHSİ GÖRÜŞLER
Kitap çok akıcıdır. Herkese öneririm. Diğer yazarların görüşleiş ise Memduh Şevket Esesendalın 1934 yılında öylesine temiz bir Türkçe ile roman yazması bir başarı sayılmalı. Sözü hiç uzatmıyor. Kısa cümleleri sık sık kullanıyor ve bunda da çok başarılı. Anlattığı kişilere her yönüyle bakmaya çalışıyor.

6.KİTABIN YAZARI HAKKINDA KISA BİLGİ
29 Mart 1883 doğumlu yazar Çorluda doğmuştur. Düzenli bir öğrenim yapamamıştır. Kendi kendine çalışarak hem öğrenimini ilerletmiş hemde Fransızca, Rusça ve Farsça öğrenmiştir.
İlk hikayelerini ne zaman yazdığı kesin olarak bilinmemektedir. Yayınlanan ilk hikayesinin 17 Aralık 1908 tarihli Tanin Gazetesinde çıkan Veysel Çavuş olduğu saptanmıştır.
1900 yılında gümrük memurluğuna atanır 1908 yılından sonra İttihat ve Terrakkinin müfettişi olarak bir çok yer dolaşır. 1924-1925 yıllarında Galatasaray ve Kabataş Liselerinde tarih öğretmenliği yapmıştır. 1925 yılında Tahran eliçiliği 1930 yılında yurda dönmüş ve Elazığ millet vekilliğine seçilmiştir. 1933 yılında Kabil Büyük Elçiliğine gönderilmiş, 1941 yılında Bilecik Millet Vekili olarak meclise girmiş ve CHP Genel Sekreterliğine getirilmiştir.
16 Mayıs 1952 tarihinde Ankara'da ölmüştür.

Anayurt Oteli – Yusuf Atılgan

0 yorum | Devamını Oku...
Kitabın Adı:Anayurt Oteli – Yusuf Atılgan
Kitabın Yazarı: Yusuf Atılgan
Kitabın Yazılma Yılı:–
Kitabın Yayınevi: Yapı Kredi Yayınları,
Kitabın Basım Yılı: 2000
Sayfa Sayısı:108
Kitabın Konusu: Yalnızlık üzerine yazılmış ilginç bir psikolojik öykü

