You are here: Home » All posts
6 Ocak 2012 Cuma
KANUNİ SULTAN SÜLEYMAN (1520 – 1566)
Tuğrası: Tıklayınız
Babası: Yavuz Sultan Selim
Annesi: Hafsa Hatun
Doğumu: 27 Nisan Pazartesi 1495
Vefatı: 7 Eylül 1566
Saltanatı: 1520 – 1566 (46) sene
Harita: Görüntülemek için tıklayınız
Kanuni Sultan Süleyman, Trabzon'da dünyaya geldi, ve adını Hz. Süleyman'dan aldı. O sırada babası orada vali idi. Babası onu küçük yaştan itibaren çok titiz bir şekilde yetiştirmeye başladı ve emsali görülmeyen bir terbiye ve tahsil ile yetiştirildi. Süleyman 26 yaşında padişah oldu.
Babası Yavuz Sultan Selim'in aniden öfkelenebilen ve acımasızca davaranabilen bir mizacı vardı, savaşa girmeden Doğu'da ve Batı'da düşmanlarına karşı daha sınır ötesinden tehditler savururdu. Babasının ölümü ve kendisinin Padişah olması, "Arslan öldü, yerine kuzu geçti" diye düşünen Avrupalıları sevindiriyordu. Ancak Avrupalılar, çok geçmeden hayal kırıklığına uğradılar. Hanedanlığın başına geçer geçmez bir bildiri yayınladı ve Osmanlı toprakları üzerinde yaşayan bütün uyrukların, hanedana itaati kabul etmelerini, bildiriye geç cevap verilenlerin en ağır şekilde cezalandırılıp düşman ilan edileceğini açıkladı. Avrupalılar çok geçmeden Osmanlı tahtındakinin bir kuzu olmadığını anlayacaktı...
Sultan Süleyman çevresine alimleri ve sanatkarları topladı.Büyük bir devlet adamı olan Kanûnî Sultan Süleyman aynı zamanda ünlü bir şairdi. Meşhur şiirlerinden birisi şudur:

"Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi
Olmaya devlet cihanda, bir nefes sıhhat gibi.
Saltanat dedikleri bir cihan kavgasıdır,
Olmaya baht ü saadet dünyada vahdet gibi".
Kendisine Kanüni denmesi, yeni kanunlar icad etmesinden değil, mevcut kanunları yazdırtıp çok sıkı bir şekilde tatbik etmesinden dolayıdır. Zamanında İngiltere Kralı. Vlll.Henry, İstanbul'a bir heyet gönderip, adalet mekanizmasının nasıl işlediğini tetkik ettirerek kendi memleketine örnek almıştır.
Avrupa tarihçilerinin Muhteşem Süleyman (Süleyman the Magnificent) dedikleri büyük hükümdar, büyük dedesi Fatih gibi sayısız seferlere bizzat kendisi iştirak etmiştir.
O'nun kanunları, daha sonraları birçok farklı uluslar ve devletler için anayasalarının temelleri oldu. Süleyman, çağının en üstün tek mutlak hükümdarıydı. Osmanlı mimarisinde, klasik dönemi başlattı, dünyanın, o güne kadar görmüş olduğu en muhteşem yapıtları yaptırdı. Süleyman, zenginliğin ve bu birleşmenin temelindeki tek isimdi... ve dikkatini muazzam olacak bir mimarinin daha da gelişmesine odakladı ayrıca bu, bu hem kendisinin hem de hanedanının anısına olacaktı.. Büyük bir dini mimari gerçekten de insanlara, inancın kalbinde ne olduğunu hissettirebilirdi. İnsanlar, Allah hakkında düşünürken, akıllarına görkem ve ihtişam gelir. Görkemli ve ihtişamlı bir yapı ise direkt olarak insanlara Allah'ın büyüklüğünü hatırlatır. Süleyman'ın baş mimarı, Sinan harika bir şekilde imparatorluğun mimarisini inşa etti. Sinan, kusursuz bir tarzla İslam mimarisine imza attı... 'Kubbeli Cami'. Kariyeri boyunca 50 yıllık bir sürede, 300'den fazla yapı inşa etti... Bunların içersinde, İslam'ın olağanüstü güzellikteki yapısının restorasyonu da dahildir. Kudüs'deki Kubbetu's Sahra. Sultan için, şüphesiz İstanbul'daki başyapıtı Süleymaniye Cami'sini yaptırmıştır. Ayrıca büyük bir mimari yetenek, yüksek bir mühendislik bilgisi ve mühendislik tecrübesi gerektirir. Süleymaniye gibi bir camiyi bitirmekle, şunu söylemiş olabilirler, "Evet, güç de bende para da." "Ben Sultan'ım, Ben, Kralların Kralıyım. Fakat bu binalarda ayrıca muazzam manevi ve dini değerler de vardı. Sadece imparatorluğun değil, inancın da simgeleri idi bunlar. Hz. Muhammed'in öğretilerinde, Büyük Camiler,içinde hastanenin, okulun ve kütüphanenin mevcut olduğu; sosyal hizmetlerin merkeziydi.

Osmanlılar şüphesiz, Avrupalıların hayal gücü üzerinde birçok etki bırakmışlardır. gerek hanedana, gerek politikaya dair Osmanlıların merasimleri ve görkemlerine karşın mütevazilikleri onları tanıyan, herhangi bir dünya vatandaşını bile etkilemiştir. Dünya'nın en büyük imparatorluklarından birini kurmuş olmaları, Avrupalı gözlemcilerin, kayıtsız kalamayıp Osmanlılara, derin bir saygı duymalarını sağlamıştır.Süleyman, halk içindeyken etrafındaki herkes, tümüyle sessizdir. Bir isteği olursa, başını veya elini hafifçe hareket ettirerek işaret ederdi. Bu durum muazzam derecede etkileyici bir görüntü olsa gerek. Sarayın avlusunda, 6000 ya da 7000 yeniçeriyi ya da diğer birlikleri, tek bir ses bile çıkarmadan görmek. Burada olan şey, bir hakimiyetin heybetli bir görünümüydü. Bu kadar gizemli, bu kadar ulaşılabilir ve neredeyse bu kadar tanrısal bir görüntü...(Kendim ya da herangi bir türkçe kaynaktan değil tamamen yabancı yapımı olan İslam Empire of Faith belgeseli çevirisinden alınmıştır, Avrupalılar'ın bile soyumuzu bizden çok övmekte olduğunu bu cümlelerde net bir şekilde görebilirsiniz.)
Zamanında cereyan eden mühim hadiselerden bazıları şunlardır:1522 senesinde Rodos'u aldı. Fransa KraIının yardım isteğini kabul ederek Alman İmparatoruna bir mektup yazdı ve Alman İmparatoru, Birinci François'i serbest bıraktı.1526'da Mohaç Muharebesi ile Macaristanı ortadan kaldırdı. Budapeşte'yi fethetti.1529'da Viyana'yı kuşattı. 1532'de Avusturya seferine çıktı. 1533'te Almanya ile anlaşma imzalandı. 1537'de Otranto fethedildi. Ancak, Venedik Savaşı sebebiyle daha sonra ordu Otranto'dan çekildi. 1543'de Estergon, İstoini ve Belgrad'ı fethetti. Barbaros kardeşler Akdeniz'de yenmedik donanma bırakmadılar ve Kuzey Afrika'yı alarak Osmanlı topraklarına bağladılar. Kırım Hanları, Moskova'ya kadar ilerlediler. Hint Okyanusu'na donanma gönderilerek oradaki Müslümanlara yardımlarda bulunuldu. Sudan ve Habeşistan'da fetihler yapıldı.1548'de Tebriz dördüncü defa alındı. Osmanlıların en büyüklerinden birisi olan Muhteşem Padişah 7 Eylül 1566 günü savaş meydanında iken ahiret âlemine irtihal etti. O anda Zigetvar kuşatmasını idare ediyordu.
"Ben, Allah'ın kölesi ve bu Dünya'nın efendisiyim." Süleyman fethettiği bir kaleye bu sözleri kazıtacaktı. ''Ben, Süleyman "adı, Mekke ve Medine hutbelerinde anılan. ''Bağdat'ta, Şah'ım. ''Bizans'ın Sezar'ı ''ve Mısır'ın, Sultan'ıyım.'' O, şüphesiz, gücünün zirvesindeydi, ve çok net bir şekilde, tüm rakiplerini gölgede bırakıyordu.
Vefatında 71 yaşını 4 ay 10 gün geçiyordu. 46 sene padişahlık yaptı. Sultan Süleyman Osmanlı Padişahları arasında en uzun süre tahtta kalan padişahtır. Kanuni Sultan Süleyman döneminde Osmanlı imparatorluğu en güçlü dönemini yaşamış ve Dünya'daki en etkili devlet olmuştur.
