Kitapta genç, cesur, vatanını ve milletini herşeyden daha çok seven bir yiğidin devleti için yaptıkları ve savaştaki kahramanlıklar anlatılıyor.
Özet
Cezmi yiğit bir sipahi olduğu kadar, bilgin bir şairdir de Yakışıklıdır. Ciritte, atlı sporda ustadır. Roman İstanbul’da başlar.
XVI. yüzyıl içinde Avrupalılar, Amerika’nın hemen her tarafına sokularak, o zamana kadar kayıplarda kalmış ve hiç işlenmemiş olan bu yeni dünyanın her çeşit faydalı hazinelerinden hisse almaya başladılar.
XVI. Yüzyılın üstünlükleri sadece bunlardan da ibaret değildir. Yine bu yüzyıl içinde, Büyük Türk Hakanı ve Türk Orduları Başkomutanı Kanuni Sultan Sülayman I. Şanlı bayrağımızı, şafaklar içinde doğmuş bir hilal gibi, Viyana’larda, Tebriz’lerde, İspanya ve Hindistan’larda dolaştırarak dünyanın doğusunda, batısında şanla, şerefle dalgalandırıyordu.
Kanuni’nin ölümünden sonra başa Yavuz Sultan Selim geçmişti. Bunun üzerine İran Safevi Devleti, Türk milletiyle savaş alanında boy ölçüşmeyi kolay sanıyor; birtakım boş hayallere kapılmaktan kendilerini alamıyorlardı. İşte o arzuların, o huyların sonucuydu ki, Safevi Devletiyle Osmanlı Devleti birbirine harp ilan etti.
Devrin sadrazamı Sokullu Mehmet Paşa, bu savaşı faydasız görüyor ve yapılmasını istemiyordu. Daha sonraları devletçe kararlaştırılan İran seferi ve savaşın başlaması, tecavüzün önce düşman tarafından yapıldığı düşüncesine dayandı. Ve şuarada burada başlayan Gürcü isyanlarının bastırılacağı söylentisi ortaya atılarak, ordu Üsküdar’a çekildi.
Cezmi ise, yüzünde zeka ışıkları, parlayan mert tavırları ve göz alıcı gençliği ile koca bir ordunun içinde en seçkin bir yaratık sayılacak kadar herkesin takdir ve iltifat bakışlarını üzerine çekip duruyordu.
İran Hükümeti, Türk ordusunun İstanbul’dan hareketini haber alır almaz, Tokmak Han’I Gürcistan Muhafızlığına tayin eylediği gibi, Tebriz’deki askerine de, Allah Kuli Han komutusunda, Van üzerinden Anadolu!ya hücum emrini vermişti. İki ordu Çıldır sahrasında karşılaştı.
Osmanlı ordusunun başında Derviş Bey bulunuyordu. Derviş Paşa, genç bir kahraman, usta bir binici olduğu kadar da yaradılıştan çok heyecanlı ve hiddetli bir zattı; en küçük bir şeyden hemen parlayıverirdi. Düşmanla karşılaştıkları zaman, kükremiş bir aslan kesildi. Düşman kendilerinden kat kat fazlaydı;fakat o, aradaki bu sayı farkına hiç önem vermedi; bayrağı altında bulunan üç dört yüz yiğitle koca bir ordunun ta kalbine, en can alacak yerine saldırmakta bir an bilr tereddüt etmedi.
Düşmanın kimini yerlere seriyor, kimini çil yavrusu gibi darmadağın ediyordu. Fakat ne çare ki saflarımız gittikçe seyrekleşiyordu. Buna karşılık düşman askeri ise, mütemadiyen takviye aldığı için, azalmak şöyle dursun, bilakis gittikçe çoğalıyordu. İranlılar hücumlarıyla nihayet birliğimizi kuşatmaya muvaffak oldular ve bir hayli askerimizi de şehit ettiler.Derviş Paşa bu elverişsiz şartlar altında yılmıyor, yanında sağ kalan bir avuç kahramanla göğüs göğüse, kılıç kılıca bir boğuşma ile düşmanı saatlerce hırpalıyor, hırpalıyordu.
Nihayet Tokmak Han tarafından üzerlerine dolgun mevcutlu bir süvari alayıdaha sevk edildi. Bu taze kuvvet, şiddetli bir saldırışla Paşa’nın yanında bulunanlardan otuz kadar kahramanı şehit ettikten sonra, topuz ve kılıç darbeleriyle kendisini de atından düşürdüler.