Kitabın Özeti: 
Gecikmeli Ankara treniyle gelen kadının gittiği sabah; her şey o zaman başlamıştı, kim bilir beklide, bitmişti o sabah kadının, küçük deri valizi, önü acık kahve rengi paltosuyla hesabı ödeyip gider. Bir hafta içinde geri geleceğini söyler ve bundan sonra otel katibi Zebercet’in bütün hayatı değişir. Günleri onu beklemekle geçer
O sabah kadın giderken bir adam gelir 50 – 60 yaşlarında emekli subay olduğunu söyler. Otele girerken, kapıda, çıktığını gördüğü gecikmeli Ankara treni ile gelen kadının odasına ister, ama kadın odasının bırakmamıştır. Öğleleri dışarı çıkar, gelince de salonda oturur gazete yada kitabını okur. Arada bir, kapı açılınca başını uzatır bakar.
Ertesi gün ve takip eden birkaç gün, Zebercet gecikmeli Ankara treniyle gelen kadını bekler. Vaktinin büyük bir kısmını kadının kaldığı odada geçirir. Sigara küllüğüne ve boş çay bardağına terliklerin yerine bakarak kadın hakkında düşüncelere dalar. O yatakta yatar ve onun unuttuğu havlu ile kurulanır. Aşık olmuştur sanki Zebercet, ama bu biraz farklıdır. İlk defa böyle şeyler hisseder bir kadına karşı. Eskiden sadece bir cinsellik öğesi olarak görürdü kadınları.
Yedi gün geçmiştir gecikmeli Ankara treniyle gelen kandının gittiği günden bu yana emekli subay olduğunu söyleyen adam elinde bir valizle iner aşağıya. Yedi günlük hesabı öder ve acele ile gider. Her gün tıraş olurdu, ama o sabah aceleden olsa gerek tıraş olmamıştı.
Zebercet o akşam on yıldır ilk defa içkili bir aş evine gider birkaç ayyaş aralarında tartışır, tartışma büyür kavgaya dönüşür polis gelir ortalığı yatıştırır ama yine de gergin bir hava kalır aşevinde canı sıkılan Zebercet tam orayı terk edecekken bir adamın arkadaşlarına horoz dövüşüne gideceğini söylediğini duyar. Söylediğine göre büyük bir dövüş vardır o akşam. Kendisinden önce çıkan adamı uzaktan uzağa takip eder Zebercet. Üzerinde büyük harflerle “HOROZCULAR KAHVESİ” yazan kalabalık bir yere girerler kıyasıya bir dövüş vardır horozların arasında. Dövüş bitince horozlardan teki boylu boyunca serilir yere, ölür. O sırada hem içkinin hem de kalabalığın etkisi ile Zebercet’in başı döner. Ekrem adında, çarşıda, soğuk demircide çalışan onyedi – onsekiz yaşlarında bir çocuk yardım eder. Adını sorduğunda “Ahmet” der Zebercet çocuğa. Adıyla alay etmesinden çekinir. Çocuk sinemaya gideceğini, isterse beraber gidebileceklerini söyler. Filmi fazla beğenmez Zebercet. Gecikmeli Anakara treniyle gelen kadını düşünür film boyunca. Bir hafta olmuştur gideli, neden hâlâ gelmez?
Film bitince oğlanı otelde misafir etmek gelir içinden, fakat güvenemez birkaç saat içinde tanıdığı birine. Ayrılırlar, haftaya aynı gün aynı saat buluşacaklardır sinemada. Zebercet otele döner. 

Kitabın Anafikri: 
Kitabın Kahramanları:
Zebercet:
Orta boylu denemez; kısa da değil. Askerliğindeki ölçülere göre boyu bir altmış iki, kilosu elli dört. Şimdilerde, otuz üç yaşında, gene don-gömlek kantara çıksa elli altı yada elli yedi ki­loyu bulur. Başı bedenine göre büyükçe, alnı geniş; saçları, kaşları, gözleri, bıyığı koyu kahverengi; yüzü kuru, biraz aşağıya çekik . Elleri küçük, tırnakları kısa; omuzları, göğsü dar. 1930 yılı Kasımının 28'inde akşama doğru ağrıları tutmuştur anasının. Yedi aylık olarak doğmuştur.
İlkokulu bitirdiği yaz sünnet olmuştur. Gene o yaz anası ölür, ortaokula göndermez babası; askere gidinceye değin sekiz yıl birlikte çekip çevirmişlerdir oteli. Askerliğini bitirip geldikten iki ay sonra ölmüştür babası; otel başka ellere düşmesin diye onun dönüşünü bekleyip de ölmüştür sanki.
Ortalıkçı Kadın: Saçları kumral, gözleri koyu mavi. Yüzü uzun, burnunun ucu kalkık, ağzı büyükçe, biraz dişlek, dudakları kalın. Orta boylu, balık etinde; bacakları az eğri. Otuz beş yaşlarında. On yıl önce Sindelli’den dayısı olduğunu söyleyen bir adam getirir onu. Uzak bir dağ köyüdür Sindelli. Otele pek gelen olmaz oradan.
Başı bağlıdır hep; yatakları düzeltir, ortalık siler, toz alır, günaşırı yemek yapar, pazarları çamaşır yıkar, Zebercet’e ağa der. Çok konuşmaz.
O, ilk geldiği günden itibaren, gündüzleri ortalıkta dolaşan, geceleri bitişik odada yatan genç bir dişidir Zebercet için. Zebercet yatmaya giderken kadının odası önünde duraksar, yatağında döne döne güç uyurdu ilk zamanlar. Sabahları onu uyandırmak için girdiği eğri tavanlı küçük odada ağır bir koku olurdu. Pen­cereyi açar, yatağın yanında durur, omuzlarından tutup sarsar­ken yanlışlıkla olmuş gibi memelerini ellerdi.
Gecikmeli Ankara Treniyle Gelen Kadın:
Yirmi altı yaşlarında. Uzunca boylu, göğüslü. Saçları, göz­leri kara; kirpikleri uzun, kaşları biraz alınmış. Burnu sivri, du­dakları ince. Yüzü gergin, esmer.