Babası: Yavuz Sultan Selim
Annesi: Hafsa Hatun
Doğumu: 27 Nisan Pazartesi 1495
Vefatı: 7 Eylül 1566
Saltanatı: 1520 – 1566 (46) sene
Harita: Görüntülemek için tıklayınız
Kanuni Sultan Süleyman, Trabzon'da dünyaya geldi, ve adını Hz. Süleyman'dan aldı. O sırada babası orada vali idi. Babası onu küçük yaştan itibaren çok titiz bir şekilde yetiştirmeye başladı ve emsali görülmeyen bir terbiye ve tahsil ile yetiştirildi. Süleyman 26 yaşında padişah oldu.
Babası Yavuz Sultan Selim'in aniden öfkelenebilen ve acımasızca davaranabilen bir mizacı vardı, savaşa girmeden Doğu'da ve Batı'da düşmanlarına karşı daha sınır ötesinden tehditler savururdu. Babasının ölümü ve kendisinin Padişah olması, "Arslan öldü, yerine kuzu geçti" diye düşünen Avrupalıları sevindiriyordu. Ancak Avrupalılar, çok geçmeden hayal kırıklığına uğradılar. Hanedanlığın başına geçer geçmez bir bildiri yayınladı ve Osmanlı toprakları üzerinde yaşayan bütün uyrukların, hanedana itaati kabul etmelerini, bildiriye geç cevap verilenlerin en ağır şekilde cezalandırılıp düşman ilan edileceğini açıkladı. Avrupalılar çok geçmeden Osmanlı tahtındakinin bir kuzu olmadığını anlayacaktı...
Sultan Süleyman çevresine alimleri ve sanatkarları topladı.Büyük bir devlet adamı olan Kanûnî Sultan Süleyman aynı zamanda ünlü bir şairdi. Meşhur şiirlerinden birisi şudur:

"Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi
Olmaya devlet cihanda, bir nefes sıhhat gibi.
Saltanat dedikleri bir cihan kavgasıdır,
Olmaya baht ü saadet dünyada vahdet gibi".
Kendisine Kanüni denmesi, yeni kanunlar icad etmesinden değil, mevcut kanunları yazdırtıp çok sıkı bir şekilde tatbik etmesinden dolayıdır. Zamanında İngiltere Kralı. Vlll.Henry, İstanbul'a bir heyet gönderip, adalet mekanizmasının nasıl işlediğini tetkik ettirerek kendi memleketine örnek almıştır.
Avrupa tarihçilerinin Muhteşem Süleyman (Süleyman the Magnificent) dedikleri büyük hükümdar, büyük dedesi Fatih gibi sayısız seferlere bizzat kendisi iştirak etmiştir.
O'nun kanunları, daha sonraları birçok farklı uluslar ve devletler için anayasalarının temelleri oldu. Süleyman, çağının en üstün tek mutlak hükümdarıydı. Osmanlı mimarisinde, klasik dönemi başlattı, dünyanın, o güne kadar görmüş olduğu en muhteşem yapıtları yaptırdı. Süleyman, zenginliğin ve bu birleşmenin temelindeki tek isimdi... ve dikkatini muazzam olacak bir mimarinin daha da gelişmesine odakladı ayrıca bu, bu hem kendisinin hem de hanedanının anısına olacaktı.. Büyük bir dini mimari gerçekten de insanlara, inancın kalbinde ne olduğunu hissettirebilirdi. İnsanlar, Allah hakkında düşünürken, akıllarına görkem ve ihtişam gelir. Görkemli ve ihtişamlı bir yapı ise direkt olarak insanlara Allah'ın büyüklüğünü hatırlatır. Süleyman'ın baş mimarı, Sinan harika bir şekilde imparatorluğun mimarisini inşa etti. Sinan, kusursuz bir tarzla İslam mimarisine imza attı... 'Kubbeli Cami'. Kariyeri boyunca 50 yıllık bir sürede, 300'den fazla yapı inşa etti... Bunların içersinde, İslam'ın olağanüstü güzellikteki yapısının restorasyonu da dahildir. Kudüs'deki Kubbetu's Sahra. Sultan için, şüphesiz İstanbul'daki başyapıtı Süleymaniye Cami'sini yaptırmıştır. Ayrıca büyük bir mimari yetenek, yüksek bir mühendislik bilgisi ve mühendislik tecrübesi gerektirir. Süleymaniye gibi bir camiyi bitirmekle, şunu söylemiş olabilirler, "Evet, güç de bende para da." "Ben Sultan'ım, Ben, Kralların Kralıyım. Fakat bu binalarda ayrıca muazzam manevi ve dini değerler de vardı. Sadece imparatorluğun değil, inancın da simgeleri idi bunlar. Hz. Muhammed'in öğretilerinde, Büyük Camiler,içinde hastanenin, okulun ve kütüphanenin mevcut olduğu; sosyal hizmetlerin merkeziydi.

Osmanlılar şüphesiz, Avrupalıların hayal gücü üzerinde birçok etki bırakmışlardır. gerek hanedana, gerek politikaya dair Osmanlıların merasimleri ve görkemlerine karşın mütevazilikleri onları tanıyan, herhangi bir dünya vatandaşını bile etkilemiştir. Dünya'nın en büyük imparatorluklarından birini kurmuş olmaları, Avrupalı gözlemcilerin, kayıtsız kalamayıp Osmanlılara, derin bir saygı duymalarını sağlamıştır.Süleyman, halk içindeyken etrafındaki herkes, tümüyle sessizdir. Bir isteği olursa, başını veya elini hafifçe hareket ettirerek işaret ederdi. Bu durum muazzam derecede etkileyici bir görüntü olsa gerek. Sarayın avlusunda, 6000 ya da 7000 yeniçeriyi ya da diğer birlikleri, tek bir ses bile çıkarmadan görmek. Burada olan şey, bir hakimiyetin heybetli bir görünümüydü. Bu kadar gizemli, bu kadar ulaşılabilir ve neredeyse bu kadar tanrısal bir görüntü...(Kendim ya da herangi bir türkçe kaynaktan değil tamamen yabancı yapımı olan İslam Empire of Faith belgeseli çevirisinden alınmıştır, Avrupalılar'ın bile soyumuzu bizden çok övmekte olduğunu bu cümlelerde net bir şekilde görebilirsiniz.)
Zamanında cereyan eden mühim hadiselerden bazıları şunlardır:1522 senesinde Rodos'u aldı. Fransa KraIının yardım isteğini kabul ederek Alman İmparatoruna bir mektup yazdı ve Alman İmparatoru, Birinci François'i serbest bıraktı.1526'da Mohaç Muharebesi ile Macaristanı ortadan kaldırdı. Budapeşte'yi fethetti.1529'da Viyana'yı kuşattı. 1532'de Avusturya seferine çıktı. 1533'te Almanya ile anlaşma imzalandı. 1537'de Otranto fethedildi. Ancak, Venedik Savaşı sebebiyle daha sonra ordu Otranto'dan çekildi. 1543'de Estergon, İstoini ve Belgrad'ı fethetti. Barbaros kardeşler Akdeniz'de yenmedik donanma bırakmadılar ve Kuzey Afrika'yı alarak Osmanlı topraklarına bağladılar. Kırım Hanları, Moskova'ya kadar ilerlediler. Hint Okyanusu'na donanma gönderilerek oradaki Müslümanlara yardımlarda bulunuldu. Sudan ve Habeşistan'da fetihler yapıldı.1548'de Tebriz dördüncü defa alındı. Osmanlıların en büyüklerinden birisi olan Muhteşem Padişah 7 Eylül 1566 günü savaş meydanında iken ahiret âlemine irtihal etti. O anda Zigetvar kuşatmasını idare ediyordu.
"Ben, Allah'ın kölesi ve bu Dünya'nın efendisiyim." Süleyman fethettiği bir kaleye bu sözleri kazıtacaktı. ''Ben, Süleyman "adı, Mekke ve Medine hutbelerinde anılan. ''Bağdat'ta, Şah'ım. ''Bizans'ın Sezar'ı ''ve Mısır'ın, Sultan'ıyım.'' O, şüphesiz, gücünün zirvesindeydi, ve çok net bir şekilde, tüm rakiplerini gölgede bırakıyordu.
Vefatında 71 yaşını 4 ay 10 gün geçiyordu. 46 sene padişahlık yaptı. Sultan Süleyman Osmanlı Padişahları arasında en uzun süre tahtta kalan padişahtır. Kanuni Sultan Süleyman döneminde Osmanlı imparatorluğu en güçlü dönemini yaşamış ve Dünya'daki en etkili devlet olmuştur.
