Sağlık etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Sağlık etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

10 Ocak 2013 Perşembe

Karbon Monoksit Zehirlenmesi – Soba zehirlenmesi

0 yorum | Devamını Oku...

Karbon monoksit gazının yol açtığı zehirlenme. Karbon monoksit zehirlenmesine sık rastlanır. Bu gaz, %6-%12 arasında değişen oranlarda havagazında bulunur. Bundan başka odun, kömür, petrol ve petrol türevlerinin bütün tamamlanmamış yanmalarından da karbon monoksit gazı elde edilir.
Karbon monoksit zehirlenmesi kaza ile ya da intihar amacı ile meydana gelir. Kaza ile meydana gelen karbon monoksit zehirlenmelerinin başlıca nedenleri, havagazı borularında aşınma sonucu meydana gelen çatlaklardan ya da tesadüfen açık bırakılmış havagazı musluklarından gaz sızmasıyla dar ve az havalandırılmış odalarda havayı iyi çekmeyen soba ve şömine yakılmasıdır. Bazen de toprak altındaki havagazı borularında çatlamalar meydana gelir. Bunun sonucu bu çatlaklardan gaz kaçağı olur. Havagazı toprak altındaki katmanlardan geçerken süzüldüğünden kokusunu da kaybeder. Bu tür havagazı zehirlenmelerinde havagazının kendine özgü kokusu yok olduğundan korunma olanağı yok gibidir.
Karbon monoksit gazının zehirleyici bir nitelik taşıyabilmesi için havada ulaşması gereken miktarlar vardır. Karbon monoksit havada %0,02 oranında bulunursa zehirli değildir. Bu miktar %0,5 olursa zehirleyici nitelikle bilinir; fakat bu oran öldürücü değildir. Havada %1 oranında bulunan karbon monoksit insanı yavaş yavaş öldürür. Oran %0,10′a ulaşırsa kısa zamanda insanı öldürür; bu havanın solunmasından aşağı yukarı yarım saat sonra ölüm meydana gelir.
Karbon monoksitin zehirleyici özelliği, bu gazın akciğer peteklerinde, büyük bir kolaylıkla kandaki hemoglobin ile birleşerek karboksihemoglobin adı verilen dayanıklı bir bileşik meydana getirmesinden ileri gelir. Karbon monoksit ile birleşmiş olan hemoglobin artık vücuttaki işlevini yapamaz, yani havadaki oksijeni hemoglobin şeklinde akciğerde tutamaz ve oksijeni bütün dokulara iletemez.
İvegen karbon monoksit zehirlenmesinden meydana gelen ölüm, soluk tıkanımı (boğulma) ile meydana gelen ölüme benzer. Fakat bu boğulma, solunum darlığı, boğazı sıkılarak boğulma, asılarak boğulma, suda boğulma gibi bir dış boğulma değildir. Dış boğulma havanın ve havada %21 oranında bulunan oksijenin akciğer petekleri içine varamaması sonucudur. Karbon monoksit zehirlenmesi ise bir iç boğulmadır. İç boğulma olayında, akciğer peteklerinde kandaki hemoglobin ile birleşmek için oksijen bulunmakla birlikte bu oksijen kana karışamaz. Karbon monoksit ile birleşmek hemoglobine daha uygun gelir. Bu nedenle oksijeni almaz, karbon monoksit ile birleşmek yerine, akciğerlerdeki oksijeni alıp çeşitli dokulara iletmek gibi zor bir görev hemoglobin için daha güçtür.
İvegen karbon monoksit zehirlenmesinin belirtileri her kişiye göre değişir. Çok duyarlı kişilerle bu zehirli gazı %0,10′dan daha yüksek yoğunlukta soluyanlarda ölüm birkaç dakika içinde ya da hemen, yukarıda açıklanan boğulma mekanizmasına göre meydana gelir.
Zehirlenme hallerinin büyük bir kısmında aşağıdaki gelişme görülür. İlk evrede genel bir halsizlik, şiddetli baş ağrıları, yüze kan akımı ve yüzün kızarması, kulaklarda uğultular, baş dönmeleri, bulantı ve kusma gibi belirtiler görülür.
İkinci evrede ise özellikle bacaklardaki kaslarda yorgunluk, nabız ve kalp atışlarının zayıflaması ve ritimlerini kaybetmesi, tansiyonun düşmesi, solunum güçlüğü, göğüs ve karın derisi üzerinde beliren kırmızı lekeler, eklem uçlarının soğuması, uyku hali, zaman zaman komaya kadar varan beyin uyuşukluğu gibi yozlaşmalar ortaya çıkar. Eğer ilk yardım vakit geçirmeden ya da solunan karbon monoksit vücuttaki öldürücü dozuna ulaşmadan uygulanırsa, hasta kurtulur. Bu durumda bir üçüncü evre oluşur. Bu evre bilincin yerine gelmesi, yani koma halinin yok olması kesikli olarak ortaya çıkan çırpınma krizleri, bulantı, kusma ile belirlenir. Üçüncü evre sonunda, geçici bir zaman için önemli bir bellek yitimi de görülebilir. İyileşme yavaş yavaş olur.
Öldürücü zehirlenme hallerinde kandaki tüm hemoglobinin %6570′i karbon monoksitle birleşir; karboksihemoglobin oluşunca da ölüm olur. Başka bir deyişle oksijeni akciğerlerde oksihernoglobin şeklinde tutarak, insan organizmasının çeşitli dokularına iletecek olan kandaki hemoglobin miktarı toplam hemoglobin miktarının %3035′ine düşerse ölüm meydana gelir. Bu nedenle %6570 oranına öldürücü zehirlenme katsayısı adı verilir.
Karbon monoksit zehirlenmelerinde hekim gelene kadar mutlaka ilk yardım tedavisi yapılmalıdır. Zehirlenmiş kimse hiç zaman kaybetmeden açık havaya çıkarılmalı; daha uygun koşullar altında temiz hava solunması için elbiseleri çıkarılmalı ve solunum yollarının daima açık olması sağlanmalıdır. Yapay solunum ve aynı anda oksijen verme işlemi dokuların ölmemesi için yapılır. Gerek yapay solunum gerekse oksijen verme uzun zaman hatta saatlerce yapılmalıdır. Çünkü hasta çoğu kez kurtulacağı umutlarının tümüyle yitirildiği sırada kendine gelebilir.
Kalbi güçlendirici ilaçların şırınga edilmesi kalbi ve kan dolaşımını uyarır, bunların yozlaşmasını önler. Göğüs ve yüz soğuk su ile yıkanır. Ayrıca hastaya sirke, amonyak buharı gibi keskin kokulu maddeler koklatılır. Hastanın zehirli kanı alınıp, bunun yerine temiz kan verilir. Kan değiştirme çok yararlı sonuçlar doğurmakla birlikte hastane dışında uygulanması mümkün değildir. Bu nedenle doktor bu işlemi önerdiğinde hastayı hastaneye kaldırmak gerekir.
Karbon monoksitten meydana gelen süreğen zehirlenmelere okskarbonizm adı verilir. Bu tür karbon monoksit zehirlenmesine özellikle kömürle işleyen fırınlarda, kömür ocaklarında, kömürle beslenen yüksek fırınlarda, havagazı tesislerinde çalışan işçilerde ve gaz motoru ile çalışan taşıtların sürücülerinde rastlanır.
Süreğen karbon monoksit zehirlenmesinin başlıca belirtileri, şiddetli bir kansızlık şeklin de ortaya çıkar. Çünkü alyuvarlardaki hemoglobinle birleşen karbon monoksit alyuvarları tahrip eder. Bundan başka süreğen karbon monoksit zehirlenmelerinde aşırı bir zayıflama, şiddetli baş ağrısı, sinirsel ve ruhsal bozukluklar görülür. Süreğen karbon monoksit zehirlenmelerinde ilk yapılacak iş, zehirlenen kimseyi iş yerinden uzaklaştırmaktır. Bundan sonra kansızlığa karşı gerekli tedavi uygulanır ve hastaya organizmayı düzelten ilaçlar verilir.

Soba zehirlenmesine karşı 10 altın kural

0 yorum | Devamını Oku...

Ülkemizde her yıl yüzlerce kişi soba zehirlenmesinden hayatını kaybediyor. Oysaki çok basit önlemlerle bunun önüne geçilebilir. İşte küçük ama etkili olacak hayat kurtaran öneriler:




Ülkemizde her yıl özellikle kış aylarında yüzlerce kişi sobadan sızan karbon monoksitgazı nedeniyle zehirlenerek hayatını kaybediyor. Yalnızca geçtiğimiz hafta Gaziantep'te 1 kişi ve Eskişehir'de aynı aileden 3 kişi zehirlenme sonucu hayatını kaybetti. 

Tüm uyarılara rağmen her yıl hidrokarbon (HC) içeren fosil yakıtların (kömür, petrol, doğal gaz vs) bilinçsizce yakılmasından kaynaklanan zehirlenmelere bağlı ölüm sayısı artmakta. Yetkililer havaların soğuması ve özellikle lodosun etkili olduğu günlerde vatandaşların soba zehirlenmelerine karşı dikkatli ve tedbirli olmalarını istiyor. Vatandaşlara soba seçiminden yakma biçimlerine, LPG'li ısınma araçlarının kuruluşundan baca temizliğine kadar alması gereken önlemlere uymaları konusunda uyarılar yapılıyor.
Doğalgazın kullanılmadığı Anadolu'nun birçok kentinde sobayla ısınma çok yaygın olarak kullanılan bir yöntem. Soba yakımı doğu yapılmadığında zehirlenme ve yaralanma gibi istenmeyen sonuçlar doğuruyor. Havaların soğumasıyla birlikte, yanlış soba seçimi, soba yakımı ve boruların eksik izolasyonu nedeniyle üzücü olayların yaşanmaması için vatandaşların dikkat etmesi gerekiyor. 