Emekli Subay Olduğunu Söyleyen Adam:
Orta boylu, tıknaz. Saçları, oldukça kırarmış. Yeşil gözlü/ gür kaşlı. Yüzü etli, dudakları ince. Geldiği sabah defterin üstüne bırakıp öğleyin aldığı nüfus kağıdına göre soyadı Görgün, adı Mahmut, baba adı Abdullah/ ana adı Fatma/ doğum yeri Erzincan, doğum yılı bin üç yüz yirmi yedi.
Ahmet Efendi (Zebercet’in Babası):
Nüfus katibiymiş. Seferberlikte askere almamışlar. Adana’dan gelmiş. Babası kira­lık bir otel işletirmiş orada. Okuldayken bir öğle sonu hafif bir depremde otel çökmüş. Babası, anası, biri kız biri oğlan iki kü­çük kardeşi yıkıntı altında ölmüşler. Okulu bırakmış; halasının evinde kalmış bir süre. Bir otelde çalışmış; Nüfus’a girmiş. Buraya geldikten az sonra Rüstem Bey’le tanışmışlar üçüncü kızının nüfus kağıdı çıkarılırken. Kimi geceler kahvede dolaşmaca tavla oynarlarmış. Evlenmesine bir arkadaşı önayak olmuş. Bir akşam konakta yemeğe çağrılmış; kapı aralığından Saide Hanım’a (Zebercet’in anası) gös­termişler. ‘Olur’ demiş; Yunan gelmezden bir yıl önce evlenmiş­ler. Otuz iki yaşındaymış Saide Hanım; Ahmet Efendi yirmi sekiz.
Kedi (Ara sıra kişileştiriliyor): Erkek. Kara. Zebercet’in döneminde ikinci kedi. Uç yıl ön­ce babasıyla kasabadaki eski anıtları görmeye geldiklerinde iki gece otelde kalan, çantasında hep birkaç atkestanesi bulunan, uzun boylu bir genç kız adım Karamık koymuştu; ama kimse -söylemiyor.

Kitabın Yorumu: yazar düşman elindeyken belirli bir direnme göstermemiş kasaba yada kentlerde kurtuluşun ilk yıllarındaki utançlı yurtseverlik coşkusunun etkisine bağlıyor.

Anadolu Notları - Reşat Nuri Güntekin

0 yorum | Devamını Oku...
1. KİTABIN KONUSU : Bir Anadolu gezisindeki yaşanan olaylar.

2. KİTABIN ÖZETİ : Kitap birçok kısa notlardan oluştuğu için içinde birçok olaylar vardır. Bunlardan birkaçını sizlere anlatmak ve özetlemek istiyorum. “Trende” adlı notunda trene bindiği andaki hissettiklerini yazıyor. Trende en büyük zevk vagonda bir yolcunun olmamasıdır. Bu yüzden her duruşta gelen yolcuya ! “Burada biri var. Kantine gitti. Şimdi gelir” diyerek onun gitmesini bekliyordu. Bazen de uğurlamaya gelenleri yanına oturtturmak ve tren hareket edinceye kadar bekleyip daha sonra salıvermektir.
Yazarın kullandığı en büyük taktik hasta numarasıdır. Yüzüne bir tülbent bağlayıp, parmağıyla gözünün etrafına bir parça sigara külü bulaştırıvermiş. Daha olmazsa “vallahi bilmem birader, bizim dayı yılancıktan öldü. Bize de mi geçti nedir ?” diye konuşuverir. Herifi koydunsa bul.