YAVUZ SULTAN SELİM (1512 – 1520)
Tuğrası: Tıklayınız
Babası: İkinci Bayezid
Annesi: Gülbahar Hatun
Doğumu: 10 Ekim 1470
Vefatı: 22 Eylül 1520
Saltanatı: 1512 – 1520 (8) sene
Harita: Görüntülemek için tıklayınız
Trabzon'da başlayan devlet idâreciliğinde, pehlivan yapılı vücûdu, devrin silâhlarını en iyi silahşörlerden daha iyi kullanma mahâreti, Müslümanlara hayranlık ve rahatlık, düşmanlara korku ve dehşet verdi, devrin en meşhur silahşörlerini alt edecek kadar iyi kılıç kullanırdı. Güreşmekte, ok atmada ve yay çekmede ustaydı. Yavuz, Pâdişahlik özelliklerini tamamiyle şahsında toplayan, sert ve şaşmaz bir disipline, tuttuğunu koparır bir azim ve iradeye, son derece cevval bir dinamizme sahip olduğu için Osmanlilarca "Yavuz" adi ile anilan bir sultandı. Siyah, çatık kaşlari ile büyük bıyıklari da onun bütün güçlü ve heybetli niteliklerini belirten şahsiyetini resmediyordu adeta. Fikrinde cür'et ve ziyadesiyle selamet vardı. Öfkeli, sert, baskıya eğilimli olarak kendisini bütünü ile halkın işlerine adamıştı. Yeryüzünde düzeni koruma azminde idi. Bu yüzden savaşı ihtirasli denecek sekilde severdi.
Onun çocukluğunda geçen şu hikaye onun gelecekte savaşı bu denle seven bir padişah olacağının çocuk yaşta habercisi gibidir:
" Yavuz Sultan Selim henüz beş-altı yaşlarında bir çoçuktu. Amasya'daki sarayın bahçesinde ok talimi yapıyordu. Yay boyunu aşıyordu ama o bu yaşta attığını vurmaya başlamıştı. Babası Sultan II. Bayezid bir ağacın arkasında onu seyrediyordu. Yavuz son okunu da tam hedefe saplayınca, dayanamadı; saklandığı yerden çıkıp, oğluna sarıldı: -Allah gücüne güç katsın oğlum. Ama niçin yalnızsın? Küçük Selim hayretle: - Yalnız değilim ki Sultan babam; Allah her yerdedir! Aldığı cevap, Bayezit'i şaşırttı ama belli etmedi. Sarayın bahçesi ulu ağaçlarla süslüylü. Ormandan farkı yoktu. - "Oğulcuğum," dedi Sultan Bayezit, " tek başına buralarda dolaşma. Düşmanlarımız var. Allah korusun; san bir kötülük etmek isteyebilirler!" Selim durakladı; sonra, iki yaşından beri yanından ayırmadığı küçücük kılıcını çekip: - Pederim! Bu kılıcı süs için bağlamadık. İcap ederse kendimizi korumasını biliriz. Hem pederimizin korkusundan dünyanın öbür ucundaki düşmanın yüreği titrerken sarayın bahçesine girmeye kim cesaret edebilir? II. Bayezid, hayretten donakalmıştı. Onda kimsede olmayan bir şeyler vardı. Vaktinden önce gelişmiş, aklı boyunu aşmıştı."
Yavuz Sultan Selim'in kılıcı
Onun bu karekteri, şavaş alanındaki düşmanla mücadele azmi, cesareti, görkemi, heybeti yeniçerilerin daha şehzadeyken bile Yavuz'a hayran kalmalarına yetmişti. Yeniçerililerin Yavuz'a bu hayranlıkları, kendisinin daha sonra tahta geçmesinde etkili olacaktı.
Babası Sultan Ikinci Bayezid, Padişah olduktan sonra, askeri sevk ve devlet idareciliğini öğrenmesi için, Şehzade Selim'i Trabzon Sancağı'na vali olarak tayin etti. Şehzade Selim, Trabzon'da devlet işlerinin yanında, ilimle uğraşır ve büyük âlim Mevlâna Abdülhalim Efendi'nin derslerini takip ederdi. Trabzon'u çok güzel idare eden Şehzade Selim'in bu arada komşu devletlerle de ilgilendi.
Valiligi sırasında Trabzon halkını rahat bırakmayan Gürcüler üzerine üç sefer yaptı. En önemlisi olan Kütaya seferinde Kars, Erzurum, Artvin illeri ile birçok yeri fethederek Osmanlı topraklarına kattı (1508). Buralarda yaşayan Gürcülerin hepsi müslüman oldular. Anadolu'daki şii tehlikesine karşı Anadolu'yu müdâfaa hareketine girişti. Gürcülerle yaptığı muhârebeler sonucunda halkın nazarında manevi destek kazanan Yavuz, merkezin ikazlarına rağmen Şîi'likle ve Şah İsmail'in yandaşlarıyla olan mücadelesine devam etti ve bu mevzuda ihmâlkâr davranan babası II. Bayezid'i tahttan indirerek yerine kendisi Osmanlı hanedanlığının başına geçti. Ancak mücâdele sona ermemişti.

İran meselesini halletmek için Amasya Sancakbeyi ve ağabeyi Şehzâde Ahmed ile Manisa Sancakbeyi olan Şehzâde Korkut ile anlaşması icab ediyordu. Yavuz'a karşı Şah İsmail'den yardım isteyen ve kuvvetli bir ordu ile isyana kalkışan Şehzâde Ahmed, 1513'de Bursa Yenişehir'de mağlup edildi ve devlete isyan suçunun idam olundu. Bu hadiseden 38 gün önce de, önceleri Yavuz'la anlaştığı ve kendisine Teke;Antalya, Hamîd; Isparta ve Midilli sancakları verildiği halde sonradan isyân eden diğer ağabeyi Korkut da aynı âkıbete uğramıştı.
Savaştan hoşlanmakla beraber çok ince bir ruha da sahipti. Kuvvetli bir ilim tahsili yapmıştı. Edebiyata merakı vardı. Birçok Farsça Şiirler yazmıştır. Şiirleri en yüksek bir divan şairi kadar kuvvetlidir. Geniş bir kültür ve siyasete sahipti. Yazdığı bu şiir bunun en büyük göstergelerinden sadece biridir:
Trabzon sancaktarı olduğu dönemlerde gezgin bir abdal kılığında bir geziye çıkar..
Şah ismail şiire ve satranç oynamaya meraklı biridir.. sarayında ünlü şairleri barındırır ve çok iyi satranç oynar..Bunu bilen Yavuz Sultan Selim Han.. Şah İsmail'le satranç oynar ve onu yener.. bunu üzerine şah ismail çok öfkelenir.. Yavuz bunu anlar ve onu yücelten şiirler okur..gururu okşanan Şah ismail Yavuz'a bir kese altın verir.. Yavuz Sultan Selim HAN o bir kese altını sarayın bahçesinde bir yere saklar..
Şah ismailin huzurundan ayrılırkende bu şiiri okur..
Sanma şahım, herkesi, sadıkane, yar olur.
Herkesi, dost mu sandın, belki ol, ağyar olur.
Sadıkane, belki ol, alemde, dildar olur.
Yar olur, ağyar olur, dildar olur, serdar olur.
*Şiir, soldan sağa ve yukarıdan aşağıya aynıdr. Padişah'ın yazdığı başka şiirlerde mevcuttur.
Mütevazi bir kişiligi olan Yavuz Sultan Selim, her öğün yemekte tek çeşit yemek yerdi ve agaçtan tabaklar kullanırdı.Gösterişten hoşlanmaz, devlet malını israf etmezdi. Babasından devraldığı tatminkâr hazineyi ağzına kadar doldurdu. Hazinenin kapısını mühürledikten sonra, şöyle vasiyet etti:
"Benim altınla doldurduğum hazineyi, torunlarımdan her kim doldurabilirse kendi mührü ile mühürlesin, aksi halde Hazine-i Hümayûn benim mührümle mühürlensin". Bu vasiyet tutuldu. O tarihten sonra gelen Padişahların hiçbiri hazineyi dolduramadığından, hazinenin kapısı daima Yavuz'un mührüyle mühürlendi.
22 Eylül 1520'de Şirpençe denilen bir çıban sebebi ile vefat etti. Oğlu Kanuni Süleyman, Fatih Cami'inde namazını kıldıktan sonra, Sultan Selim Cami avlusundaki türbeye defnettirdi. Tarihçiler, Yavuz Sultan Selim'i sekiz yıla seksen yıllık iş sığdırmış büyük bir padişah olarak değerlendirirler.
Babası: İkinci Bayezid
Annesi: Gülbahar Hatun
Doğumu: 10 Ekim 1470
Vefatı: 22 Eylül 1520
Saltanatı: 1512 – 1520 (8) sene
Harita: Görüntülemek için tıklayınız
Trabzon'da başlayan devlet idâreciliğinde, pehlivan yapılı vücûdu, devrin silâhlarını en iyi silahşörlerden daha iyi kullanma mahâreti, Müslümanlara hayranlık ve rahatlık, düşmanlara korku ve dehşet verdi, devrin en meşhur silahşörlerini alt edecek kadar iyi kılıç kullanırdı. Güreşmekte, ok atmada ve yay çekmede ustaydı. Yavuz, Pâdişahlik özelliklerini tamamiyle şahsında toplayan, sert ve şaşmaz bir disipline, tuttuğunu koparır bir azim ve iradeye, son derece cevval bir dinamizme sahip olduğu için Osmanlilarca "Yavuz" adi ile anilan bir sultandı. Siyah, çatık kaşlari ile büyük bıyıklari da onun bütün güçlü ve heybetli niteliklerini belirten şahsiyetini resmediyordu adeta. Fikrinde cür'et ve ziyadesiyle selamet vardı. Öfkeli, sert, baskıya eğilimli olarak kendisini bütünü ile halkın işlerine adamıştı. Yeryüzünde düzeni koruma azminde idi. Bu yüzden savaşı ihtirasli denecek sekilde severdi.