Soba zehirlenmeleri nedeniyle birçok vatandaş hayatını kaybettiğini belirten yetkililer söz konusu üzücü olayların yaşanmaması için vatandaşları soba kullanımı konusunda uyardı. Zehirlenme durumlarında hasta bulunduğu yerden temiz havalı bir yere taşınmalı ve hemen suni solunum yaptırılmalı. Hasta vakit kaybetmeden en yakın sağlık kuruluşuna götürülmeli.
Kışın soba faciası yaşamamak için şu uyarıları dikkate alın:
1- Tekniğine uygun imalatı, temizliği ve bakımı yapılmayan bacalar zehirlenmelere ve yangınlara neden olur. Bacalar, kömür gibi fazla miktarda is bırakan yakıt kullanıldığı takdirde 2 ayda bir, diğer yakıtlar (sıvı ve gaz gibi) kullandığı takdirde ise 3 ayda bir temizlettirilmeli. 
 2-Kullanılan yakıtın standartlara uygunluğu kontrol edilmeli. İzin belgesi olmayan satıcılardan kömür alınmamalı. 
3- Yatmadan önce sobaya kesinlikle yakıt konulmamalı. 
4-Binaların yangından korunması yönetmeliklerine mutlaka uyulmalı. 
5-Baca gazlarının soğumasını azaltmak, baca tepmesini önlemek ve hava şartlarının etkisini azaltmak için bacalar yalıtılmalı veya baca duvarı et kalınlığı en az 10 cm. olmalı. 6-Bacalara, yağmur suları, kuşlar, ağaç yaprakları vb maddelerin girmesini engellemek için mutlaka başlık kullanılmalı. 
7-Soba tutuşturulurken yakıtın üstten yanması sağlanmalı, böylece soba içinde ortaya çıkan zehirli gazlar yanarak sobayı terk ederler. 
8-Şofben zehirlenmeleri genellikle gaz kaçaklarından değil, yeterli havalandırma yapılmayan yerlerde, oksijen oranının düşmesi sonucunda karbonmonoksit oranının yükselmesiyle gerçekleştiği için şofbenin kullanıldığı yere sürekli temiz hava girmesi sağlanmalı. 
9-Bacalar yatak odalarından, merdiven sahanlığından, bina girişlerinden, havalandırma boşluklarından, çatı arasından, banyo ve tuvaletten geçirilmemeli. 10-Gece yatarken soba kesinlikle açık bırakılmamalı.

Neden lodosta soba zehirlenmesi daha çok oluyor
Türkiye'de Güneybatıdan esen lodos, güneyden estiği için genellikle sıcak hava taşıyan bir rüzgârdır. Dumanın yükselme hızı, dumanın sıcaklığı ile etrafını saran havanın sıcaklığı arasındaki farka bağlıdır. Diğer bir deyişle, bacadan çıkan duman ve gazlar kendilerini soğuk bir ortamda bulduklarında hızla yükselebilirler. Sıcak bir rüzgâr olan lodos, dış ortam sıcaklığını arttırdığı için sadece sobayı boğmaz aynı zamanda bacanın çekiş gücünü de büyük ölçüde azaltır.
Zaman

Soba zehirlenmesi nasıl olur

0 yorum | Devamını Oku...

Uzmanlar, kış öncesi kömür sobasından kaynaklanan karbonmonoksit zehirlenmelerine karşı vatandaşları uyardı.



Havaların soğuması ile birlikte sobalardan sızan gazın ölümlere sebep olduğunu ifade eden uzmanlar, soba yakılırken dikkat edilmesi gereken hususları sıraladı. Uzmanlara göre, sobanın kurulmasında dikkat edilmesi gereken hususlardan biri boruların kısa tutulması. Hava çekişini zayıflatmamak için boru baca içine fazla sokulmamalı. İyi yanma için baca temiz olmalı ve çıkan gazların dağılabilmesi için en yakın binadan 6 metre uzaklıkta yer almalı.

Yılda en az bir kere temizlenmesi gereken bacalarda, zehirli gazların oda içine gitmesini önlemek için rüzgara göre yön değiştiren kapak kullanılmasında yarar var. Borularda en az iki dirsek olmalı, üzerlerinde de çatlak bulunmamalı. Verimli yanma için sobaların günlük temizlenmesi, yatarken yanmakta olan kömüre ilave konulmaması önemli.

Kömürün tam yanmasını sağlamak açısından kullanılan kömüre uygun soba seçilmeli. Özellikle uçucu madde içeriği az ithal kömürler alttan yakılmalı. Yerli kömürler ise üstten tutuşturulmalıdır. Sobalardan sızan karbonmonoksit gazından zehirlenmemek için kaliteli kömür kullanımına, baca temizliğine, gece yanan soba üzerine kömür atmamaya ve lodoslu havalarda soba yakmamaya dikkat edilmeli.

KALİTELİ KÖMÜR KULLANIN

Vatandaşların kömür alırken de dikkat etmesi gerekiyor. Kömür satın alırken kül ve kükürt oranına, nem miktarına ve kalorisine dikkat edilmeli. Nemi yüksek, kalorisi düşük kömürler verimsiz olduğu için tercih edilmemeli. Çünkü kömürdeki nem miktarı artıkça yanma sonucu açığa çıkan ısı miktarı azalır. Satın alınan kömürün nemine mutlaka dikkat edilmeli. Kül ve nem oranı yüksek iki ton kalitesiz kömür yerine, kalorisi yüksek bir ton kömürle ısınmak mümkün. Kalori değeri yerli kömür için en az 4 bin kilokalori, ithal kömürde ise 6 bin kilokalori olmalı.

İHA

Soba Zehirlenmesi

0 yorum | Devamını Oku...
Karbon monoksit renksiz, tatsız, kokusuz, yanıcı, zehirli bir gazdır. Duvarlardan bile sızabilir. Vücuda solunum yolu ile girer. Karbon monoksit vücutta parçalanmaz, solunum yoluyla dışarı atılır. Karbon monoksit zehirlenmeleri sıklıkla kapalı bir ortamda meydana gelen yanma sırasında olur (bacası çekmeyen şofben, soba, ocak gibi) ayrıca karbon monoksidin kullanıldığı veya üretildiği iş kollarında da meydana gelebilir. Solunum zehiri olan karbon monoksitle meydana gelen zehirlenmelerde kısa süre içerisinde tıbbi müdahele yapılmazsa, zehirlenemeler ölümle sonlanabilir.
Tehlike kaynakları
- Kapalı ortamda meydana gelen yanmalar (açık ocaklar, bacası çekmeyen soba - şofbenler, bacasız gaz sobaları gibi).
- Isıtma amacıyla kullanılan her tür soba ve ocakta (havagazlı, linyitli, kok kömürlü v.b.) yanma sırasında oluşur.
- Karbon monoksit, havagazı ve jeneratör gazlarının bileşiminde bulunur. Ayrıca kokhane gazlarında, yangın ve patlamalarda çıkan dumanlarda vardır.
- Motorların ekzos gazlarında vardır (benzinli motorlarda çok, di esel motorlarında daha az.). Özellikle kapalı garaj, park binaları, feribotlar, motor onarım ve bakım işlikleri bu bakımdan tehlikelidir. Ayrıca:
- Yanlış yapılmış ve defektli her tür ısıtma sistemleri,
- Açık ocaklar,
- Karbon monoksitli gazların üretimi, dağılımı, kullanımı,
- Tünel, maden ocağı gibi yerlerdeki yangın ve patlamalar,
- Kimya endüstrisinde karbon monoksit kullanılan işlemler, başlıca tehlike kaynaklarıdır.
Etki Şekli
Karbon monoksidin zehirli etkisi hemoglobine (Hb) (kanda oksijen taşıyan eritrositlerin (kırmızı kan hücrelerinin) içeriğinde bulunan bir madde) oksijene göre çok daha fazla bağlanmasından kaynaklanır. Ortaya çıkan karboksihemoglobin (CO-Hb) hipoksemiye neden olur. Bu birleşme geri dönüşümlüdür, yani ayrılabilir.
Karbon monoksidin hemoglobine olan bağlanma kapasitesi, oksijeninkinden ortalama 300 kez daha güçlüdür. CO-Hb bileşiminin tüm vücut genelindeki durumu zehirlenmenin derecesini belirler. Bu da şu etkenlere bağlıdır:
- Soluk alma havasındaki CO konsantrasyonu,
- Solunum dakika hacmi, etki süresi,
- Hemoglobin miktarı.
Zehirlenme (Akut)
Hemoglobinin % 20si CO-Hbe dönüştükten sonra belirtiler giderek şiddetlenir:
- başağrısı
- baş dönmesi
- bulantı, kusma,
- taşikardi ve kan basıncı yükselmesi,
- bazen pektanjinöz yakınmalar,
- kulak çınlaması,
- dalgınlık,
- genel bitkinlik,
- apati,
- bazen kas kranpları,
- cildde kiraz kırmızısı renk,
- bilinç kaybı (% 50 CO-Hb oluşumunda),
- Ölüm (% 60-70 CO-Hb oluşumunda)
Kronik Sağlık Bozukluğu
Düşük miktarlarda uzun süre maruziyete bağlı zararları öncelikle merkezi sinir sistemi ve kalpte ortaya çıkar.Dar anlamda kronik karbon monoksit zehirlenmesi tartışmalıdır. Ne var ki, yinelenen, az miktarda, ancak uzun süreli maruziyetlerde, psikolojik ve sinirsel bozukluklar ortaya çıkmaktadır. Akut zehirlenmelerinin bıraktığı sekeller de bunlara katılabilir.
- Uyku, bellek bozuklukları, parkinsonizm,
- görme ve konuşma bozuklukları,
- kalpte aritmiler, miyokard zararları.
Özel Laboratuvar Testleri
Kanda karboksihemoglobin (normalde kandaki Hbnin % 1i COHbdir, sigara içenlerde % 10a kadar saptanabilir, tolere edilebilen üst sınır: % 20, eksitus: % 60-70)
Solunum (dışarı verilen) havasında karbon monoksit.
İlk Yardım
- kazada yerinden uzaklaştırma, temiz havaya çıkarılmalıdır
- suni solunum,
- gerekirse entubasyon,
- oksijen verilir
- solunum ve dolaşıma yardımcı ilaçalr verilir,
- hasta sıcak tutulmalıdır.
Suni solunum ve gerekirse kalp masajı uzun süre yapılmalıdır.
Karbon monoksitle ilgili bazı teknik bilgiler:
Formülü : CO
Rölatif Molekül ağırlığı : 28,1
Kaynama noktası : -191,5C
Ergime noktası; : -205°C
Yoğunluk (0°C) : 1,25 g/It.
Buhar yoğunluğu (hava = 1) : 0,97
MAK değeri: 50 ppm (sm3/m3)= : 55 mg/m3

5 Kasım 2012 Pazartesi

Ankilozan Spondilit ( AS ) Nedir ? Nasıl Tedevi Edilir? Nasıl Korunulur?