Şoför notunda da kamyoncunun bir yol boyunca karşılaştığı tuhaf olayları anlatmaktadır. Yazarın en ilgisini çektiği olay yolda süregelen tel olayıdır. Her arabada tel vardır fakat yolda aracı bozulduğunda araç durup beklerken, yayına gelen kamyoncu ona tereddüt etmeden telini verir. Az ileride kendi aracıda bozulduğunda teli verdiğine pişman olur. Yazarın titiz ve seçici olması yazdığı notlardan da belli oluyor. Yatak çarşafları adlı notunda yazar, yatak çarşaflarına dikkat ediyor. Hiçbir zaman kendi gözüyle görmediği çarşaf değişimi için görevliye başvurur ve bizzat değiştirir. Ama bu onun için yine yeterli değildir. İçinde “ya diğer yataktan çıkartıp getirmişse?? diye bir ukde kalmıştır.

Su onun için en önemli varlıktır. Yanında ihtiyatta mutlak bir su bulunmaktadır. Su bulunmazsa gidip maden suyu alıp onunla idare edermiş.

“Yolda Hastalık?? notunda ise, geçirdiği hastalığı kendi kendine geçirmeye çalışıyor. Bilgili olmasına rağmen rezil olmamak için otele çekilip terlemek suretiyle hastalığından kurtulmaya çalışmaktadır.

Tulüyat Tiyatrolarda yazarın kitabında 3 bölümde yer almaktadır. Onun için tiyatronun kültür ve gelişme bakımından önemi büyüktür. Fakat, köylere gelen tiyatrocular ve özellikle bayanların giyiniş tarzı köylü erkekleri kışkırtıyor ve köyle fitne yarattığı için genellikle tiyatrocular kovuluyordu. Onun için otelde yalnız olarak yatmak huzur ve güvence vermektedir. Fakat, son anda gelen davetsiz misafir onun rahatını bozar ve hiç tanımadığı kişiyle yatmanın verdiği tedirginlik onu rahatsız etmektedir.
Fare adlı notunda da paranın ne denli önemli olduğunu ve onun için şantaj bile yapıldığını belirtmektedir.

Son notu olan “Bir dost Tenkidine Cevap” adlı notunda da dostunun birinci kitaptaki eleştirilerine cevap veriyorlardı. Dostu, ona bu hatıra türü notlarını roman metoduna kaçmış olduğunu belirtmiştir.

3. KİTABIN ANA FİKRİ : Kısa olaylardan oluşan bu kitap ; Anadolu güzellilerini, yöre halkının yaşam tarzlarını anlatmakta ve “Çok gezen çok bilir" atasözünü doğrulamaktadır.

4. KİTAPTAKİ OLAYLARIN VE ŞAHISLARIN DEĞERLENDİRİLMESİ : Kitaptaki olaylar, gerçekçi ve mantıki bir tarzdadır. Olaylarda savunulan bir taraf yoktur.

Yazar olayları kendi çıkarları doğrultusunda yazmış ve kimi zaman kendinin olaylarını, hastalıklarını ön planda tutmuş ve tasvirden kaçınmıştır. Roman tarzı yazmasını da kısa notlarda açıkça belli eder.

Köylüler, uyanık ve akıllı olduklarını tasvir etmiş ve göründüğü olmalarına rağmen bir takım hırslar-para gibi –onların şantaj yapmaya kadar götürmüştür.

Kamyoncular, birlik ve beraberliğe düşkün insanlar olarak tanınmış ve kendi eksikliğini düşünmeden ve görmeden başkalarına yardım etmeyi kendilerine bir borç bilmiştir.