Onun çocukluğunda geçen şu hikaye onun gelecekte savaşı bu denle seven bir padişah olacağının çocuk yaşta habercisi gibidir:
" Yavuz Sultan Selim henüz beş-altı yaşlarında bir çoçuktu. Amasya'daki sarayın bahçesinde ok talimi yapıyordu. Yay boyunu aşıyordu ama o bu yaşta attığını vurmaya başlamıştı. Babası Sultan II. Bayezid bir ağacın arkasında onu seyrediyordu. Yavuz son okunu da tam hedefe saplayınca, dayanamadı; saklandığı yerden çıkıp, oğluna sarıldı: -Allah gücüne güç katsın oğlum. Ama niçin yalnızsın? Küçük Selim hayretle: - Yalnız değilim ki Sultan babam; Allah her yerdedir! Aldığı cevap, Bayezit'i şaşırttı ama belli etmedi. Sarayın bahçesi ulu ağaçlarla süslüylü. Ormandan farkı yoktu. - "Oğulcuğum," dedi Sultan Bayezit, " tek başına buralarda dolaşma. Düşmanlarımız var. Allah korusun; san bir kötülük etmek isteyebilirler!" Selim durakladı; sonra, iki yaşından beri yanından ayırmadığı küçücük kılıcını çekip: - Pederim! Bu kılıcı süs için bağlamadık. İcap ederse kendimizi korumasını biliriz. Hem pederimizin korkusundan dünyanın öbür ucundaki düşmanın yüreği titrerken sarayın bahçesine girmeye kim cesaret edebilir? II. Bayezid, hayretten donakalmıştı. Onda kimsede olmayan bir şeyler vardı. Vaktinden önce gelişmiş, aklı boyunu aşmıştı."
Yavuz Sultan Selim'in kılıcı
Onun bu karekteri, şavaş alanındaki düşmanla mücadele azmi, cesareti, görkemi, heybeti yeniçerilerin daha şehzadeyken bile Yavuz'a hayran kalmalarına yetmişti. Yeniçerililerin Yavuz'a bu hayranlıkları, kendisinin daha sonra tahta geçmesinde etkili olacaktı.
Babası Sultan Ikinci Bayezid, Padişah olduktan sonra, askeri sevk ve devlet idareciliğini öğrenmesi için, Şehzade Selim'i Trabzon Sancağı'na vali olarak tayin etti. Şehzade Selim, Trabzon'da devlet işlerinin yanında, ilimle uğraşır ve büyük âlim Mevlâna Abdülhalim Efendi'nin derslerini takip ederdi. Trabzon'u çok güzel idare eden Şehzade Selim'in bu arada komşu devletlerle de ilgilendi.
Valiligi sırasında Trabzon halkını rahat bırakmayan Gürcüler üzerine üç sefer yaptı. En önemlisi olan Kütaya seferinde Kars, Erzurum, Artvin illeri ile birçok yeri fethederek Osmanlı topraklarına kattı (1508). Buralarda yaşayan Gürcülerin hepsi müslüman oldular. Anadolu'daki şii tehlikesine karşı Anadolu'yu müdâfaa hareketine girişti. Gürcülerle yaptığı muhârebeler sonucunda halkın nazarında manevi destek kazanan Yavuz, merkezin ikazlarına rağmen Şîi'likle ve Şah İsmail'in yandaşlarıyla olan mücadelesine devam etti ve bu mevzuda ihmâlkâr davranan babası II. Bayezid'i tahttan indirerek yerine kendisi Osmanlı hanedanlığının başına geçti. Ancak mücâdele sona ermemişti.

İran meselesini halletmek için Amasya Sancakbeyi ve ağabeyi Şehzâde Ahmed ile Manisa Sancakbeyi olan Şehzâde Korkut ile anlaşması icab ediyordu. Yavuz'a karşı Şah İsmail'den yardım isteyen ve kuvvetli bir ordu ile isyana kalkışan Şehzâde Ahmed, 1513'de Bursa Yenişehir'de mağlup edildi ve devlete isyan suçunun idam olundu. Bu hadiseden 38 gün önce de, önceleri Yavuz'la anlaştığı ve kendisine Teke;Antalya, Hamîd; Isparta ve Midilli sancakları verildiği halde sonradan isyân eden diğer ağabeyi Korkut da aynı âkıbete uğramıştı.
Savaştan hoşlanmakla beraber çok ince bir ruha da sahipti. Kuvvetli bir ilim tahsili yapmıştı. Edebiyata merakı vardı. Birçok Farsça Şiirler yazmıştır. Şiirleri en yüksek bir divan şairi kadar kuvvetlidir. Geniş bir kültür ve siyasete sahipti. Yazdığı bu şiir bunun en büyük göstergelerinden sadece biridir:
Trabzon sancaktarı olduğu dönemlerde gezgin bir abdal kılığında bir geziye çıkar..
Şah ismail şiire ve satranç oynamaya meraklı biridir.. sarayında ünlü şairleri barındırır ve çok iyi satranç oynar..Bunu bilen Yavuz Sultan Selim Han.. Şah İsmail'le satranç oynar ve onu yener.. bunu üzerine şah ismail çok öfkelenir.. Yavuz bunu anlar ve onu yücelten şiirler okur..gururu okşanan Şah ismail Yavuz'a bir kese altın verir.. Yavuz Sultan Selim HAN o bir kese altını sarayın bahçesinde bir yere saklar..
Şah ismailin huzurundan ayrılırkende bu şiiri okur..
Sanma şahım, herkesi, sadıkane, yar olur.
Herkesi, dost mu sandın, belki ol, ağyar olur.
Sadıkane, belki ol, alemde, dildar olur.
Yar olur, ağyar olur, dildar olur, serdar olur.
*Şiir, soldan sağa ve yukarıdan aşağıya aynıdr. Padişah'ın yazdığı başka şiirlerde mevcuttur.
Mütevazi bir kişiligi olan Yavuz Sultan Selim, her öğün yemekte tek çeşit yemek yerdi ve agaçtan tabaklar kullanırdı.Gösterişten hoşlanmaz, devlet malını israf etmezdi. Babasından devraldığı tatminkâr hazineyi ağzına kadar doldurdu. Hazinenin kapısını mühürledikten sonra, şöyle vasiyet etti:
"Benim altınla doldurduğum hazineyi, torunlarımdan her kim doldurabilirse kendi mührü ile mühürlesin, aksi halde Hazine-i Hümayûn benim mührümle mühürlensin". Bu vasiyet tutuldu. O tarihten sonra gelen Padişahların hiçbiri hazineyi dolduramadığından, hazinenin kapısı daima Yavuz'un mührüyle mühürlendi.
22 Eylül 1520'de Şirpençe denilen bir çıban sebebi ile vefat etti. Oğlu Kanuni Süleyman, Fatih Cami'inde namazını kıldıktan sonra, Sultan Selim Cami avlusundaki türbeye defnettirdi. Tarihçiler, Yavuz Sultan Selim'i sekiz yıla seksen yıllık iş sığdırmış büyük bir padişah olarak değerlendirirler.
İKİNCİ BAYEZİD (1481 – 1512)
Tuğrası: Tıklayınız
Babası: Fatih Sultan Mehmed
Annesi: Mükrime Hatun
Doğumu: 3 Aralık 1447
Vefatı: 26 Mayıs 1512
Saltanatı: 1481 – 1512 (31 ) sene
İkinci Bayezid, uzun boylu, geniş göğüslü ve kuvvetli bir vücuda sahipti. Yüzü yuvarlak ve gözleri elâ idi. Cesur ve atılgandı. Aynı zamanda çok alim, selim ve dinine bağlı bir padişahtı. Babası Fatih Sultan Mehmed Han ilmi karşı büyük bir sevgi beslediği için, oğlu Bayezid'e her şeyden evvel kuvvetli bir tahsil vermeyi düşünmüştü.O devrin en meşhur âlimlerinde ders okutturmuş, bütün İslâmi ilimleri en iyi şekilde öğretmişti. İkinci Bayezid, dinine çok bağlı olduğu için kendisine (Bayezid Veli) denildi. Bayezid Veli, şâirleri saraya toplar onlarla sohbet ederdi. Bayezid Veli çok alim bir zat idi. Arapça ve Farsçayı gayet iyi bilirdi. İslâmi ilimlerin yanı sıra matematik ve felsefe tahsili de yapmıştır. Çağatay lehçesi ve Uygur alfabesini de öğrenmişti. Hattat ve bestekârdı. Avni mahlasıyla Şiirler yazardı. Ulemâ ve sanatkârlar için ayrıca bir para fonu ayırmıştı. Bayezid Veli padişah olduktan sonra, kardeşi Cem Sultan ile 14 sene mücadele etti. Kilye ve Akkerman'ı fethetti.