0 yorum | Devamını Oku...
Omurga
Omurga, 24 omur ve bunlar arasindaki 110 eklemden olusur. Omurgada 3 bölüm vardir : 7 boyun omuru, 12 sirt omuru ve 5 bel omuru. Boyun bölgesi çok hareketlidir. Sirt bölgesinde her bir omur, iki yandan kaburgalarla birlesir. Bel bölgesinin alt kisminda yer alan sakrum kemigi, legen kemigi içinde yuvalanmistir. Sakrum ve pelvis kemikleri arasinda her iki yanda yeralan eklemler sakroiliak eklemler olarak adlandirilir. Iste bu eklemler AS'in ilk basladigi bölgedir.


AS'in nedeni nedir?
Tam olarak bilmiyoruz. Arastirmalar, AS hastalarinin %96'sinda benzer genetik hücre isaretleyicileri (HLA-B27)'nin bulundugunu göstermistir. Olasilikla, normalde zararsiz olan bazi mikroorganizmalar, HLA-B27 ile iliskiye girmektedir. Bazi barsak ya da idrar yollari hastaliklari AS'in ortaya çikmasini tetiklemektedir. Bazen, belirtiler yatak istirahati (sözgelimi trafik kazasini izleyen istirahat) döneminden sonra da ortaya çikabilir.

Reiter sendromu olarak bilinen hastalik da AS'e yol açabilir. Reiter sendromunda gözde yangisal tutulus (irit, üveit, konjunktivit), dis idrar yolu yangisi (üretrit) ve büyük eklemlerde daha sik olmak üzere eklem tutuluslari görülür.


AS'de ne olmaktadir ?
AS'de ilk tutulan bölge siklikla legen kemikleridir. Buna farkli zamanlarda bel, gögüs kafesi ve boyun bölgeleri tutuluslari eklenir. Bu bölgelerde, kiris ve baglarin kemige yapistiklari yerde ortaya çikan yangi temel bozukluktur. Bu yapisma yerlerinde asinmalar meydana gelir. Yangi yatisirken, iyilesme sürecinde yeni kemik olusumlari ortaya çikar. Kiris ya da baglardaki elastik dokularin yerine kemik dokusunun geçmesiyle, harekette azalma olur. Yangisal olayin tekrarlamalari sonucunda kemik olusumlari artar ve omurga kemikleri kaynasarak bütün bir hal alirlar ve bu da hareketlerin kisitlanmasiyla sonuçlanir. Hastaligin baslangiç dönemlerindeki hareket kisitliliginin nedeni, agri ve kas kasilmalaridir ve bu dönemde ilaç kullanimi ile düzelir. Ancak, ileri dönemdeki kemiklerdeki birlesmeden sonra ortaya çikan hareket kisitliligi geriye dönmez. Bunun engellenebilmesi ya da yavaslatilabilmesi için, egzersizlerin düzenli olarak yapilmasi sarttir.


AS ile spondiloz (kireçlenme) ayni seyler midir?
Hayir. Bu ikisi birbirinden tamamen farkli hastaliklardir. Spondiloz, omurganin asinmasiyla iliskili bir hastaliktir ve siklikla yasli kisilerde görülür. AS ise, yeni kemik olusumlari ve kemiklerin kaynasmasiyla birlikte giden, daha çok genç yaslarda baslayan, yangisal bir hastaliktir.


AS yaygin bir hastalik midir ?
Ingiltere'de 200 erkekte 1 ve 500 kadinda 1 sikliginda görülmektedir. Amerika Birlesik Devletleri'nde yaklasik 1000'de 1 olarak bildirilmektedir.


AS kimlerde görülür ?
Erkekler, kadinlar ve çocuklarda görülebilir. Erkeklerde, kadinlardan yaklasik 3 kat daha fazla görülmektedir. Tüm yaslarda baslayabilir. Genellikle 20'li yaslarda (ortalama olarak 24-26 yasinda) baslamaktadir. Ancak, belirtiler daha ileri yaslarda ortaya çikabilir. 40 yasindan sonra baslangiç nadirdir.


Erkek, kadin ve çocuklarda AS farkli midir ?
Evet. Aralarinda bazi küçük farkliliklar vardir.

Erkekler : Legen kemikleri ve omurga siklikla tutulur. Gögüs kafesi, kalça, omuz ve ayak eklemleri de tutulabilir.

Kadinlar : Genellikle kabul edilen görüs, AS'in kadinlarda çogu kez erkeklerden daha hafif seyrettigidir. Hastalik belirtilerinin ortaya çikmasiyla, tani konulmasi arasinda geçen süre, kadinlarda (5 yil) erkeklerdekinden (3 yil) daha uzundur. Omurga tutulusu genellikle erkeklerden daha az siddetlidir. Legen kemigi, kalça, el ve ayak bilegi eklemleri daha sik tutulur. AS, dogurganlik yetenegi, gebelik ve dogumda herhangi bir sorun yaratmaz.

Çocuklar : 11 yasinin altindaki çocuklarda AS belirtileri görülmesi nadirdir. Tipik olarak diz, ayak ve ayak bilegi, kalça eklemleri tutulur. Nadiren bel agrisi olur. Gençlerde kalça tutulusu siddetli seyredebilir ve bu hastalarda yetiskin yaslara varildiginda kalça protezi gerekebilir.


AS'in belirtileri nelerdir?
Tipik belirtileri sunlardir :

Haftalar ya da aylar içinde yavas yavas artan bel agrisi ve sertlik. Gün içinde hareket etmekle ya da egzersizle azalan sabah sertligi ve agrisi. Egzersizlerden sonra daha iyi, istirahatten sonra daha kötü hissedilmesi (mekanik karakterli bel agrilarinin tersine - sözgelimi bel fitigi-). 3 aydan uzun süredir belirtilerin varligi. Özellikle erken dönemlerde, kilo kaybi. Yorgunluk. Ates ve gece terlemesi. Tipik belirtiler bunlar olmasina karsin, bazen farkli sekillerde baslangiç görülebilir. Belde belirgin bir agri olmaksizin, kaba etlerde bazen bir tarafta, bazen diger tarafta degisici sekilde agri ile baslamasi da siktir. Bu agri bele, uyluga yayilim gösterebilir. Bazen de yalnizca topuk agrisi, gögüs agrisi ile baslayabilir.

Sabahlari daha kötü oluyorum
Bu beklenen bir seydir. Hastaligin tipik özelliklerinden biri, gecenin geç ve sabahin erken saatlerinde agri ve sertligin belirgin olmasi ve gün içinde hareket ya da egzersizlerle düzelmesidir. Benzer sekilde sinema ya da tiyatroda uzun süre oturduktan, ya da uzun süre araba kullandiktan sonra agri ve sertlikte artma olabilir.


AS öteki eklemleri etkiler mi ?
Evet. AS bazen, kalça, diz, ayak bilekleri ve omuzda agri, sislik ve hareket kisitliligina neden olabilir. Topuklarda agri görülebilir. Az sayida hasta çene eklemi de etkilenebilir.

AS öteki organlari etkiler mi ?
Evet. Bazen göz, kalp, akcigerler ve böbrekleri etkileyebilir. Bunlar yasamsal sorunlar yaratacak etkiler degildir ve daha kolay tedavi edilebilirler.


AS gözü nasil etkiler ?
AS gözün bazi bölümlerinde yansisal olaya neden olabilir. Bu durumda genellikle ilk belirti, görmede hafif bulaniklasmadir. Ama, kizarik bir gözle birlikte keskin bir aci da temel belirti olabilir. Kalici hasar olusmamasi için hemen tedavi edilmelidir. Bu durumda bir göz doktorundan yardim almak ve ona AS hastasi oldugunuzu belirtmek yerinde olacaktir. Göz doktorunun verecegi göz damlalari yangiyi kisa sürede azaltacaktir. Yangi dirençli ise, bu damlalari uzun süre kullanmak gerekli olabilir.


AS kalbi nasil etkiler ?
AS'de bazen kalp hafif derecede etkilenebilir. Hastalarin çogunda o kadar hafiftir ki, ortaya çikarmak zordur. Kalp kapaklari ve ileti sisteminde bozukluk ortaya çikabilir. Ancak, bunlar genellikle hastalarda herhangi bir sorun yaratmaz.


AS akcigerleri nasil etkiler ?
Gögüs kafesi eklemleri ve kaslarini etkileyerek, özellikle soluk alip verme, öksürme, aksirma, esneme, ikinma sirasinda agriya neden olabilir. Akcigerlerin tamamen havalanmasinda bozulmaya yolaçar. Bazan akcigerlerin iç yapisinda da tutulusa neden olabilir. Bu nedenlerle, AS'te solunum egzersizleri çok önem tasir.AS'in geç dönemlerinde gögüs duvari tamemen hareketsiz hale gelebilir ve akcigerlere hava giris çikisi etkilenebilir. Bunun anlami, solunumun durmasi demek degildir. soluk alip verirken, diyafram kasi sürekli çalisir ve karniniz hareket eder. Asiri yemek ve kalin giyinmek solunum için gereken çabayi arttiracagindan, bunlardan kaçinmaniz sizi daha rahat ettirecektir. Sigara içmemek çok önemlidir. Sigara içilmesi solunumu zorlastiracagi gibi, ciddi gögüs hastaliklarina da neden olabilir.