Genç ve kahraman Türk komutanı yaya kaldığı halde, tek başına koca bir alayla bir hayli zaman başa çıktı; birbiri ardına üzerine saldıran üç iranlıyı birer kılıçta ikiye böldü. İranlılar, şiddetli bir hücum ile Paşa’nın sağ tarafında bulunan birkaç süvarimizi de şehit ettikten sonra, bir okla paşa’nın atını öldürdüler; ikinci bir oklada kendisini yaraladılar.
Cezmi bulunduğu yerden paşa’nın düştüğü tehlikeyi görünce, gözlerini kan bürüdü; tüyleri diken diken oldu. Adeta kendinden geçmiş denilecek heybetli bir tavırla :
Paşa yerlerde yatıyor! Dinini, milletini, devletini seven arkamdan gelsin!…
Diyerek kılıcını ağzına, kargısını aline aldı. Ferhat Paşa’nın yadigarı olan küheylanın dizginini boynuna attı, başını düşman üzerine çevirdi ve düşmana hücum etti. Yanında bulunanlar da kendisiyle birlikte ileri atılmakta bir an bile tereddüt etmediler; komutanlarını kurtarmak için belki rüzgarla yarışabilecek kadar hızlı koştuğu için,Paşa’nın etrafını sarmış bulunan düşman askerlerine herkesten önce o yetişti; birbiri ardınca birkaç düşmanı tepeliyerek paşa’nın hemen yanına vardı ve yere indi.
Paşa’yı kendi atına bindirdi. Saygı ile üzengisini öptüğü sırada öteki arkadaşları da yanlarına geldiler. Atını Paşa’ya verdiği için yaya kalan Cezmi de ani bir hareketle bir İran süvarisinin dizginine sarıldı. Fevkalade bir ustalıkla adamı öldürerek altındaki ata atladı ve savaşan arkadaşlarını arasına karıştı.
Aradan biraz zaman geçmişti ki, düşman saflarının arkasında siyah bir duman belirdi. Tam o sırada bizim askerlerin arkasında da kızıl bir toz bulutu kalktı. Öyle ki, bulutun büyüklüğüne ve dehşetine bakılsa, yerler gökler birbirinin üzerine yığılmış geliyor sanılırdı. Ordumuza taze kan geliyordu.
Özdemiroğlu Osman Paşa kuvvetleri biçare askerlerimizin yardımına koşuyordu. Bu kuvvetler düşmanın üzerine yağmur yağarcasına kurşun yağdırıyorlardı. Fakat o devrin silahları sudan etkilendikleri için, yağmurun şiddetiyle, on-oniki dakika içinde bütün bütün kullanılamaz hale gelmiş ve iş yine kılıca dayanmıştı. O devirde ateşli silahları en iyi kullanan Türklerdi. Türklerin ellerindeki ateşli silahler işlemez hale gelince İranlılar çoğunluklarına güvendiler; ordumuza hücum etmeye başladılar.
Deviş Paşa çadırına çekilince, Cezmi de hemen savaşa katıldı. Gösterdiği kahramanlık ve ustalığa yalnız bizimkiler değil, karşı tarafın kahraman kişilerini bile hayran bıraktı. At, silah kullanmakta öyle harikalar gösterdi ki, komutanı Osman Paşa gibi vazifesinden başka birşeyi gözü görmeyen olanca dikketiyle savaşı idare etmekte olan ciddi bir askeri bile vaik vakit adeta tertibatını unutturacak kadar hayranlıkla kendisini seyretmek zorunda bıraktı.İranlılar, hava iyice kararınca tabana kuvvet kaçtılar.
Savaştan sonra Osman paşa, Derviş Paşa’nın yanına giderek durum değerlendirmesi yaptılar. Cezmi’nin kahramanlıklarından bahsettiler ve Cezmi’yi yanlarına çağırttırarak onu ödüllendirdiler.
Cezmi’nin savaşta tanıştığı Adil Giray ve kardeşi Gazi Giray bu savaşta esir düşmüşlerdir ve İran sarayına götürülürler. Burada Perihan ve Şehriyar Adil Giray’a aşık olurlar. Sünni mezhebinde olan Perihan, seviştiği Adil Giray’la, Osmanlı ordusunun da yardımını alarak İran saltanatını ele geçirmek amacındadır. Bunu Şehriyar haber alır; taraflar kanlı bir boğuşmaya tutuşurlar. Şehriyar, Perihan ve Adil Giray ölürler. Cezmi yaralanır ve derviş kılığına girerek güçlükle vatanına döner.
Kaynak: Bu okuduğunuz içerik internet üzerinden derlenmiştir. Sitemizde yer alan içerikler özgün içerik değildir. Bu içerik sizin içeriğinizse iletişim seçeneklerinden bize ulaşıp atıfta bulunabilirsiniz.
0 yorum:
Yorum Gönder