1484 - 1485'de Mısır Memlükleri ile harbe girdi. Devrinde Belgrad üçüncü defa kuşatıldı ve tarihte ender görülen Abdina Zaferi elde edildi. Denizden İspanya'ya sefer açıldı. Endülüs Müslüman Devletinin yardımına gönderilen bu donanma kıyı şehirlerine baskınlar düzenledi. Karşısına çıkacak bir devlet olmadı. Osmanlı Devleti tarihinde, akıncıların Avrupa'nın içlerine kadar akınlar düzenlediği devir bu devirdir. Venedik'i dahi bu akıncılar istila edip, ta Varşova'ya kadar gittiler. 1483'de tarihin sayılı deniz savaşlarından olan Sapienza Deniz Zaferi kazanıldı. 1500'de İnabahtı fethedildi. Koron, Modon ve Navarin kaleleri alındı. Anadolu'da baş gösteren Şahkulu isyanı bastırıldı. Oğullarının en kudretlisi olarak kabul ettiği Şehzade Selim'in israrlı hareketleri karşısında tahtından ferâgat, etti. Dimetoka Sarayında oturmak istedi ve bu maksatla yola çıktı. Çok rahatsızdı. Dimetoka'ya varamadan Havsa kasabasının Abalar köyünde vefat etti. Cenazesi kendi yaptırdığı Bayezid Camii türbesine defnedildi. 62 yaşında idi. Vefatı duyulunca, en çok harp yaptığı Mısır'da bile cenaze namazı kılındı. Tahta çıktığında 2.214.000 km² olan Osmanlı topraklarını 2.375.000 km² oldu.
Veziri Azamları (Başbakanları): Koca Davut Paşa, Hadım Ali Paşa, Hersekzade Ahmed Paşa, İkinci İbrahim Paşa, İshak Paşa ve bir yangında ölen Mesih Paşa.
Şeyhülislâmları: Molla Gürani, Molla Abdülkerim ve Zembilli Ali Efendi.
Kaptan-ı Deryaları: Küçük Davud Paşa, Hersekzade Ahmed Paşa, İskender Bey, Hacı Mesih Paşa, Güveği Sinan Paşa ve Karanişancı Vezir Davud Paşa.
Erkek Çocukları:
Mahmud, Ahmed, Şehinşah, Yavuz Sultan Selim, Mehmed. Korkud, Abdullah, Alimşah.
Kız Çocukları:
Aynişah, Gevher Mülük Sultan, Hatice Sultan, Selçuk ve Hüma Hatun.
Babası: Fatih Sultan Mehmed
Annesi: Mükrime Hatun
Doğumu: 3 Aralık 1447
Vefatı: 26 Mayıs 1512
Saltanatı: 1481 – 1512 (31 ) sene
İkinci Bayezid, uzun boylu, geniş göğüslü ve kuvvetli bir vücuda sahipti. Yüzü yuvarlak ve gözleri elâ idi. Cesur ve atılgandı. Aynı zamanda çok alim, selim ve dinine bağlı bir padişahtı. Babası Fatih Sultan Mehmed Han ilmi karşı büyük bir sevgi beslediği için, oğlu Bayezid'e her şeyden evvel kuvvetli bir tahsil vermeyi düşünmüştü.O devrin en meşhur âlimlerinde ders okutturmuş, bütün İslâmi ilimleri en iyi şekilde öğretmişti. İkinci Bayezid, dinine çok bağlı olduğu için kendisine (Bayezid Veli) denildi. Bayezid Veli, şâirleri saraya toplar onlarla sohbet ederdi. Bayezid Veli çok alim bir zat idi. Arapça ve Farsçayı gayet iyi bilirdi. İslâmi ilimlerin yanı sıra matematik ve felsefe tahsili de yapmıştır. Çağatay lehçesi ve Uygur alfabesini de öğrenmişti. Hattat ve bestekârdı. Avni mahlasıyla Şiirler yazardı. Ulemâ ve sanatkârlar için ayrıca bir para fonu ayırmıştı. Bayezid Veli padişah olduktan sonra, kardeşi Cem Sultan ile 14 sene mücadele etti. Kilye ve Akkerman'ı fethetti.
1484 - 1485'de Mısır Memlükleri ile harbe girdi. Devrinde Belgrad üçüncü defa kuşatıldı ve tarihte ender görülen Abdina Zaferi elde edildi. Denizden İspanya'ya sefer açıldı. Endülüs Müslüman Devletinin yardımına gönderilen bu donanma kıyı şehirlerine baskınlar düzenledi. Karşısına çıkacak bir devlet olmadı. Osmanlı Devleti tarihinde, akıncıların Avrupa'nın içlerine kadar akınlar düzenlediği devir bu devirdir. Venedik'i dahi bu akıncılar istila edip, ta Varşova'ya kadar gittiler. 1483'de tarihin sayılı deniz savaşlarından olan Sapienza Deniz Zaferi kazanıldı. 1500'de İnabahtı fethedildi. Koron, Modon ve Navarin kaleleri alındı. Anadolu'da baş gösteren Şahkulu isyanı bastırıldı. Oğullarının en kudretlisi olarak kabul ettiği Şehzade Selim'in israrlı hareketleri karşısında tahtından ferâgat, etti. Dimetoka Sarayında oturmak istedi ve bu maksatla yola çıktı. Çok rahatsızdı. Dimetoka'ya varamadan Havsa kasabasının Abalar köyünde vefat etti. Cenazesi kendi yaptırdığı Bayezid Camii türbesine defnedildi. 62 yaşında idi. Vefatı duyulunca, en çok harp yaptığı Mısır'da bile cenaze namazı kılındı. Tahta çıktığında 2.214.000 km² olan Osmanlı topraklarını 2.375.000 km² oldu.
Veziri Azamları (Başbakanları): Koca Davut Paşa, Hadım Ali Paşa, Hersekzade Ahmed Paşa, İkinci İbrahim Paşa, İshak Paşa ve bir yangında ölen Mesih Paşa.
Şeyhülislâmları: Molla Gürani, Molla Abdülkerim ve Zembilli Ali Efendi.
Kaptan-ı Deryaları: Küçük Davud Paşa, Hersekzade Ahmed Paşa, İskender Bey, Hacı Mesih Paşa, Güveği Sinan Paşa ve Karanişancı Vezir Davud Paşa.
Erkek Çocukları:
Mahmud, Ahmed, Şehinşah, Yavuz Sultan Selim, Mehmed. Korkud, Abdullah, Alimşah.
Kız Çocukları:
Aynişah, Gevher Mülük Sultan, Hatice Sultan, Selçuk ve Hüma Hatun.
İSTANBUL'UN FETHİ
İstanbul, 15. yüzyılın ortalarında şehir, eski günleri aratan bir görüntüdeydi. Nüfus 400.000'den 50.000'e düşmüştü. Ama hâlâ bir kuşatma ordusu için muazzam zorluklar içeriyordu. İstanbul'un 3 tarafı sularla çevrilmişti, ve büyük surlarla korunuyordu. 3 katmanlı, 30 metre yüksekliğinde ve 10 metre genişliğinde duvarlarla çevrelenmişti. Ve neredeyse bin yıldır ayaktaydı. Ama Mehmet'in bu duvarlara bir cevabı vardı. Osmanlıların askeri üstünlüğü, barutu muhtelif yerlerde ve gelişmiş bir şekilde kullanabilmesinden geliyordu. Fatih Sultan Mehmet komutasındaki 1453'teki İstanbul kuşatması daha önce görülmemiş devasa topların ilk defa kullanılmasına sahne olmuştur. Mehmet'in bu konuda özel emirleri vardı. Önceki toplar, metalden yapılmış kasnaklarla bir araya getirilirdi. Yanan taştan meydana gelen mermiler mancınıktan biraz daha güçlüydü. Yeni üretilen bir top som bronzdan yapılmış bir top mermisini yeterli miktarda barut yardımıyla şaşırtıcı bir güçle fırlatabilirdi.