AS böbrekleri nasil etkiler ?
Az sayidaki, ileri AS'li bazi hastalarda böbreklerde amiloid adi verilen bir proteinin birikmesi sonucunda böbrek yetmezligi ortaya çikabilir. Steroid yapida olmayan yangi giderici ilaçlar da uzun süreli kullanimda bazi böbrek sorunlarina yol açabilir.


Baska etkiler var midir ?
Kilo kaybi, hafif ates, yorgunluk, kansizlik ve bazen depresyon görülebilir. Iyi beslenmeli ve istirahat etmelisiniz. Kansizlik için gerekirse doktorunuz size uygun ilaçlari verecektir.

AS'li hastalarda görülebilen önemli bir sorun da osteoporoz'dur. Osteoporoz, kemiklerin yogunlugunun azalmasi ve daha gözenekli hale gelmesiyle karakterli bir hastaliktir. En önemli sonuçlari ise, omurlar ve kalça basta olmak üzere kolay kemik kiriklarinin ortaya çikmasidir. Tani için bazi laboratuvar incelemeleri ve kemik yogunlugu ölçümü gereklidir. Tedavide, hekiminizin uygun görecegi ilaçlar ve düzenli yapacaginiz egzersizler yararli olacaktir.


AS herkesi ayni sekilde mi etkiler ?
Hayir. AS çok degisken bir hastaliktir. Birbirinin ayni olan iki AS olgusu yoktur. Bazi hastalarin neredeyse hiç yakinmasi yokken, bazilarinin çok önemli derecede yakinmalari olabilir.

Buna karsin, açikça bilinmelidir ki egzersiz yapan hastalarin durumu, egzersiz yapmayanlardan çok daha iyidir.


Ameliyat olmam gerekecek mi ?
Büyük olasilikla hayir. Bu hastaligin tedavisinde cerrahi girisimler pek az yer tutar. AS'li hastalarin yaklasik %6'si kalça protezine gereksinim duyar. Bu protez sayesinde hastanin eski hareketliligine kavusmasi önemli ölçüde basariyla saglanir ve hasarli eklemden kaynaklanan agri ortadan kalkar. Omurgalarinda asiri kamburluk ortaya çikan pek az sayidaki hastada, bu durumun düzeltilmesi için cerrahi girisim uygulanmasi gerekebilir.


Hangi ilaçlari kullanmam gereklidir ?
AS tedavisinde temel amaç agrinin azaltilmasi, vücut pozisyonunun ve eklem hareketliliginin korunmasidir. Hastalar agri nedeniyle bazi hareketlerden kaçinirlar. Hastaligin dogasi geregi, istirahat agriyi daha da arttirir ve ayrica eklem hareketliliginin azalmasina, vücut pozisyonunun bozulmasina yol açar. AS'li hastalarin %80'inden fazlasi agri, sertlik ve yangiyi azaltmak amaciyla steroid olmayan yangi giderici ilaçlar kullanirlar. Geceleri yatarken kullanilan ilaç, gecenin iyi geçmesini, sabah daha rahat kalkmasini ve sertligin azalmasini saglar. Gerekirse, gündüzleri ek bir doz da kullanilabilir. Ancak, bazi hastalarda bu ilaçlarin basta mide-barsak sistemi olmak üzere bazi yan etkileriyle karsilasilabilir. Bu hastalarda ise, mide koruyucu ilaçlardan yararlanilir ya da sadece parasetamol gibi basit agri kesici ilaçlar önerilir. Bazi hastalarda, steroid olmayan yangi giderici ilaçlar yeterli olmaz. Bu hastalarda, sulfasalazin (Salazopyrin) ya da metotreksat gibi ilaçlarin tedaviye eklenmesi gerekebilir.

Unutmayiniz ! Ilaç tedavisinin temel amaci, agrinizi azaltarak, hareketliliginizin devamini ve böylece çalismanizi, egzersizlerinizi daha rahat yapmanizi ve vücut pozisyonunuzu korumanizi saglamaktir.


AS yasami tehdit eder mi ?
AS, hemen hemen hiçbir zaman yasami tehdit etmez.


Hastalik çocuklarimda ortaya çikar mi?
Hasta olan baba ya da annenin HLA-B27 genini çocuklarina iletme olasiligi %50'dir. Ancak, bu geni tasiyan herkeste AS ortaya çikmaz.

Siz hastaysaniz, çocugunuzda AS gelisme olasiligi %10; eger çocugunuzda HLA-B27 geni varsa %20'dir. Hasta dede ya da nineden toruna AS hastaliginin geçme olasiligi ise %5'tir.

Eger çocugunuzda erken AS bulgulari gelisirse, bu konuda uzman bir doktora danismaniz yerinde olacaktir.


AS ile birlikte olan baska hastaliklar var midir?
Psoriazis (sedef) adi verilen hastalik AS ile birlikte olabilir. Psoriaziste vücut derisi ve saçli deride pullanmalar vardir. Psoriazis bazen farkli sekillerdeki eklem tutuluslarina da yol açabilir. Klamidya adli bir bakterinin yol açtigi ve cinsel iliskiyle bulasan bir enfeksiyon hastaligi olan nonspesifik üretrit olarak bilinen hastalik bazen Reiter sendromuna yol açabilir. Ülseratif kolit ve Crohn hastaligi da AS ile iliskilidir, ancak nedenleri bilinmemektedir. Bu iki hastaligin belirtileri kanli ishal, ates, kilo kaybi ve bazi hastalarda çevresel eklem tutulusudur.


Kendimde AS olup olmadigindan nasil emin olabilirim ?
AS tanisi klinik bulgular esliginde, röntgen incelemelerinde karakteristik görünümlerin saptanmasiyla konur. Ancak, bazen baslangiçta röntgen bulgulari henüz görülmeyebilir. Tani koymada kan testleri pek yararli degildir, ancak bu testler hastaligin aktivitesinin ve gidisini izlemede yararlidir.


AS'in sifasi var midir, tamamen iyilesir mi ?
Ne yazik ki hayir. Steroid olmayan yangi giderici ilaçlar agriyi azaltirlar, rahat bir uyku ve genel iyilik saglarlar. Ancak, ilaç kullanmak tedavinin sadece bir bölümüdür. Uygun egzersizlerin yapilmasi AS tedavisinde çok önemli bir yer tutar. Ilaçlar bu egzersizleri agrisiz olarak yapabilmenize yardimci olur. Unutmayiniz ! Tedavinin temeli egzersizlerdir.


Bu hastalik nasil sonuçlanir, ne olurum ?
AS tüm hastalarda ayni gidisi izlemez. Hastadan hastaya farkliliklar gösterebilir. Genellikle, belirtiler yillar boyunca gelir ve gider, çesitli araliklarla tekrarlar. Klasik olarak önce bel bölgesi sertlesir, sonra bu sertlik omurga boyunca yukari dogru boyun bölgesine dek ilerler ve omurganiz öne egik bir sekilde hareketsiz kalir. Uygun tedavi edilmeyen bir hastada gelisecek klasik vücut pozisyonu, kalçalar ve dizlerde bükülme, omurgada (bel, sirt ve boyunda) hareketsizlik, sirtta kamburlasma ve bombe bir karin seklindedir. Bu kötü vücut pozisyonu, kötü görünüm yanisira, günlük yasaminizda birçok sorunla karsilasmaniza neden olur. Eger vücut pozisyonunuza özen gösterir, egzersizlerinizi düzenli olarak yapar ve önerilere uyarsaniz ciddi sorunlarin önüne geçebilirsiniz.NORMAL BIR YASAM IÇIN

Eger hastaliginizin gerekirdigi seyleri iyi bir sekilde yaparsaniz, günlük yasantinizi normal bir sekilde sürdürebilirsiniz.


Is Hayati
AS'li hastalarin çogunun is hayati normal insanlardan pek az farklidir. Gerçekten, büyük çogunlugu normal sürelerde çalisirlar. Bununla beraber, is hayatinizda dikkat etmeniz gereken seyler vardir.

Isteyken oturma ve ayakta durma sirasinda omurganizin pozisyonuna özel dikkat göstermelisiniz. Masa basinda çalisiyorsaniz, dogru vücut pozisyonu için masa ve sandalyenizin yüksekligini ayarlamali, öne dogru egik oturmamalisiniz. Uzun süre oturmamali ya da ayakta durmamalisiniz. Eger uzun süre ayni pozisyonda durmaniz gerekirse, olabildigi kadar sikça eklemlerinizi hareket ettirmeli ve esnetme hareketleri yapmalisiniz. Yorucu islerde çalisanlarin zaman zaman istirahat etmeleri yerinde olur. 20 dakika kadar sirtüstü ya da yüzükoyun yatmak, omurganin öne egik pozisyonunu engellemek için çok yararlidir. Hastaliginiz ve isiniz birbirini kötü yönde etkileyen özellikler tasiyorsa, isiniz ya da çalisma kosullarinizda degisiklik yapmak gerekli olabilir.


Spor
AS'li olmaniz fiziksel aktivitelerinizde önemli degisiklik yapmaz. Günde en az bir kez solunum egzersizlerini yapmak oldukça yararlidir. Yüzme sizin için çok yararli bir spordur. Yüzmenin tüm kaslariniz ve eklemleriniz üzerinde, yerçekimsiz yatay pozisyon nedeniyle, çok yararli etkileri vardir. Solunum kapasitesini arttirici etkisi de çok önemlidir. Futbol, güres, karate, voleybol, basketbol gibi sporlardan kaçinmaniz daha dogrudur. Eklemlerinizi korumak için, tüm aktiviteleriniz sirasinda kullanacaginiz ayakkabilarin tabani, darbe emici özellikte olmalidir.