Ayrıyeten birtakım kişilerin hala hurafelerden kurtulamadığı ve bu inançlarına devam ettiklerini görmekteyiz.

5. KİTAP HAKKINDA ŞAHSİ GÖRÜŞLER : İki kitaptan oluşan Anadolu Notları, notlarda ve anılardan oluştuğu için oldukça zevkli ve sürükleyici bir anlatım içermektedir. Arkadaşlarımın da zevkle okuyabileceği bir kitap olup, herkese tavsiye ediyorum.

6. KİTABIN YAZARI HAKKINDA KISA BİLGİ :
Reşat Nuri GÜNTEKİN : (1889-1956) İstanbul da doğmuş Edebiyat Fakültesini bitirmiş Liselerde öğretmenlik ve müdürlükler, Milli Eğitim Müfttişliği ve Paris Kültür Ataşeliği yapmıştır.

Açlık - Knut Hamsun

0 yorum | Devamını Oku...
Romanın yazarı:Knut Hamsun Çevireni:Esat Nermi

Kitabın Özeti:
Kahramanımız Kristiania’da yaşayan çoğu zaman aç gezen ve tek geçim kaynağı makaleler olan bir kişidir.Kahramanımız romanın büyük bir bölümünde aç ve yorgun gezer.Genellikle bu açlığının nedeni gururu ve ahlakıdır.Bazen bu açlık öyle düzeylere ulaşmaktadır ki kahramanımız Allah’a isyan eder.Bazı zamanlarda da açlığını gidermek için yol kenarlarında bulduğu taş ve ağaçları kemirir,bazen de kasaplara yalan söyleyerek bir parça kemik alır fakat kahramanımız bu kemiği yerken küçük et parçalarını pişmanlığıyla geri kusar.Parasızlık nedeniyle oturduğu harabe evden de atılır ve bir süre dışarılarda yatar.Banklarda uyur.Kahramanımız bazen yazdığı makalelerinden para kazanır fakat bu para kahramanımıza çok kısa bir süre yeter.Parası bittikten sonra kahramanımız yeniden aç dolaşmaya başlar.Kahramanımız öyle uzun süreler aç kalmaktadır ki yemek bulduğu zaman bile yiyemez.Çünkü midesi artık yemekleri kabul edemez.Yediği şeyleri kusar.Kısacası kahramanımız hayatı pembe bir toz bulutu şeklinde değil de daha çok bir hayal dünyası içinde geçirir.Bazı zamanlarda kahramanımız öyle zor durumlara düşer ki gururundan taviz verip sahtekarlık yapar fakat bunu hazmedemez ve hemen yaptığı sahtekarlık yüzünden ağlamaya başlar.İlerdeki günlerde bir gemide ne iş olursa yapacağını söyler ve Kristiani’dan ayrılır.

Karakterler:
Kahramanımız:Kısa ve sıska görünümlü,gözlüklü,çoğu zaman paçavra denebilecek görünümlü kıyafetlerle gezen ,saçları genç yaşta dökülmüş bir kişidir.Ruhsal yönden ise kahramanımız aşırı derecede ahlaklı ve gururlu bir kişidir.İyi bir kelime kapasitesine sahiptir.Çoğu zaman aç gezmektedir.
Kahramanımızın sevgilisi:Üniversitenin yakınlarında yaşamaktadır.Kahramanımızla yolda karşılaşmıştır.Kahramanımız sevgilisine Ylajali demektedir.
Kahramanımızın yattığı pansiyonun sahibi:Gebedir .Kahramanımıza bir çok gün iyi niyetli davranmıştır fakat kahramanımız kirayı ödemeyince pansiyonun sahibinin tavırları değişmiştir.Daha çok kötü davranmaya başlamıştır.

Olayın meydana geldiği zaman:
Olay 1800lü yıllarda geçiyor ve kahramanımızın olayı aylarca sürüyor.Bunu da mevsimlerin değişikliğinden anlıyoruz.