Mehmet tüm umutlarını toplara bağlamamıştı. 35 metre genişliğindeki Boğaz şehri tümüyle Karadeniz'e bağlıyordu. Burayı kapatabilirse İstanbul onun merhametine kalacaktı. Mehmet geçiti kapamak için stratejik bir noktaya hisar inşa etme gereği duydu. Bunu şehrin muazzam duvarlarının hemen gölgesine inşa etti. Yedi kuleden oluşan ve Rumeli Hisarı adı verilen bu hisarı inşa etmek dört aydan kısa sürdü. Hisar'ın yapımında Sultan Mehmet de kendisi bizzat taş taşımıştır. Hisar'ın yapımı bittikten sonra, Boğaziçi artık O'nun ellerindeydi. Mehmet'in Dur! emrine karşı gelen ilk gemi batırıldı, geminin tayfası esir alındı ve kaptanı duvarın kalesine asıldı. Mehmet'in gemilerinin Haliç'e girmesini önlemek için, Bizans, çelikten bir zincir halatıyla geçiti kapatmıştı. Kuşatılmış şehir 22 Nisan 1453 sabahı dehşetle uyandı. Mehmet'in 70 adet gemisi yağlanmış kızaklarla karadan kaydırılarak Haliç'e inmiş,çelik zinciri aşarak sessizce denizde yüzmekteydi.
100,000'den fazla Osmanlı askeri, Artık Constantinople'un duvarlarının arkasındaydı. Tarihin o güne kadar duymuş olduğu en büyük bombardıman başlamıştı. Neredeyse 1 ay boyunca şehrin 7000 Hristiyan müdafacısı aralıksız ateş altında kaldı. Umutsuzca bekleyen Bizanslılar Avrupada'ki Hristiyanlara yardım çağrısında bulundular. Fakat pek tabiki, 15.yüzyıl Avrupası tümüyle doğudaki bu yükselen Türk tehdidine karşı bir uyum ve ittifaktan yoksundu. O dönem Avrupasında ki krallar kendi aralarındaki askeri ve siyasi sorunlarla meşguldular. Constantinople, savunmasını yalnız yapmak zorundaydı. 29 Mayıs 1453'te Türk ordusu şehrin surlarında gedik açmayı başardı. Birkaç saat içinde Constantinople, artık Osmanlılar'ın ellerindeydi.
Mehmet Han şehre girdi ve doğruca en büyük ödül olan, muhteşem kilise Ayasofya'ya doğru ilerledi. İmparator Justinian tarafından 6.yüzyıl'da yaptırılan kilisenin adı Kutsal Bilgelik anlamına gelmekteydi. Dünyadaki en geniş kapalı alana sahipti.
Şüphesiz gerek diğer Müslüman gruplar gerekse Osmanlılar, birçok kilise görmüşlerdi...Fakat ne onlar ne de başkaları... o güne kadar Ayasofya gibisini görmemiştiler. Hagia Sophia, ya da Türkçe'deki söyleniş biçimiyle; Ayasofya, dünyanın sayılı mimari mucizelerinden ve harikalarından biridir. Tarihteki en geniş ve en yüksek kubbeye sahiptir ve muhteşem altın ve mozaiklerle süslenmiştir... ve kubbesi inanılmazdır. Mehmet için bu büyük bir ödüldü. Artık kilisenin içinde bir Türk sesi yükseliyordu, ve İslam'ın ilk sözleri yankılanmaya başlıyordu ... ''Allahtan başka ilah yoktur. Hz. Muhammed Allah'ın kuludur ve elçisidir.''
Hristiyan aleminin en büyük kilisesi artık bir cami idi. Ayasofya, tüm Osmanlı kubbeli camileri için bir ilham kaynağı olmuştur. Fakat hiçbiri, alan ve genişlik bakımından ona ulaşamamıştır. Ve o artık Fatih Sultan Mehmet'indir. Fatih'in bu zafer haberleri tüm dünyada şok etkisi yapmıştır. Avrupalılar için, bu tam bir felaketti. Ayrıca Constantinople, herşeyden öte; yeni Roma'ydı. Constantine'in başkenti, ve Hristiyan egemenliğin doğudaki sembolüydü. Osmanlı hükümdarları, kendileri için birçok ünvanlar taşımaktaydılar. Han, Türkçe'de 'İmparator'dur... Şahişah, Farsça'da 'kralların kralı'dır... ve Sultan, Arapça'da 'Hükümdar'dır... Fakat şimdi, tüm Bizans İmparatorluğu'nu kontrol altına alarak, Mehmet ve varisleri artık, yeni bir ünvan daha kazandılar... Kutsal Roma İmparatoru. Osmanlılar, batının kapılarına dayanmıştılar ve nihai hedeflerine artık iyice yaklaşmıştılar; tüm Avrupa'nın fethi...
1127 sene kilise, 481 sene de câmi olarak kullanılan Ayasofya, 1934'te müze haline getirildi. Fatih, Enez'i, Galata ve Kefe'yi Osmanlı topraklarına dahil etti. Limni, İmroz, Şemendirek, Taşoz, Bozcaada ve Boğdan'ı ald. Belgrad'ı muhasara ettiği zaman çarpışmaya bizzat katıldı. Alnından ve dizinden ciddi şekilde yaralandı. 1458'de Mora'yı kısmen, bir sene sonra da Sırbistan'ı tamamen aldı. 1461'de Amasra'yı ve İsfendiyar Oğulları Beyliğini Osmanlı topraklarına dahil etti. Trabzon Rum İmparatorluğunu ortadan kaldırdı. 1462'de Romariya, Yayçeve Midilli'yi aldı. 1463 senesinde Papa'nın büyük gayretleri ile toplanan ve savaşa katılan herkesin altı aylık günahının affolunacağı ilân edilen 20 devletin katıldığı bir haçlı ittifakı ile 16 sene savaştı. 1463'de Bosna'yı fethetti ve Hersek'i de tabiiyeti altına aldı. 1466'da Konya ve Karaman'ı aldı. Arnavutluğu tamamen Osmanlı topraklarına kattı. 1470'de Ağrıboz'u aldı. Uzun Hasan'ı Otlukbeli savaşında kesinlikle yendi. Zafer şükranesi olarak kırk bin esiri salıvererek, hürriyetlerine kavuşturdu. 1476'da Boğdan'ı Osmanlı topraklarına kattı. Otuz sene içinde tam yirmibeş seferi bizzat kendisi idare etti. 900.000 bin km² olan topraklarını 2.214.000 km² ye çıkardı. Fatih Sultan Mehmed, Venedikliler tarafından tertiplenen tam ondört suikastten kurtuldu. Son suikastten ise kurtulamadı. Venedikliler, bu büyük hükümdarı, aslen bir yahudi olan Maesto Jakopo isimli bir doktor vasıtasiyle zehirleterek öldürmeye muvaffak oldular. Tarihçi Babinger'e göre bu suikastçı doktor, Yakup Paşa unvanı ile sarayın doktorları arasında bulunuyordu.
1481 Mayısının üçüncü günü yine bir sefere çıkmışken, Gebze'de ordugâhında Perşembe günü vefat etti. Papa, Büyük Hakanın ölümünde tam üç gün üç gece bütün kiliselerin çanlarını çaldırtarak sevinç ayinleri yaptırdı. Fatih 49 sene bir ay beş gün yaşadı. İki imparatorluk, dört krallık ve onbir prenslik yıkan büyük hükümdarın cenaze namazı Fatih Camiinde Şeyh Muslihiddin Mustafa Vefa Efendi Hazretleri kıldırdı. Türbesi Fatih Camii yanındadır.
Fatih, Müslüman Türk Milletine yapmış olduğu büyük hizmetlerle, dünyanın en büyük hükümdarlarından birisi olduğunu isbat etmiştir. İstanbul gibi, cihanın bir incisi olan, bu muhteşem beldeyi Türk Milletine kazandırmıştır. Peygamberimizin müjdesine nail olmuştur. Yapmış olduğu çalışmalar ile memleketinde büyük çapta bir imar hareketini gerçekleştirmiştir. Bugünün üniversitesi olan (Fatih Külliyesi) ni 1470 senesinde tamamlamış, İstanbul'u fethettiği zaman 8 tane kiliseyi camiye çevirmiş, etrafındaki papaz odalarını da medrese yapmıştır. Ayrıca birçok Anadolu kasabasında da medreseler yaptırmıştır.
Mehmet tüm umutlarını toplara bağlamamıştı. 35 metre genişliğindeki Boğaz şehri tümüyle Karadeniz'e bağlıyordu. Burayı kapatabilirse İstanbul onun merhametine kalacaktı. Mehmet geçiti kapamak için stratejik bir noktaya hisar inşa etme gereği duydu. Bunu şehrin muazzam duvarlarının hemen gölgesine inşa etti. Yedi kuleden oluşan ve Rumeli Hisarı adı verilen bu hisarı inşa etmek dört aydan kısa sürdü. Hisar'ın yapımında Sultan Mehmet de kendisi bizzat taş taşımıştır. Hisar'ın yapımı bittikten sonra, Boğaziçi artık O'nun ellerindeydi. Mehmet'in Dur! emrine karşı gelen ilk gemi batırıldı, geminin tayfası esir alındı ve kaptanı duvarın kalesine asıldı. Mehmet'in gemilerinin Haliç'e girmesini önlemek için, Bizans, çelikten bir zincir halatıyla geçiti kapatmıştı. Kuşatılmış şehir 22 Nisan 1453 sabahı dehşetle uyandı. Mehmet'in 70 adet gemisi yağlanmış kızaklarla karadan kaydırılarak Haliç'e inmiş,çelik zinciri aşarak sessizce denizde yüzmekteydi.