Otomobil kullanmak
Uzun süre otomobil kullanmak agri ve sertlikte artmaya neden olabilir. Uzun yolculuklarda sik sik yürüyüs molalaro vermek çok önemlidir. Otomobil sürerken, uygun pozisyonunuzu korumak için belinize ve/veya kalçanizin altina küçük bir yastik yerlestirin. Koltuk basliginin da uygun pozisyonda olmasina özen gösterin. Eger boyun hareketleriniz kisitliysa, ek aynalar kullanmaniz görüs alaninizi arttirmak için yararli olabilir.


Cinsel yasam
AS normal kosullarda cinsel yasaminizi bozmaz. Ancak yine de, kalça sorununuz varsa, omurga sekliniz önemli derecede bozulmussa ya da hastaligin alevli dönemindeyseniz, daha rahat ve doyurucu pozisyonlar bulmaniz gerekebilir. Eger yorgunluk sorun yaratiyorsa, aktivitelerinizi planlamaniz ve düzenlemeniz gerekecektir. Bu sorunlari esinizle konusmaniz, sizi daha iyi anlamasini saglayacaktir. Iyi bir cinsel yasam için iyi bir iletisim ve olaylarin gülünç yönünü görebilme yetenegi çok önemlidir.


Gebelik
Genellikle bilinen, gebeligin AS'de bir problem olmadigidir. Gebelik nedeniyle hastalikta alevlenme ya da gerileme ortaya çikmaz. Eger ciddi kalça sorunu varsa, sezaryen ile dogum gerekli olabilir. Gebelik süresince bebegin büyümesi, omurganin egilmesine ve ayakta dururken agrida artmaya neden olabilir. Agirligi omurga üzerinden alip yayan gebelik desteklerinin kullanilmasi yardimci olabilir. Gebeligin ilk 12 haftasi ve son 4 haftasinda yangi giderici ilaçlarin birakilmasi uygundur. Emzirme döneminin sona ermesine kadar da, ilaç kullanimina yeniden baslanmamasi iyi olur. Ilaç kullanmak yerine, egzersiz programinizi arttirmayi deneyebilirsiniz. Ilk 12 haftadan sonra, gebelik normal seyrediyorsa ilaç kullanmak yerine sicak su havuzlarinda yapilacak su banyolarinin uygulanmasi yardimci olabilir.AZIRATIK ÖNERIL


Pozisyon
Tüm gün boyunca ve gece, uygun vücut pozisyonunu korumalisiniz. Kötü pozisyonda durmak hastalik nedeniyle kötü vücut pozisyonunun yerlesmesine neden olabilir. Uzun süre ayni pozisyonda kalmamaya ve vücudunuzu sürekli dik pozisyonda tutmaya özen göstermelisiniz.


Uygun bir sandalye kullanmak
Evde ve isyerinde kullanacaginiz sandalyenin oturak yeri ve arkaligi sert olmali, çökmemelidir. Arkaligi düz olmali ve bas seviyesine dek uzanmalidir. Omurganin agirligini azaltmak için, kol destekleri olan bir sandalye seçilmelidir. Belinizi sandalyeye rahatça yerlestirebilmeniz için, sandalyenin oturma yeri çok uzun olmamalidir. Kalça ve diz eklemlerinizin dogru sekilde yerlesebilmesi için, sandalye yüksekligi uygun seçilmelidir. Alçak, yumusak sandalyelere ya da kanepeye oturmaktan kaçinilmalidir. Çünkü, bunlar kötü pozisyona yol açabilir ve agriyi arttirabilirler. Çalisma masasinin yüksekligi de öne egik pozisyonda durmayi gerektirmeyecek bir sekilde ayarlanmalidir.


Yatak ve yastik seçimi
Yatak sert olmali, çökmemelidir. Yatagin alti bir kontrplak ya da suntayla desteklenmelidir. Eger yeni bir yatak alacaksaniz, satin almadan önce 20 dakika kadar yatarak denemeniz yerinde olacaktir. Kustüyü bir yastik boynunuza iyi bir sekilde destek saglayabilir. Yastik kalinligi olabildigince az olmali, kalin yastik ya da fazla sayida yastikta yatilmamali, yastik kalinligi yavas yavas azaltilmaya çalisilmalidir.

Günde 20 dakika sirtüstü ya da yüzü koyun düz bir sekilde yatin

Bu sekilde, omurganizin agirligini azaltmaya önemli ölçüde yardimci olabilirsiniz. Gece uyurken de, sirtüstü ya da yüzükoyun uyuma aliskanligi edinmek oldukça yararlidir.

En kötü yatma sekli, yan ve bacaklar karina çekili halde yatmadir. Kalça ve diz eklemleriniz için, bu pozisyon oldukça sakincalidir.


Sicak ya da soguk uygulamalar
Farkli isi uygulamalari agri ve sertligin azaltilmasinda yararli olacaktir. Sabah ve/veya gece yatmadan önce yapilacak sicak bir banyo ya da dus, özellikle birlikte germe egzersizleri de yapilirsa agri ve sertligi giderir. Yatakta sicak su torbasi ya da elektrikli battaniye kullanilabilir.

Eger yangi gelismis bir bölgeniz varsa (bu bölge sicak, kirmizi ve agrilidir), bu bölgeye günde birkaç kez 10-15 dakika süreyle soguk uygulanmalidir. bunun için, hazir soguk paketler kullanilabilecegi gibi, sulu sekilde buzluga konup donmasi saglanmis havlular da kullanilabilir. Gerek sicak ve gerekse soguk uygulamalarda uygulamaya bagli deri yaniklarina karsi dikkatli olmak gereklidir.


Bel korsesi kullanmayin
Korse kullanmak kesinlikle dogru degildir. bunlar, omurgayi sert halde tutarak kötü etkili olurlar. Omurgayi bir korseyle hareketsiz kilmak, hareket etme yeteneklerinin daha da azalmasina neden olur.


Düzenli beslenin
Balik ve baklagiller gibi proteinden zengin besinler yiyin. Vitaminlerden zengin sebzeler ve önemli bir kalsiyum kaynagi olan süte beslenmenizde agirlikli olarak yer verin. Ancak, bunlarin yanisira, fazla kilo almaktan da kaçinin.


Alkol
Asiri olmayan alkol tüketimi zararli degildir. Ancak, hem alkol hem de kullandiginiz ilaçlar midenize zararli olabilir. Bu nedenle birlikte almamaya özen göstermelisiniz.


Sigara içmeyin
AS, akcigerlerin kapasitesini azaltabilir. Sigara içmek akciger hastaliklarina egilimi de arttirir. Bu nedenle, eger içiyorsaniz, sigarayi birakmaniz çok önemlidir.

Kirik-çikikçi, bel çeken sahislardan uzak durun

Bu sahislarin yapacagi herhangi bir sey, sizin için çok tehlikeli sonuçlar dogurabilir. Bu tip uygulamalara kesinlikle basvurmayin.


Alternatif tedavi yöntemleri
Akupunktur, aromaterapi gibi alternatif tedavi yöntemleri kullanilabilir. Ancak bunlarin alisilmis tedavilere üstünlükleri yoktur.

Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon

Fizik tedavi ve rehabilitasyon, hastaliginizin tedavisinde çok önemli yer tutar. Günlük egzersizleriniz ve korumaniz gereken pozisyonlar size ögretilecektir.

Kalça ve omuzlariniz basta olmak üzere bazi önemli eklemlerinizin hareketliligini arttirmayi da ögreneceksiniz. Hareketsizlik, kaslarinizin gücünün azalmasina ve boylarinda kisalmaya neden olabilir.

Yapacaginiz güçlendirme ve germe egzersizleri, kaslarinizin gücünün ve esnekliginin korunmasinda, arttirilmasinda da çok önemlidir.

Egzersizlerinizi düzenli olarak yapma aliskanligi edinmeniz çok önemlidir.

Günlük egzersizler, hastalarin kendi kendilerine uygulayacaklari tedavinin önemli bir yönüdür. Düzenli yapilan egzersizler, AS tedavisinde çok önemli bir yer tutar. Egzersizlerin iyi bir sekilde ögrenilmesi ve düzenli olarak yapilmasi gereklidir. Tüm egzersizler en az günde 1 kez, hatta daha iyisi 2 kez yapilmalidir.

Akciger kapasitesinin arttirilmasi için, tüm hareketler solunum egzersizleriyle birlikte uygulanmalidir. Tüm hareketlerde, hareketi yaparken burundan derin nefes alip, baslangiç pozisyonuna dönerken agizdan üfleyerek nefes verilmelidir.


Unutmayiniz !
Agrilarinizin olmadigi dönemlerde egzersizlerinizi kesinlikle birakmamalisiniz.



Kaynak : Dr. Kazım Çapacı

16 Ekim 2012 Salı

Günlük Bir Muz Kanseri Önlüyor

0 yorum | Devamını Oku...
JAPONYA'DA YAPILAN BİR ARAŞTIRMADA , SARI KABUKLU VE KARARMAYA BAŞLAMIŞ BİR MUZDA ; TNF (Tumor Necrosis Factor) İSİMLİ BİR MADDENİN ORTAYA ÇIKTIĞI VE BU MADDENİN , ANORMAL HÜCRELERİ YOK ETTİĞİ TESBİT EDİLDİ .
MUZUN ÜZERİNDE Kİ SİYAHLIKLAR NE KADAR FAZLA VE KOYU İSE , MUZUN BAĞIŞIKLIK SİSTEMİNİ GÜÇLENDİRİCİ ETKİSİ O KADAR ARTIYOR.
YANİ MUZ NE KADAR OLGUNLAŞMIŞSA , O KADAR ANTİ-KANSER ÖZELLİĞE SAHİP.
ÜZERİNDE SİYAHLIKLAR BULUNAN SARI KABUKLU BİR MUZ , YEŞİL KABUKLU BİR MUZDAN SEKİZ KAT DAHA GÜÇLÜ.