Romanın dil ve anlatım özellikleri:
Roman birinci kişi ağzından anlatılmıştır.Yazar tasvirleri çok güzel yerlerde ve oldukça detaylı bir şekilde yapmıştır.Yazar açlığın bir insanın üzerindeki etkileri çok başarılı bir şekilde anlatmıştır.Ayrıca dilindeki durulukta romanın artılarından biri.

Romanın türü:

Romanın ana fikri:
İnsanın zorluklara karşı mücadele etmesi gerektiği ve hiçbir zaman ahlak dışı davranışlarda bulunmaması gerektiği.

YAZAR HAKKINDA BİLGİ:

1859-1952(Norveç)
Knut Hamsun, yoksul bir ailenin oğludur. Bu nedenle iyi bir öğrenim göremedi.
Buna karşılık edebiyata tutku denebilecek bir biçimde bağlıydı. Henüz 19 yaşındayken bir şiir kitabı ve bir roman çıkardı.
Bu eserler ona parasal kazanç sağlamadı. Kendisini geçindirecek bir iş tutmadı ve bu nedenle iki kez ABDye gitti.
Açlık adlı eseri 1888 yılında bir Danimarka dergisinde dizi olarak yayımlanırken büyük ilgi topladı. Bu ilgi ona 1920 yılında Nobel Edebiyat Ödülünü kazandırdı. Ancak kazandığı bu ödül neniyle hiç sevinmedi. Çünkü o daha çok yalnızlığı seviyordu. Kutlamalardan, ödüllerden nefret ediyordu.
Bütün hayatı boyunca günlük uğraşlardan kaçın

Altın Işık - Ziya Gökalp

0 yorum | Devamını Oku...
Altın Işık, düşünce adamı olmasının yanı sıra verimli bir halkbilim araştırmacısı da olan Ziya Gökalp’in Türk masallarını, halk öykülerinin ve destanlarının bir bölümünü, nazım ya da düzsöz olarak yeniden yazdığı kitabıdır. Kitaptaki on iki metinden yedisi manzum, dördü düzsöz ve biri sahne oyunu biçimindedir. Gökalp’ın halk yazınına yönelmesinin nedeni, onun ulusal Türk düşüncesini yeniden kurmanın, ancak halk yazınının dil ve anlatım özelliklerini belirlemekle mümkün olacağı düşüncesidir.

Türkçe'yi en güzel şekilde kullanan yazarlardan biri de Ziya Gökalp’tir.
Ziya Gökalp, tarih bilincini yerleştirmek ve kültürümüzü sevdirmek için planladığı bu eserinde, Türkçe'yi en sade şekilde kullanarak bir masal şenliği sunuyor.
Bu kitapta masallarımızın tatlı dilini ve anlatımını bulacaksınız.

Kitabın Konusu: 1923 yılında yayınlanmıştır. Manzum ve nesir masallarla manzum efsaneleri içine almaktadır. Ayrıca Altın Işığın son bölümünde iki perdeli manzum bir piyes bulunmaktadır (Alparslan’ın Malazgirt Muharebesi).

Kitabın Özeti: 
Bu “Altın Işık” hangi insana, hangi hayvana, hangi şeye temas ederse onu gebe bırakır.
Ziya Gökalp, tarih bilincini yerleştirmek ve kültürümüzü sevdirmek için planladığı bu eserinde, Türkçe'yi en sade şekilde kullanarak bir masal şenliği sunuyor.
Bu kitapta masallarımızın tatlı dilini ve anlatımını bulacaksınız.
Fikret bu şiirlerinde küçüklere aydınlık ve ilerici bir dünya görüşünü iletmekte ve “çocuk şiiri” alanında da, sonraki kuşaklara öncülük etmektedir.