100,000'den fazla Osmanlı askeri, Artık Constantinople'un duvarlarının arkasındaydı. Tarihin o güne kadar duymuş olduğu en büyük bombardıman başlamıştı. Neredeyse 1 ay boyunca şehrin 7000 Hristiyan müdafacısı aralıksız ateş altında kaldı. Umutsuzca bekleyen Bizanslılar Avrupada'ki Hristiyanlara yardım çağrısında bulundular. Fakat pek tabiki, 15.yüzyıl Avrupası tümüyle doğudaki bu yükselen Türk tehdidine karşı bir uyum ve ittifaktan yoksundu. O dönem Avrupasında ki krallar kendi aralarındaki askeri ve siyasi sorunlarla meşguldular. Constantinople, savunmasını yalnız yapmak zorundaydı. 29 Mayıs 1453'te Türk ordusu şehrin surlarında gedik açmayı başardı. Birkaç saat içinde Constantinople, artık Osmanlılar'ın ellerindeydi.
Mehmet Han şehre girdi ve doğruca en büyük ödül olan, muhteşem kilise Ayasofya'ya doğru ilerledi. İmparator Justinian tarafından 6.yüzyıl'da yaptırılan kilisenin adı Kutsal Bilgelik anlamına gelmekteydi. Dünyadaki en geniş kapalı alana sahipti.
Şüphesiz gerek diğer Müslüman gruplar gerekse Osmanlılar, birçok kilise görmüşlerdi...Fakat ne onlar ne de başkaları... o güne kadar Ayasofya gibisini görmemiştiler. Hagia Sophia, ya da Türkçe'deki söyleniş biçimiyle; Ayasofya, dünyanın sayılı mimari mucizelerinden ve harikalarından biridir. Tarihteki en geniş ve en yüksek kubbeye sahiptir ve muhteşem altın ve mozaiklerle süslenmiştir... ve kubbesi inanılmazdır. Mehmet için bu büyük bir ödüldü. Artık kilisenin içinde bir Türk sesi yükseliyordu, ve İslam'ın ilk sözleri yankılanmaya başlıyordu ... ''Allahtan başka ilah yoktur. Hz. Muhammed Allah'ın kuludur ve elçisidir.''
Hristiyan aleminin en büyük kilisesi artık bir cami idi. Ayasofya, tüm Osmanlı kubbeli camileri için bir ilham kaynağı olmuştur. Fakat hiçbiri, alan ve genişlik bakımından ona ulaşamamıştır. Ve o artık Fatih Sultan Mehmet'indir. Fatih'in bu zafer haberleri tüm dünyada şok etkisi yapmıştır. Avrupalılar için, bu tam bir felaketti. Ayrıca Constantinople, herşeyden öte; yeni Roma'ydı. Constantine'in başkenti, ve Hristiyan egemenliğin doğudaki sembolüydü. Osmanlı hükümdarları, kendileri için birçok ünvanlar taşımaktaydılar. Han, Türkçe'de 'İmparator'dur... Şahişah, Farsça'da 'kralların kralı'dır... ve Sultan, Arapça'da 'Hükümdar'dır... Fakat şimdi, tüm Bizans İmparatorluğu'nu kontrol altına alarak, Mehmet ve varisleri artık, yeni bir ünvan daha kazandılar... Kutsal Roma İmparatoru. Osmanlılar, batının kapılarına dayanmıştılar ve nihai hedeflerine artık iyice yaklaşmıştılar; tüm Avrupa'nın fethi...
1127 sene kilise, 481 sene de câmi olarak kullanılan Ayasofya, 1934'te müze haline getirildi. Fatih, Enez'i, Galata ve Kefe'yi Osmanlı topraklarına dahil etti. Limni, İmroz, Şemendirek, Taşoz, Bozcaada ve Boğdan'ı ald. Belgrad'ı muhasara ettiği zaman çarpışmaya bizzat katıldı. Alnından ve dizinden ciddi şekilde yaralandı. 1458'de Mora'yı kısmen, bir sene sonra da Sırbistan'ı tamamen aldı. 1461'de Amasra'yı ve İsfendiyar Oğulları Beyliğini Osmanlı topraklarına dahil etti. Trabzon Rum İmparatorluğunu ortadan kaldırdı. 1462'de Romariya, Yayçeve Midilli'yi aldı. 1463 senesinde Papa'nın büyük gayretleri ile toplanan ve savaşa katılan herkesin altı aylık günahının affolunacağı ilân edilen 20 devletin katıldığı bir haçlı ittifakı ile 16 sene savaştı. 1463'de Bosna'yı fethetti ve Hersek'i de tabiiyeti altına aldı. 1466'da Konya ve Karaman'ı aldı. Arnavutluğu tamamen Osmanlı topraklarına kattı. 1470'de Ağrıboz'u aldı. Uzun Hasan'ı Otlukbeli savaşında kesinlikle yendi. Zafer şükranesi olarak kırk bin esiri salıvererek, hürriyetlerine kavuşturdu. 1476'da Boğdan'ı Osmanlı topraklarına kattı. Otuz sene içinde tam yirmibeş seferi bizzat kendisi idare etti. 900.000 bin km² olan topraklarını 2.214.000 km² ye çıkardı. Fatih Sultan Mehmed, Venedikliler tarafından tertiplenen tam ondört suikastten kurtuldu. Son suikastten ise kurtulamadı. Venedikliler, bu büyük hükümdarı, aslen bir yahudi olan Maesto Jakopo isimli bir doktor vasıtasiyle zehirleterek öldürmeye muvaffak oldular. Tarihçi Babinger'e göre bu suikastçı doktor, Yakup Paşa unvanı ile sarayın doktorları arasında bulunuyordu.
1481 Mayısının üçüncü günü yine bir sefere çıkmışken, Gebze'de ordugâhında Perşembe günü vefat etti. Papa, Büyük Hakanın ölümünde tam üç gün üç gece bütün kiliselerin çanlarını çaldırtarak sevinç ayinleri yaptırdı. Fatih 49 sene bir ay beş gün yaşadı. İki imparatorluk, dört krallık ve onbir prenslik yıkan büyük hükümdarın cenaze namazı Fatih Camiinde Şeyh Muslihiddin Mustafa Vefa Efendi Hazretleri kıldırdı. Türbesi Fatih Camii yanındadır.
Fatih, Müslüman Türk Milletine yapmış olduğu büyük hizmetlerle, dünyanın en büyük hükümdarlarından birisi olduğunu isbat etmiştir. İstanbul gibi, cihanın bir incisi olan, bu muhteşem beldeyi Türk Milletine kazandırmıştır. Peygamberimizin müjdesine nail olmuştur. Yapmış olduğu çalışmalar ile memleketinde büyük çapta bir imar hareketini gerçekleştirmiştir. Bugünün üniversitesi olan (Fatih Külliyesi) ni 1470 senesinde tamamlamış, İstanbul'u fethettiği zaman 8 tane kiliseyi camiye çevirmiş, etrafındaki papaz odalarını da medrese yapmıştır. Ayrıca birçok Anadolu kasabasında da medreseler yaptırmıştır.
FATİH SULTAN MEHMED HAN (1451 – 1481)
Tuğrası: Tıklayınız
Babası: İkinci Sultan Murad
Annesi: Huma Hatun
Doğumu: 29 Mart 1432
Vefatı: 3 Mayıs 1481
Saltanatı: 1451 – 1481 (30) sene
Harita: Fatih Sultan Mehmet Han'ın ölümünde Osmanlı sınırları
İSTANBUL'UN FETHİ
5. yüzyılın ortalarında Osmanlı İmparatorluğu, Anadolu olarak bilinen bugünkü Türkiye topraklarından, Balkanların derinliklerine kadar yayılmışlardı. Kritik bir yer hariç "İstanbul". Asya'ya giden tüm yollara hakim olan ve Batı Avrupa'nın en uzak köşelerine uzanan hakimiyet alanlarının tam ortasında tüm azametiyle duran İstanbul Osmanlı Sultanlarını kızdırıyordu. Tüm Dünya'daki en güçlü, en zengin ve en çekici şehir olan başkent İstanbul, ölmekte olan ama henüz tükenmemiş Bizans'ın (Doğu Roma İmparatorluğu) elindeydi. Osmanlılar için, İstanbul'un stratejik ve ekonomik olarak büyük önemi vardı. Sembolik değeri ise hepsinden önemliydi. Bu şehir Doğu topraklarında, Hristiyanlığın temsiliydi.