**GÜNDE BİR MUZ BAĞIŞIKLIK SİSTEMİNİ GÜÇLENDİRİR...

12 Ekim 2012 Cuma

Zeytin Çekirdeğinin Faydaları - Şifa Kaynağı Zeytin Çekirdeği

0 yorum | Devamını Oku...
Allah dostlarının tavsiyesine bilimsel dayanak... 
Aşağıda okuyacağınız makale Bulgar ve ABD li bilim adamlarının yaptıkları çalışmalar temel alınarak hazırlanmıştır. Bu araştırmaların hepsinde zeytin çekirdeğinin boğaz boşluğundan mideye inene kadar eridiği gerek denekler üzerinde yapılan çalışmalar gerekse cihazlarla tesp
it edilmiştir.

Otorite olarak kabul edilen uzmanlar en gelişmiş şartlarda dahi bir ilaç yapsa bu ilacı insanlar üzerinde test etmeden, senelerce hatta birkaç nesil gözlemlemeden neticesi net olarak şudur diyebilmek imkânsızdır.

Zeytin çekirdeğinin yutulması günümüz insanları arasında yeni duyulan bir şey olmasına rağmen eskilerin birçoğunun yaptığı bir uygulamadır. Yani olumlu etki ve tesirleri senelerdir hatta asırlardır bilinmektedir.
1985'li yıllarda başlayan araştırmalar bugüne kadar devam ettirilmektedir. Yaklaşık 25 sene süren neticede karşılaşılan hadiseler hayret vericidir. Bu neticelere bin kişi değil belki yüz binlerce insan tarafından karşılaşılmıştır demek daha doğrudur:

Midesinde yanma olan herkes zeytin çekirdeğini yuttuktan sonra rahatladığını ifade etmiştir.

Zeytin çekirdeğini yutan kimseler sindirim yolu rahatsızlıklarının bittiğini(kabızlık gibi) ifade etmişlerdir.

Zeytin çekirdeği yutan kişilerde basur problemiyle karşılaşılmamış, hatta basuru olup ta yutanlar iyileştiklerini ifade etmişlerdir.

Zeytin çekirdeğini senelerdir yuttuğunu bildiğimiz insanlarda kanser hadisesine nadiren rastlanılmıştır.

Son günlerde gelen yoğun telefon trafiğinden dahi birkaç gündür zeytin çekirdeklerini yutmaya başlayıp ta yukarıdaki benzeri rahatlamaları hissettiklerini söyleyen onlarca insan vardır.

Tavsiyemiz bizzat kendinizin denemesidir. Günde yediğiniz 5–6 tane zeytin çekirdeğini yutun ve kararı kendiniz verin. Ne biz nede bir başkası değil bizatihi kendi vücudunuz buna karar versin. Faydasını görürseniz lütfen çevrenizdekilerle de, evinizdeki küçük çocuklarda dâhil olmak üzere, bu uygulamayı yapın.

Bizim elde ettiğimiz verilere göre aklımızın almayacağı kadar şifalı bir doğal uygulamadır. Yapmanın zarar değil fayda verdiğine inanıyor ve çevremize şiddetle tavsiye ediyoruz.

Zeytinyağı asırlardır en iyi, en mükemmel yağ olarak bilinen gıda maddesidir. Hatta reklâmlar da bile mucize olarak lanse edilir.

Yemeklik zeytinyağı normal şartlar altında muhafaza edilirse bozulmadan yenilebilecek evsafta asırlarca kalabilen yegâne yağdır. Nitekim arkeolojik kazılarda 3 bin, 5 bin yıl önce olduğu tahmin edilen mezarların yanında bozulmamış evsafta zeytinyağı da bulunabilmektedir. Zeytinyağında +10 derecelerde donmayı temin eden de bu maddelerdir.Yani evinize satın alacağınız zeytinyağının buzdolabında donabilen olmasına dikkat ediniz.

Zeytinyağından sabun yaparsanız yağlı ciltlerde yağ dengesini, kuru ciltlerde ise yağlandırma özelliği temin eden bir hususiyet olduğunu tespit edersiniz. Yağ içerisinde antioksidan (bozulmadan kalabilme), sabun içerisinde re-oily (geri yağlandırıcı) olarak tabir ettiğimiz özellikleri sağlayan bu madde veya maddelerin ne olduğu bugün dahi bilinememektedir. Bu maddelerin ne olduğunun bilinmesi belki de çok uzun yıllar sağlıklı bir şekilde yaşamanın da ipuçları olabilecektir.

Zeytinyağını diğerlerinden farklı kılan bu madde veya maddeler en yoğun halleri ile zeytin çekirdeğinin içerisindedir. Herhangi bir zeytin çekirdeğinin her iki ucunu hafifçe törpülerseniz çekirdeğin içinin oyuk olduğunu ve içerisinde pıhtılaşmış veya çok koyu kıvamlı bir yağ olduğunu görürsünüz. Bahse konu olan maddelerin burada ki konsantrasyonu %80'lere varan miktarlardadır. Zeytin çekirdeği muhteviyatında ki bu faydayı elde etmek için ise zeytin çekirdeklerini atmayıp yutmak gerekir.

En gelişmiş cihazlarla yapılan araştırmalar zeytin çekirdeğinin boğaz boşluğundan geçip mideye ulaştığı anda eridiğini tespit etmiştir. Hazmı en kolay olan yiyecek maddesi zeytin çekirdeğidir. Bu uygulamanın insan vücuduna faidelerinin ise:

1-Ülser gastrit gibi mide problemlerini bitirdiği;
2-Bağırsak ve sindirim yollarını düzenlediği;
3-Basur ve prostatı engellediği;
4-İç organlarda oluşabilecek kanserojen hücre riskini binde birlere indirgediği.

Lütfen yediğimiz tüm zeytin çekirdeklerini atmayıp yutalım.

ÖNEMLİ NOT: Zeytin çekirdeklerinin öğütülmesine ihtiyaç yoktur.

3 Ekim 2012 Çarşamba

Karbonat Mucizesi

0 yorum | Devamını Oku...

Evinizdeki halıları süpürseniz de silseniz de zamanla kokmayabaşlar.Halı yıkamacılara verdiğiniz halı bilin ki, en kötü kimyasal deterjanla, yerlerde araba yıkanır gibi yıkanmaktadır. Oysa kokuyuçıkarmak için şunu yapabilirsiniz. Bir iki avuç karbonatı halının hertarafına serpin ve 1-2 saat bekledikten sonra elektrik süpürgesi ileiyice süpürün. Halınızdaki o kötü kokudan eser kalmayacaktır.

* Buzdolabınızdaki kokuyla baş edemiyorsunuz. Bütün yiyecekleri dışarıçıkar, sil, süpür, kurula vs. uğraşmak istemiyorsanız bir kâsekarbonatı buzdolabının bir köşesine koyun. 4-5 günde bir karıştırın.Kötü kokuların gittiğini göreceksiniz. Ayrıca dolapta sakladığınızmeyve sebzeler üzerinde koruyucu bir etkisi olacaktır karbonatın.

28 Haziran 2012 Perşembe

Çok su içmenin zararları!

0 yorum | Devamını Oku...
Ortalama bir insan günde 1,5 ila 2,5 litre arasında su içmelidir. Uzmanlar sürekli bizi "çok su" içmemiz için uyarırlar. Fakat burada atlanılan taraf "çok su" içmekteki kasıt tam olarak anlaşılmıyor. Yaz ayında 35 derecelik sıcaklıkta çalışan bir insana 3 litre su içse dahi az gelir. Fakat serin bir ortamda olan kişi için çoğu zaman 2 litre su yeterli olur.

Her şeyin azı karar çoğu zarar!

Aşırı ve gereğinden fazla su içmenin faydasından çok zararını görürüz. Bizler genelde çok su içmeye odaklandığımız için "çok su içmenin zararlı" olabileceği gerçeğini atlıyoruz malasef..

Çilt güzelliği vucuttaki toksinlerin atımı öne sürülerek insanlara günlük 4-5 litre su içmeleri öneriliyor. Böbreklerin belirli bir oranda su atma kapasitesi vardır.
Böbreklerin su atma kapasitesinin üzerinde su alındığında, atılamayan su, kanda birikerek, kandaki elektrolitlerin, kan hücrelerinde değişikliklere neden olarak, kan sodyum düzeyinde düşmeye neden olur. Bunu da tıpta 'hiponatremi' olarak tanımlıyoruz. Kan sodyum düzeyindeki düşmeye bağlı gelişen beyin ödemi, bulantı, kusma, halsizlik, bilinç değişiklikleri, koma ve hatta ölüme neden olabilir." 

Suyun yararları saymakla bitmiyor, peki ya susuzluğun zararları?

0 yorum | Devamını Oku...
Günümüzde insanlar susuzluk yaşadığının bile farkına varmıyor. Gün içinde içilen çay ve kahveden alınan suyun yeterli olacağını düşünülerek, suyun vücuda olan olumlu etkisi göz ardı ediliyor.Oysa ki su, bireyin en temel ihtiyacıdır. Eksikliği, önemli sağlık sorunlarına neden olmaktadır.



Memoial Şişli Hastanesi Dahiliye Bölümü'nden Uz. Dr. Özgür Mollaoğlu, suyun yararları ve tüketilirken dikkat edilmesi gereken noktalar hakkında bilgi verdi.



Su içmek aklıma gelmiyor demeyin!



Su içmek, her insan için bir alışkanlık haline gelmelidir. Su içmek aklınıza gelmiyorsa masanızda sürekli bir şişe su bulundurun ve gün içinde yudum yudum için. Su içtikçe ağzınızın kuruyup sürekli su içme ihtiyacı yaşadığınızı göreceksiniz. Böylece farkında olmadan gün içinde 1,5-2 lt su içmiş olursunuz.



Su kilo vermeye yardımcı olur!