Alice Harikalar Diyarında

0 yorum | Devamını Oku...
Alice bir gün bahçede oynarken bir tavşan gördü. Peşinden koşarken bir delikten girmişti tavşan. Alice’de peşinden. Bir yerden yuvarlandı ve sonra durdu. Bir masanın üzerinde anahtar buldu. Bu anahtarı her kapıya denedi ama hiçbirine olmadı. Sonra bir kapıya anahtarı koydu ve oldu ama çok küçük bir aralık kadar boşluk vardı. Bir şişeye baktı ve dikledi. Birden küçülmeye başladı. Ama kapı çoktan kapanmıştı kapı. Sonra bir kurabiyenin üzerinde beni ye yazıyordu. Alice de yedi ve boyu uzadı.
Ama öyle uzamıştı ki ayakkabıları bile olmuyordu ona bu duruma çok üzülen Alice ağlamaya başladı. Birden elinde yelpazesi öbür elinde beyaz eldiveni olan olağanüstü bir tavşan. Tavşan yelpaze ile eldiveni aceleden düşürdü. Alice’de eldiven eline aldı ki. Tavşanın peşinden koşmaya başladım ama terledi ve yelpazelendi.

Birde ne görsün tavşanın eldiveni eline oldu yani boyu kısalmış. Birden bir fare gördü. Bu fare ile konuşsam mı diye düşündü. Fare ile kaynaşmıştı bile. Baya konuşmuşlardı fare ile. Birden Alice’nin aklına kedisi Dinah gelmişti. Fare senin kedin mi var diye sordu. Alice; evet sen yoksa kedileri sevmez misin diye sordu; tabi ki sevmem, dedi. Alice ama benim kedim öyle değildir çok iyidir. Diye sohbet ettiler. Sonra Alice bir evin önünden geçerken eve uğradı. İçinde bir fındık faresi iki tanede tavşan vardı. Beraber çay içtiler sohbete daldılar. E tabi bunlar basta Alice’ye sen kimsin diye sordular. Alice’de anlattı. Alice’den masal istediler ama Alice şuan aklımda anlatacak masal yok. Bu sefer fındık faresinden masal istediler. Fındık faresi hep uyuklayarak masal anlatıyordu tabi masal da kendileri gibi acayipti ama masallar böyle olur. E bu nedenle Alice her anlattığı kelime için soru buluyordu. Bu bir tartışma haline gelmişti. Tabi sonra Alice yoluna devam etti. Sonra Alice’nin yolunda krallık vardı. Birden bir kadın haykırıyordu. Herkes önünde onu dinliyorlardı. Kraliçe Alice’in varlığını fark etti. Alice’e sen de kimsin, dedi. Ben burada dolaşıyordum. Birden sizin haykırışınızı duydum. Kraliçe Alice’in kafasının uçurulmasını emretti. Alice biraz korkmuştu. Birkaç gün böyle geçti. Sonra Alice yalancı kaplumbağa diye biriyle tanıştı. Bu kaplumbağa ona hayatını anlattı. Ve Alice’nin de hayatının masalını anlatmasını istedi.

Ama Alice kendi masalının biraz karışık olduğunu düşündüğü için anlatmak istemedi. Birden biri mahkeme var diye seslendi birisi. Çabukça koşarak mahkemeye yetiştiler. Mahkeme çok karışıktı fareler tavşanlar ve kraliçe kral ve yalancı kaplumbağa ve Alice. Birkaç tartışma sonrası Alice’ye ablası sesleniyordu sanki. Alice uyan artık elini yüzünü yıkayıp yemeğe gel. Alice abla çok değişik bir rüya gördüm. Ablası anlat bakalım Alice hatırladığı kadarıyla anlattı. Ablası da bence de saçmaymış, dedi.

Hakkımızda

Bu Sayfa Üzerinde Aklınıza gelecebilecek tüm sorulara cevap arayacağız, sormak istediginiz birşey varsa iletişim kısmından yazabilirsiniz.

Takip Listemizden

İstatistikler


Sitemizde 33 kategoride toplam yazı bulunmaktadır!

Görüntülenme

back to top