İstanbul'un Müslümanlar tarafından yönetileceği Hz. Muhammed tarafından müjdelenmişti. Osman'dan başlayarak her Osmanlı yöneticisi bu şehri ele geçirmek istedi ama o devamlı sağlam bir şekilde Hristiyanların elindeydi. Sonra, fetih tutkusu inkar edilemeyecek bir Sultan başa geçti Sultan ikinci Mehmed. Tarih onu İstanbul'un fethiyle onurlandırdı; bu da ona Fatih Sultan Mehmet ünvanını kazandırdı. Saltanatı başladığında yalnızca 12 yaşındaydı ama zaten Osmanlı politikasında deneyimli bir kişiydi. Güç karşısında tehdit olan her şeyi yok etmek için üvey kardeşini boğdurtmalıydı. İmparatorluk ve İslamın sağlıklı bir şekilde yayılması ve ona hanedanlık tarafından önderlik edilmesi, daima her şeyden önemliydi, aileden bile. İmparatorluğun bölünmesini engellemek için, ki bu daha önceki Türk devletlerinde ve İslam dünyasında vuku bulmuştur, genç bir adam babasının ölümünden sonra sultan olduğu zaman diğer bütün kardeşleri yok etmek zorundadır. Bu, imparatorluğun parçalanmasını engellemiştir. Acımasızca olabilir, ama Hanedanın ve İslamın devamı için bu gerekliydi ve işe yaramıştı; Fatih Sultan Mehmed Han'dan sonra Osmanlı topraklarında taht kavgasının kardeşler arasında engellenmesi İmparatorluğun devamının sağlanması için kardeş katli vacip kılınmıştı.
Âlim, şâir ve sanatkârları toplar ve onlarla sohbetten çok hoşlanırdı. İlginç ve bilinmedik konular hakkında makaleler yazdırır ve bunları incelerdi. Hocalığını da yapmış olan Akşemseddin, Fatih Sultan Mehmed'in en çok deger verdigi âlimlerden biridir. Fatih Sultan Mehmed, okumayı çok severdi. Farsça ve Arapça'ya çevrilmiş olan felsefî eserler okurdu. 1466 yılında Batlamyos Haritasını yeniden tercüme ettirip, haritadakı adları Arap harfleriyle yazdırdı.
Bilimsel sorunlarda, hangi din ve mezhebe mensup olursa olsun bilginleri korur onlara eserler yazdırırdı. Bilime büyük önem veren Fatih Sultan Mehmed, yabancı ülkelerdeki büyük bilginleri İstanbul'a getirtti. Nitekim Astronomi bilgini Ali Kusçu, kendi döneminde İstanbul'a geldi. Ünlü ressam Bellini'yi de İstanbul'a davet ederek kendi resmini yaptırdı.
Fatih Sultan Mehmed, 1481 yılına kadar hükümdarlık yaptı ve bizzat yirmi beş sefere katıldı. Azim ve irade sahibiydi. Temkinli ve verdigi kararları kesinlikle uygulayan bir kişiliği vardı. Gayet soğukkanlı ve cesurdu. Eşsiz bir kumandan ve idareci idi. Yapacağı işler hususunda, en yakınlarına bile hiç birşey sızdırmazdı. Devlet yönetiminde oldukça sertti. Savaşlarda çok cesur olur, bozgunu önlemek için ileri atılarak askerleri savaşa teşvik ederdi.
20 yaşında Osmanlı Padişahı olan Sultan İkinci Mehmed, İstanbul'u fethedip 1100 yıllık Doğu Roma İmparatorlugu'nu ortadan kaldırarak Fatih ünvanını aldı. Hz. Muhammed'in hadisi şerifinde müjdelediği İstanbul'un fethini gerçekleştiren büyük komutan olmayı da başaran Fatih Sultan Mehmed, yüksek yeteneği ve dehasıyla dost ve düşmanlarına gücünü kabul ettirmiş bir Türk hükümdarıydı. Ortaçag'ı kapatıp, yeniçag'ı açan Cihan hükümdarı Fatih Sultan Mehmed.
Babası: İkinci Sultan Murad
Annesi: Huma Hatun
Doğumu: 29 Mart 1432
Vefatı: 3 Mayıs 1481
Saltanatı: 1451 – 1481 (30) sene
Harita: Fatih Sultan Mehmet Han'ın ölümünde Osmanlı sınırları
İSTANBUL'UN FETHİ
5. yüzyılın ortalarında Osmanlı İmparatorluğu, Anadolu olarak bilinen bugünkü Türkiye topraklarından, Balkanların derinliklerine kadar yayılmışlardı. Kritik bir yer hariç "İstanbul". Asya'ya giden tüm yollara hakim olan ve Batı Avrupa'nın en uzak köşelerine uzanan hakimiyet alanlarının tam ortasında tüm azametiyle duran İstanbul Osmanlı Sultanlarını kızdırıyordu. Tüm Dünya'daki en güçlü, en zengin ve en çekici şehir olan başkent İstanbul, ölmekte olan ama henüz tükenmemiş Bizans'ın (Doğu Roma İmparatorluğu) elindeydi. Osmanlılar için, İstanbul'un stratejik ve ekonomik olarak büyük önemi vardı. Sembolik değeri ise hepsinden önemliydi. Bu şehir Doğu topraklarında, Hristiyanlığın temsiliydi.
İstanbul'un Müslümanlar tarafından yönetileceği Hz. Muhammed tarafından müjdelenmişti. Osman'dan başlayarak her Osmanlı yöneticisi bu şehri ele geçirmek istedi ama o devamlı sağlam bir şekilde Hristiyanların elindeydi. Sonra, fetih tutkusu inkar edilemeyecek bir Sultan başa geçti Sultan ikinci Mehmed. Tarih onu İstanbul'un fethiyle onurlandırdı; bu da ona Fatih Sultan Mehmet ünvanını kazandırdı. Saltanatı başladığında yalnızca 12 yaşındaydı ama zaten Osmanlı politikasında deneyimli bir kişiydi. Güç karşısında tehdit olan her şeyi yok etmek için üvey kardeşini boğdurtmalıydı. İmparatorluk ve İslamın sağlıklı bir şekilde yayılması ve ona hanedanlık tarafından önderlik edilmesi, daima her şeyden önemliydi, aileden bile. İmparatorluğun bölünmesini engellemek için, ki bu daha önceki Türk devletlerinde ve İslam dünyasında vuku bulmuştur, genç bir adam babasının ölümünden sonra sultan olduğu zaman diğer bütün kardeşleri yok etmek zorundadır. Bu, imparatorluğun parçalanmasını engellemiştir. Acımasızca olabilir, ama Hanedanın ve İslamın devamı için bu gerekliydi ve işe yaramıştı; Fatih Sultan Mehmed Han'dan sonra Osmanlı topraklarında taht kavgasının kardeşler arasında engellenmesi İmparatorluğun devamının sağlanması için kardeş katli vacip kılınmıştı.
Âlim, şâir ve sanatkârları toplar ve onlarla sohbetten çok hoşlanırdı. İlginç ve bilinmedik konular hakkında makaleler yazdırır ve bunları incelerdi. Hocalığını da yapmış olan Akşemseddin, Fatih Sultan Mehmed'in en çok deger verdigi âlimlerden biridir. Fatih Sultan Mehmed, okumayı çok severdi. Farsça ve Arapça'ya çevrilmiş olan felsefî eserler okurdu. 1466 yılında Batlamyos Haritasını yeniden tercüme ettirip, haritadakı adları Arap harfleriyle yazdırdı.
Bilimsel sorunlarda, hangi din ve mezhebe mensup olursa olsun bilginleri korur onlara eserler yazdırırdı. Bilime büyük önem veren Fatih Sultan Mehmed, yabancı ülkelerdeki büyük bilginleri İstanbul'a getirtti. Nitekim Astronomi bilgini Ali Kusçu, kendi döneminde İstanbul'a geldi. Ünlü ressam Bellini'yi de İstanbul'a davet ederek kendi resmini yaptırdı.
Fatih Sultan Mehmed, 1481 yılına kadar hükümdarlık yaptı ve bizzat yirmi beş sefere katıldı. Azim ve irade sahibiydi. Temkinli ve verdigi kararları kesinlikle uygulayan bir kişiliği vardı. Gayet soğukkanlı ve cesurdu. Eşsiz bir kumandan ve idareci idi. Yapacağı işler hususunda, en yakınlarına bile hiç birşey sızdırmazdı. Devlet yönetiminde oldukça sertti. Savaşlarda çok cesur olur, bozgunu önlemek için ileri atılarak askerleri savaşa teşvik ederdi.
20 yaşında Osmanlı Padişahı olan Sultan İkinci Mehmed, İstanbul'u fethedip 1100 yıllık Doğu Roma İmparatorlugu'nu ortadan kaldırarak Fatih ünvanını aldı. Hz. Muhammed'in hadisi şerifinde müjdelediği İstanbul'un fethini gerçekleştiren büyük komutan olmayı da başaran Fatih Sultan Mehmed, yüksek yeteneği ve dehasıyla dost ve düşmanlarına gücünü kabul ettirmiş bir Türk hükümdarıydı. Ortaçag'ı kapatıp, yeniçag'ı açan Cihan hükümdarı Fatih Sultan Mehmed.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)