Su "0" kaloridir ve mideye dolgunluk hissi verdiğinden kilo kaybına yardımcı olur. Aynı zamanda metabolizmayı hızlandırır.Düzenli su tüketmek, az yemek yemeyi ve su içme isteğinin devam etmesini sağlar. Sabah kalkar kalkmaz, gece yatmadan içilen bir bardak su, tokluk hissi açısından önemlidir. Su içerek idrarla yağ atma düşüncesi ise yanlış bir inanıştır. Suyun zayıflatıcı etkisi yağ yakımından değil, verdiği tokluk hissinden kaynaklanmaktadır.



Su vücut sağlığı için önemlidir!



Sağlık için günde 2-2.5 litre su tüketmek çok önemlidir. Tükettiğimiz besinlerin sindirimi, emilimi, zararlı maddelerin vücuttan atılması, vücut ısısının hep aynı seviyede kalması, asit- baz dengesi suyun başlıca görevleri arasındadır" dedi.Su yeterince tüketilmediğinde önemli sağlık sorunlarına neden olur. Vücudumuzun en önemli yaşam kaynağı olan suyun eksikliğinde;



- Baş ağrısı, unutkanlık ve konsantrasyon bozukluğu: Beynin %90'ı Sudan oluşmaktadır. Bu nedenle susuzluğun ilk belirtileri beyin fonksiyonlarında ortaya çıkmaktadır. Oluşan baş ağrısı ilaç kullanmaya gerek kalmadan sadece su içmekle bile tedavi edilebilir.



- Ciltte kuruluk: En büyük organ deridir. Susuzluk nedeniyle ciltte meydana gelen kuruluk, kırışıklıklara neden olur. Ne kadar çok su tüketilirse,yaşlanma belirtilerini o kadar geç ortaya çıkar.



- Kalpte yorgunluk: Alınan sıvı miktarı yeterli ise kalbin çalışma hızı normal olacak ve ritm sorunları daha az yaşanacaktır.



- Saç dökülmesi ve kepeklenme : Az su tüketimi saç derisi kuruması ile birlikte kepeklenmeye neden olabilir. Bu da saç derisinin tutulmasını azaltıp, saç dökülmelerine zemin hazırlayabilir.



- Kabızlık : Sindirim sitemi daha yavaş çalışır ve kabızlık meydana gelebilir.



- Kas Krampları: Su, eklem sağlığımız için çok önemlidir. Eklemlerimizdeki özellikle hareketi sağlayan kıkırdak dokusunun su oranının yüksek olması gerekir. Bu oran azaldığında eklem hastalıklarına yakalanma riski artar. Su tüketimi ile kasların elastikiyeti artacak, bu da eklem ve kemik sağlığını olumlu etkileyecektir. Su tüketimi eklem sağlığı açısından faydalı olduğundan daha iyi bir egzersiz imkanı verecektir.



- Düzensiz tansiyon: Uzun vadeli susuzluk ciddi problemlere neden olur. Tansiyon, kan dolaşımı, sindirim, böbrek görevleri ciddi olarak etkilenmektedir.



- Böbrek problemleri görülebilir: Böbrekler aynı zamanda boşaltım sistemidir. Yani vücudu toksit maddelerden uzaklaştıran sistemdir. Bu sistemin çalışması için bol sıvı gerekir. Çünkü toksit maddeler de su ile atılır.



- Vücut direnci : Gribe karşı da, vücut direnci için de susuzluğun bertaraf edilmesi çok önemlidir. 

Suya neden ihtiyacımız var? Fazla su zararlı mı? Su, kilo verdirir mi? Uzmanlar yanıtladı.

0 yorum | Devamını Oku...
Hepimiz suyun vücudumuz için gerekli olduğunu biliyoruz. Peki, suya olan bu ihtiyacımızın nereden kaynakladığını biliyor muyuz? Beslenme ve Diyet Uzmanı Banu Eroğuz Demirözü sorularımızı yanıtladı...;

Suyun faydaları nelerdir?

Suya, toksinlerin atılması, besin öğelerinin hücrelere taşınması, tansiyonun dengelenmesi, vücut ısımızın kontrol altında tutulması, eklemlerin ve organların korunması, kulak, burun ve boğaz için gereken nemli ortamın sağlanması, gibi birçok faaliyet için ihtiyaç vardır.

Günde ne kadar su tüketmeliyiz?

Bu kişilerin kilosuna, yaşadığı çevreye, fiziksel aktiviteye, terleme düzeyine, hastalıklarına, basınç değişikliklerine bağlı olarak değişir.

Kahve su oranını etkiler mi?

Kafein ve alkol vücuttan normalden daha fazla su atımına sebep olur. Bu sebeple kafein içeren içecekler (bazı gazlı içecekler ve enerji içeceklerinin tamamı) asla su yerine geçmediği gibi bu içecekler tüketildiğinde içilen su miktarı da artırılmalıdır. Ayrıca susuzluğu giderecek en iyi seçeneğin su olduğu hiç unutulmamalıdır. Meyve suları ve gazlı içecekler şeker içeriklerinden dolayı fazla içildiğinde kilo almanıza sebep olacaktır.

Kişi suya ihtiyaç duyduğunu nasıl anlar, vücutta nasıl belirtiler ortaya çıkar?

Su ihtiyacının sebebi vücudun düzenli olarak su kaybediyor olmasıdır. İçmemiz gereken sıvı miktarı hesaplanırken öncelikle vücuttan kaybedilen sıvı göz önüne alınır. Sağlıklı bir insan 1,5 litresi idrar yoluyla 1 litreye yakını ise nefes, terleme ve eklem hareketleri ile olmak üzere toplam 2,5 litreye yakın sıvı kaybeder. Kaybedilen sıvının % 20’ye yakın kısmı gün boyunca yediklerimizden karşılanır. Karpuz, domates gibi bazı sebze ve meyvelerin su içerikleri % 90’a yakındır. Yiyeceklerden sonra kalan 2 litre için de su içtiğimizde kaybettiğimiz sıvıyı yerine koymuş oluruz. Bu durumda yoğun susama isteği yaşamazsınız ve idrarınız rengi berrak ve açık sarı olur. Susama hissi ve koyu renk idrar su tüketiminizin yetersiz olduğunun ve vücudunuzun dehidrate olmaya başladığının yani, fonksiyonlarını düzgün yerine getirmesi için gerekli olan su miktarının bulunmadığının göstergesidir. Dolayısıyla susama hissi oluşmadan su içilmiş olmalıdır. Özellikle yaşlandıkça vücudun dehidratasyonu algılama kapasitesi azalır ve beyne daha az uyarı gönderir böylece susama isteği de çok geç oluşur. Yaşlı kişilerin su tüketimlerine bu sebeple özen göstermeli gerekir. Dehidratasyon beynin çalışmasını olumsuz etkileyen ve ölümcül sonuçları olan bir durumdur, mutlaka ciddiye alınmalıdır.

İhtiyaçtan fazla bu içmenin sakıncaları neler? Fazla sıvı alınınca vücutta neler olur?

Her şeyin olduğu gibi su içmenin de fazlası zararlı olabilir. Aşırı su içilmesi durumunda vücuttan yoğun bir elektrolit kaybı meydana gelir. Bu ise hücre içi ve dışı sıvıların dengesini bozarak ciddi sağlık sorunlarına yol açar. Ancak normal yaşantınızdan daha fazla terlemenize sebep olan bir faaliyette bulunuluyorsa kaybedilen ekstra sıvı için normalden daha fazla su tüketmek gerekecektir. Eğer çok ağır fiziksel aktivite yapılıyorsa veya bulunulan ortamın ısısı ve nemi sebebiyle normalden daha fazla su kaybı yaşanıyorsa bu kaybın suya ek olarak mineral içeriği zengin sıvılarla tamamlanmasında fayda vardır. Bunun sebebi terleme sırasında kaybedilen bazı minerallerin yerine konması gerekliliğidir. Bu tür aşırı terleme durumlarında su içmek bir noktadan sonra kaybedilen mineralleri özellikle de sodyumu tamamlamaya yetmez. Fazla sodyum kaybetmek hayatı tehdit eden bir durum olan hiponatremiye sebep olur. Suyla birlikte sporcu içeceklerini tüketmek terle kaybedilen minerallerin tamamlanmasına yardımcı olur. Bu sayede de hücre içi ve dışı sıvılar ve elektrolit dengesi korunmuş olur. Ayrıca yemek sırasında fazla su içmek mide asidini seyrelterek sindirim sorunlarına yol açabilir.

Fazla sıvı/su alma ihtiyacı hangi hastalıkların belirtisi olabilir?

Çok fazla susama bazen bazı rahatsızlıkların belirtisi olarak ortaya çıkabilir. Bunların arasında akla ilk gelen diyabet ve kalın barsağa yönelik emilim sorunlarıdır. Bu durumların varlığında mutlaka bir hekime danışılmalıdır. Suyun kilo verdirici etkisi olduğuna yönelik yoğun bir inanış olduğundan kilosunu kontrol altında tutmaya çalışanlar ve diyet yapanlar bazen aşırı su içme psikolojisine girebilirler. Su besinlerin yerini tutamaz acıkma durumunda su içerek öğün atlamak ileride ciddi beslenme sorunlarına yol açabilir.

Çok sıvı alma neticesinde ölüm durumu ortaya çıkar mı?

Kalp rahatsızlığı, yüksek tansiyon hastalığı ve ödem sorunu olan kişiler içeceklerin su miktarını abartmamaları gerekmektedir. Bu rahatsızlıkları olan kişilerin günlük almaları gereken miktarın üzerinde sıvı almaları hayati tehlike oluşturabilir. Sağlıklı bile olunsa fazla su içmenin zararlı etkileri görülebilir. Fazla su içmek beraberinde fazla su atımını da getirerek yine vücuttan fazla mineral kaybına dolayısıyla da elektrolit dengesizliğine yol açacaktır.

Yaşa, kiloya, cinsiyete göre sıvı alımı/ihtiyacı değişir mi?

Çocuğun gereksindiği su miktarı yaşa göre değişir. Bebeklerde ilk 6 aylık dönemde su ihtiyacının anne sütüyle veya anne sütü yeterli değilse uygun formulalarla karşılanması gerekir. Altı aydan sonra süt emişini etkilemeyecek dozda su verilmeye başlanabilir. Özellikle ek besinlere de başlanılan bu dönemde bebeklere yeterli sıvı vermemek ciddi kabızlık sorunlarına yol açabilir.

Günlük su gereksinmesi gittikçe artarak 12 yaşında 1,5 litreye çıkar. Gençler ve yetişkinler günlük ortalama 1,5-2,0 litre su içmelidirler. Fiziksel aktivitesi yüksek olanlar ve sıcak havalarda fiziksel aktivite yapanlar daha fazla su içmelidirler. Ancak daha önce bahsettiğimiz faktörler ve kişisel farklılıklar göz önünde bulundurulursa bu miktar 2,5–3,5 litreye kadar çıkabilir.

Hamileler ne kadar su tüketmeli?

Hamilelik boyunca ortalama 12,5 kg. alındıysa bunun yaklaşık 6,5–7,5 kg.’ı sudur.

Bebeğin gelişimi için su son derece önemlidir. Yapılan çalışmalar annenin içtiği su miktarının direk olarak bebeği de etkilediğini göstermiştir. Ayrıca hamilelik sırasında sıkça görülen idrar yolları enfeksiyonu, böbrek taşı ve kabızlık gibi problemlerin de çözümünde bol su içmek vardır. Son dönemde yapılan araştırmalarda hamilelerin günlük tüketimlerine ek olarak 300 mililitreye yakın su içmeleri gerektiğini ortaya çıkartmıştır. Emzirme döneminde ise süt veriminin artması için günlük ek olarak 1-1,5 litre su alımı önerilmiştir.

Fazla su tüketmenin ne gibi zararları vardır?

Sağlıklı bile olunsa fazla su içmenin zararlı etkileri görülebilir. Aşırı su içildiğinde kan sulanarak hacimsel olarak artar bu ise dolaşım sistemine, damarlara ve özellikle de kalbe fazladan yük bindirir. Fazla suyu atarak dolaşım sistemini rahatlatmaya çalışan böbrekler de aşırı çalışmak zorunda kaldıklarından yorulurlar. Hücrelerin içindeki ve dışındaki minerallerin de konsantrasyonu değişir. Hücre içi ve dışı sodyum dengesinin sağlanabilmesi için kandan hücrelere sıvı geçişi başlar bu ise hücrelerin şişerek ödem yapmasına sebep olur. Eğer bu şişme beyinde olursa basınç artışından dolayı baş ağrısı, hipertansiyon, beyin kanaması ve ölüme kadar giden bir dizi rahatsızlık oluşur.

Diyet yapanların suyla ilişkisi nasıl olmalı?

Suyun kilo verdirici etkisi olduğuna yönelik yoğun bir inanış olduğundan kilosunu kontrol altında tutmaya çalışanlar ve diyet yapanlar bazen aşırı su içme psikolojisine girebilirler. Elbette su içmek özellikle toksinlerin atılmasını sağlayarak olarak kilo vermeye yardımcı olur. Özellikle yemekten yarım saat önce içilecek 2 bardak su yemek saatinde tokluk hissi oluşturarak daha sakin yemek yenmesine yardımcı olur. Ancak şu da unutulmamalıdır ki su besinlerin yerini tutamaz acıkma durumunda dengeli bir ara öğün yemek yerine su içerek öğün atlamak ileride ciddi beslenme sorunlarına yol açabilir.

Hangi hastalıkları taşıyanlar belirtilenden fazla su içmemeli, neden?

Kalp rahatsızlığı, yüksek tansiyon hastalığı ve ödem sorunu olan kişiler içeceklerin su miktarını abartmamaları gerekmektedir. Bu rahatsızlıkları olan kişilerin günlük almaları gereken miktarın üzerinde sıvı almaları hayati tehlike oluşturabilir.

SU VE ZAYIFLAMA İLİŞKİSİ

Dermatolog Doktoru Ömür Tekeli ise incelme programlarında çeşitli diyetlerle ve depo yağ dokularını harekete geçirecek metobolizmanın özellikle serbest yağ asitlerini kullanabilir hale getirilmesi hedeflendiğini söyleyerek şöyle devam etti;

"Yağ metabolizması sırasında yoğun şekilde su tüketimi olmaktadır. Günde ortalama 2 litre su tüketimi tüm zayıflama programlarında gerekli olmaktadır. Nerdeyse vücudumuzun yaklaşık olarak 3 te ikisi (% 65 – 70) sudan oluşmaktadır. Doğru beslenme ve sağlıklı egzersizler ile aralıklı ve bol su içimini birleştirdiğinizde kilo vermemeniz için bir neden kalmayacaktır. Vücudumuzun fazla yağları ve kiloları eritememesinin önemli nedenlerinden bir tanesi de yetersiz su tüketmemizden kaynaklanmaktadır. Şayet böbreklerde yeteri kadar su bulunmazsa bu durumda vücuttaki atık maddelerin biriktirilerek etkisiz hale getirilmesi süreci sekteye uğrar. Bu zararlı maddeler arasında yağlar da bulunduğu için vücut yağları gerektiği gibi parçalayamaz ve bizlere fazla kilo olarak yansır. Bu nedenle zayıflamak için bol su içmek, karaciğer ve böbreklerin yağ yakma metabolizmasını sürdürmesini sağlamayı garanti altına alır."

Şehir suyu mu damacana su mu, cam şişede su mu? Neyi niçin tercih edelim?

Günümüzde şehir suları için oldukça gelişmiş arıtma-damıtma yöntemleri ortaya çıkmış durumdadır. Bunlar kullanılarak elde edilecek suların tüketilmesi oldukça sağlıklıdır. Damana sularıyla ilgili oldukça fazla değişken var. Uzun süre güneşte bekleyen damacanadan su içmek sağlıklı değildir. Güneşle plastik çeperinden hormon benzeri bileşikler suya salınabilmektedir. Bunun için dikkat edilecek yegane şey plastiklerin kalitesini belirleyen şişe üzerinde yazan bir sayı vardır; bu sayının 6 ve üzerinde olanları en sağlıklı olanlarıdır. Ürünlerde bu kriter aranmalıdır. Pet şişelerdeki suyun bir yılda tüketilmesi gerekiyor. Cam şişe en sağlıklı su saklama kabıdır. Ancak sıklıkla depozitolu ve geri dönüşümlü sistemlerle aynı şişe sterilize edilerek tekrar tekrar kullanılabilmektedir. İçlerinde temizlik için kullanılan ajanlar kalıntı bırakabilmektedir. Bu konuda marka seçiminde dikkatli olunmalı seçici davranılmalıdır. Şişe sularının kapakları alüminyum olduğu için hemen tüketilmesi gerekiyor. pH, suyun asit ve baz durumunu gösterir. İzin verilen pH değeri 5.5 ile 8.5 arasındadır. Sudaki pH’ın değerlerin dışında olması durumunda insan sağlığını direkt etkilediği söyleniyor: ‘Eğer pH değeri izin verilen değerlerin dışındaysa suyun aşındırıcı etkisi artar, ağır metallerin çözülmesini de artırır. Örneğin bu su borulardan geçerken metallerin çözülmesini sağladığı için ağır metaller suya geçer.

Evde arıtarak içtiğimiz suda mineraller de gitmiş mi olur?

İşlenmiş su ise çeşitli damıtma yöntemleriyle içindeki kireçten arındırılan ve mineral takviyesi ile tatlandırıcı katılan içme suyu çeşidi. Ağır metallerden, temizlik için kullanılan moleküllerden, toz ve kir ve kireçten arınacaktır. Pet şişenin üzerindeki markanın yer aldığı kağıdın kenarları kahverengi ise işlenmiş, mavi ise doğal kaynak suyu. Bu renkleri belirleyen merci ise Sağlık Bakanlığıdır

Kaynamış şehir suyu içilebilir mi, besin değerini korumaya devam eder mi?

Su içinde kalsiyum, magnezyum, demir, nitrat, flor, çinko, sodyum bulunuyor. Bu mineralleri miktarı suyun kaynağına göre değişiyor. Bu minerallerin her birinin vücuda yararı ayrı… Satın aldığınız pet şişe veya damacana suyun üzerinde bu mineraller miktarlarıyla yazıyor. Anca şehir sularını kaynatmak ağır metal ve hatta siyanür bile ihtiva edebileceğinden önerilmemektedir. Temizlemek için kullanılan klor ve florid de insan sağlığına uygun değildir. Kaynatmakla arınılmayacaktır. Kaynatılan suyun tadı değiştiği için besin değerini kaybettiği düşünülmüş olabilir. Hatta özellikle yaz aylarında bulaşıcı hastalıklara karşı şüpheli suların kaynatılarak içilmesi gerekiyor. Diğer satın alınan sular için bu geçerli değil.

İçme suyumuzun temiz olduğunu nasıl anlayabiliriz?

Bazı laboratuarlarda test edilebilmektedirler. Berraklık ve koku elbette en önemli temizlik kriterlerindendir ancak suların sağlıklı bir değerlendirmesi için mutlaka fiziksel kimyasal ve mikrobiyolojik özelliklerinin değerlendirilmesi gerekir.

Apartmanlardaki su depolarındaki sular tehlike taşıyor mu? Buradan ne gibi hastalıklar kapabiliriz?

Taşır. Uzun süre bekleyen su içerisinde bakteri miktarı ve çeşidi artar. Ancak bazı apartmanlarda kullanılan devridaim sistemiyle bu sular daha temiz kalabilmektedir. 

Hakkımızda

Bu Sayfa Üzerinde Aklınıza gelecebilecek tüm sorulara cevap arayacağız, sormak istediginiz birşey varsa iletişim kısmından yazabilirsiniz.

Takip Listemizden

İstatistikler


Sitemizde 33 kategoride toplam yazı bulunmaktadır!

Görüntülenme

back to top